Dizi İzlemek Film İzleme Zevkini Öldürüyor mu?

8 Ocak 2011

Yaklaşık bir 1 yıl önce Öteki Sinema için dizi izlemek üzerine yazdığım bir yazı. Bu yazıyı yazdığımda Türk dizi sektörü eylem kararı almamıştı. Zamanı denk geldi paylaşayım dedim.

blank

1 yıldan uzun bir sure önce “Ters Ninja”dan Ege Görgün’ün organize ettiği bir gecede Öteki Sinema’dan Masis, Murat Kızılca ve Ters Ninja’dan Ege ve Deniz ile tanışma şansına eriştim. O döneme kadar yazılarını okuyup profil resimlerinden göz aşinalığı edindiğim arkadaşlarımızla kaynaşmamız çok çabuk olmuştu. Ortak konularımız sinema, müzik, bilgisayar oyunları arasında gidip geldi. O gün muhabbet muhabbeti açıp biz konudan konuya atlarken ele aldığımız bir konu beni çok düşündürdü.

Sinema tutkunu dostlarımla konuşurken son 2 yıldır genellikle yeni filmleri değil de dizileri izlediğimin farkına vardım. O gün muhabbet sürerken bunun pek farkında değildim. Belki birçoğumuzun farkına varmadığı veya varmak istemediği bir gerçek vardı: Sıklıkla dizi izlemek film izleme zevkinin yerine geçmeye başlıyor.

Bu konuda ilk ciddi farkına varışım Battlestar Galactica’nın final sahnesinden sonra ortaya çıktı. Böyle bir diziden sonra hangi 2 saatlik film beni tatmin edebilirdi ki. Daha sonra son dönem izlediğim bilimkurgu filmlerini düşününce dizi konusunu kendi kendime kabul etmem gerekti. Ben uzun zamandır Bilimkurgu filmi izlemiyordum hatta District 9’u kaçırmıştım.

Diziler Seyirciyi Nasıl Ele Geçirdi?

Öncelikle film yerine dizi izlediğimi söylediğim arkadaşlarım Aşk-ı Memnu mu izliyorsun benim de haftalık 3 dizim var gibi çözümlemelere gitti. Açıkça söylemek gerekirse Türk televizyonunda izlemeye değer çok fazla bir yapım olduğunu düşünmüyorum. Bunun sebebi senaryoların zayıf olması veya kotu oyunculuk değil. Türk dizilerinin hemen hepsinin 70 dakikadan fazla oluyor olması, hepsinin bir film tadında olması ve sakız gibi konuyu uzatmaları beni Türk dizilerinden uzak tutuyor. Bir ara izlediğim ve bazı tiplemelerini komik bile bulduğum Avrupa Yakası 20 dk olsa idi belki de severek izlediğim bir dizi olabilirdi. Ancak 5 dk’lık tipi 45 dk’ya yaydığınızda Metin Akpınar tiplemelerini aratmayacak Burhan’ı 4 bölümde tüketebiliyorsunuz.

Ancak benim dizi tutkum ülkemizde artik pek çok şeyin yerini alan Türk Dizi izleme hastalığı ile ilgili değil. Benim dizi ilgim bu konudan çok farklı. Buck Rogers, orijinal Star Trek, Galactica 78, Space 1999, Knight Rider ve A Team gibi dizilere her zaman tutkundum. Yani dizilerin zaten benim için önemi hep vardı. Lost, Galactica, The 4400, Eureka, Friends ve Heroes ile değişen alışkanlığım masaya yatırmak istediğim. Bu dizilerin ortaya koyduğu yeniliklerin 80lerde ve 90larda sinemaya olumlu yansıdığını düşünüyorum.

2000lerde gelişen teknoloji sayesinde sadece filmlerde gördüğümüz özel efektlerin dizilere girmesi aslında iştahımı kabarta bir durum. Galactica’nın savaş sahneleri veya Lost’un kurgusu yabana atılır gibi değil. Peki dizi izlemenin film izleme zevkini öldürmesi durumunda sorun nedir? Benim için bu sorundan öte alışkanlıklarla ilgili bir durum. Bazen kolayına kaçmaya başladığımız zaman birisini birisine tercih etme durumu ortaya çıkıyor.

