Öteki sinema sitesi okurları, herkesin seyretmediği yada seyretmek isteyipte haberi bile olmadığı, unutulmuş, yada hatırlanmayı bekleyen, güncel filmlerden daha ziyade kenar köşede kalmış ilginç filmlerden haberdar olmak ister. Ama konumuz sinema olunca o kadar büyük yelpazenin içinde günümüz filmlerine değinmeden geçmek mümkün olmuyor. Ne de olsa gündemden kopmamak lazım. Bu çerçevede konusunda ince ayrıntılar bulduğum, kimsenin düşünmediği enteresan filmler ile karşımıza çıkan M. Night Shyamalan ‘nın son yapıtı ‘Devil’ i yorumsuz bırakmak istemedim.

blankHepinizin aklında iyi yada kötü yer etmiş ama mutlaka en azından bir filmini takdir etmişsinizdir. Bense hikayelerindeki yalınlık ve basit bir konudan böylesine derin gerilim dolu dakikalar yaratmasını sevdiğim Shyamalan’ını bir zamanlar Stephan King’ı takip ettiğim gibi izler ve beğenirim. Taki bu filmine kadar! The Sixth Sense, Unbreakable, Signs, The Village ve The Happening ’den sonra aslında Son Hava Bükücü-The Last Airbender ile bize sinyali vermişti Shyamalan usta…

Hatırlarsanız Murat Tolga nında yazdığı yazısında ‘’Shyamalan’a film çekmesi için 10 milyon $’dan daha fazlasının emanet edilmemesi gerektiğini de ispatı!’’ diye bahsetmişti. Gerçekten doğru söylemiş.  Sırf reklamla artık filmlerine gişe yaptırır hale geldi sinema sektörü. Günlerdir ABD basını ve Avrupa sinema otoriteleri film hakkında yazılar yazdı ve çoğu övgüyle bahsetti. Şöyle korktuk böyle korktuk diye. Oldum olası zaten bu Hristiyan milletinin korku temalarını enteresan bulmuşumdur. Vara yoğa korkarlar ama esas korkularını hep kendi zihinleri yaratır. Terör saldırısı olacak diye tüm ülkeyi kapatırlar, bir gün uzaylılar bize savaş açacak diye hazırlık yaparlar, bitkiler saldıracak, yok böcekler büyüyecek, yok uçan piranalar bizi yiyecek derken hayal gücünüzün ötesinde bir çok korku hikayesi yarattılar bugüne değin…

Şüphesiz en fazla kullanılan tema kötülüğün baş tacı Şeytan olmuştur. Bu filmde de Şeytan konusu işlenmiş ama konunun altı o kadar boş kalmıştırki, inandırıcılığını dolayısıyla gerilim unsurunu kaybetmiştir. Öte yandan asıl şeytanın insanın kendisi olduğunada çok güzel vurgu yapılmıştırki buda filmi gerilimden daha ziyade drama unsuruyla süslemiştir.

Sinefil’lerin çok film izlemesinden midir bilmem ama bana göre iyi bir gerilim filmi yaratmanın altında konusunda gizem ne kadar çok olur ise yarattığı korkma hissi o derece fazla olur. Bu filmde korkutmak için özel efektler yerine karanlıktaki sesler kullanılmış. Filmin seneryosu fazla çalışılmamış. Gizemli bir oda havası yaratılmak için asansör seçilmesi iyi bir fikir olmakla beraber kullanacağız meteryaller açısından oldukça riskli. Zira filmde, bir çok felaket filmde rastladığımız asansörde mahsur kalanların kurtarılışı sahneleri ve başlarına gelen korkunç olaylar oldukça tanıdık geliyor.

