Amerika’da, 60’ların ikinci yarısında iyice belirginleşen karşı kültür hareketleri, Vietnam’dan kadın haklarına ve ırk ayrımcılığına uzanan bir çerçevede yerleşik sisteme yönelik öfkelerini dile getirmeye başlamışlardı. Bu eğilimin en kitlesel kanadını oluşturan sinema, “itiraz eden” tiplemelere her gün bir yenisinin eklendiği muhalif platformun sözcüsü durumuna gelmişti.
Televizyonun giderek yaygınlaşıp sinemayı sırtından vurduğu bir dönemde, yedinci sanatın savunma refleksini de arkasına alan bu filmler; Arthur Penn’den George Roy Hill’e, Sidney Lumet’ten Sydney Pollack’a ve John Schlesinger’a yeni yönetmenler aracılığıyla ve “söylenmemiş olanı söylemek” savıyla, ana akım sinemanın en verimli sayılabilecek yıllarına katkı sağladılar. X damgalı bir filmin Oscar’ı kazanmasıyla doruğa çıkan sürecin (“Midnight Cowboy”, 1969) kendi anti tezini üretmeye başladığını ilan eden çanlar, bu dönemin hemen sonrasında, 1970’lerde çalmaya başlayacaktı.
Sisteme duyulan güvenin Vietnam’da paramparça olmasının yanı sıra, Kennedy’nin faili malum bir cinayetle ortadan kaldırılmasının büyük politik sonuçlar doğurması ve sinemanın da bu durumdan etkilenmesi kaçınılmazdı. Metropollerde artan suç oranlarına karışan gelir dengesindeki uçurum, biraz da kaçınılmaz biçimde ‘sistemin kendisini yeniden revize etmesi’ zorunluluğuna işaret ediyordu.
Ve işte, tam da bu noktada “Dirty Harry” ve arkadaşları, beyazperdeyi doldurmaya başladı. Bir furyaya dönüşmeden önceki ilk serüveninde Kirli Harry Callahan, teşkilatın pis işlerini seve seve üstlenmesinden olsa gerek, lakabına uygun bir biçimde kente asayişi getirirken, soğuk ve mesafeli tavırları ve azınlıklara olan agresif yaklaşımıyla bir bütün oluşturuyordu. Şarjöründeki mermileri doğru sayabilse banka soygununa karışan siyahî suçluya hak ettiği dersi hemen oracıkta verecek olan kahramanımızın, hedefi küçük ve masum çocuklar olan sapık katil Akrep ile karşılaşması, ilk “Dirty Harry”ye damgasını vuracak olayların fitilini ateşliyordu.
Aslında gerek Harry, gerek de ardılları için temel sorunların başında “yöntem” gelmekteydi. Suçluyla mücadelenin demokratik bir çerçevede gerçekleşmesi, onlar adına büyük bir hataydı. Yasaları kendi çıkarları doğrultusunda kullanan katiller, ırz düşmanları ve canileri durdurmanın yolu, polisin namlusundan geçiyordu. Temel düstur bu olunca, ortalığı “oyunu kendi kurallarıyla oynayan”, hem avcı, hem de savcı olmaya soyunan polislerin alması kaçınılmazdı. En çok, 60’ların liberal çevrelerine tepkinin tezahürü olan Harry’nin bakış açısı, filmde de bolca ortaya konuyordu. Sözgelimi, işleyeceği suçları önceden haber veren ve eylemlerinden vazgeçmesi koşuluyla 100 bin dolar teklif eden Akrep’in önerisine sıcak yaklaşan Belediye Başkanı’nın tavrına fena halde içerleyen Harry, katilin yakalanmasıyla ilgili neler yaptığını soran Başkan’a esaslı bir yanıt vermekten kendisini alıkoyamıyordu: “45 dakikadır kıçımın üstüne oturup karar vermeni bekliyorum!”
Yine Başkan’ın, önceki günlerde suçluların yakalanmasına uğraş veren Harry’e “sorun istemiyorum, politikam bu!” şeklindeki yaklaşımı, kahramanımıza bir başka yanıt hakkı daha veriyordu: “Bir erkek, bir kadının ardından tecavüz amacıyla koşarsa, onu indiririm. Benim politikam da bu!”
Görüldüğü gibi, söz konusu bir tecavüzcü ya da sapık olduğunda, Harry Callahan’ın duruşu, seyircinin kendisiyle bağ kurmasına kesin bir biçimde olanak tanıyordu. Tıpkı John Wayne westernlerinde olduğu gibi, “çivisi çıkmış” bir düzeni yeniden inşa etmeye çalışan Kirli Harry, sokaktaki adamın tek güvencesiydi! Öfkeli yapısını karısını sarhoş bir sürücüye kurban vermesiyle açıklayabileceğimiz Harry, filmin bir başka kilit sahnesinde, Akrep’i yakalamasına karşın onun salıverilmesine karar veren Bölge Savcısı ile tartışıyordu. Savcının ifadesiyle, alışılmışın dışında bir tutuklama gerçekleştiren kahramanımız, adam yaralamaktan cinayete teşebbüse kadar bir dizi suçlamayla karşı karşıyaydı. Sanığı avukat tutma hakkından mahrum bırakan ve işkenceye varan yöntemler uygulayan Harry, “Ortaçağ’da mı yaşıyordu?” “Bu adamdan da, sahip olduğu haklardan da usandım artık!” diye haykıran Callahan, Akrep’i serbest bırakan yasaları “deli saçması” olarak nitelendirmekten de kendini alamıyordu: “Tecavüze uğrayan ve öldürülen o kızın hakları nerede peki?!…”
Kentinin suç örgütleriyle çevrelenmiş olduğuna inanan, sokağa çıkmaktan korkan sıradan insanın içgüdüsel reflekslerine seslenme konusunda büyük bir başarıya sahip olan film, özellikle finalde yaşanan gelişmelerle Harry’e bir özür borcu olduğumuzu ilan ederken, bu sürecin “The French Connection”, “Death Wish” hatta “Rambo”ya doğru yönelmesini meşrulaştırıyordu.
Tarihin sonraki dönemlerine baktığımızda, başkanlık koltuğuna bir başka Teksas’lı kovboyu oturttuğunu görebileceğimiz Amerikan kamuoyu, Harry’nin mesajını çok iyi almıştı.
Öteki Sinema için yazan: Tuncer Çetinkaya
Güzel çalışma, sağolun.
Dirty Harry serileri bu tarz pek çok filme ilham kaynağı olmuş ve kahraman ve kural tanımayan Amerikan şovenizmi yapan pek çok polis filminin ortaya çıkmasına sebep olan bir ekol haline gelmiştir.Daha sonraları 1980 lerde ortaya çıkan “Hunter” isimli TV dizisinin kaynağı da bu Dirty Harry filmleri gösterilir.