Benim farkına vardığım durumda bu oldu zaten. Film izleyerek onu tadını almak yerine filmlerde bile dizi tadı aramaya başladığım için doyumsuzlaştığımı fark ettim. Bir film genellikle bir dizi kadar derin karakterler yaratamaz ancak bir film bazen bir karakteri öyle bir verir ki bir dizinin 5 yılda bırakamadığı izi 2 saat içinde beynimize kazıyabilir.

Öte yandan dizinin bağımlılık yaratma sorunsalı var. Birde bazen Amerikan dizilerinde de ülkemizdeki gibi olmasa bile 45 dk içinde konuyu sakız gibi uzatabiliyorlar. Bunun en bariz örneğini Lost dizisinde yaşadık. İlk 3 sezon ortaya konan gizem ve konu zenginliğini 2 sezon içinde mahvedebilme becerisini Lost gösterdi. Bu kadar güzel bir konuyu bu kadar karmaşıklaştırmak gerekir miydi diye merak ediyorum ancak izleyicinin ilgisini son bölüme kadar diri tutmak adına kült olacak bir diziyi farklı bir yere taşıdılar. Burada yapımcılar son şansları olan karakter kartını oynayarak dizinin önümüzdeki yıllardaki DVD satış olayını garantilediler.

Diğer bir yandan bütçe sorunu da dizilerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. The 4400 dizisi bu yüzden kuşa dönerken kült olma yolunu seçti ancak dizi ucu çok açık bir yerde son bulmak zorunda kaldı. Bir diğer şanssız dizi ise Jericho oldu çok sağlam bir senaryo ve hikâyeyi çok güzel isledikten sonra 2. sezonu az sayıda bölümle toparlamak zorunda kalınca düşük bütçeli komplo teorilerini isleyen bir TV filminden daha beter bir sonuç ortaya çıktı. Bu açıdan baktığımızda isin içinden yüzünün akıyla çıkan yeni Battlestar Galactica örneğini verebiliyorum. Sanırım büyük yapımlar arasında hayal kırıklığı yaratmayarak çizgisini üst seviyeye taşıyan oldu. Hatta bir açıdan ele alırsak eski dizisini asarak yepyeni bir kült yaratmayı başardı.

Sonuç olarak diziler film izleme zevkimi bir dönem öldürmüş olsalar da Lost’un berbat finali beni yeniden film izlemeye yönlendirdi. Oturup uzun zamandır izlemediğim filmleri izlerken isin kolayına kaçmamanın herkese faydalı olacağını düşünüyorum. Çünkü dizi izlemeyin demenin bir anlamı yok. Bence çok güzel yapımlar ve ilginç karakterler dizilerde ortaya çıkmaya devam ediyor.

Film izlemeyi hiç ihmal etmeyin ve hatta filmleri Sinemada izleyin. Ya dizi izlerim ya da film izlerim benim için kendimizi sınırlandırmaktan öteye gitmiyor. Sizler için bir +/- listesi yaptım eminim ki sizin de ekleyeceğiniz veya çıkartacağınız çok şey vardır bu listeden:

Neden Dizi İzliyoruz?

Devamlılık: bir filmden daha uzun sure bağ kurabileceğim karakterler ve hikâyeler sunduğu için (bkz: yeni Galactica, Dexter, Lost)

Teknoloji: artik dizilerde filmler gibi görsel olarak tatmin edebiliyor

Rahatlık: bir sure bekleyip 5 bolum arka arkaya izlediğim dizinin keyfini bir şeye değişmem.

Alışkanlık: bazen soğuk bir hava ve eve kapanma durumunda film maratonuna göre daha keyifli oluyor.

