Deniz Uymaz: ‘Rasyonel düşünmeyi bırakma cesaretini gösteren karakterlere zaafım var’

18 Nisan 2024

Deniz Uymaz’ın kısa filmi Evcil bu sene İzmir Kısa Film Festivali ve Akbank Kısa Film Festivali’nde Ulusal Kısa Film Yarışması’nda en iyi film ödülü kazandı. Ben de filmi markaja aldım, izledim ve Deniz’e sorularımı ilettim. Film bir cenaze ortamında kendisine biçilen rolü sorgulayan bir kızın hikayesine odaklanıyor. Deniz Ekinci’nin rolü bir hayli fazla filmin ilgi çekici olmasında!

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Merhaba Deniz seni biraz tanıyabilir miyiz?

Merhaba. 1985’te İstanbul’da doğdum. İnşaat mühendisiyim, üniversite yıllarımdan beri de sinema ile ilgileniyorum.

Evcil filminle Akbank Kısa Film Festivali’nde en iyi ulusal film ödülü kazandın, tebrikler. Öncelikle bu konuda görüşlerini alalım, bu soru düzleminde festivallerin kısa filmlere bakış algısını da konuşabiliriz…

Teşekkür ederim. Genelde kısa filmler uzun metrajların yanında bir nevi çeşni olarak festivallerde yer aldığı için sadece kısa filme adanmış Akbank Kısa Film Festivali’nde yer almak ve ödüllendirilmek sevindirici. Festivallerin kısa filmlere bakışının ise eskiye nazaran daha iyi olduğunu düşünüyorum.

Evcil Firaz’ın duyguları ve kaçma isteği üzerine kurulmuş bir film, filmin esin kaynağı nedir, hikayesini nasıl kurdun?

Evcil’de çocukluk yıllarımda hatırama kazınmış bir imajın üstüne bir öykü giydirmeye çalıştım. Anı olamayacak kadar küçük bir resim diyelim. Büyük şehre göçmüş birçok ailenin üyesi gibi yazları gittiğim köyümde tanık olduklarımı anlatmak ve çocukluğuma bir nevi borçlu kalmamak için kalkıştığım, kendimi tutamadığım bir işti.

Cenaze evinin üzüntü algısıyla ters düşen, tezatlaşan bir yapıda kuruyorsun Firaz’ın duygularını… Aslında cenaze evlerinin algısı bana hep ters, absürt gelir. Üzüntüye yemek arası gibi bir durum… Senin hissiyatın nedir bu konuda?

Cenaze toplanmalarında birçok duygu ve ilişki bir araya geliyor, alacalı bir resimle karşılaşıyoruz. Bu gibi toplanmalar, yemeğin tuzundan, dedikodudan köyün içindeki politik dengelere, hüzün ve yastan dini inanca kadar birçok mefhumu tek bir odaya toplayabileceğiniz nedret bir ortam sağlıyor. Bu odaya hakim olması gereken vakur ve hüzünlü hava ise bazen kırılıyor ve bu oda adeta cenaze evlerini gözlemleyebileceğimiz bir laboratuvara dönüşüyor. Bunun yanında ölmek ve hayatta kalmak için yemek tezat birer olgu gibi görünse de aslında birbirini tamamlayan şeyler.

Evcil aslında birçok kadının yaşadığı bir durum, Firaz’ın şanssızlığı genç olması ve bir yerden başlama imkanı bulamaması. Dedesine bakacağı için kendi hayatına ara vermesi, ket vurması isteniyor. Firaz’ın gözleri bile o koca isyanı barındırıyor tek başına. Firaz’ı nasıl oluşturdun ve oyuncu seçimin nasıl oldu?

Firaz, köyden şehre giderken geride bıraktığım çocuk ve gençlerin kendine has bir temsili gibi ortaya çıktı. Sanıyorum ki her küçük komünitede yarım akıllı veya naif olarak adlandırılan, idare edilen, ciddiye alınmayan ama gerçekten sevilen kişiler vardır. Bu karakterler kimi zaman şiddetlerini kısıtlamadan dışa vurma erdemine de sahip olurlar. Tabii rasyonelin dışında hareket etme potansiyeli taşıdıkları için kameranın onlara dönmesi de kaçınılmaz. Öyküyü henüz kağıt üstünde tasarlarken, en başta Firaz ve dede ikilisini merkeze alarak oluşturmuştum ama hem yazarken hem de sonrasında, çekimler sırasında sette Firaz karakteri, eylemleriyle hikayenin merkezine oturdu.

Firaz için çeşitli oyuncularla görüşmeler ve deneme çekimleri yaptık. Deniz Ekinci ilk andan itibaren bu oyuncular arasında sıyrılan kişi oldu. Sette sadece oyunculuğu ile değil, hemen hemen hepsi amatör olan yerel insanların arasına karışması, değişikliklere çabucak yanıt vermesi ile oyunun hep içinde olması büyük bir avantaj sağladı. Çalışmadığını hissettiğim bir sahneyi anında değiştirmekten çekinmediysem, bu ekibin ve Deniz’in esnekliği sayesinde oldu.

Filmin başında bize daha umutlu bir Firaz imajı çiziyorsun sanki, onu bir temenni ya da bir son olarak mı algılamalıyız?

