Seyirciler izledikleri dizide bir seri katilin, hiç kimseye yakalanmadan korkunç cinayetler işlemeye devam etmesini istiyor; onu seviyor, ondan yana oluyor, öldürdükleri “kötü” de olsa 8 sezon boyunca 120’ye yakın kişiyi katledip parçalara ayıran, bu parçaları çöp torbalarıyla okyanusa atıp mezarlarını boş bırakan bu adama “kahraman” diyor… 

Dexter (2006-2013) dizisi bir seri katili başkarakter yaparak, anti-kahraman terimini oldukça zorlamıştı. Ama bu seri katil, bize bir seri katil olarak değil bir kahraman olarak sunulmuştu. Başka türlü de onu benimsemek mümkün olmazdı. Rolfe Kent’in hazırladığı jenerik müziği de, izleyeceğimiz şey kanlı cinayetlerle ilgili bir öykü değil de muzip bir komediymiş izlenimi veriyordu.

Dexter henüz küçük bir çocukken bir konteyner içinde annesinin parçalanmış cesedinin yanında bulunmuş, onu bulan polis memuru Harry Morgan tarafından evlat edinilmiştir. Harry, Dexter büyüdükçe onda ortaya çıkan öldürme eğilimini fark edip onu bu özelliğinden dolayı cezalandırmak yerine “doğruya” yönlendirmeye çalışır. Madem öldürmek zorundadır öyleyse yalnızca kötü insanları öldürmelidir. Dexter bu yüzden de kanun kuvvetlerinin yakalayamadığı veya elinden kaçırdığı, cezasız kalmış katilleri öldürür. (Adaletin yetersiz kaldığı yerde adaleti birilerinin “adaletsiz” şekilde yerine getirmeye çalışmasına bir başka örnektir Dexter.) Aslında onun bir süper kahramandan pek farkı yoktur. Dexter’ın belli ritüeller eşliğinde fazlasıyla kanlı ve korkunç yöntemleri olması ve kamu yararından çok kendi öldürme ihtiyacını gözetmesi bu algıyı değiştirmemiştir. O bir “sanatçı-kahramandır.” Her kahramanlığı da kendince bir sanat eseridir. Sakladığı kan tablaları, eserlerine attığı imzasıdır.

Dexter’ın yaşamı kanla iç içedir. Miami Polis Teşkilatında olay yeri kan analizcisi olarak görev yapar. İşlediği cinayetlerse zaten fazlasıyla kanlıdır. Dexter’ın tek bir bölümünü izlemek onu vampirlere benzetmemize yeter. Onun sürekli “kan içmesi” gerekmektedir. “Need” (ihtiyaç) diye bahsettiği öldürme isteği, belli aralıklarla tatmin edilmek zorundadır. İçinde bunu isteyen bir “dark passenger” vardır. Bu da, o vampir adamdan başkası değildir.

Henüz bebekken annesinin feci ölümüne tanık olmuş, kendinden birkaç yaş büyük abisiyle kan revan içinde kurtarılmayı beklemiştir. İşte bu yüzden Dexter “kan”la beslenir, çünkü annesinin kanını içmiştir. Annesi onu sütle değil kanla emzirmiştir. Böylece Dexter yaşam kaynağını kan içmekten alan biri olmuştur. Aynı nedenden ötürü, başka bir seri katile dönüşmüş olan abisi Rudy de bir vampir olmuştur diyebiliriz.

Dexter kan gördüğünde iştahı kabarır, öldürme anlarında gözü döner, az sonra ziyafet çekecek olmanın şehvetiyle saplar bıçağını kurbanlarına. Onları bayıltmak için de uyuşturucu iğnesini (dişini) aynı Dracula gibi boyunlarına saplar. Dexter’in cinayet aletleri takımı, bir çatal bıçak takımını andırır. Cinayetlerini bir yemek masasında gerçekleştirir. Okyanusa attığı içinde vücut parçaları olan siyah poşetler, yemek artıklarını doldurduğu çöp poşetleridir. Dexter’in kanla beslendiğine atıf yapan en belirgin gösterge ise her bölümün başındaki jenerikte bulunabilir. Bu jenerikte Dexter’in diğer sabah ritüelleriyle birlikte tüm kahvaltısı da kanla ilişkilendirilir.

Dexter’ı bu şekilde tanımladıktan sonra, dizide onun kadar belki de ondan daha çok sevilmiş bir karakter olan Debra Morgan’ı anlatmak gerek. Dexter dizisi temelde bu iki karakter üzerine kurulmuştur.

Debra MorganDOBRA KADIN DEBRA MORGAN 

Debra, Dexter’in üvey kardeşidir. O da ölmüş babası gibi polistir ve Dexter’la aynı birimde çalışırlar. Özgür ruhlu, yalanı dolanı olmayan, düşündüğü gibi doğrudan konuşan, küfürbaz erkekleri bile utandıracak denli çok küfür eden bir kadındır Debra. (Fan sitelerinde verilen bilgiye göre tüm sezonlar boyunca 996 kez “Fuck” demiştir.) Dizideki diğer tüm karakterler genelde hep oldukları gibidirler ve hiçbiri pek fazla değişim yaşamaz, buna Dexter da dahildir. Monologlarında, yaşadığı değişim ve gelişimlerle ilgili konuşup dursa da genelde hep başa dönüp durur ki zaten ondan değişim beklediğimiz yoktur. Ama Debra karakteri yaşadıklarıyla sürekli olgunlaşıp daha da gelişir, büyür. Hatta sezonlar boyunca rütbesinin adım adım yükselme aşaması, kendi karakter gelişimine paralel ilerler.

