Deniz Cengiz’i daha öncesinde Jet Sosyete ile tanımıştım, kısa film çektiğini duyunca ortaya ilginç bir şey çıkmış olabileceğini düşündüm. İki arkadaşın değişen yaşamları yolları, mutlulukları, mutsuzluklarının güzel ve dobra bir dökümünü sunmuş Kaçanlar’da! 31. Adana Altın Koza Film Festivali’nde uluslararası kısa film yarışmasında karşımıza çıkacak olan filmle ilgili kendisine sorularıma yönelttim ve tabii ki festival yolculuğunda başarılar!
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba öncelikle seni bir kez daha tanıyalım mı?
Merhabalar, Deniz Cengiz ben. İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Oyunculuk okudum ama ilk mezun olduğumda sektöre neresinden gireceğimi bulamadım, korktum. Alakasız bir master yapıp beyaz yakalı oldum. Sonrasında oyunculuk ateşi beni tekrar dürttü. 2014-2015 filandı, sosyal medyaya komedi skeçleri çekmeye başladım ve bu bir şekilde yolumu açtı. Profesyonel oyunculuk kariyerim böylece Jet Sosyete dizisiyle başladı. Yazdığım şeylerde oynamak hep hayalimdi. Bu kez de yazarlıkla ilgili girişimlerim oldu. Fakat çeşitli sebeplerden hayata geçmedi. Biraz yıkıcı süreçlermiş, kolay değilmiş yani, böylece öğrendim. Önce kendimden, becerilerimden şüphe ettiğim bir süreç geçirdim. Sonrasında ise her zaman yaptığımı yaptım ve kendi maddi manevi gücümle ne yapabileceğime baktım, öylece ilk kısa filmim Kaçanlar’ı hayata geçirdim.
Kaçanlar (escapism) ilk kısa metrajın. Kısa film çekmeye nasıl karar verdin ve bu konu nasıl ortaya çıktı? Kaçanlar’ın senin için asıl motive noktası nedir?
Fikirsel olarak Kaçanlar nasıl ortaya çıktı diyorsan; daha hiç film çekme fikri filan aklımda yokken bir arkadaşım ve bebeğini görmeye, evine gittim. Bir şekilde cinsiyet rolleri konusu açıldı ve bu konuda arkadaşımın görece geleneksel fikirleri olduğunu işittim. Kendim onun gibi düşünmüyordum ama filmimde olan gibi bir tartışmaya da girişmedim onunla. Sonra arkadaşımın kocası eve döndüğünde, alışageldik cinsiyet rollerini kendi aralarında çoktan değiştirdiklerini fark ettim. Teoride karşı bile olsalar pratikte değillerdi. Bu bana ilginç geldi. Sonra filmi yazarken görece modern olan kadın karaktere dair de bir içe bakma fikri bulmam gerekiyordu. Yoksa yine sadece geleneksel tarafa eleştirel bakan bir şey olacaktı. O yüzden onu da feminist filmler çeken ama kendi ukdelerini görmezden gelen bir kadın yapmaya karar verdim.
Oyuncu olmayan arkadaşların gerçekten oyuncular dünyasını merak ediyor olmalı ve kısa bir feminizm sorgusu da var orada. Bu aralar kızkardeşlik kavramı da çok ön planda, altı doluyor dolmuyor orası tartışılır ama sen kavramlara altı dolmayan, eleştirel bir noktadan bakıyorsun sanırım, orayı biraz daha açabilir miyiz?
