Deniz Özden: ‘Bu filmi çekmeseydim ölecektim’

13 Ağustos 2014

Deniz Özden, Müezzin ve Bir Maç Günlüğü ile bireyin tepkilerini ortaya koyan filmler çeken bir kısa filmci. Kendisiyle kısa film yolculuğunu konuştuk. İyi okumalar…

Öteki Sinema için Deniz Özden ile söyleşen: Banu Bozdemir

Henüz 24 yaşında olmana rağmen filmografin bir hayli kalabalık, oyunculuk da yapmışsın? Kısa filmde ekip ruhu önemlidir, herkes bir işin ucundan tutar. Senin de başlaman ve işlerini çoğaltman bu şekilde olmuş anlaşılan…

Filmografimin kalabalık olması pratik uygulamaları yoğun olan bir okuldan geliyor olmamdan kaynaklı,  oyunculuk deneyimim de kısa film setlerine  girmeye çalıştığım dönemlerden geliyor.O zamanlar etrafımda film çeken çok az insan vardı. Çevremde olanlarda beni ekiplerine ancak oyunculuk yaparsam alacaklarını söylüyorlardı , bu işleri öğrenebilmem için tek çarem oyunculuk yapmak olmuştu.

İki tane kısa filmin var bildiğim. Müezzin SİYAD kısa film seçkisini izlerken karşıma çıkmıştı ve ilginç bulduğumuzu söylemeliyim. Müezzin bir en kaba haliyle bir baştan çıkma hikayesi mi? J

Müezzin benim gerçekten anlatmak istediğim bir hikayeydi ve onun enerjisi bana birçok güzel şeyi birden getirdi, bu nedenle Müezzin’in benim için özel bir yerde olduğunu itiraf etmeliyim. Müezzin için en kaba haliyle baştan çıkma hikayesi de diyebiliriz. Hemen herkesin her zaman yaşayabileceği ikilemlerin küçük bir örneği de diyebiliriz.Toplumun üzerimize giydirdiği bir gömlek vardır bu gömlek bazen bizi rahatsız eder, çıkarmakla çıkarmamak arasında kalırız… Benim de hikayeyi oluşturma aşamasında çıktığım nokta bir din adamının  bir kadın karşısındaki zafiyeti olmuştu.

Müezzin de eleştirdiğiniz ya da açıklık getirmek istediğiniz mesele erkek olma meselesi mi, bastırma ya da din eleştirisi mi?

Müezzin din eleştirisi yapan bir film değil. Hayatta rahatsız olduğum konulardan biri önemli mevkilerde bulunan insanların toplumlar tarafından tanrılaştırılmış olması. İnsanların unuttuğu bir meseleyi kendi dünyama ait bir dille anlatmak istedim. Üzerinde durduğum konu; kim olursa olsun, ister Müezzin ister Başbakan onların da sonuç olarak birer insan olduğu meselesiydi.

unnamedBir de Taksim o kadar cazibe merkezi değil sanırım artık. Yani eskiden belli bir kesim giderken şimdi herkes gidebiliyor… Filmden sonra bir şeyler değişti sanki?

Evet eskiden Taksim’i cazibe merkezi kılan yerler vardı. Emek sineması vardı , İnci pastanesi vardı kısacası kendine özgü mekanları vardı filmden sonra bu yerler teker teker kapatılmaya başlandı. Değişim hala devam etmekte, ben mutlu değilim.

Gelelim Maç Günlüğü’ne… Neden tek plan? Yanlış hatırlamıyorum değil mi?

Evet sanırım buna açıklık getirmek gerekiyor Bir Maç Günlüğü tek plan çekildi ve sadece 4 tekrar aldık. Tek plan çekmenin ben de birçok nedeni var, birincisi bu hikayeyi etkili ve doğru dilde anlatmanın yolu tek plan çekmekti. İkincisi ise tek plan olan filmleri çok özel buluyorum ve sinema severlerin daha akılda kalıcı bulduğuna inanıyorum.Seyirciyi önemsiyorum bu yüzden Bir Maç Günlüğü’nün de akılda kalmasını istediğim için tek plan çektim.

Bence tek plan bir film çekmek yönetmenliğinde sınandığı bir şeydir. Benim de film izlerken en çok üzerinde durduğum nokta yönetmenlik konusu olduğu için biraz daha sinemayla ilgili seyircinin bu filmi izlerken yönetmenliğe dair bir şeyler bulmasını istedim.

Gezi Direnişi’ne tüm futbolcular takımlar dahil destek oldu. Senin filminde dünya yıkılsa da kafasını kaldırmayan, maça konsantre bir profil var. Tam olarak neydi anlatmak istediğin?

