Yerden bulduğunuz bir defterin insanları öldürme gücü olduğunu anlarsanız ne yapardınız? Kendinizi suçla savaşa mı adar, yoksa kendi çıkarınız için mi kullanmaya karar verirdiniz? Diyelim ki suçla savaşmaya adadınız (ne zorun var kardeşim?), bu yaptığınızın doğru bir davranış olduğunu düşünebilir misiniz? Adaleti dağıtmak sizin işiniz mi? Yagami Light’ın seçtiği yol bu, suçlulardan arınmış bir dünya! Bunun için her şeyden vazgeçmeye hazır. Peki ama genç Yagami’nin elindeki bu güç için dünya hazır mı?

Çizgi Dünyayı seviyorsanız mutlaka kıyısından köşesinden Japon manga ve animelerine de bulaşmışsınız demektir. Bazılarımızın bu türle ilgili fikirleri çizim tekniği ya da Japon dünya görüşü gibi nedenlerden dolayı pek olumlu olmayabilir. Ben de ergenlik dönemimde manga yerine DC ve marvel’i tercih ederdim. Daha sonra biraz Metin Demirhan’ın da zoru ile Japon çizgilerine bakmaya başladım. İlk başlarda kısa bir süre için (yersen) hentai tarzı (her daim cıbıl olmaya hazır hatunlar ve en manyak fantazilerde bile göremeyeceğimiz sahnelerin sunulduğu manga türü) ile giriş yapmış olduğum bu sanat, ilerleyen yıllarda ergenliğin de geçmesi ile daha olgun örneklere yönelmeme vesile oldu. Ancak ne kadar önyargılı olursanız olun, Japonların özellikle bilimkurgu ve korku türlerine yeni bir soluk getirdiklerini de unutmamak gerekir.

Death Note ise tüm önyargılarınızdan arınıp seyretmeniz gereken bir polisiye macera. Yüksek derecede spoiler içeren bu yazıyı okumadan önce bir kez daha düşünün, ölüm tanrıları ile yüzleşmeye hazır mısınız? Son yıllarda ülkemizde de büyük fan kitlelerine sahip olan Japon animelerinin en başarılı yapıtlarından biri 2006’da başlayıp iki sezon süren Death Note (Ölüm Defteri) oldu. Tsugumi Ohba’nın yazıp Takeshi Obata’nın çizimleri ile hayat bulan uzun soluklu manga serisinden Madhouse stüdyolarının uyarladığı yapım, yirmişer dakikalık otuz yedi bölüm boyunca seyirciyi avucunun içine alıp sarsmayı başarıyor.

Ölüm tanrıları yani Shinigamiler yaşamlarını devam ettirebilmek için ellerindeki ölüm defterlerine yukarıdan izledikleri insanların isimlerini yazarak öldürür ve o kişinin kalan ömrünü kendilerine katarlar. Aslında oldukça sıkıcı olan bu evrende, tek işleri gözlerine kestirdikleri insanların hayatlarını almak olan ölüm tanrılarından Ryuk monotonluğa son vermek için Dünya’ya defterini düşürür, kendi deyimi ile sadece eğlence aramaktadır ve insanlar oldukça ilginç ve eğlenceli yaratıklardır. Kara kaplı, üzerinde sadece Death Note yazan defter Japonya’nın en zeki lise öğrencilerinden biri olan Yagami Light’ın eline geçer. Light defteri açtığında şu satırlarla karşılaşacaktır;

Her fani bir gün ölümü tadacaktır! (Bu da benden yanlış anlaşılmasın!)

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Ölüm Defteri Kuralları:

 

  • Bu deftere ismi yazılan insan ölecektir.

  • Ölmesi istenen kişinin ismi yazıldığı sırada yüzü akla getirilmelidir. Aynı isme sahip insanların zarar görmemesi için bu gereklidir.

  • İsim yazıldıktan 40 saniye içinde ölüm nedeni girilebilir.

  • Eğer herhangi bir neden belirtilmemişse kişi kalp krizi sonucu ölecektir.

  • Ölüm nedeni belirtildikten 6 dakika 40 saniye içinde detaylar yazılabilir.

