Michale Soavi’nin Dellamorte Dellamore filmi alışıla gelmiş Zombi filmlerinden ziyade Kara Komediyi andırıyor. Dellamorte Dellamore korkuyu, romans ve komediyle harmanlamış.  Film dünya piyasasında Cemetery Man adıyla da bilinmekte.

poster-cemetary-man-dellamorte-dellamore

Filmimiz konusu gibi giriş sahnesi de oldukça ilginç ve sıradışı. İlk sahnede kamera bir kuru kafaya zoom out yapıp telefonda konuşan genç bir adamın odasına yöneliyor. Tam bu sırada kapı çalıyor. Kahramanımız kapıyı açıyor ve karşısında bir Zombi görüyor. Gayet doğal bir şekilde silahını çıkartıp zombiyi kafasından vuruyor ve hiç bir şey olmamış gibi telefon konuşmasına geri dönüyor. Tam bu sırada kamera zoom out yapıyor ve kahramanımızın bir mezarlığın içinde kulübede yaşadığını bizlere gösteriyor. Daha sonra öğreniyoruz ki kahramanımız Francesco Dellamorte küçük bir kasabada mezarlıkta görev yapmaktadır. Dellamorte mutsuz ve yalnız bir adamdır. Kasabalılar kendisiyle sürekli dalga geçmekte ve onun  iktidarsız olduğunu söylemektedirler. Francesco’nun akıl sağlığı yerinde olmayan Gnaghi adında birde yardımcısı vardır. Yardımcısıyla birlikte her akşam Zombi avlarlar. Çünkü mezarlığa gömülen zombiler yedi gün içinde canlanmaktadır. İşini kaybetmekten korkan Francesco bundan kimseye bahsetmez.

Film boyunca Francesco Dellamorte bir çok isimsiz kadına aşık olur. Bu kadınlar tek bir oyuncu tarafından canlandırılan karakterlerdir. (Anna Felchi) Ama bütün aşkların sonu hüsranla sonuçlanır. Bütün başarısız ilişkilerin sonunda Dellamorte seri bir katile dönüşür(!) Bu cinayetleri işleyen Dellamorte midir? Ya da bir başkası mı? Peki bütün bu aşık olduğu kadınlar gerçek midir? Ya da hayal ürünümü?

Dellamorte Dellamore olağan dışı bir İtalyan korku filmi. Film ilginç diyalogları, güçlü karakterleri ve kara bir mizah barındırıyor. Bu kara mizahı en keskin biçimde Dellamorte’nin yardımcısı Gnaghi’nin Valentina’ya olan aşkında hissediyoruz. Çünkü Gnaghi Valentina’ya öldükten sonra kavuşabiliyor. (bir kısmına tabi)

İtalyan korku filmlerinde genelde oyunculuk kötüdür. Bu filmde ise çok güçlü oyuncu performansları izliyoruz. Filmin başrol oyuncusu Rupert Everett başarılı bir performans sergiliyor. Ne yazık ki aktörün çalışmalarından bahsedildiğinde bu filmden çok 2000 yılında Madonna ile oynadığı The Next Best Thing  filmi akıllara geliyor. Filmin cast’ına baktığımızda Rupert Everett ve Anna Falchi dışında tanınmış oyunculara rastlamıyoruz.

Filmle ilgili küçük ama bizim için büyük bir ayrıntı ise film müziklerinde Sezen Aksu’nun Hadi Bakalım şarkısının bulunması.

dellam

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

18 Comments Bir yanıt yazın

  1. Seyredilecekler listemdeydi ama daha fırsat bulamamıştım iyi oldu yazdığın Tolga şevklendim şimdi. Anlattığın giriş sahnesindeki hikaye müthiş korku oyunu Vampire: The Masquerade – Bloodlines’da da geçiyordu. Aslında bu oyunu yazalım bence siteye hitap ediyor. Kaçıranlar belki bulup oynamak ister.

  2. en sevdiğim filmler sıralamasında üst sıralarda yer alan bu film aynı zamanda bence yönetmen Michele Soavi nin de başyapıtıdır.

    beni ilgilendiren diğer bir nokta ise filmin kahramanı Francesco Dellamorte. bilindiği üzere film Tiziano Sclavi nin romanından sinemaya uyarlanmıştır. gene bilindiği üzere Sclavi meşhur çizgi roman Dylan Dog un yaratıcısıdır. (ki en sevdiğim çizgi romandır.) Dylan Dog hikayelerinde bilenler bilir hemen hemen her karakter sinema dünyasından birine benzetilerek çizilir, ki Dylan Dog a model olarak alınan aktör Rupert Everett dir. Romana dönecek olursak başkahraman Francesco Dellamorte ile Dylan Dog arasındaki benzerlikler tesadüf olmaktan uzaktır.

    benim gibi Dylan Dog hastası bünyelerin bu filmi izlemeleri elzemdir. (ki tersi de aynı şekilde.)