Bu karakterle ilgili en önemli gelişme dizinin 6. sezonunda yaşandı. Fakat dikkatli gözler için bu sürpriz bir gelişme değil, baştan beri ipuçlarını yakaladıkları ve açığa çıkmasını bekledikleri bir durumdu. Bu da Debra’nın üvey abisi Dexter’a olan aşkıydı… Debra başına gelen sayısız felaketlerin ardından bir psikologla görüşürken bu gerçeği kendine ve bize itiraf ediyordu. Bu sıra dışı aşkın gelişimini incelemeden önce, dizide öne çıkarılmayan, pek çok seyircinin de fark etmediği bir olguyu belirtmek gerekiyor. Debra’nın aşkı karşılıksız değildi…

Dexter empati kuramaz; insanları yavaş çekimlerde izlediği, davranışlarını gözlediği, onları anlamaya çalıştığı sahnelerde, insanların bu hisleri nasıl geliştirdikleri, neden böyle davrandıklarıyla ilgili merakını bizimle sürekli paylaşır. Onları gözleyerek onlar gibi davranır, taklit eder. Ama taklit edemeyeceği bir duygu vardır: Aşk.

Bir şeyi sevdiğimizde onun kusurlarını görmezden gelme eğilimi gösteririz. Fakat kusurları görmezden gelirken, aslında kusurları görmüşüz demektir bu. Yani artık onun kusurlu olduğunu bilir ama tamlık/sevgi/tanrı/güven ihtiyaçlarımızdan ötürü kusurları unutmuş gibi yaparız. Dexter’ı sevenler için de bu kural değişmemiştir. Dizideki bazı mantık hataları görmezden gelinmiştir.

Görünürde mantığa bağlı filmler aslında bizim mantığımıza bağlı değildir. Kendi amaçladığı anlatımı gerçekleştirmeye çalışırken bizim mantığımız üzerinden hoplaya zıplaya sekerek ilerler. Bazen zıplamak için bizdeki “mantık deresi”nde var olmayan bir taşı kullanır. İşte o zaman rahatsız oluruz hafiften, “N’oluyor ya, nasıl zıpladı o şimdi oraya?” deriz. Ama bizim hoşumuza giden şey onun  zıplayıp durması olduğu için çok da üzerinde durmayız. Dexter’in hoplaya zıplaya ilerleyişine bakar dururken de bu rahatsızlıklar zaman zaman kendini belli etmişti. Son sezonlara doğru bu durum abartılmıştı; senaristler dizinin zirve noktalarında inanılmaz mantık hataları yaratarak kumar oynadılar. Bunlar 5, 6 ve 7. sezon finalleriydi. Bu üç finalde de Dexter Debra’ya yakalanmıştır.

5. sezonun sonunda Dexter ve o dönem sevgilisi olan Lumen’le birlikte, Lumen’in tecavüzcülerinin sonuncusunu katlederken yakalanmışlardır. Kalın naylon perde arkasından ikisini yakalamış olan Debra -uzun zamandır doğru şekilde tahmin etmiş olduğu üzere- aradığı katillerin, kendi tecavüzcülerinden intikam alan kadın ve ona yardım eden sevgilisi olduğunu görünce, kim olduklarına bile bakmadan onları bırakmış ve olay yerini terk etmiştir.

6. sezonun sonu Dexter’in gerçek yakalanma anıdır. Debra, Dexter’i terk edilmiş kilisede “Kıyamet Günü Katili”ni öldürürken yakalamıştır. Bu yakalanma sahnesi Dexter’daki en mantık dışı yakalanmadır. Dexter kurbanını öldürdüğü yerin, gelip geçen herkesin kolayca girebileceği bir yer olduğunu bile bile hiçbir önlem almamıştır. Mekanın terk edilmiş bir kilise olması ve olayın gece gerçekleşmesi, birinin oraya gelmesi olasılığını fazlasıyla düşürse de yok etmez. Tüm seri boyunca Dexter’in sayıklayıp durduğu kurallarından ilkinin (Asla yakalanma!) en açık ihlali olmuştur bu. Debra yol geçen hanına girer gibi gelmiş ve şok içinde, Dexter’i bıçağı kurbanına saplarken görmüştür: “What the fuck Dexter???”

7. sezonun sonunda ise Dexter, bir konteynerde, onun asıl kimliğini ortaya çıkarmayı başarmış olan Laguerta’yı kıyma yapacakken Debra yine lökürt diye konteynere girmiş ve Dexter’i iş üstünde yakalamıştır. Dexter konteynerin kapısını kilitlemeyerek kuralını bir kez daha en ağır şekilde ihlal etmiştir. Bunlar Dexter’daki en büyük mantık hatalarıdır fakat bu bölümler izlenirken olay örgüsünün yarattığı heyecanın da etkisiyle çoğunlukla görmezden gelinir.