blank

Şeytan’ın hikayesine gelince burada filmin konusundan bahsetmek istiyorum azıcıkta olsa. Bir binanın asansöründe mahsur kalan 5 kişiden biri şeytandır ve asansörde asıl bulunma amacı insanlara göstere göstere diğer 4 kişinin canını almaktır. Bu insanların ruhları kendisine aittir vede şeytan ruhlarını almaya gelmiştir. Can almaya insanların arasına karışan şeytanımız bunu çok daha acılı çok daha gösterişli yapabilecekken normal bir insanın işleyebileceği bir cinayet şiddetinde uygulayarak asansördeki insanları birbirlerine düşürür. Bence filmin en güzel yanıda buydu. Stres ve korku halindeki insanların sınırları nereye kadar gider, panik anında neler yapabilirler yada neyi itiraf ederleri gözler önüne sermiş Shyamalan. Keşke daha güzel vurgulasaydı ve keşke film bir asansör macerasından çok bu yönde gelişseydi. O zaman daha bir keyifli olurdu diye düşünüyorum. Birileri Murat Tolga’nın yazısını dikkate alıp 10 milyon dolar vermiş sanırım Shyamalan’ın eline ve o da ancak bu kadar değinebilmiş. Film iyiliğin kötülüğü alt etmesine vurgu ile bitiyor. (tipik Hristiyan çıkarımı… )

Asansör fobiniz var ise, Şeytan’ı sizin içinizde değilde dış dünyadan bir varlık olarak görüyorsanız ve çözülemeyen cinayet vakalarını seviyorsanız bu filmi izleyin. Ama şunu bilinki asıl korku kendi içinizde, şeytanınızı barındırdığınız kafeste sizi bekliyor olacak.

Öteki Sinema için yazan Fevzi Özçakmak – fuzzy.blogcu.com

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

15 Comments Bir yanıt yazın

  1. Shymalan’ın yönetmenliği bitti artık hepimiz buna hemfikiriz ama Şeytan aynı zamanda fikirsel tükenişinin de ispatı… Bu kadar kör parmağım gözüne din propagandası yapan filmlere zaten hiç inancım yok artık!

  2. son filmi the last airbender’i gormedim ama o filmine kadar olan yapitlarini fena bulmam shyamalan’in..ayrıca bu filmin senaristi ve yönetmeni değil kendisi..sadece yapımcı ve filmin hikayecisi olarak gozukuyor..shyamalan’a tam olarak bir mesuliyet atfetmemeliyiz bu yuzden…

  3. Bu tür filmler; seyrettikten sonra pişman olduğumuz filmlerdendir. Çünkü hikayenin temeli bize oldukça yabancı olan ve hakkında en ufak bir fikir sahibi olmadığımız Hristiyan adetleri, inançları (artık her ne derseniz) olduğu için gına getiriyor.. Özellikle de Hristiyanlığın eski batıl inançlarla çorba yapılıp bugünkü kıvamına gelmesiyle (ki eleştirdiğimiz nokta da budur aslında) artık hiçbir inandırıcılığı kalmayan bir sinema malzemesi haline getirilmesi ve Shyamalan’ın bu tür unsurları kullanmaya başlayarak eski saygınlığını ve inandırıcılığını kaybetmesi.. Kısaca mesele bu diye düşünüyorum..

  4. Aslında çok da katılmıyorum ben GP’den af dileyerek fikrine…Yani kısmen katılmıyorum demek daha doğru olur…Çünkü perdede inandırıcılık arayışı çok spesifik birşey (misal ben özellikle bunu aramam) kaldı ki Hristiyan inancına komşu olmadığı halde onun bir nev-i yavru kültürü olarak yaygınlaşan bu mitoslar doğru kullanıldığında lezzetli işlere de vesile oluyor.

    Fakat Shylaman konusu burada sıkıntı olan. Acaba etikette adı geçmeseydi izleyenler nasıl bir tepki verirdi? Bu soruyu sorma sebebim filmi izlememiş olmam ki, şu dakikadan sonra izler miyim orası da meçhul. Film hakkında kelam etmek istemiyorum o sebeple lakin Shylaman’a güvenmek konusu artık iyiden iyiye zorlaştı.