  3. tesaduf degildir tabi! Bu film dupeduz bir DYLAN DOG uyarlamasi desek yeridir. Basrol roldeki Rupert Everett DYLAN DOG’un beyaz perdedeki yuzudur (ayni zmanda Rupert Everett Ingiltere tiyatrosunun cok onemli isimlerinden biridir)

    “Hadi Bakalim Kolay Gelsin” sahnesi efsanedir.

    FIlmin son sahnesine olan hayranligimi da belirtirim…

  4. filmi sonunda izleme şansı buldum. açıkçası söyleyecek fazla bir şey bulamıyorum, gerçekten harikaydı…

  5. Merhaba
    Öncelikle film Dylan Dog uyarlamasıdır. Ne kadar direkt olarak bu bilgi verilmesede hikaye ve basrol oyuncu secimi ona isaret eder.

    Filmde sıradisi gelen sey bu filmin bir cizgi roman mantığı ile yapılmış olmasıdır ki bu film korku filminden önce komedi filmidir zaten o yüzden kara komediyi andırmıyor zaten kara komedi ;)

    Oncelikle başrol oyuncularından birisinin adı Anna Felchi değil Anna Falchi. Finlandiya dogumlu bu güzelimiz o dönemin bayan poposudur ve futursuzca sergiledigi :) silikonları ve filmdeki sevişme sahnesi ile bayagi bir yerde rastlayabiliriz bu filmden alınmış videolara.

    Ancak film sadece bir Italyan filmi degil italyan fransız ve hatta alman ortak yapımı.

    Ayrıca Italyan korku filmlerinde oyunculuğun kötü olduğu fikrine katılmam mümkün değil.

    1994te Anna Falchinin tanınmış bir oyuncu olduğunu sanmıyorum, ancak 92 Miss İtalya olunca bu film ve o sürede cektiği reklamlar ve filmlerle yükselmeye başlıyor.

  6. COk guzel yazmissin Sinematik, ancak bu hayattaki bircok seyden cok daha fazla sevdigim Italyan sinemasinda oyunculuk dupeduz kotudur! Yani Fulci’nin Zombi 2’si iyi bir film midir? Mario Bava’nin Shock’unda Daria Nicolodi’nin oyunculugu 10 uzerinden 10 mudur? DiMatteo’nun RATS’inde oyunculuk 10 uzeirnden 7 midir? : ) tabi ki hayir!

    ama bunlar bu filmlerin cazibesini degil dusurmek, bir butun seklinde bakilinca artirir! (ve bu filmleri burda hepimiz cok seviyoruz tabi ki tartismaya gerek yok) o yuzden oyunculuk kotu derken Tolga’nin o oyunculugu sevmedigini degil, o oyunculugun ve o filmin “Oteki” bir degeri ve cazibesi oldugu sonucunu cikarmak gerekiyor diye dusunuyorum. – Tolga’yi korumak icin de soylemiyorum bunu.. hatta son zamanlarda siteye yeterince hizli yukleme yapmadigi icin sitem bile ediyorum burdan kendisine : )

  7. Arkadaşlar sanki bu yazıyı ben yazmışım gibi algıladığınızı düşünüyorum :) Yazı Tolga Demirtaş arkadaşımıza ait.

    Can yoğunluktan yazı eklemelerinde biraz gecikme yaşadığım doğru ama mesajı alıp son iki yazını ekledim. Q özellikle sevdiğim bir ‘canavar filmi’dir. ellerine sağlık.

  8. Italyan korku filmleirnde kotu oyunculuk vardır demek baska sey, italyan b moviesdeki oyunculuk demek baska birsey…

    Italyan korku filmlerindeki kötü oyunculuk diyince isin icine Dario Argento Suspiria giriyor… Mario Bavada sadece Shocku cekmedi..Barabara Steele kotu bir oyunculuk sergilemiyor.

    Ben bu islere Amerikalilarin gozleri ile bakmiyorum zaten. Bad movie bad aktor olayinda agzimi buna alistirmamaya calisiyorum.