Filmin sonunun herhangi bir kader çizmediğini vurgulamak istediğim için giriş sahnesi önemliydi. Benim yaptığım sadece uzun bir hayat hikayesinden kısa bir kesit almaktan ibaret. Mesela Firaz’dan esinlendiğim insanların birçoğu hayatlarını bambaşka yönde çizmiş durumdalar şu anda. Ben çok iyimser biri sayılmam ama gerçekten olan bundan farklı değil.

blank

Buradaki erkek algısının rahatlığı karşısında neler hissetmeliyiz, mesela Firaz’ın yerinde genç bir erkek karakter olsaydı hikayenin ilerleyişi nasıl olurdu? Ya da dedenin motivasyonu sadece yemek mi?

Firaz erkek olsaydı ondan beklentilerin başka olacağına kuşku yok. Bu toplumsal cinsiyet rolleriyle alakalı elbette. Örneğin ev içi ya da bakım emeği dediğimiz şey erkeğin üstüne kalmayacaktı ve muhtemelen ailenin diğer kadınları arasında paylaşılacaktı.  Erkek olsaydı, belki evin maddi sorumluluğunu almak durumunda kalacaktı ama belki de Firaz’ın gitmek istediği şehre kolaylıkla gidecek ve eve sadece arada para gönderecekti.

Dedeyi ise tam olarak gerçek bir anıdan esinlenerek yazdım. Sadece karnı aç bir canlı olarak yemeğe odaklanmış ve bu kayıtsızlığı ile Firaz’ın yükünü gösteren eylemsiz bir ağırlık.

Bu soruyu biraz da adet yerini bulsun diye soruyorum, erkek yönetmen olarak kadın duygusuyla çevrilmiş film çekmenin zorluğu oldu mu senin için? Sanırım bir önceki filminde de (Hayırlı Bir İş) bir annenin duyguları üzerine bir film yapmıştın…

Özellikle kadın hikayesi anlatma gibi bir amacım yok ama belki de henüz göremediğim bir bağ vardır, bilemiyorum. Hayırlı Bir İş’teki Meryem ve Evcil’deki Firaz, kompleks ve anlaşılması zor durumları betimleme lüksünü tanıyan karakterler. Rasyonel düşünmeyi bırakma cesaretini gösterebilen veya o sınırda gezinen karakterlere zaafım var sanırım. Kadınların bu denklemde benim için nereye düştüklerini ise ileride anlamayı umuyorum.

Kısa filme bakış açısını nasıl yorumlarsın, daha çok ne tarz hikayeler seni etkiliyor ve tür olarak kendini hangisine yakın buluyorsun? Mühendislik yaparken bir yandan film dünyasıyla ilgilenmek keyifli olmalı…

Kısa filmin özgürlük alanını seviyorum. Fikir ile ürün arasındaki mesafenin bu denli büyük olduğu sinemada bir şeyleri denemek, kendini keşfetmek için uygun olmasının yanında insanın öykü anlatıcılığını da rafine ediyor.

Hikayelerde veya beğendiğim şeylerde ise bir sınır yok. Sanırım en çok insana dair irrasyonel davranışları gördüğümüz anlar ilgimi çekiyor. O kadar da gerçekçi canlılar olmadığımızı düşünüyorum.

Mühendis olarak çalışıyor olmamın, kariyerinin başındaki bir bağımsız sinemacı için en büyük avantajı hayatımı buradan kazanmamam. Profesyonel bir yönetmen olmadığım için sinema, benim için nispeten bir “oyun alanı” olarak kalmayı sürdürüyor. Risk almakta daha özgür hissediyorum ve oyuncu insanlığımı (homo ludens) burada koruyabiliyorum.

Filmlerini çekmek için maddi ve manevi koşulları nasıl yaratıyorsun, bunu biraz da film çekmek isteyenlere yol gösterici olsun diye soruyorum…

Henüz yol gösterebileceğimi sanmıyorum. İçinizde tutamadığınız bir karın ağrınız varsa bir şekilde filmi çekiyorsunuz sanki. En azından benim için durum böyle. Maddi olarak ise ne yazık ki önerim yok. Sinemada bu tip şeyleri de halletmeyi öğrenmek gerekiyor. Bu endüstriyel kodlarla çalışan bir sistem ve burada kendi yönteminizi yaratmalısınız.

Ben çevremdeki insanların destekleriyle, kendi öz kaynaklarımla ve sıkı pazarlıklarla film çekiyorum diyebilirim. Kısa film yeterince pazarı olmayan bir alan. Ürün üretmenin yanında dağıtım, finansman gibi konulara da kafa yoran, dayanışan ve örgütlenen yönetmenler var. Onlarla temasta olup, bazı şeyleri imece usulü halletmek bir başlangıç olabilir.

Bundan sonrası için planların nedir, neler çekmek istiyorsun, uzun metraj planı var mı?

Sırada son kısa filmim olacak olan, şimdilik adı “Kraliçe” olan bir projem var. Onu yakın zamanda çekmeyi planlıyorum. Bundan sonra da bir uzun metraj yazmaya başlayacağım.

Son olarak neler söylemek istersin?

Güzel sorular için teşekkür ederim, herkesi fırsat buldukça kısa filmleri izlemeye davet ederim.

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Emre Kayış: ‘Sinema ölüm gibi, herkesi birbirine eşitleyen bir mefhum’

Son kısa filmi Çevirmen ile festivallerde yarışan ve ödüller kazanan
blank

Kasım Ördek: ‘Hayata karşı plan yaparız ama onun sunduğuyla yetiniriz’

Kerata ve Yağmur Olup Şehre Düşüyorum filmlerinin yönetmeni Kasım Ördek