Deliria 1987 yılı mahsulü Michele Soavi tarafından yönetilmiş olan İtalya yapımı bir film. StageFright, Bloody Bird ya da Aquarius olarak da bilinir. Senaryo, İtalyan Korku Sineması’nın kült figürlerinden George Eastman’a ait.
Alicia, ‘Karındeşen Jack’ tadında, baykuş maskeli, psikopat bir katilin cinayetlerini konu alan müzikalin yıldızıdır. Devam eden provalar esnasında bileğini burkar ve kostümcü Betty ile birlikte gizlice yakınlardaki bir psikiyatri kliniğine gider. Aynı klinikte Irving Wallace isimli bir katil gözetim altında tutulmaktadır. Wallace o gece klinikten kaçar ve Alicia ile Betty’nin arabasına gizlenir. Hep beraber tiyatroya geri dönerler. Wallace, geride kalan Betty’yi öldürür ve tiyatroya gizlenir. Betty’nin öldüğünü farkeden ekip polis çağırır. Olay yerine gelen polis, cinayeti klinikten kaçan Wallace’ın işlediğini anlar, ancak başka bir yere kaçtığını varsayar ve geri dönmesi ihtimaline karşı tiyatronun önüne bir polis aracı bırakır.
Müzikalin yönetmeni Peter, işlenen cinayeti kendi lehine kullanmaya karar verir ve basına ölen kişinin oyunculardan biri olduğunu söyler. Müzikalde bazı değişiklikler yapar; katil artık isimsiz anonim bir katil değil, Wallace’ın ta kendisidir. Bu sayede ‘çok satan’ bir müzikalin yönetmeni olarak parayı bulmayı hedeflemektedir. Gözünü hırs bürüyen Peter, müzikalin kilit isimlerini (kendisi dahil dokuz kişi) ikna ederek sabaha kadar prova yapmaya zorlar. Tabii ki Wallace’ın da onlarla beraber tiyatroda olduğundan haberi yoktur. Tiyatronun anahtarını oyunculardan Corinne’e verir ve kapıyı kilitledikten sonra anahtarı saklamasını ister. Prova esnasında kafasına baykuş maskesini giyen Wallace, sahnede, herkesin gözleri önünde Corinne’i öldürür. Ekipten geriye kalan hiç kimse anahtarın yerini bilmemektedir. Sabaha kadar prova yapmayı planlayan ekip, Wallace ile hiç hesapta olmayan bir ölüm kalım savaşına girişir.
Sinemaya aktör olarak başlayan Soavi daha sonra Joe D’Amato, Dario Argento ve Lamberto Bava’nın filmlerinde yönetmen yardımcısı olarak görev aldı. Yönetmenliğini Argento’nun yaptığı Phenomena (1985) da görev aldığı filmlerden biriydi. Argento, Soavi’yi filmin ‘soundtrack’inde yer alan Bill Wyman imzalı The Valley’nin video klip yönetmenliğine atayarak ödüllendirdi. Ayrıca Il mondo dell’orrore di Dario Argento (Dario Argento’s World of Horror, 1985) isimli belgeseli yönetmesini sağladı. Kendi filmini yönetmek isteyen Soavi, hedefine ‘ilk hocası’ Joe D’Amato sayesinde ulaştı ve ortaya D’Amato’nun yapımcılığını üstlendiği, yazıya da konu olan, Deliria çıktı.
Sonraki filmlerinde iyice olgunlaşacak olan Soavi’ye has stilize sahnelerin ilk işaretlerini Deliria’da görmek mümkün. Cinayet sahneleri her korkuseveri tatmin edecek düzeyde. Her biri titizlikle hazırlanmış. Wallace, tiyatroda bulduğu hemen her aletten faydalanıyor. Elektrikli testere, matkap, bıçak, balta, ne bulursa kullanıyor.
Şiddet dozu yüksek, bol kanlı sahneler Deliria’da oldukça önemli yer kaplıyor. Ama D’Amato etkilerinin bariz bir şekilde hissedildiği bu sahneler filmin her şeyi değil. Gerilimin tavan yaptığı birkaç sahne, bütün acemiliğine rağmen, türün üst düzey örnekleri ile yarışacak düzeyde. Mesela, finale yakın bölümde, Wallace kurbanlarını sahneye yerleştirmiş, kendisi de bir koltukta hareketsiz oturmaktadır. Tiyatronun anahtarı hemen önünde, sahnenin tabanını oluşturan tahtaların arasına sıkışmış durmaktadır. ‘Final kızı’ Alicia, görünmeden sahnenin altına girer, Wallace’ın oturduğu kısma kadar sürünür ve ona farkettirmeden anahtarı almaya çalışır. (Dikkat, bu sahnede tırnak yemeye başlayabilirsiniz.) Bir başka sahnede, Alicia duşların olduğu kısma gelir, birbirinden duş perdeleri ile ayrılan kabinlerden birinde arkadaşlarından biri, Laurel, yaralı olarak yatmaktadır. O sırada Wallace’ın ayak sesleri duyulur. Hemen yandaki kabine gizlenen Alicia, perdeyi çekerek beklemeye başlar. İçeri giren Wallace yandaki kabinin perdesini açar, Laurel’i kaldırır ve karnından bıçaklar. Wallace’ın omzunun üzerinden son kez dünyaya bakan Laurel’in gözleri kendisine yardım edemeyen Alicia’nın bakışları ile kesişir. (Bu sahnede nefes almayı unutmayın.)
Deliria, sadece bol kanlı cinayetler ve gerilimli sahnelerden müteşekkil değil, filmde Soavi’ye özgü sembolik sahnelerin ilk izlerine de rastlarız. Örneğin Mark’ın matkapla öldürüldüğü sahne öncesinde, kendisine yardım etmek isteyen Sybil yanlışlıkla sahte kan şişesini devirir, yere düşüp kırılan şişenin içindeki sahte kan Mark’ın ayaklarının dibine yayılır, o sırada matkap Mark’ın karnına girer ve matkabın ucundan damlayan gerçek kan yerdeki sahte kan ile karışır. (Sanat nerde biter, gerçek nerde başlar?)
Bunun dışında filmde elbette akla zarar sahneler de mevcut. Filmin hemen başındaki prova esnasında dansçılar Alicia’yı havaya atarlar ama tutmazlar, manken olduğu çok belli olan güya Alicia’nın bedeni sahneye kelimenin tam manası ile çakılır, bir sonraki planda Alicia hiçbir şey olmamış gibi rolüne devam eder. (O düşüşe kemik dayanmaz.) Ya da bir başka sahnede, burkulan ayak bileğini gösterdiği doktor, Alicia’nın bileğine krem sürmeye başlar. Bir süre sonra işi abartan doktor, ellerini daha yukarılara, Alicia’nın kalçasına kadar çıkarır ve okşamaya devam eder, ama Alicia hiçbir şey olmuyormuş gibi doktorun tacizini görmezden gelir. (Tamam, doktoru beğendin, anladık, ama yani…)
Sonsöz: 1987 Avoriaz Fantastik Film Festivali’nde en iyi film ödülü alan Deliria, İtalyan Korku Sineması’nın önemli filmlerinden biridir. Michele Soavi, elindeki zayıf senaryoya rağmen, sadece ‘slasher’ ve ‘giallo’nun bütün gereklerini yerine getirmekle kalmaz, üstüne fazlasını da koyar. Eğer hala Deliria’yı izlemediyseniz, ‘mutlaka izlenecekler’ listenize bir film daha ekleyebilirsiniz.
Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca