Sinema TV okumak için realiteden dahi uzaklaşmayı kafasına koyan bendeniz, ulaşılabilir hedeflerin sıralanması sonrasında sükut-u hayale uğrayacağımı kestiremezdim. Ekonomi okuyan birisinin eğitimine sinema üzerine devam etmek istemesi doğal olsa da, önyargılar ve etiketler hayalleri lime lime etmekte başarılıdır. Sinema Televizyon Yüksek Lisans mülakatı esnasında şahsıma sorulan ”Ne üzerine çalışmak istiyorsun” sorusuna, Gezi Parkı halk hareketinin de etkisiyle ”Direniş Sineması” cevabını vermiştim. Cevabı detaylandırmaya niyetlendiğimde Yavuz Özkan’dan, Erden Kıral’a, Şerif Gören’e, Yılmaz Güney’e dek uzanan nice ismin filmlerinden bahsetmiştim. Tüm bu yönetmenlerin filmlerine ek olarak, yine bir Şerif Gören filmi olup arabesk türde aykırı ”Derdim Dünyadan Büyük”, Remzi Jöntürk’ün internet sitelerince fenomen olmuş ”Yıkılmayan Adam” ve bilhassa 1970li yıllarda türden türe atlayan, kendine has özellikleriyle 1980lerde Kadının Adı Var diye bas bas bağıracak Atıf Yılmaz’ın ”Deli Yusuf” gibi filmlerin de isimleri zikretmiştim. Başarısız olduğum mülakat sonrası, farklı bir üniversitede Yüksek Lisans eğitimime başlayarak hasretimi dindirdim. Tez konum değişir mi bilinmez, ancak Atıf Yılmaz’a olan yoğun sevgimle birlikte şu sözleri mırıldanarak ”Deli Yusuf’a” selam olsun diyorum : ”Hey hey, yine de hey hey, yine de hey hey. Benden selam olsun Bolu Beyi’ne…”
Öteki Sinema için yazan: Oğulcan Çomak
Atıf Yılmaz sineması bugüne değin sayısız kitapta ele alınmıştır. 1980 sonrası yenilikçi tutumu pek çok teze, çalışmaya konu olmuştur. 1970li yıllarda çektiği ”Cemo”, ”Utanç ”, ”Kuma”, ”İşte Hayat”, ”Salako”, ”Hasip ile Nasip”, ”Kibar Feyzo”, ”Adak” gibi önemli filmler Atillâ Dorsay, Burçak Evren, Agah Özgüç, Giovanni Scognamillo ve ismini hatırlayamadığımız duayen araştırmacılarımız, eleştirmenlerimiz tarafından dillendirilmiş, üzerine etraflıca yazılıp çizilmiştir. Kütüphanemde konforlu bir yere sahip ”Adı: Atıf Yılmaz” (Ankara Sinema Derneği), ”Rejisör Atıf Yılmaz” (Agora Kitaplığı, Müjde Arslan) adlı çalışmalar, sinemacılar için zihin açıcı özelliklere sahiptir.