Olayların gelişmesi, çatışmalar oluşması için hikaye yapılarında düğüm noktaları oluştururken mantıksız görünen yollara başvurulabilir. Eğer mantıklı yolu bulmak için yeterli zaman olmadıysa veya mantık bulmak imkansızsa gerçek hayatta olduğu gibi mantıksız durumlara sarılmak zorunlu olur. Seyircilerin de bunu böyle anlayıp anlayış göstermeleri beklenir. Çünkü gerçek hayatta da pek çok mantıksız duruma tanık oluruz ve görmek istemesek de pek çoğumuz bu mantıksız görünen davranışları kendimiz defalarca yapar, yaratır ve yaşarız. Nedeni ilk etapta belli olmayan bu davranışlar gibi, anlam veremediğimiz hatalar da yaparız. Fakat “hata” diye bir şey yoktur. Aklımız bazen bize öğretilmiş kod, kural ve yasalardan ayrılmamızı söyler ve güya yapmamız gerekenin tersini yaparız, yanlışını yaparız, hiç yapmayız vb. Aklımız bizi bu şekilde yönlendirerek bir şeyler anlatmaya çalışır.

Öyleyse Dexter bu sözü edilen mantık hatalarını işlemiş midir? Kurallarına son derece bağlı olup yalnızca birkaç kez bunlardan sapan Dexter acaba Debra’ya yakalandığı bu ultra hataları nasıl işlemiştir? Senaristler işin kolayına mı kaçmışlardır; Dexter’in yakalanma sahnelerini daha mantıklı hale getirecek fikirler akıllarına gelmemiş midir? Hayır… Dexter hata işlememiştir. Dexter, Debra’ya yakalanmalarının tamamında içten içe bilinçli hareket etmiştir. Çünkü Dexter Debra’ya açıkça yakalanmak istemiştir…

Peki bu nasıl oluyor, Dexter her zaman “Debra’ya yakalanırsa her şeyin sonu olacağını” söyleyip dururken nasıl oluyor da ona yakalanmak istiyor? Çok basit, çünkü Debra’yı seviyor. Kanıtlarını yazının devamında göreceğimiz gerçek şudur: Dexter’in Debra’ya bu kadar bariz şekilde yakalanmış olması, bilinçaltında ona yaptığı ilanı aşkıdır.

DexterSEVGİNİN BİNLERCE FORMUNDAN BİRİ

Dexter ve Debra bu dizideki (-) ve (+) uçlardır. Birbirlerinin tam tersi ama birbirlerini çeken uçlar… ying yang işaretidir Debra ve Dexter. Debra polis gücünde rütbe atlayarak Dexter’in en büyük düşmanı haline gelir. Bir seri katil olarak da Dexter Debra’nın en büyük düşmanıdır. Birbirine en yakın iki kişi birbirine en düşman iki kişi olurlar. İşte bu ilişki içinde Dexter kendisini ona açarak Debra’ya olan aşkını itiraf etmiştir. Kendisini bu şekilde kabul etmesini istemiş ve beklemiştir.

Dexter seri boyunca kendisini anlayabilecek birilerini arayıp durur. Bu ihtiyacını da sık sık söyler. Bu bir zaman erkek kardeşi Rudy olur, bir zaman kendi gibi zannettiği bir arkadaş; Miguel Prado olur, kimi zaman intikam peşinde bir kız; Lumen, başka bir zaman güya yine onu anladığını düşündüğü kundakçı Lila, en son da insanları bitkisel zehirlerle öldüren Hannah olur. Ama bunların hepsi de ona hayal kırıklığı yaşatır. Korkunç ölümünden önce evli olduğu Rita’ya da aşık olmamıştır. Çünkü Dexter yalnız Debra’yı aramaktadır. Onu anlayan, onun içini gören kişinin Debra olmasını istemektedir. Dexter bir yandan da taklit ettiği toplumun oluşturduğu tabuların etkisi altındadır. İçten içe bu yangınları yaşarken dışarıdan Debra’ya karşı umursamaz görünür. Bu ilişkiyi imkansız görmektedir. Onu seviyor olsa da, bunu Debra’nın yaptığı gibi kendine itiraf edememiştir.

İlk sezonlardan birinde Debra saçını kısa kestirmişti. Dexter’ı ilk gördüğü yerde “Nasıl olmuş” gibi bir şey soruyor, Dexter soruya anlam veremiyordu. Doğal olarak Debra da bu duruma bozuluyordu. Debra’nın Dexter’a ne biçim aşık olduğunu belli eden sahnelerden biriydi. Ama asıl olarak Dexter’ın Debra’yı ne biçim sevdiğinin de bir kanıtıydı. Çünkü her zaman Debra’yı koruyup kollayan, her zaman yardımına koşan ve yanında olan, onunla aynı yerde çalışan Dexter, nasıl olur da Debra’nın lepiska saçlarının kesilip kısacık hale gelmiş olduğunu fark etmezdi? Dexter’in savunma mekanizması öyle güçlü çalışıyordu ki, aşık olduğunu belli etmemek için Debra’daki bu değişikliği hiç fark etmemiş gibi yapabiliyordu.