[/box]

Önce defterin başında yazan bu kurallara pek bir anlam veremeyen Light, çocukça bir şaka olduğunu düşündüğü defteri denemek için haberlerde gördüğü bir rehine olayının suçlusunun ismini deftere karalar… Tam ümidi kesip defteri atmak üzere iken ekranda birden rehinelerin koşarak uzaklaştıkları görülür, az sonra detaylar geldiğinde Light ufak çaplı bir şok yaşayacaktır. Haberlere göre suçlu strese dayanamayıp kalp krizine yenik düşüp oracıkta ölmüştür. Gerçeği ise şimdilik sadece Light bilmektedir. Elindeki gücün farkına varan Light birkaç gün içinde yüzlerce suçlunun kalp krizinden ölmelerine neden olacaktır. Artık dünyaya yeni bir düzenin getirilmesi gerekmektedir ve kendini kurtarıcı olarak görmeye başlayan Light tüm suçluları yeryüzünden silerek pir-u pak bir dünya yaratmak için kolları sıvar. Ancak bu düşüncelerle boğuşurken Light’ın karşısında Ryuk belirir.

Kendisine yol gösterici olacak ve yazılı olmayan kuralları öğretecek olan eğlence arayan bu ölüm tanrısı defterle teması olmayan insanlar tarafından görülemez. Ryuk elma yemek gibi dünyevi tatlara alışırken -ki bir ölüm tanrısı için uyuşturucu gibi bir etkisi vardır- Light da son hızla defterin sınırlarını keşfetmeye başlayacaktır. Otoriteler ortada ilginç bir durum olduğunun farkındadır, ne kadar suçluların kalp krizi sonucu ölmeleri halk tarafından mutlulukla karşılansa da Internetional Police Organization (IPO) çok zeki bir seri katille karşı karşıya olduklarını anlar ve olayla ilgilenmesi için dünyanın en iyi dedektifi olan L’ye suçluyu yakalama görevini verir.

Gizemli bir kişilik olan L’nin yüzünü ve gerçek ismini sadece dostları bilmektedir. Halk tarafından Kira (Killer yani katilden türetilmiş) adı verilen gizemli suçluyu bulmak için kolları sıvayan L, ilk hamlesinde öyle bir oyun oynar ki, bütün dünya Kira’nın gerçekten var olduğunun farkına varır. Nasıl suçluları ortadan kaldırdığını anlamasa da L, küçük akıl oyunları ile yavaş yavaş hedefine doğru ilerlemeye başlar. Ancak rakibi de boş değildir. Light, L’in zekâsına hayran kalmıştır, ancak dünyayı kötülüklerden arındırma projesini sekteye uğratabilecek herkes onun için düşmandır. Artık L’in de dediği gibi “ Kim önce hareket ederse o kazanır. “Light için L’in yüzü ya da gerçek ismi öldürmek için yeterlidir, ancak bu bilgilere ulaşmak sandığından çok daha zordur ki satranç oyuncusu gibi birbirlerinin adımlarını tahmin etmeye çalışan iki düşman,maskelerini düşürmek için sürprizlerle dolu çeşitli stratejilerle birbirlerini mat etmeye çalışacaklardır. En güzel tarafı da seyircinin bu ikili arasında taraf tutmasını istemeyen anime bizi bir Light’ın bir L’in beynine sokarak objektifliği korumamızı sağlar. Kim kazanırsa kazansın kaybeden bir şekilde Dünya olacaktır.

blank

Müzikleri, senaryosu ve çizim kalitesi ile diğer animelerden ayrılan Death Note, “Yetenekli Bay Ripley” tarzı bir olay ağının ortasına bizleri çekiyor. Bu polisiye roman serisi suçlunun bakış açısı ile olaylara yaklaşması ile yeni bir akım yaratmıştı. Death Note da bize aynı tadı veriyor ve en az onun kadar başarılı bir olay örgüsüne sahip.

Suçlu ile kendini yakın hissetmek kimi zaman seyirci ve okuyucu için fazla sevilen bir durum değildir, hele de gençleri hedef alan bir yapımda bu durum biraz da tehlikeli olabilir. Durumun korkunçluğunu anlatabilmek adına iki örnek verebilirim. Birincisi Belçika’da yaşanan bir cinayet olayında cesedin yanında bulunan iki notta “Watashi wa Kira dess” (Ben katil Kira) yazıları bulunmuş ve olay henüz aydınlatılamamış.

Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye http://en.wikipedia.org/wiki/Manga_Murder sitesinden ulaşabilirsiniz. Amerika Virginia’da bir lisede ise bir kişinin sınıftaki öğrencilerin adlarını kendi yaptığı sahte bir ölüm defterine yazdığı anlaşılmış. Çin’de de öğrencilerin ruhsal ve fiziksel sağlıklarını etkilediği için hükümet tarafından Ölüm Defteri sansürlü yayınlar kapsamına alınıp yasaklanmış durumda. L karakterinin devreye girmesi ile seyirci ikilemde bırakılıyor. Bir tarafta adalet için savaşan bir detektif, diğer tarafta sadece suçluları öldüren bir katil. Detektif L’in o garip alışkanlıkları… Daha ilk gördüğümüzde bu çocuk hal, tavır ve duruşu ile bizleri etkilemeyi başarıyor.