Evet azımsanmayacak kadar futbol seven topluluk Gezi Direnişi’ne destek verdi,  benim sözüm futbol seyircisine değil, benim sözüm insanlığa…

Geçtiğimiz günlerde dünya kupası sırasında bir kez daha insanlık suçu olan savaş İsrail’de baş gösterirken tüm dünya Messi’nin, Neymar’ın attığı çalımları izledi. Benim de tam olarak anlatmak istediğim şey bu. Bir yerde insanlar öldürülürken diğer yandan insanlar sadece çay içip televizyon izliyorlar. Bu durum hakkında Ali Şeraiti’nin sevdiğim bir söylemi var der ki ;

Bir hak ihlalinde sokağa çıkma cesareti elde edemeyenler, bir maç sonrası aslan kesilebiliyor bazen de canını verebiliyorsa; tribünden gelen sesler süren savaşlardaki mazlumun sesini kısıyorsa Futbol afyondur!

Futbolun ve televizyonun insanların üzerinde bir afyon etkisi yarattığı kaçınılmaz bir gerçek.Bu mottoyla yola çıktım ve bunu insanlara basit bir şekilde anlatmaya çalıştım.

Gezi Direnişi olmasaydı başka çekmek istediğin bir film var mıydı? Yoksa bu araya mı girdi?

 Geçmişte yaşamış sanatçıların eserlerine bakıldığında, yaşadıkları zorlu dönemlerin ortaya çıkardıkları eserlerin üzerine sirayet ettiğini görebiliyoruz. Ben de okuduklarımdan daha çok yaşadığım olaylardan beslenen onların üzerinden kurmaca öyküler yazmayı seven biriyim. Bir Maç Günlüğü de Gezi eylemleri sırasında tanık olduğum bir durum hikayesiydi. Bu film yapmak istediğim filmin önüne geçti.  İyi ki de geçti çünkü bu filmin yolculuğunda gelecek projelerimde ne yapmamam gerektiğini görme fırsatım oldu. Ama şöyle bir gerçeğim de var, bir proje üzerinde çok fazla çalıştığım zaman ona karşı hislerim değişebiliyor o yüzden ilk görüşte aşkın heyecanıyla filmlerime sarılıyor ve onu bir an önce gerçekleştirmek için çözüm yollarını arıyorum. Bazen projeleri bekletmek işe yarıyor, her şey zamanı geldiğinde bir şekilde gerçekleşiyor. Belki de o projenin zamanı değildi.

Bir Maç Günlüğü001

Maç Günlüğü basit ama etkili kısa filmlerden diyebiliriz. Toplumun bir kesimi bir tepki koyarken bir kesimi de inanılmaz tepkisizdi. İç içe olan ama bu kadar farklılaşan bir topluma mıydı eleştirin bir yandan da?

Sait Faik  ”Yazmasaydım ölecektim” der ben de bu sözden esinlenerek toplumun bu denli duyarsızlığına karşı bu filmi ”Çekmeseydim ölecektim”  diyorum hep. Beni harekete geçiren güç insanların duyarsızlaşması ve giderek çirkinleşmesi, en çok üzen olaylardan biride evlatlarını kaybeden annelerin feryatlarına karşı toplumun diğer kısmının üç maymunu oynamasıydı. 

Filmin arkasında profesyonel bir yapımcı vardı. Bunun avantaj ve dezavantajları nedir? Sonuçta festivallere katılıyorsunuz ve herkes senin kadar şanslı olamıyor. Bu durumda herhangi bir eleştiri aldın mı?

Filmin yapım sürecinde Eflatun Film’in desteği özellikle Yapımcım Funda Alp ve Yürütücü Yapımcım Şebnem Vitrinel’in desteği çok önemliydi, onların desteği projeyi hayata geçirmem konusunda beni daha çok cesaretlendirdi. Eflatun Film ”Bir Maç Günlüğü”’nün yapımcısı fakat kısa filmcinin kaderi orada da değişmiyor yani insanların düşündüğü gibi olanaklarda filmleri gerçekleştirmiyoruz.Ama şöyle bir avantajı var Eflatun Film bilindiği gibi birçok projeye imzasını atan bir yer yani Film yapan bir şirket bu yüzden ihtiyacın olan şeye kolayca ulaşabilme imkanın var ama oranında işleyişini etkilemediğin sürece.