Dracula anlatısında önemli bir yan anlam vardır. Bu hikaye aynı zamanda, bir bakirenin ilk gece korkusunun dışavurumudur. Dracula bakireleri ısırarak kızlıklarına son verir ve bir kaç damla kan akıtır. Bu ilk ısırışın verdiği gelip geçici acı, bir kızın bekaretini kaybederkenki yaşadığı acıyla ilişkilendirilir. (Dracula’nın ısırdığı kişilerin kız veya gerçekten bakire olması gerekmez, henüz vampir olmamış herkes bakiredir.)

Debra önce kendisini Dexter’ın abisi Rudy’nin kurban masasında bulur ama neyse ki “bekaretini yitirmeden” onu kurtaran Dexter, Debra’nın asıl taliplisinin kendisi olduğunu göstermiş olur. Debra, Dexter’ın seri katil olduğu iması yapıldığı erken bölümlerdeki bir rüya sahnesinde kendini bu sefer Dexter’ın masasında görür. Dexter’ın seri katil olduğunu öğrendikten sonra gördüğü bir rüyada ise banyo küvetinde kanlar içindedir. Küvete akan su kıpkırmızıdır. Dexter ise banyo kapısında takım elbiseli (damatlık) durmuş ona bakmaktadır. İlk rüya ilişki öncesini, ikinci rüya ise ilişki sonrasını temsil eder. Debra’nın gerdek gecesi kanı coşkuyla küvetten dışarı taşmaktadır. Bu iki sahnede de Debra’nın yüzündeki dehşet düzeyi, bekaretini az sonra kaybedecek bir kızın tedirgin yüzünden daha korku dolu değildir. Rüyaların, istek ve arzularımızın gerçekleştirilmeye çalışıldığı kurgular olduğunu da işin içine katınca bu rüya sahnelerinin anlamı açıkça ortaya çıkar.

Bu aşk kurgusu, Debra’nın Dexter’in bir seri katil olduğunu öğrendiğinde sevgisi yüzünden onu ele vermemesi için oluşturulmuştu. 7. sezonda Debra kesin olarak bu bilgiyi elde ettiğinde Dexter’a olan aşkı gerçekten de bu korkunç gerçeği saklamasına neden olmuştur. Bu yasak aşkın zirveye çıkması ise 7. sezonun son bölümünde gerçekleşir. Debra, Dexter’ı onun asıl kimliğini öğrenmiş olan polis arkadaşları Laguerta’yı öldürmek üzereyken yakalar ve yıpratıcı bir iç çatışmanın ardından Laguerta’yı kendi silahıyla öldürür. Aşkı için katil olmuştur. Bu müthiş sahneden sonra Debra ve Dexter, arkadaşlarının partisinde el ele tutuşmuş soğukkanlı şekilde yürürlerken görülür ve sezon sona erer.

Dizinin 8. ve son sezonu ise, bir önceki bölümün sonundaki Debra ve Dexter’in artık birbirlerini tam olarak kabullendikleri ve “bir” olduklarını ima eden sahne yaşanmamış gibi başladı. Tam tersine, Debra Dexter’a ölesiye kızmış ve onunla aylardır konuşmuyordu. Bir yandan doğal görünen bir yandan da öyle olmayan bir karardı bu. Çünkü dizinin kurduğu yapıya göre Debra’nın duyduğu aşk, öğrenilmiş ahlak kurallarından üstündür. Laguerta’yı vurmadan önce duraksamasının, büyük bir duygusal eşiği aşıyormuş gibi görünmesinin asıl nedeni de bu kurallardı. Yoksa aşkı bir saniye bile duraksamamış ve her şeye rağmen aşkı için katil olmuştu. İlerleyen bölümlerdeki bir sahnede Debra arabanın dümenini kırıp ikisini de nehirde boğulmaya terk ediyordu. Debra biri tarafından kurtarıldıktan sonra son anda, sulara gömülmekte olan Dexter’i kurtarmak için tekrar suya atlıyordu. Aşkı anlatan güzel sahnelerden biri… öldürme ve yaşatma. Ama bu ilişkide daha ileriye gidilmedi; bir önceki sezonda sonlanmış olan Hannah-Dexter ilişkisi tekrar körüklendi ve Dexter’ın ona olan aşkı için öldürmeye son verdiğini kabullenmemiz beklendi. Dexter izleyici kitlesinin (belki de gelen tepkiler üzerine) ensest iması taşıyacak bir ilişkiyi kaldıramayacağı düşünülmüş olabilir.

Fakat böylece 5-6 sezon boyunca güzelce örülmüş bir ilişki, Dexter’in kimliğinin ortaya çıkmaması için oluşturulmuş bir neden düzeyine indirgendi. Oysa dizi başından beri, Dexter’in öldürmeye son verme kararının Debra sayesinde verileceği bir sona göre kurulmuştu. Senaristler kendi kurup sonradan dümen kırdıkları bu yapıyı tamamen de terk etmediler. Final bölümünde Dexter, güya aşık olduğu Hannah’ın peşinden gitmiyor, vurulup bitkisel hayata girmiş olan Debra’nın kulağına onu sevdiğini söylüyor ve onu beyazlar içindeki gelini gibi taşıyıp okyanusun sularına bırakıyordu.