    Açıkçası tanımayıp iki satır sohbetim olmayan bir adam hakkında atıp tutmak bazen beni de rahatsız edemiyor ama artık şuna inanıyorum ki Shylaman kendisini eleştirenlere kulak tıkadığı gibi artık sanki izleyicisini de iyiden iyiye küçümsemeye başladı. Belki de bunun sebebi saçma bulduğu Blockbuster’lara insanların hücum etmesidir. İnsanlar Micheal Bay’i gerçekten ciddiye alarak izlemiyor olabilir ama özellikle ilk 2 filmi ile Shymalan’a saygı duymuş oldukları bir gerçek. Bana biraz bu saygıyı suistimal ediyormuş gibi geliyor…

    Konuyu da fazlaca saptırdım… Umarım kusuruma bakmazsınız :) Nerde kalmıştık? En son Devil diyorduk :)

  5. şimdi shymalan’ın avukatlığını yapmak gibi olmasın ama ben bu hristiyanlık propagandası yapıyor konusunda fazla üstüne gidildiğini düşünüyorum. hristiyanlığı filmlerinde tek kullanan isim değil ki..korku sineması zaten genel olarak gücünü dinsel mitolojilerden alır..mesela stephen king nerdeyse tüm romanlarında dinsel motifleri oldukça muhafazakar şekilde kullanır ve bunu gayette iyi yapar. bence shyamalan’a yapilan asil elestiri filmlerinde kimi zaman gerilim yaratma uğruna seyircinin zekasıyla oynayacak kadar kurnaz davranması..amiyane tabirle seyirciyi kandırması..shymalan’in yonetmenlik becerisine kimsenin laf ettigi yok zaten..temel sorun onun hikayelerinde..yonetmedigi bir film olan devil’da bile onun elestirilmesi bunun bir gostergesi..

  6. Filmi henüz izlemedim,ama shayamalanın ilk filminden beri tüm hikayelerinin temel meselesi inanç kavramı zaten.Buna tamamen bir ilahi dinler meselesi,propagandası olarak bakamıyorum.Unbreakable’dan sonra izleyicilerin çoğunluğun shayamalana olan inancı her filmde biraz daha yitirdiği de bir gerçek.Her ne kadar happening de kabir azabı yaşasam ve airbinderda hayal kırıklığına uğramış olsam da ,Shayamalan 6.his ve unbreakable dan ibaret olmadığını düşünüyorum.Signs,Village,Lady in the water inandığınız ölçüde güzelleşen filmler.

  7. Denk geldi söylemeden edemem. Dün Shyamalan’ın The Happining filmini izledim. Haksızlık etmek istemem ama The Sixth Sense’in kaymağı nereye kadar?

  8. Konu güzel, film berbat… Zaten korku filmi bu değildir, gerçekleştirilmesi zordur çünkü korku filminin etkileyebilmesi için yavaş yavaş gözüken şeytani ruhları vesaire türleri şeyleri öğrenirler, intikam almadan onunla başetmeye çalışırlar genelde… Konu hep yakın olmak zorundadır bu konuyu da beğendim biraz ama o sahneyi yaratamamışlar gibi geldi bence… Tabi beğenen de vardır

  9. M.Night SHMALAYAN. Ya bu hint fakiri, nerden para bulur birbiri ardına başarısız filmler yapar, ve neden hala gişede yer alır anlamış değilim. Mistisizm uyarlamalarıyla çektiği filmler fikirsel kabızlığının sonuçları olarak dünya çapında nasıl gösterime girebiliyor hala? Bu adamın 6. his ve Köy adında iki filmi vardır ses getiren ama ondan sonrakiler tam bir facia. Mükemmel bir animasyon olan Avatar’ın içine etti resmen. Kendisine bu kadar kredi tanınan, bu sefer olacak galiba beklentileriyle umutları boşa çıkaran bir başka yönetmen tanımıyorum.