Eflatun Film’in büyük avantajlarından biri oyuncu seçiminde ve ekipman tedariği konusunda oldu. Geniş oyuncu ekibine ihtiyacım olduğu için birçok oyuncu arkadaşıma cast Direktörlüğümü yapan Salih Ortaçay aracılıyla ulaştım. Post-production aşamasında da üzerimden yük aldığı için Eflatun Film önemli bir rolü oynadı.Eflatun Filmin desteği konusunda insanların merak ettiği sorular oldu ama eleştiri almadım.

Kısa film ticarileşiyor mu sence de?

Ticaret samimi bir şey değil, fakat kısa filmde samimi olduğunuzda başarılı oluyorsunuz. Kısa Film dünyada ticari bir şekilde gerçekleştiriyor ama bizde henüz ticarileştiğini söylemem. Bunun için bizim yeteri kadar kaynağa ve vizyona ihtiyacımız var.

Her sene belli filmlerin kazanması  başarı dışında başka bir göstergeye de işaret ediyor mu sence?

Bu görüş hakkında emin değilim ama umarım etmiyordur.

 Bakanlık desteği aldın mı filmlerin için?

Sadece Bakanlıktan medet ummasak alternatiflerimiz olsa ne harika olurdu, Bana bakanlık denildiğinde bunu her yerde dile getirmeye çalışıyorum. Bakanlık desteği henüz almadım , ama gelecekte yapmak istediğim filmlerim için Bakanlığın kapısını çalmayı düşünüyorum. Şu işleri biraz daha kolay hale getirsin birileri lütfen sesimize birileri kulak versin artık:)

Kısa metraja devam mı, uzun metraj da gelecek mi?

Sanırım ben yaşlılığımda bile kısa film yapan biri olacağım, çünkü kısa film ben de bir tutku. Bu yüzden kısa denemelerimi devam ettireceğim. Sanatım olgunlaştığı zaman uzun metraj da gelecek, bu konuda hedeflerim ve hayallerim var.  

Bir Maç Günlüğü002

Kısa filmin son yıllarda beslendiği alan daha çok politika. Bu gündemin getirdiği bir şey mi, yoksa politika daha fazla mı hayatımızda ve bakış açımızda var?

İnsan yaşadığı yere benzer, filmlerimiz de bize benziyor… Kısa filmciler dediğiniz gibi politikadan ve acıdan besleniyor. Bunu pek sevmiyorum ve kısa filmcilerin uluslararası başarısı için de bu refleksinden kurtulması gerektiğine inanıyorum. Fakat kısa film juri üyeliği yapanlarda daha çok politika yapan filmlere göz kırpıyor bunu arıyor gibi bir tavır sergiliyor. Bunu aşmak tarafların elinde.

unnamed (2)Biçim mi içerik önemli olan?

Genelde kısa filmcilerin yaşadığı ortak sorunlardan biri budur. Bazı filmlerin içeriğini başarılı buluyorum ama biçim sorunu yaşıyor ya da tam tersi hal böyle olunca yapılan çalışmalar hakkettiği yerlere ulaşmıyor. Bu yüzden içeriğin tek başına yeterli olmadığı zamanlar oluyor bunu en uygun biçimle aktarılması gerek, ikisi bir arada doğru noktada yakalandığı vakit lezzetli eserler ortaya çıkıyor.

Son olarak neler söylemek istersin?

Öteki Sinema ailesine teşekkür ederim, umarım ileri ki yıllarda yeni filmlerim hakkında tekrar sohbet etme fırsatını buluruz. Hepinize iyi çalışmalar dilerim.

Teşekkürler  Deniz…

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

2 Comments Leave a Reply

  1. Ben de bir yönetmen olarak bu genç arkadaşın ileride çok çok başarılı olacağını düşünüyorum. Umarım genç yaşta hiçbir zaman rehavete kapılmadan çabalamaya, ortaya yeni bir şeyler çıkarmaya devam eder. Yolun açık olsun.

  2. Hikayeyi bir facebook sayfasinda bir gazeteci paylasmisti ve bu gercek bir olay yonetmenini buna deginmemesi ve sanki kendi yazmis gibi belirtmesi cok uzdu beni. bu videoyu ceken gazeteci Firat arakdasimizin adini anmasi iyi olurdu sonucta deniz bu filmi sifirdan yazmadi. once insanlara sonra kendine saygi gerek diye dusunuyorum iyi calismalar

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Tanju Berk: ‘Başkaldırıdan çok sisteme boyun eğme hikayesi’

Banu Bozdemir, Ersin Karabulut’un çizdiği Eski Koltuklar çizgi romanını kısa
blank

Metehan Şereflioğlu: ‘Net bir ahlakçı tavır hoşuma gitmiyor.’

Mucize Aynalar’dan sonra yazıp yönettiği 7 Santimetre ile 69. Cannes