Feminizm, yazılı basından dizilere, podcast’lere her mecranın elbette ki iyi niyetlerle popüler bir konusu haline geldi. Ama konu jenerikleştikçe sanki altı boşalıyor, asıl gerçek dertlerin üstü kapanıyor gibi de geliyor bana bir yandan. Ve hep dışarıya faturayı kesen kısmına yoğunlaşılıyor işin. Ben biraz içeri bakma taraftarı oldum son yıllarda. Kendimi ne kadar farkındayım ne kadar koruyorum, kendime ne kadar sahip çıkıyorum ya da çıkmıyorum. Her şey buradan başlamalı gibi geliyor. Ve evet kadın arkadaşlıkları da çok ilgimi çekiyor. Ama ana akımda kadın hikayeleri daha öğretici, kadın arkadaşlıkları da daha güzellemeye yakın bir dille sunuluyor. Oysa arkadaşlıklarımızın dengesi çok ince ayar ve hiç de dümdüz değil. Ben de görebildiğim ölçüde dürüstlükle arkadaşlıklarımıza bakmak istedim.
Seninle yapılmış bir röportajda okudum, bayağı imece usulü bir film olmuş, sen de çok ince ve mahcup bir yerden bakmışsın yaptıklarına. Gerçekten öyle mi?
Evet:) Senaryomu yazdım, sonra en yakın arkadaşıma ve bir de Deniz Göktaş‘a yolladım. Ben bugüne kadar ne senaryo yazdıysam mutlaka Deniz’e okuttum. Sağ olsun o da kırmadı, okudu. Bir şeylere baktığı yeri çok seviyorum ve de senaryoda dürüst bulmadığı şeyleri hemen pat pat söylüyor. Ardından kameraman arkadaşım Tugay Sekizler dahil oldu işe ve canım oyuncularım Ceren Taşçı ve Sinan Arslan geldiler, tek bir günde çektik filmi. Her şey hayalimin de ötesinde oldu, hepsine minnettarım.
Film festival yolculuğunda ilgi görüyor sanırım, önce Kaş Film Festivali’nde oyunculuk ödülü şimdi de Adana Altın Koza’da kısa film yarışması adayı… Festivallerde olmak, görünür olmak nasıl bir artı yaratıyor, festivallerle ilgili deneyimin ne kadar fazla bilmiyorum ama seyirciyle buluşmak nasıl geçiyor?
Evet, festivaller harika geçiyor. Kendi filmini üretmiş insanlarla bir arada olmak, kalabalık seyirci ile birlikte filmini izlemek gerçekten bunlar çok güzel hislermiş. Festivallerde olmak gurur verici ve eğlenceli diyebilirim. Bana çok iyi geldi.
Aslında kısa komik videolar çekerek başladın, Jet Sosyete’de rol aldın, sonra Hücreler oyunu. Peki istediğin noktaya gelebildin mi, yoksa o yol uzadıkça uzuyor mu?
Benim kariyerim dur kalklı biraz, çünkü ben de böyleyim. Tabii ki rahat rahat kendi yazdığım mini dizi ya da filmleri hayata geçirebiliyor olmak isterdim. Yol nereye götürür bilmem ama daha çok hayalim var benim.
Konuya gelirsek, hepimizin tam da bu istediğimiz hayatın içindeyiz derken kaçma noktalarıyla yüzleşiyorsun. Sanki koca/eş karakteri biraz daha dürüst, bekar evi vs. diyor ama sigara gizli hala. Karakterleri nasıl analiz ettin, kime ne kadar yaklaştın, karakterleri birbirine ne kadar yaklaştırdın?
Koca karakteri aslında laf olsun diye bir konu açıp içinde kalan özlemini yanlışlıkla yumurtluyor gibi düşünmüştüm:) Aslında böyle küçük alanlarda bir araya gelince, herkes bir şekilde birbirinin mahremini basar ya yanlışlıkla ve hatta onunla da kalmaz, kendiyle konuşmayı ertelediği konularla da çarpışmak zorunda kalır. Biraz karakterleri açık etmek için bundan yararlandım.