Bu ıstırap verici son yerine, son sezonu görmezden gelip asıl sonu belirleyebiliriz. 7. sezonun sonunda Debra, Laguerta’yı vurup Dexter’le el ele partiye döndüğünde Dexter dizisi bitmiş olmalıdır. Debra artık o anda tam olarak Dexter’i kabullenmiş, toplumun ördüğü katı duvarları yıkmayı başarmış, Dexter’e olan aşkının gücüyle az önce işlediği cinayetin vereceği vicdan azabını birkaç hıçkırıkla atlatıp soğukkanlılıkla partiye geri dönmüştür. Çünkü artık çember tamamlanmış, Debra ve Dexter bir olmuştur. “Dexter” bu finalle sona erer.

harry's ruleTANRI-BABA HARRY 

Dexter’a babası tarafından, bize toplumun öğretmiş olduğu kural ve yasalar gibi bazı “kodlar” öğretilmiştir. Dexter bunlara “Harry’s Codes” der. Harry’nin kodları, Dexter’in yaşamında kesinlikle uyması gereken kurallardır. Toplum içinde hayatına devam etmesi bunlara bağlıdır. Ama Dexter zaman zaman bu kurallardan ayrılmıştır. Debra’ya yakalanmasını sağlayan hatalar gibi…

Harry karakteri, dizinin tüm 96 bölümü boyunca Dexter’ın yanı başından ayrılmayan bir hayalettir. Sürekli olarak ona kuralları hatırlatır, onu yönlendirir. Onun mevcut yaşamının aynı koşullarda ve değişmeden devam etmesi için onu sürekli uyarır. Dexter Harry’e bağımlıdır, o ortalarda gözükmediği zamanlarda, eğer zorda kaldığı bir durumdaysa veya bir seçim yapması gerekiyorsa, “Nerdesin Harry?” diye çaresizce, babasının gelip onu kurtarmasını ister. Ama bazen de Harry, Dexter’in yapacağı apaçık bir yanlışı gösterip onu engellemeye çalışsa da Dexter onu dinlemez ve hem “kodlar”a karşı gelir hem de bile bile kendini tehlikeye atar. Harry’nin kuralları kutsal kitap gibiyken, Dexter işte zaman zaman bunlara uymayıverir ve kendi istediği yöne sapar.

Harry, toplum içinde yaşamımızı sürdürebilmemiz için uymamız gereken kuralları koymuş olan tanrı-babamızdır. O kurallardan saparsak toplum içindeki “düzgün”, “efendi”, “pek muhterem” imajımız zedelenir, toplum bizi istemez, sevmez olur; belki bizden tiksinir, sonra bizi dışlar, ileri gidersek yok eder. Harry’nin kuralları “sorunsuz” yaşamak için elzemdir. Maceraya atılıp kahraman olmak isteyenlerimiz bu kurallara meydan okuyanlardır.

Harry, Dexter’ın kurallarını belirlemiş olan kişi olmak dışında Debra için de bir rol modeldir. Debra hep onun gibi iyi ve dürüst bir polis olmak istediğini söyler. Babası yaşarken kendini ona beğendirebilmek için yanıp tutuşmuş ama bunu o hayattayken pek başaramamıştır. Polislikte level atladıkça hep “Baban görebilseydi seninle gurur duyardı” laflarını duyar. Babası ise hep Dexter’la ilgilenmiş onu dışlamıştır. Debra bu yüzden Dexter’i kıskanmış ve onunla birlikte olmasına engel olduğu için Harry’e içten içe kızmıştır. Onu da Dexter’le birlikte yanında ava götürmesi için didinip durmuş, “erkek” gibi olmaya çalışmış, ettiği küfürlerin bini bir para olmuştur. Fakat Debra’nın Harry’e olan hayranlığının bir yalandan ibaret olduğu, Harry’nin, karısını yani Debra’nın öz annesini aldatmış olduğunu öğrenince anlaşılır. Debra keskin bir şekilde babasına düşman kesilir ve artık ona hiçbir hayranlığı kalmaz. Oysa Debra Dexter’le ilgili öğrendiği tüm şok edici gerçeklere, Dexter’in söylemiş olduğu sayısız yalanlara rağmen ondan asla vazgeçmemiştir…

Harry tanrı alegorisidir ama yalnız değildir, Hıristiyanlıktaki teslis inancı tanrının üç farklı yapıdan oluştuğunu söyler: Baba, Oğul, Kutsal Ruh. Dexter dizisinde Harry, Baba’dır. Dexter bu üçlemede Kutsal Ruh’a denk gelir. İsa ise Debra’dır… “Fuck the Baby Jesus Christ!” bu nasıl olabilir?