    Aslinda bir noktada katiliyorum bu goreceli kotu oyunculuk diyecegimiz seyler isin tadi vs ama Italyan korku filmlerini hatali bir genelleme gordum. Adamlar pornolarinda bile oyunculuga onem veriyor…

    Tabi Jess Franco ve joe d’amatoyu bundan ayri tutuyorum :)

  9. İtalyan korku filmlerindeki oyunculuk kötüdür genellemesine katılıyorum. Genel olarak oyunculukları şu aralar gündemde olan “Zack and Miri Make A Porno” filmindeki porno çekimi sahnelerindeki oyunculuğa benziyor… Yani çoğu zaman “bakın ben aslında iş güç sahibi adamım, ailem var çocuklarım var ama şu anda zombilerden kaçan bir adamı canlandırıyorum. aslında çok cesurumdur ben, bakın size bi çocukluk anımı anlatayım…” der gibiler (abarttım, çünkü italyanlar zombilerden kaçmaz 1 km. ötedeki zombiyi gördüklerinde kaçmak yerine çığlıklar atarak beklerler :))

    Filmde çok hoşuma giden bir espriyi de yazmak istiyorum
    -Adım Francesco Dellamorte. Tuhaf bir isim değil mi? Francesco Ölüm. Sık sık değiştirmeyi düşündüm. Mesela Andrea Dellamorte daha güzel olabilirdi :)

  10. Arkadaşlar, Sinematik rumuzu ile yazan Utku Uluer arkadaşımız http://www.sinematik.blogspot.com sitesinden çok değer verdiğimiz ve her daim destek aldığımız, İtalya’da yaşayan ve İtalyan sinemasına değer veren kıymetli bir dostumuzdur. Sinematik ve yan blogları sinematik western ve Sinematik mafya’yı hepinize şiddetle tavsiye ediyorum.

    İtalyanların oyunculuğuna gelince; Ben bu adamlar ne yapsa bayılıyorum. İtalyan post apokaliptiklerinin delisiyim zaten ama Avrupa sinemasında her zaman oyunculuk anlamında daha yoğun bir duygu ve coşku vardır. Son dönem Kore filmlerinde de buna benzer bir ‘abartılı ama kötü olmayan’ oyunculuklar görmek mümkün. Açıkcası Amerikalıların sentetik ve mekanik mimik ve jestlerine yeğlerim bu tarz bir oyunculuğu.

  11. Tolga Jess Franco kesinlikle İspanyol olmakla birlikte, Tüm Avrupa’da onlarca takma isimle filmler çekmiş bir acayip adam. İtalya piyasası onu Franco Manera olarak tanıyor. Ağırlıklı olarak fransızlarla olmak üzere İngiliz, Alman ve İtalyan sinemacılarla sıklıkla çalışan ve 6 dili konuşabilmesi sayesinde de her ülkenin insanı :)

    Murat Kızılca: Jess Franco’nun en favori kadın oyuncusu demiştim ölünce Franco biraz sapıttı (normalmiydi sanki!) demiştim de kadının adını hatırlayamamıştım ya: Soledad Miranda
    ohh be! :)

  12. @Murat Tolga Şen: Muhteşem kontes:) Bahsi geçince canım çekti, vampiros lesbos bir daha izlenir şimdi.

  13. İtalyan korku sinemasında oyunculuk kötüdür konusuna girmeyeyim, çünkü o “iyi-kötü” ayrımı, filmdeki fomksiyonunu düşünürseniz biraz göreceli. Zaten gördüğüm kadarıyla buradaki herkes o “kötülüğün” ya da “iyi olmamanın” cazibesine kapılmış durumda. :)

    Bunun yanında Daria Nicolodi’nin Shock’daki oyunculuğunu şahsen pek beğendiğimi, film için yeterli bulduğumu söylemeliyim.

    Temizkan’ın çok güzel bir örnek verdiği zombileri bekleyen kurban motifi benim için önemli. Şöyle ki…