Atıf Yılmaz’ın 1975 yılında sunduğu üç filmden biri olan (diğerleri Çapkın Hırsız ve İşte Hayat) ”Deli Yusuf”, gerek belirttiğim kitaplarda gerek genç kuşak eleştirmenlerce ele alınmamasıyla beni hayrete düşüren, absürt olduğu kadar özgün ilginç bir seyirliktir. Büyük oranda ”Köroğlu Efsanesi’ne” dayanan hikâye Atıf Yılmaz’ın sinemasına hiç uzak değildir. Ustanın 1968 yılında çektiği ”Köroğlu” filmi ”Deli Yusuf’un” selefidir. Aslında bu iki film, Atıf Yılmaz’ın isteksizce kotardığı filmleri (usta anılarında ticari filmlere olan bakışını resmeder) bile kıymet bilerek ele aldığını gösterir. Çektiği tarihi filmlere gösterdiği özenle takdir edilen Atıf Yılmaz, ”Köroğlu” için de yoğun çaba sarfetmiş. Zekâsını filmin her karesine ince ince işlemiştir. Gani Turanlı imzalı görüntüler de başarıya hizmet ettikçe ortaya kalıcı bir iş çıkmıştır. Bilindiği üzere, kendisinden güzel bir at isteyen ve getirdiği atın beğenilmemesi sonucu Bolu Beyi’nin hışmına uğrayarak kör edilen Koca Yusuf’un oğlu Ruşen Ali’nin intikamına ve Bolu Beyi’nin kardeşiyle yaşadığı aşka odaklanır efsane. Film de aynı doğrultudadır. ”Deli Yusuf”, Köroğlu efsanesinin değiştirilmiş halidir. Film patronların patronu, koladan, ipliğe birçok fabrikaya sahip, düzenbaz ve namussuz Abbas Bolulu’nun (bu rollerdeki üstünlüğünü oğlu Şener Şen’e kaybeden Ali Şen), ”ben de sizlerdenim” tarzı nutuk atmasıyla seyirciye merhaba der. Nutuk esnasında kalabalıktan bir ses yükselir. Bir kişinin itirazı dahi Bolulu’nun arabasına binip uzaklaşmasına neden olacaktır. Çeşitli sol içerikli filmlerde muazzam tipiyle diğer oyunculardan ayrılan Günay Güner isyan bayrağını çeker. ”Bizim evlerimizi yıktı, sıra sizinkilerde” diye halkı uyarmaya niyetlenir. Bolulu’nun adamlarınca müdahaleye uğrayan Güner’i filmin kahramanı, Deli Yusuf’un (Kadir Savun) oğlu Ali yani Cüneyt Arkın kurtaracaktır. Düşmanlarından yana bir hayli şikâyetçi olan Bolulu’nun aklına parlak bir fikir gelir. Can borçlu olduğu, tamir konusunda mahir Deli Yusuf’tan bir araba isteyecektir. Bu araba, kurşun geçirmeyen, insanı püskürten, çevresine korku salan tank gibi olacaktır. Bolulu’nun istediği arabayı yapmayı kabul eden Deli Yusuf’un tek şartı, Çamlıbel mahallesinde gecekondularda yaşayan halka tapularının verilmesi olacaktır. Günler geçecek, sinema tarihimizdeki en garip tasarımlar listesine girebilecek bir araba yapılacak, fakat bu arada -aynı Köroğlu’ndaki çelimsiz at gibi- ”hakaret” olarak algılanacak ve Deli Yusuf büyük bir hiddetle karşılanarak tekme tokat dövülecektir. Bundan sonrası, alınması gereken intikam ve çalınan kalp üzerine şekillenecek, tüm bunların yanına bir de ”direniş” eklemlenecektir.
Yeşilçam’daki en büyük sorunlarından biri olan konu bulma sıkıntısı sizlerin de malumu. Köroğlu efsanesini evirip çevirerek Deli Yusuf gibi bir film çıkarmak, acaba bir konu sıkıntısının sonucu mu, yoksa senaryoyu yazan dört ismin (Atıf Yılmaz, Umur Bugay, Berrin Giz, Bülent Oran) ortak aklı mı bilinmez. Böyle absürd bir filmin içine dayanışmayı, beraberliği koymak parlak zekânın ürünüdür. Aslında şaşılası bir durum yoktur. Ortada bir patron ve adamları, bunların karşısında halk vardır. Bir tarafta ezen, diğer tarafta ezilen vardır. Ezilenin sonsuza dek sessiz kalacağını düşünen ve böyle bir saçmalığına inanan bir ”erk” eninde sonunda mağlubiyeti tadacaktır. Filmin açık ara en keyifli bölümü karşı koyma sahnesidir. Zalim Bolulu’ya karşı koyamayacaklarını anlayan ve canlarından endişe eden halk, Ali’nin yanında direnmeyi reddedecek, Ali, yaşlı bir karı koca, mahallenin ağır abisi, yanlarında çalışan çocuk (Köroğlu’ndaki Ayvaz misali), sarhoş bir bey amca ve sevdalandığı Bolulu’nun güzeller güzeli kızı (zarafetine doyum olmayan Zerrin Arbaş) ile cenk edecektir. Geride olacakları korkuyla bekleyen halk, Bolulu’nun adamlarının paketlenip getirildiğini görünce çark edecektir. Fakat Bolulu da henüz son kozunu oynamamıştır.