Teslis inancında Baba tanrıyı, Kutsal Ruh tanrının ruhunu, Oğul ise tanrının sözünü temsil eder. Bu yapıya göre Dexter Harry’nin ruhudur, yani Harry’nin asıl kimliğinin yansımış halidir. Onun gizli kodlarının yürütücüsüdür. Harry’nin sözü ise Debra’dır. Yani Harry’nin dışarıdan görünen hali ve sözleri Debra’da vücut bulmuştur. Tanrının iyi ve dürüst biri olmakla ilgili sözüdür Debra.

Dexter Kutsal Ruh olarak Harry ve Debra arasındaki bir köprüdür aynı zamanda. Harry’nin direkt olarak pek iletişime geçmediği Debra’ya sözünü Dexter taşımıştır. Debra’nın İsa olması, onun tamamen dürüst, yalansız, saf ve temiz yaratılışında ortaya çıkar. Debra aynı İsa gibi diğerleri adına onların acısını çekmiştir. Debra aynı İsa gibi Baba’nın sözünü her şekilde iletmeye ve uygulamaya çalışmıştır. Baba aynı İsa’yı terk ettiği gibi onu da terk etmiştir. Debra bitkisel hayata girmeden önce tam olarak İsa’nın böğrüne mızrak geçirilip öldürüldüğü noktadan vurulmuştur. Kutsal Ruh’un öldükten sonra İsa’yı Baba’ya taşıdığı gibi, Debra’yı öteki dünyaya Kutsal Ruh Dexter taşımıştır.

İnsan var olup anne karnında büyümeye başladığında sahip olduğu ilk bilgi anne ve babasıdır. Bu ilk bilgi hep içimizde kalır. Peki nasıl oluyor da varlığımızın oluşumunda yer alan ve unutulamayacak, ayrılmaz ana bilgimizi oluşturan anne-babaya karşı gelebiliyor, bazen onlardan nefret edip ara sıra öldürebiliyoruz? Nasıl oluyor da varlık nedenimizi küçümsüyor ve yaratıcılarımıza yüz çeviriyoruz?

Hayatlarımızın ilk yıllarında; başka dünyalar, başka insanlar başka davranış ve duygular görüp öğrenmeden önce bildiğimiz tanrılar anne ve babadır. Onlara yalvarır, acı çektiğimizde onlardan yardım dileniriz. Ama isteğimize kavuşamayıp yardım görmezsek onlara bozulmaya başlarız. Tanrı mutlak “tam”lık olduğuna göre, bu tamlıkta eksiklik oluştuğu anda isyan ederiz. Daha sonrasında ise yalnız olmadığımızı görürüz. Bizim gibi bir sürü yaratılmış insan vardır ve onların tanrısı bizim tanrılarımız değildir. Başka başka bir sürü tanrılar olduğunu görmek bizim tanrılarımızın değerini biraz daha düşürür. Eh üstüne, tanrıların da tapındığı başka tanrılar olduğunu da kavrayınca anne ve babanın eski kudretinden eser kalmaz.

Sonuç olarak yeni yeni bilgiler ve bu bilgilerin yarattığı yıkım ve aydınlanmalarla anne-baba giderek sıradanlaşır. Böylece anne-babasından gerçek sevgi görmemiş, eziyet çekmiş, onlardan aldığı eğitim ve yaşam koşulları altında ezilmiş biri yanında, tüm ihtiyaçları karşılanmış biri bile nankörlük etmeye kalkabilir. “Nefes almamı, yememi içmemi, görmemi duymamı, yaşama zevkini size borçlu değilim! Sizin gibi milyarlarcası var, onlar da çocuk yapabiliyor, sizden daha iyi yapıyorlar hem de! Beceriksizliğinize yanıp ağlayacağınıza, utançtan kıvrana kıvrana susup oturacağınıza, ‘biz ne yaptık’ diye cahil kafalarınızı duvarlara vura vura patlatacağınıza kalkmış bir de, ‘Vay efendim biz senin için saçı süpürge ettik, yemedik de yedirdik, her bi şey senin için. Yok efendim ben senin babanım, saygısız! Anneye öyle denmez, terbiyesiz! Sizin için yaptığımız eserlere zarar vermeyiniz, çimlere basmayınız, yüksek yüksek tepelere ev kurmayınız’ diye sayıklıyorsunuz, utanmaz sıkılmaz çakma tanrılar sizi!” (Hayırlı evlat)

Debra da ilk olarak babasını tanrı bellemiştir. Fakat tanımladığı tanrı, genlerindeki bilgiden ve o tanrının “söz”ünden oluşmaktadır. Yani Harry Debra’ya, genleriyle asıl varlığına ait kimliğinden bir parça vermiş, ayrıca görünür karakterini, idealize edilmiş yaşam ve davranış bilgisini empoze etmiştir. Fakat Harry, Debra yerine Dexter ile ilgilidir. Debra ihmal edilmiştir. Debra tanrısının tanrı olmadığını anlamaya başlamıştır. Böylece Debra, (aynı bazılarımızın anne baba hayal kırıklığı yaşayıp o mertebeye başka birilerini oturtmaya çalışması gibi) bir arayışa girmiş ve babasından boşalan tahta Dexter’i oturtmuştur. Dexter Debra’yı olması gereken bir aşık gibi korumuştur. Dexter Debra’ya güven, huzur, güç, cesaret ve asıl olarak da gerçek bir sevgi vermiştir.