    80’lerde yaz döneminde toplu gösteriler yapılırdı. Korku filmleri haftası, erotik filmler haftası, aksiyon filmleri vb. Çok özenmekle beraber, yaşım gereği sadece iki tanesine gidebilmiştim. İlki 80’lerin ortasında, Ankara’da (Demonoid – Kesik El ve Medusa Touch – Medusa), diğeri 1992’de İstanbul Reks sinemasında Fulci’nin Zombi’si ve Romero’nun Day Of The Dead’i. İlk seyrettiğim Day Of The Dead’i (Zombi Ölüm Günü) hiç ummadığım kadar kaliteli ve etkileyici gelmişti bana. Aynı beklentiyle ertesi gün izlediğim Zombi (Ölüm Bölgesine Dönüş) ise hem acayip hayal kırıklığına uğratmış hem de kızdırmıştı bu ne kötü film diye. Ama meşhur göz sahnesi etkilemişti. Ne olduysa, üç-dört yıl sonra, sanırım Fulci’nin laneti tuttu ve bulaştı bana bu kötü film sevdası. Ama o zamanlar daha bir espriyle izliyordum, daha bir muhabbet konusu oluyordu. Bir nevi Dünyayı Kurtaran Adam gibi. (İşin ilginci Dünyayı Kurtaran Adam’ın da hiç muhabbetini yapmadım bugüne kadar.) Fakat işin içine daldıkça, kütüphanelerden kitaplar, internetten yazılar okunmaya başlandıkça o “kötü” kavramı değişmeye başladı. Örneğin, İtalyan sinemasından bahsediyorsak Le Notti Del Terore’yi kötü niteleyip kucaklamaktan çekinmiyorum. Ama örneğin Paura Nella Città Dei Morti Viventi’de Fulci’nin yarattığı sağlam atmosfer nedeniyle “kötü” demem mümkün değil. Tanıdığım sinema meraklıları da, fena sayılmayacak sinema bilgimi düşününce pek anlamıyorlar bu nasıl bir zevk diye. Bu da bu kocaman derya filmleri tek başıma izlememe neden oluyor. İyi tarafı çok daha rahat kaptırabiliyorum filme kendimi. Yani kendisini yiyecek zombisini bekleyen, olur olmadık kapılara atlayıp felç olan kurbanlar çok da komik gelmiyor bana. Kötü tarafı, filmin kötü taraflarını görsem bile dalga geçememeye başladım. Hatta bunun için aslında yönetmen şunu anlatmak istemiş, filmde buraya gönderme var, bilinç altı-üstü detaylar vb. gibi kendine yutturma metodlarına da gerek kalmadı. İşte asıl lanet bu.

    Deliliğin dağları işte orada bekliyor…. :)

    Sanırım başkaları tarafından çok rahatlıkla itilen, bir dalga geçme aracı haline gelen “öteki” filmleri sevmenin bana verdiği zevk yanında sağladığı en büyük avantajlardan biri, benim de zamanında şımarıkça elimle ittiğim kimi önemli filmleri yeniden keşfetmemi sağlaması. Gone With The Wind, Casablanca, Wizard Of Oz gibi. Şaka yapmıyorum. Çünkü “öteki” filmleri seyredip kendine ve başkalarına rahatlıkla sevdiğini söyleyebilmek çok da kolay bir iş değil. En azından benim için olmadı. İnsanın zevklerini tekrar tekrar, nedenlerle beraber gözden geçirmesi gerekiyor. “Dört sinekli” tarafta böyle…

  14. Kesinlikle seyrettiğim en abzürt filmlerden biriydi. Bayıldım. Aslında başında verdiği vurucu sonu için bile seyredilir. En acaip sahnelerden birisi ise yardımcısı Gna.’nın sevdiği kızın üstüne kusma sahnesi bence. Bu sahnenin sonundaki dialog beni dondurdu. Bir de Anna Falchi’nin dudaklara hasta oldum. son sözüm; gna gna gna gna!

  15. Merhaba

    Yonetmenlerin hangi milletten oldugu hangi sinemaya ait oldugunu gostermez. Ornek verirsek Ferzan Ozpetek Turk ama kendisi italyan sinemasinda yer aliyor. Jess Franco bence hem italyan korkusudur (korkumu yapar onu bile tartisiriz aslinda) hem degildir cunku bazi noktalarda bu ture dokunmustur. Teget gecer ozelliklerini kullanir… Pazarlamasi da yapilmistir bircok film var bu sekilde. keza ortak calismada var ama onemli bir ornek degil zaten

    Kötü oyunculuk ve italyan korku filmi diyince ortada bir Dario Argento var bir Mario Bava var. Bu bile zaten olayı dengelemeye yeter. B moviesde zaten dusuk butce ve ictenlik icin icinde. Ancak ben olayin icinde oyunculugun da guclu oldugu Italyan korku sinemasi oldugu icin yapilan genellemenin hatali oldugunu dusunuyorum.

    Soledad Miranda dedin Murat beni derinden vurdun… Filmi sevmesemde Vampyros lesbosu o yuzden izleirm :( istanbula gelmis kadın :D

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

You Were Never Really Here (2017)

Lynne Ramsay’in You Were Never Really Here filmindeki en önemli
blank

Sen Aydınlatırsın Geceyi (2013)

Sen Aydınlatırsın Geceyi, belki de son zamanlarda izleyicide tekrar tekrar