”Deli Yusuf” başlı başına müspet bir çalışma değil. Film süresince gözleri tırmalayan çok önemli bir karakter var. Bu, Zerrin Arbaş’ın canlandırdığı Melek karakterinin -dönemin hatta ülkenin sorunu- pasifliği ve zayıflığı. Her ne kadar Melek direnişe katılarak kritik bir noktada olsa da, Ali’ye kolaylıkla aşık olması hayret vericidir. Bu kadar kısa sürede filizlenen aşk, bir teslimiyet mi yoksa sahiden kavurucu bir sevda mı? 1980li yıllarda Müjde Ar, Türkan Şoray gibi sanatçıların çizdiği kadın portreleri ile kadın haklarının, kadın duruşunun savunucusu olacak Atıf Yılmaz’ın böyle bir karakter yaratması geçirdiği değişimi açık bir şekilde gösteriyor. Ayrıca, filmin senaryosundaki anlamsızlıklar da göze çarpıyor. İlk akla gelenler, Bolulu’nun evinde devamlı eğlence olması ve birilerine para yedirildiğinin iması, İstihbaratçı (Erol Keskin) karakterinin tuhaf değişimleri, ”her Cüneyt Arkın filminde kavga sahnesi olmalı” cümlesine harfiyen uyulması ve lüzumsuz kavgalarla filmin süslenmeye çalışılması.
Türk Sineması’nın en kalabalık kadrolu filmlerinden biri olan Deli Yusuf, yukarıdaki isimler harici, Osman Alyanak, Kudret Karadağ, Muadelet Tibet, Ahmet Kostarika, Mümtaz Ener (Köroğlu’nda Koca Yusuf’u oynayan sanatçı bu filmde Musa Çavuş rolünde, filmin hoş sürprizlerinden biri), Tarık Şimşek, Feridun Çölgeçen, Hamit Haskabal, Ajlan Aktuğ ve daha nice Yeşilçam emektarıyla bezeli bir filmdir. Filmin müziklerinin Cahit Berkay tarafından yapıldığını ve filme cuk oturduğu not etmeyi de unutmamalıyız.
13.Antalya Film Festivali’nde ”En İyi Film” ve ”En İyi Yönetmen” ödüllerini alarak kaynaklara geçen ”Deli Yusuf” seyri bir hayli eğlenceli, içinde barındırdığı dayanışma ve topyekûn ses verme özelliğiyle de günümüze uyan bir film. Şüphesiz kendisinden sonra gelen filmlerin yanında sönük ve daha az nitelikli, ancak sevilesi bir film.
1- A dan,Z ye bir Atıf Yılmaz ansiklopedisi hazırlansın.Ciltli,kuşe kağıt,bol fotoğraflı devasa bir ansiklopedi.
2- Bir Atıf Yılmaz müzesi ya da Atıf Yılmaz sinema merkezi açılsın,züppece olmasın ama heyecanlı,fişek gibi gençler-ya da ne bileyim orta yaşlılar-yönetsin,Langlois amcanın ki gibi.İçinde Atıf Yılmaz a dair her şey olsun.Bütün filmleri yenilenerek-orjinalliğini bozup,bokunu çıkarmadan-satışa sunulsun.
3-Atıf Yılmaz kısa film yarışması-ki imkanım olsa Çapkın Hırsız 2 adlı filmimle katılmayı hayal ettiğim–uzun metraj yarışmaya dönsün hatta siktiret Antalya film festivalinin ismi değişsin Atıf Yılmaz olsun.
Atıf Yılmaz ı çok seviyorum.
Cok guzel bir yazı olmus, gerçekten değeri pek bilinmeyen ama herkesin özellikle de çocukken izleyip arabasına hayran oldugu harika bir film. Ellerinize sağlık.
Değerli yorumlarınız için ne kadar teşekkür etsem az