Biri bana, “gün gelecek Roland Emmerich’in çektiği o dandik Godzilla filmine bile methiyeler düzeceksin dese” ona, “kalk git yerine yat” derdim ama gün o gündür arkadaşlar… Büyük beklentinin yarattığı hayal kırıklığı dağından sesleniyorum; fil-aslan karışımı böğürtüsüyle gişeyi yıkmaya gelen Godzilla maalesef kuru gürültüden ibaret!

Girizgahtan aşırı öfkeli olduğumu düşünmeyin ancak o fragmanlardan sonra daha iyisini bekliyordum. İlk filmdeki hatalardan ders alacaklar, Godzilla’yı seyirciye sevdiren asıl duyguyu yakalayacaklar diye düşünüyordum ama yanılmışım. Esas oğlan Godzilla, yancısı devasa güve Mothra ve azılı düşmanları üç başlı King Ghidorah gibi canavarların azametini göstermekte başarılı ancak bu titanların kocamanlığı bir yere kadar çalışıyor. Kaiju filmlerinin asıl becerisi, canavarlar birbirleriyle ve insan güçlerine karşı çarpışırken ortaya çıkan yıkımı görselleştirmektir. Şehirler yanar, binalar yıkılır, tanklar-uçaklar-gemiler oyuncak gibi (zaten öyledirler) savrulur. Japonlar bunu yıllarca en ilkel ama en eğlenceli şekliyle başardılar. Godzilla kostümü giymiş birileri maket şehirleri tarumar etti durdu. Amerikalılar işe el attığında ise macerayı birincil şahış bakış açısında taşıdılar. Godzilla gökdelenlerin arasında helikopter kovalarken kamerayı tazının değil tavşanın olduğu yere koydular. Açıkçası ilk izlediğimde devasa şeylere takıntılı sinemacı Roland Emmerich’in Godzilla’sını sevmemiştim ama yaptıkları şu anda kıymetli geliyor.

blank

Son birkaç yılda Netflix üzerindeki animeler ve yine Japon işi olan Shin Godzilla dahil bir sürü canavar filmi izledik ama formülü en yanlış uygulayan bu olmuş. Aslına bakarsanız Shin Godzilla, Amerikan işleri için doğru reçeteydi. CGI ve pratik efektlerin güçlü birlikteliği, eski filmlerin tadını anımsatan bir görsel şölene yol açmıştı.

Yeni Godzilla’da, canavar/lar/ın peşinde dolanmaktan başka pek bir numaramız yok. Onların yarattığı yıkıma çokça şahit olduğumuz da söylenemez. Bu kısımlar daha çok TV yayını üzerinden gösterilen kısa aktüel çekimlerden ibaret. Japon toplumunun en büyük travması olan atom bombası ve nükleer yıkımın sinemada cisimleşmiş hali olan Godzilla filmleri, batılı izleyici için Alice’in harikalar diyarının da ötesidir. Envai çeşit canavar, uzaylı, yaratık ve teknolojik araçlar bu filmlerde cirit atar ve gerçekten fantastik bir dünyanın kapılarını açar. Amerikan işlerinde her zaman olduğu gibi canavar tasarımları fevkalade, Japonların çocuksu hayal gücünden uzaklaşmak için tasarımcılar ellerinden geleni yapmış ve orijine sadık kalmayı da başarmışlar ancak Game of Thrones’un Long Night bölümünü aratmayacak bir karanlık hakim filme… Birinci sınıf CGI’ların kullanıldığı filmde neden efektleri böyle gizlediklerine anlam veremedim. En beğendiğim canavar dövüşü ne yazık ki finalde değil, filmin başlarında, Godzilla ile King Ghidorah’ın Antarktika’daki üste kapıştıkları anlarda…

Ve gelelim filmin en büyük kusuruna… Godzilla filmleri her zaman ekolojik meseleler üzerinden bahanelendirilmiştir ancak burada Vera Farmiga’nın oynadığı Dr. Emma Russell’ı, Avengers’in Thanos’una benzer şekilde dünyanın sonunu getirerek dengeyi kuracağını sandırmak biraz zorlama olmuş. Biri lütfen filmin senaristlerinden birinin boşanırken velayet davasını kaybettiğini falan araştırabilir mi? Çünkü gerçekten de filmde, kızının velayetini almış, boşanmış ve mütemadiyen delirmiş bir anne var. Ona karşılık hatalarından ders almış ideal bir babayı izliyoruz.

blank

Biraz tüketici odaklı çalışan güçlü kadınlar hikayesinin sonuna geliyoruz sanırım. GOT’un Cersei ve Khaalesi’sinden sonra bir kez daha güçle delirmiş bir kadına denk geliyoruz. Sonuçta bu senaryoları erkekler yazıyor, o yüzden politik doğruculuk bir yere kadar. Filmin deli kadınlar ve ideal erkek kahramanlardan oluşan sinsi senaryosunu kabul ederseniz her şeye rağmen iki saatlik bir gösteride oyalanabilirsiniz ancak yeni Godzilla’nın Michael Bay’in çektiği Transformers’ları aratmayan (ve hatta onları aşan) gürültülü bir ses kuşağı olduğunu bilmeniz gerekiyor. Filme girmeden önce bir asprin içmenizde fayda var. Transformers demişken tek benzerlik gürültü-patırtıdan ibaret değil. Burada da o filmlerdekine benzer vatansever ordu mensuplarını izliyoruz ve aynı gerizekalıca hallerdeler. Sürekli ne yaptıklarını birbirlerine anlatıyorlar. -Şimdi şunu şöyle yaptık. -Niye, Godzilla’yı yaşatmak için… İyi ama seyirci zaten olan bitenin farkında, işi 5 yaş seviyesinde bir zekaya taşımanın mantığı ne?

Kurak bir sinema vizyonunda fantastik bir blockbuster izlemek ne kadar kötü olabilir ki ama fragmanları unutun. Hatta izlediğiniz tüm Godzilla filmlerini unutun ve öyle girin salona… O zaman bu sinirli devasa kertenkele sizin de dostunuz olabilir. Ben Godzilla’nın iyi olduğu filmleri sevmiyorum galiba, Terminator’ün, T-800’ünün (Arnold Schwarzenneger) iyi adam olmasına bile katlandım ama buna asla! Yine de siz benim gibi olmayın. İyi seyirler…

murattolga@gmail.com

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

1 Comment Leave a Reply

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Escape from New York (1981)

Mad Max‘den sonra en sevdiğim distopik aksiyon filmlerinden biri olan
blank

Altered States (1980)

Ken Russell mahsulu ilginç bir film Altered States ayrıca yönetmenin