Sende geçerli olan yazmak ve oynamak sanırım, yönetmenlik biraz daha geri planda kalıyor gibi algıladım. (Bu arada filmin çekimleri gayet temiz.) Yazmak nasıl bir yer kaplıyor hayatında, daha uzun soluklu bir şeyler yazmayı deniyor musun, kitap vs…
Ben sürekli kenara notlar alan o tiplerdenim. Bir sürü notum var telefonumda, her yerde. Sonra onlardan biri içimde olgunlaşıyor ve onu yazmaya başlıyorum. Daha önce de yazdığım mini dizi vs. gibi şeyler oldu. Ama hayata geçmediler. Şu anda da notlarımın ve kafamın içinde yazmak istediğim ve otursam olgunlaştırmayı başarabileceğim şeyler var gibi.
Mesela auteur sinemada yönetmen kendi yazdığını çeker genellikle, senin öyle bir ısrarın olur mu? Ya da senden senaryo isteyen olursa yazmayı tercih eder misin, dener misin? (Belki de oluyordur böyle şeyler bilmediğim için soruyorum.)
Aynen, yönetmenlikle ilgili bir iddiam yok. Ben kendim çekeyim diye asla tutturmam ama birlikte çalışacağım kişiyle kafaca benzer yerlerden bakıyor olmak çok isterim tabii ki. Sipariş senaryo da yazmadım hiç. Ama yazacak olursam beni kışkırtacak ironik bir nokta ararım herhalde fikrin içinde ya da içselleştirdiğim, sırtımı yaslayabileceğim bir bakış açısı bulmam gerekir verilen konuya dair. Çünkü başka türlü nasıl yazılır bilmiyorum ben. Heyecanlanmadığım ya da katılmadığım bir şeyi yazamam herhalde.
Bu filmde oyuncu arkadaşlarını nasıl seçtin, onlar için oyuncu arkadaşlarının filminde oynamak nasıldı, senin için onları yönetmek, genel olarak set duygusunu paylaşır mısın bizimle?
Senaryomu yazarken aklıma Ceren Taşçı gelmişti. Yakın arkadaş da sayılmazdık aslında, bir tiyatronun oyuncu seçmesinde ikimiz de aynı rol için kapıda sıramızı beklerken tanışmıştık. Rakip olarak başlayan tanışıklığımız iş birliğine dönüşmüş oldu ve çok da iyi oldu. Erkek oyuncum ise son dakikada iptal olmuştu ama Ceren sağ olsun, Sinan Taşçı’yı getirdi ve açıkçası hiç karışmadım oyunculuklarına. Senaryoyu tam istediğim şekilde anladılar ve oynadılar. Bayılıyorum ikisine de. O gece yarısı set bitip de evime dönerken ne kadar mutlu hissettiğimi anlatamam.
Filmin bütçesi için nasıl bir çözüm bulundu, destekçin var mı?
Açıkçası tek bir günde çektiğimiz için kameraman ve oyunculardan rica ettim. Hiçbir ücret almadılar. Bir tek bir günlüğüne ses ekipmanı kiraladım ve ekibe yemek aldım. Sonra da kurguyu düşe kalka iki ayda kendi başıma yaptım. Ardından ses ve rengi yaptırmam gerekiyordu ama bu bayağı maliyetli bir işti. O sırada filmin kurguladığım ham halini, oyuncu arkadaşlarımla, eşimle dostumla paylaşmaya başlamıştım. Hasibe Eren filmi çok sevmiş ve Selen Şenay’a yollamış. Selen, Semaver Kumpanya’da oyuncu ama yapımcılığa da ilgi duyuyor ve benim ortak yapımcım oldu. Böylece post prodüksiyon aşamasını da onun bağlantıları sayesinde 1000volt’ta hallettik. Filmin her anında gerçekten harika insanlarla çalıştım. Gerçekten çok şanslıyım.
Bundan sonra neler olacak, neler yapacaksın, yeni çekim projeleri var mı?
Selen Şenay’la yine bir şeyler yapmak istiyoruz. Bakalım, daha netleşmiş bir şey yok. Kısa film mi olur, tiyatro oyunu mu olur, ne olur onu bilmiyorum henüz. Çok teşekkür ederim Banu, bana yer verdiğin için.