Ortaya Karışık Ucuz Ama Leziz Bir Çorba!

1964 doğumlu İngiliz sinemacı Stephen Norrington, Aliens (1986), Hardware (1990) ve Alien 3 (1992) gibi filmlerin özel efekt bölümlerinde çeşitli görevler aldıktan sonra, 1994 senesinde ilk filmi Death Machine’i yönetti. Belli bir çevreye adını duyuran Norrington’ın dünya çapında şöhrete kavuşması ise 1998 yılında yönettiği ve büyük bir gişe başarısı yakalayan çizgi roman uyarlaması Blade ile oldu. Sonrasında gelen The Last Minute (2001), video klip tadındaki sekansların birleşimiyle vücut bulan, garip ve şahsına münhasır bir film olarak filmografisindeki yerini aldı. 2003’te yönettiği bir başka çizgi roman uyarlaması The League of Extraordinary Gentlemen, eleştirmenlerden geçer not alamasa da kendine ait özel bir hayran kitlesi yaratmayı başardı. Ancak Norrington ile filmin başrol oyuncusu Sean Connery arasındaki sürtüşme, filmden daha fazla konuşuldu. Hatta Norrington artık bir daha film yönetmeyeceğini bile açıkladı. Daha sonra bu fikrinden vazgeçtiğini söyledi ve ismi bazı projeler ile gündeme geldi ama hala yeni bir film yönetmiş değil.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Yakın bir gelecekte geçen Death Machine, fantastik sinemanın ziyaret etmeye bayıldığı süper askerler, süper silahlar ya da savaş robotları gibi doneler üzerinden insanlığın insaniliği ve dünyayı yok etme arzusunun sınır tanımazlığını imleyen aksiyon dolu bir öykü anlatıyor. Chaank Industries isimli silah üreticisi şirketin yarı insan yarı robot asker projesi Hardman, birkaç masum sivilin ölümüyle sonuçlanan bir faciaya sebep olur. Şirket yöneticilerinden Scott Ridley olayın üzerini örtmeye niyetlense de bir başka yönetici Hayden Cale, olayın sorumlularını bulup hesap sormaya niyetlidir. Projenin arkasında Jack Dante isimli hırslı, asosyal, garip takıntıları olan, yetenekli ama çok tehlikeli bir dahi vardır. Şirket içi statü kavgaları son sürat devam ederken, üç eko-terörist şirketin merkez binasını, bütün proje detaylarını muhafaza eden ana bilgisayarla beraber havaya uçurmak üzere plan yapmaktadır. Cale, Dante’yi kovduktan sonra işler iyice karışır ve şirketin merkez binasında çılgın bir savaş başlar.

Death Machine 02

Sadece filmdeki karakterlerin isimlerine bakarak bile nasıl bir film izleyeceğinizi anlayabilirsiniz aslında; Jack Dante, John Carpenter, Sam Raimi, Scott Ridley, Yutani ve Weyland isimleri muhakkak ki Death Machine hakkında fazlasıyla ipucu barındırıyor. Sinema anlayışını etkileyen yönetmenlerin isimlerini karakterlerine vermekle yetinmeyen Stephen Norrington, senaryosunda da bilim kurgunun önemli filmlerinden alıntıladığı parçaları birleştirerek melez bir yapı oluşturmaya soyunuyor. Alien serisi, Terminator, Robocop ve Hardware gibi köşe taşı filmlerden ödünç aldığı referanslarla çılgın bir kombinasyonun peşine düşüyor.

Yaklaşık iki saatlik seyir süresinin ilk bir saati, karakterlerin taraf olmalarına ve filmin asıl hedefiymiş gibi görünen çılgın kapışmanın başlayacağı yer ve zamanda bir araya gelmelerine ayrılmış. Açıkçası gereğinden fazla uzun tutulan bu süreç, hem sıkıcı hem de karakterlere veya ana öyküye fazla bir katkı sağlamadığı için gereksiz olmuş. Ama asıl bomba filmin ikinci yarısında patlıyor. Eğer ilk bir saatlik süreçte sıkıntıdan ölmediyseniz, filmin kalanında çılgın ve çok ama çok eğlenceli bir curcuna sizi bekliyor.

İkinci bölümde şirketten kovulmayı kendine yediremeyen Dante, gizli projesi Warbeast isimli ölüm makinesi robotu aktif hale getiriyor ve şirketin genel merkezinde kelimenin tam anlamıyla bir ölüm kalım mücadelesi başlıyor. Şirket binasını havaya uçurmaya gelen eko-teröristler Raimi, Weyland ve Yutani ile şirket yöneticilerinden Cale ve Carpenter, ortak düşmana karşı aynı Assault on Precinct 13’de (1976) olduğu gibi işbirliğine gidiyor. Warbeast, aynı Alien serisindeki yaratık gibi Cale ve yeni ortaklarının peşine düşüyor. Şirketin genel merkez binası, kimi zaman Alien’daki uzay gemisine, kimi zaman da Assault’taki karakola dönüşüyor. Norrington, özellikle bu bölümde, düşük bütçesinin bütün dezavantajlarına rağmen atmosfer yaratma konusunda gayet yetkin olduğunu ispatlıyor.

Genel görünüm itibarıyla da Alien’daki yaratığı andıran robot (ya da onu kontrol eden Dante) ile her haliyle Ripley olmaya çabalayan Cale’in mücadelesi filmin merkezine yerleşiyor. Bu iki karakterin karşı karşıya gelmesi, savundukları fikirlerin ya da daha karikatürize tabirle iyi ile kötünün çatışması anlamına da geliyor.

Death Machine 03

Jack Dante rolündeki Brad Dourif, belki de kariyerinin en iyi performanslarından birini ortaya koyuyor. Zaten bugüne kadar onlarca filmde rol alan 1950 doğumlu oyuncunun görece zayıf kalan bir işini hatırlamıyorum. Yardımcı oyuncu rollerinin gediklisi Dourif’i daha fazla başrolde göremememizin hep bir kayıp olduğunu düşünmüşümdür.

Yazı boyunca adı geçen Alien serisi, Terminator, Robocop, Assault on Precinct 13 ve Hardware gibi filmlerden aldığı referanslarla vücut bulan Death Machine, Norrington’ın kafasındaki fantastik dünyanın ortak noktalarını bir araya getiren melez bir dışavurum işlevi gören ilginç bir ilk film. Aksayan çok fazla tarafı olsa da ikinci bölümdeki keyifli curcuna, filmi izlemeye değer kılıyor.

Yönettiği son filmin üzerinden 12 sene geçen Stephen Norrington, hala sessizliğini koruyor. Umarım önümüzdeki yıllarda yeni Norrington filmleri izleme şansına erişebiliriz.

Death Machine DVD kapak

Death Machine DVD kapak 2

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Interstellar (2014)

Interstellar kesinlikle "kötü" bir film değil, fakat ne yazık ki
blank

Outland (1981)

2010 (1984) ve TimeCop‘un (1994) yönetmeni Peter Hyams‘dan, Predator (1987)