Tüm çekirdek ailelerin kabuğu pek çok çatlak barındırır, bu sıradan ve doğal bir durumdur. Bu çatlaklar, mutlu ailelerde çatlak olarak kalırken, sorunlu ailelerin kabuğundaki çatlaklar büyür, çekirdek yarılır ve bazen de sonunda parçalanır. Dolayısıyla Debra-Dexter-Harry çekirdek ailesi de Debra’nın baba transferiyle çatlak kabuklu olarak kalabilmiştir. Eğer Debra bu transferi yapmasaydı, ailenin sorunlu çocuğu olarak muhtemelen çekirdek ailenin kabuğunu parçalayıp çıkar gider ve asla Harry’nin sözü olmazdı. Debra Dexter’a aşık olarak, Harry’ye olan hayal kırıklığı ve kızgınlığını unutabilmiş, çekirdekte kalarak “söz”ü üstlenmiştir. Debra en son, babasının annesini aldattığı bilgisini edindikten sonra Harry’nin sözünü terk edip Dexter’a olan aşkını itiraf eder. (Tanrı-Baba’nın sözü ensesti de, ensest imasını da reddeder ve yasaklar.)

dexter-et-debra-morganAŞKI YASAKLAMAK

Aşkın başlaması ikisi henüz çocukken olmuştur. Son bölümün adı “Remember the Monsters?” idi. Bu bölümdeki bir geri dönüş sahnesinde Debra, “Remember the monsters?” diye başlayıp, küçükken kabuslarında gördüğü canavarlar yüzünden korkuyla uyandığını, ama Dexter’i hemen yanı başında onu sakinleştirmeye çalışırken bulduğunu, Dexter’ın “Korkma Debra, ben burdayım” diyerek onu rahatlattığını anlatıyordu. Debra böylece tekrar huzur içinde uyuyabiliyordu.

Aşk durumunda kişi aşık olduğu kimse için ölmeyi göze alabilir, onun için asla yapmayacağı eylemlerde bulunabilir, en yakınlarını terk edebilir, aşkı için acı çekmeyi göze alır. Hatta bu acıdan zevk bile duyar. (Arabeskin konusu bu acılı aşk duygusundan ibarettir.) Debra bu sayılanların hepsini de yerine getirmiştir. Dexter için ölmeyi göze almış, normalde asla yapmayacağı eylemlerde bulunmuş; en yakınlarını aşkı için terk edebilmiş, suç işlemiş, katil olmuş, her türlü acıya katlanmıştır.

Dexter’da kurgulanan bu üvey abi-kız kardeş aşkı pek çok seyirciyi rahatsız etmişti. Bu aşkın daha ilk imalarına yer verildiğinde forumlarda hassas hayranlardan bazıları, “Umarım böyle bir şey yoktur!”, “Gerçekten aşık olurlarsa bu iğrenç olur”, “Böyle bir sapıklığı izleyemem”, “Ensest bu!” vb. yorumlarla tepkilerini gösterdiler. (Oysa iki karakter arasında kan bağı bulunmuyordu. Kan bağı olan kuzenler arası evlilikler hoş karşılanırken, üvey olmalarına rağmen kardeşler arası bir ilişkinin adı bile tüyleri diken dikene etmeye yetmişti.)

7. sezonda kaydedilmiş bir podcast yayınında, Dexter’in yapımcılarından biriyle konuşan sunucu diyordu ki; “Debra Dexter’i, Kıyamet Günü Katili’ni öldürürken gördüğünde, aslında oraya onu sevdiğini söylemek için gelmişti. Eğer o şekilde yakalamasaydı da planladığı gibi onu sevdiğini itiraf etseydi ne olacaktı? Orda öpüşmeye başlayıp geceyi aynı yatakta geçirecekleri düşüncesi rahatsız edici değil mi?” Bunun üzerine yapımcı kişi, “Yo yo, tabi ki böyle bir şey olmayacaktı, Debra yalnızca kendini ifade etmek istemişti…” diyerek durumu kurtarmaya çalıştı…

Belki de bu yapımcı o yayında gerçeği söylemişti, ama öyle olsa bile bir şey değişmez. Bu tutucu, öyle böyle değil muazzam ahlak sever sunucu ve onun gibi pek çok insan aynı şekilde düşünüyordu. Dexter gibi kan revandan geçilmeyen bir dizinin izleyici kitlesi bile; korkunç işkenceleri, sapkınca öldürme yollarını izlemeyi ahlaklarına sığdırabilirken, üvey abi-kız kardeş arasındaki sevgiye dayalı bir ilişki olasılığını kaldıramayacaktı! Hepsi de helal süt emmiş, sütten tertemiz çıkmış ak kaşıklar olarak böyle bir şey görünce topluca kusmaya koşacaklardı. Ahlak fazlasından dolup dolup taşan, tabular önünde en ateşli canlı kalkanlar olan, kutsal aile ve toplum yapısının onulmaz koruyucuları olarak var olan bu kimseler eğer böyle bir ilişki görürlerse dolaplarında sakladıkları meşaleleri kapıp Showtime kanalını ateşe vermeye gideceklerdi…