  10. m.n.s hakkinda bende doluydum .fikirlerimi yorumlarinizin okuduktan sonra yazacaktim ama siz zaten dusundugum herseyi yazmissiniz.benim kafamdaki soru su 6.his gibi bir filmi uretebilen bir adam neden diger filmlerinde basarili olamaz ?

    saygilarimla

  11. bu filmle ilgili daha da ilginç olan;filmin yönetmeni John Erick Dowdle’dan çok M. Night Shyamalan’ın konuşulması ki fragmanını sinemada ilk gördüğümde kendi ismini zönk diye dayadıkları için film gösterime girenen kadar bende bir shyamalan filmi sanıyordum devil’ı..ancak dediğim gibi rec filminin amerikan versiyonu quarantine ve henüz izlemediğim ve muhtemelen tam da bu siteye uygun bir film olan the poughkeepsie tapes filmlerinin yönetmeni John Erick Dowdle atmosfer yaratmada gerilimin dozunu ayarlamada gayet usta bir yönetmen ki devil filmi sayesinde bunu gördük sarkan uzatılan gereksiz tek bir sahne yok hikaye ile ilgili mantık hatalarının şuçunu günah keçisi shyamalana atarsak eli yüzü düzgün nefis bir korku filmi var karşımızda..yer yer stephen king’in kısa hikayelerini hatırlatan hatta çok kısa da olsa insana jacobs ladder filmindeki tekinsiz atmosferi yaşatan(şeytanla karşılaşma ve onun sesi) harika bir kapalı alan gerilimi aklıma phone booth filmini de getirdi hatta..kısa süren;ama dinamik işini bilen bir yönetmenin elinde seyir zevki vaadeden bu filmi izleyin izlettirin..filmle ilgili bir not görüntü yönetmeni tak fujimoto shyamalanın kadrolu görüntü yönetmenidir..ve bu filmin enfes jeneriğini izleyen sinefillerin aklına david fincher ismi gelmediyse ben de şeytan olayım vallahi

  12. Shymalan adını ve önyargısını bir kenara koyarsak yetkin bir gerilim örneği. Maalefef 10 yıl önce Shymalan dendi mi iyi bir film izleyeceği önyargısı olan seyircide artık tam tersi bir etki yaratıyor. Son zamanda yaşattığı hüsranlarla yeni filminin doğrudan kötü bir film olacağı hissi yaşatıyor. Ama merak etmeyin. “Devil” o kadar kötü değil. Sıkmıyor, kapalı alanda işini fazla uzatmadan yapıyor. Yılın filmleri arasında hatırlanır ama daha fazlası yok. 2-3 yıl sonra dönüp bakınca böyle bir filmde vardı şöyle güzeldi böyle harikaydı denecek bir film olmamasına rağmen izlerken gayet akıcı ve sürükleyici bir yapım.

  13. Bu filmden tiksinmemi sağlayan tek şeyi söylemek istiyorum…Abrtıyor muyum? Muhtemelen evet! Peki nedir o tek şey? Siyahi güvenlik görevlisinin insanın sınırlarını ve sinirlerini zorlayan oyunculuğu…krize girdim adeta…Filmin -varsa- hissiyatını sildi süpürdü o herif…

  14. Çok çok kötü.Bu adam(yani Night)iyi ki bir g.His filmi yapmış.Gerçi o filmi de kurtaran Bruce willis’le küçük oyuncusu oldu ya neyse….Köy’le başladığı Mistik Olayla bitirdiği kurgunun yeni bir versiyonu.Saçma sapan…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kuntilanak Üçlemesi

Endonezya'dan tam bir gişe canavarı korku üçlemesi: Kuntilanak...
blank

Kagbeni (2008)

Kagbeni, sineması pek fazla tanınmayan Nepal’den, en iyimser tabirle ‘hoş’