Light’ın burnu havada, yakışıklı, kendine bakan, megaloman ve antipatik karizmasına karşın L son derece kırılgan, naif ve sıcak bir yapıya sahip. “Birdy” filminde Matthew Modine’in kuş gibi tünediği sahnelerden etkilendiği belli olan L, kambur oturmasının konsantrasyonunu %40 arttırdığını iddia ediyor. Şekerlemelere meraklı, çocuk ruhlu bu zeki yaratık her hareketi ile de diğer karakterlerden ayrılmayı başarıyor. Ayrıca senaryonun da kendisine torpil geçmesi sonucu her vurucu diyalog da L’den geliyor. Tabi Light da hiç altta kalan bir yapıya sahip değil. L’in yine dediği gibi “Kira kaybetmekten nefret eden bir çocuk, nereden mi biliyorum? Çünkü ben de öyleyim!”

Manga ve Animeleri dışında, seri bir romana ve iki de Japon yapımı filme sahip. Japon sinemalarında oldukça iyi bir gişeye ulaşan filmler üçleme olmak için de gün sayıyor. If İstanbul kapsamında Türk sinemaseverleri ile de buluşacak olan proje ne yazık ki iyi modellenmiş ölüm tanrılarıyla bile seyredilmeyi hak etmiyor. Öncelikle oyunculuklar yerlerde, çekim tekniği etkisiz ve konular çok kısa geçilmiş. Birinci film animelerin birden dokuzuncu bölümlerine kadar işlerken, ikinci filmde yirmi beşinci bölüme kadar geliyoruz. Üç beş dakika daha uzatsalar otuz yediye de ulaşırlarmış sanırım. Ancak güzel bir haber üçüncü bölüm efsanevi Japon korku filmi yönetmenlerinden, “Ringu” ve “Karanlık Sular”’dan tanıdığımız Hideo Nakata imzasını taşıyor. Hollywood’a yaptığı filmler dışında, Japonca çektiği tüm filmleri bir başyapıt mertebesine ulaşmış Nakata’nın bu projeye katılması beni sevindirdi doğrusu. L: Change the World adlı son bölümü seyretmek sanırım ayrı bir zevk olacak. Tabii Nakata korku öğesi olarak yine etrafa beyazlar içinde, saçları yüzlerini örtmüş çıplak ayaklı küçük kızlar salmaz umarım

Death Note ile ilgili siteler:

  • http://deathnote.viz.com
  • http://jump.shueisha.co.jp/deathnote
  • http://www.animenewsnetwork.com/encyclopedia/anime.php?id=6592
  • http://en.wikipedia.org/wiki/Death_Note

Masis ÜŞENMEZ

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

3 Comments Leave a Reply

  1. death note’un live action’ı için oyunculuklar yerlerde demek biraz acımasız olmuş. matsuyama kenichi L rolünde çok başarılı hatta 3. film L change the world’ün çekilmesinin arkasında da bu başarısı var, hatta ve hatta death note’un hollywod versiyonunda da L rolünü matsuyama kenichi’nin oynaması için hayranları tarafından imza kampanyası bile başlatılmıştır. ama L dışında oyunculukla kötüydü derseniz bir itirazım yok. evet film berbattı ama live action genellikle animenin fanatikleri izlesin diye çekilir, o yüzden benim zaten fazla bir beklentim yoktu.

  2. Acımasız olmak lazım biraz:) L change the world yazımda matsuyama kenichi’yi ne kadar başarılı bulduğumu belirtmiştim zaten. Bu yazı ondan çok önce yazıldı. Dediğiniz gibi düşüncem şu an “L dışında oyunculukla kötüydü”.

    Ama death note gibi bir malzeme böyle kötü filmleri hak etmiyor bana sorarsanız.

  3. Filmler çok saçma… Ayrıca animede L’nin gözleri çok büyük ve fiziksel özelikleri farklı… Gerçekten öyle birini sinema için bulmak çok zor. Filmde L olan kişinin L olduğu, anime izlendikten inanılması zor oluyor yani filmeler hiçbir zaman animeyi izlerken verdiği tadı veremez.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Laputa Castle In The Sky (1986)

Hayao Miyazaki imzalı efsanevi anime Laputa Castle In The Sky,
blank

Rurouni Kenshin (2012)

Anime/manga uyarlaması Rurouni Kenshin sadece animeseverlerin değil herkesin ilgisini çekebilecek