Sokrates, “Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” demiştir. Sokrates bu sözünü, Atina’daki insanların aklını zehirlediği, onlara olmayacak fikirler ve düşünceler aşıladığı gerekçesiyle yargılandığı mahkemedeki savunması sırasında, yargıçlara söylemiştir. Sokrates’in yaşadığı zamanla hemen hemen benzer tarihlerde yazılmış, mensup sayısı bakımından dünyanın en büyük 3. dini olan Hinduizm’in kutsal kitabı diyebileceğimiz Upanişadlar’da da şöyle bir söz geçer: “Hiçbir şey bilmediğini söyleyen kişi, bilmediğini bilendir. Çok şey bildiğini söyleyen kişi, hiçbir şey bilmediğini bilmeyendir.”

Sokrates’i yargılayan mahkeme onu tanrılara hakaret, tabulara dalalet vs. suçlarından ölüme mahkum etti ve sonrasında Sokrates evinde zehir içirilerek idam edildi. Tabulara dokunan kişilere vuran çok olmuştur. “Senden başka kimse tabuyu kurcalamıyor, herkes uzak duruyor, bir şey biliyoruz ki tabulara dokunmuyoruz, sen kimsin de çıkıntılık yapıyorsun? Yedi ceddini pişman ederiz, iki dünyada, yerde gökte rahat vermeyiz!” demişlerdir. Basitçe, tabuya dokunan kişiyi öyle kıskanırlar ki öfkeden deliye dönerler… Fakat Sokrates’i zehirleyip öldürerek ondan ve fikirlerinden kurtulduklarını sanan Atina yargıçları, onun yüzlerce öğrencisi ve daha başkalarının dünya tarihinde yol açacakları kaosu nerden bilsinlerdi? “Bir şey biliyoruz ki tabulara dokunmuyoruz” sözündeki bilmezlik tarih boyunca defalarca kanıtlanmıştır.

Dexter dizisinde böyle bir ilişki düşüncesi bazı insanları rahatsız etmiştir ama aşk tüm tabu ve ahlak kurallarından bağımsızdır, asla yargılanamaz. Aşkın doğası herhangi bir yargılamayı kendi içinde olanaksız kılar; aşka yasak konduğunda, aşk duygusu yok olmaz. Tarafları kimler olursa olsun, cezalandırılacak değil kutsanacak yüce bir duyguyu yasaklamak, toplumun kendini kandırmasından başka bir şey değildir. İnsanların mutlu olması yalnızca korkusuz, koşulsuz ve sınırsız sevme özgürlüğüne sahip olmalarıyla mümkündür. Toplum kutsal aileyi korumak istiyorsa sevgiyi yasaklamakla uğraşacağına, on binlerce evde yaşanan aile içi şiddet, taciz, baskı ve tecavüzlerin sonlandırılmasına kafa yormalıdır.

dexter-michael-c-hall-wallpaper

blank

Murat Kirisci

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun. 2013’ten beri Öteki Sinema’da yazar.

2 Comments Leave a Reply

  1. “Dexter=vampir kahraman” benzetmesine destekleyici bir ek olarak Romero’nun mücevherlerinden Martin‘i (1977) de gösterebiliriz. TV dizisindeki Dexter karakterini yaratırken filmdeki Martin karakterinden bolca faydalanılmış gibi görünüyor.

    https://www.otekisinema.com/2011/12/martin-1976/

    Dexter’ın uyarlandığı roman serisinden sadece Darkly Dreaming Dexter‘ı okudum. TV uyarlamasından farklı olarak romanda LaGuerta karakteri Dexter’ı cinsel olarak arzulamaktadır ve LaGuerta’nın Debra ile arası çok kötüdür (kıskançlık?). Gene senin bahsettiğin Debra-Dexter arasındaki gerilimli çekim gücünü destekleyen önemli bir ayrıntı olmasına rağmen belki de (yine senin bahsettiğin gibi) olayı biraz daha yumuşatmak adına es geçilmiş bir ayrıntı olabilir.

  2. “Martin” çok doğru bir tespit.
    Ben kitapları okumadım ama dizinin ilk sezonu Darkly Dreaming Dexter kitabından uyarlanmış bilgisi var. Sonraki sezonlar özgün. Devam kitapları diziden çok farklıymış.
    Aslında ilk sezonda Laguerta’nın Dexter’den hoşlandığını gösteren birkaç sahne vardı. Onu yemeğe davet ediyordu bir yerde sanırım ama Dexter yüz vermiyordu tabi. Sonra üzerine gidilmedi, Laguerta vazgeçmiş, unutmuş gibi oldu.
    Kesinlikle önemli bir ayrıntı, belirttiğin için teşekkürler.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Türk Sinemasının Enkazını Toparlayan Adam

Türk Sinemasının enkazını toparlayan Erdoğan Usta, eski Türk filmlerini yok
blank

Acıklı Bir Yeşilçam Hatırası: Kırık Plaklar

Plak mefhumunun başka medyaların sahip olamadığı duygusal bir tarafı var