Duygusal bağ; nicesi ile zamanında duygusal bağımız oluştu: bkz: Kaptan Kirk, MR. Spock, Sawyer, Komutan Adama, MR. T…

Dizi İzlemenin Yan Etkileri:

Asosyalleştirmesi: dizilere kafayı takip başrollerini yakin arkadaş edinme filmlerdeki karakterleri yasayan insanlar da var gerçi…

Alışkanlık: alışkanlıkların her zaman iyi bir şey olduğunu kim söylemiş hele bir de bırakamıyorsak…

Rahatlık: yukarıdaki seçenekten yola çıkarsak bu rahatlık tembelliğe kadar gider

Film izleme zevkini öldürmesi: e biz yukarıda bu kadar şeyi ne diye yazdık?

blank

Utku Uluer

1974'te Moda'da doğdu. İtalyada yaşıyor. Italyanca ve Ingilizce dillerinde profesyonel turist rehberliği yapıyor. 1994 yılında Doğuş FM de Katiller de Ağlar müzik programı ile başlayan DJ'lik tutkusu DJ Legoman ismiyle farklı bir noktaya taşındı. 2007 yılında Sinematik yeşilçam sitesini kurdu, O zamandan beri Sinematik Yeşilçam ve Öteki Sinema'da kafasına göre yazmaktadır.

7 Comments Bir yanıt yazın

  1. Buck Rogers, orijinal Star Trek, Galactica 78, Space 1999 dizlerinin tadını şimdikilerde bulamıyorum ne yazık ki.Bu listenin yanına 6 milyon dolarlık adamda eklenmeliydi.Yeni Galactikaya ısınamadım.Lost u hiç seyretmemiş tek adem oğlu olduğumu düşünmeye başladım.Heroes dikkatim çekti takip ettim bir dönem X-MEN tutkuma hitap etmesinden olabilir.Ezelde herhesi bir dayı tutkusu sardı beni dizilere bağlayan kötü adamlardır.Haluk Bilginerin ,Kenan Birkan tiplemesiyle diziye yakınlık duydum,Sekiz iyi bir fikirdi ama işlenmedi ,Temmuz ümit vaadedici bir karakter ama alışıla gelmiş beklentilere kurban edilecek.Kenan Birkan karakteri çoktan dejenere oldu.
    Bir zaman önce Alacakaranlık vardı,iyi bir yerli diziydi ama nedense başını yediler.Behzat Ç iyi bir dizi bence ezberleri bozuyor tabi bu benim görüşüm.Dizi takip etmememde karakterlerle bağ kuramam önemli bir faktörmü diye düşünüyorum.
    Benim tipim Mr Spock tı çok mantıklı bir adam olduğüm söylenemez ama geçmek bilmeyen bir pon-far,ermek bilmeyen kolinar la ilgili olabilirmi bilemiyorum tabi((((

  2. Bence dizi izlemek film izleme zevkini öldürmez fakat, filme ayıracağınız zamanı dizide harcarsanız sizi film izleme zevkinden mahrum eder.Ben çok fazla yerli dizi seyretmeyi -sırf sürelerinden sebep- tercih etmiyorum.Sonuçta film izlerken 5 yılda izleyebileceğiniz bir konuyu 1,5-2 saatte izleyebiliyorsunuz..Ayrıca bu sürede 2 yabancı dizi izleyip zaman bile artırabilirsiniz.Ben 2 sezondur Breaking Bad ve Hung izliyorum.Dexter’ın da yeni sezonu başladı ama daha izleme fırsatım olmadı..Daha önceleri de X-Files ve CSI hastasıydım.Arada izlediğim çok dizi olmuştur.Ben küçükken gece uyumaz babamla Ziyaretçiler’i izlerdim.Şimdi düşündüm de yerliden çok yabancı dizi izlemişim şimdiye kadar, taa küçüklüğümden beri.Filmleri de hep geceleri izlerdim.Televizyonda kimsenin izlemediği filmler herkesin uyuduğu saatlerde verilir.Ertesi gün okul da olsa ben sabahlara kadar film izlerdim.Belki de ötekici olmamın sebebi babamdır.O da hala izler sabaha kadar.
    Yerli yapımlardan da daha çok Çağan Irmak dizileri tercihimdir.
    Bir de dizilerin sinema versiyonuna takığım,bana çok gereksiz geliyor.En son X-Files’ın filmini izlemiştim ve çok büyük hayal kırıklığına uğramıştım..
    Dizi izlemektense çocuğumla beraber çizgi film izlemek çok daha güzel ve eğlenceli.Hem ben mutlu oluyorum, hem O.

  3. Br de THE SİMPSONS’ın 21 yıldır kendini tekrarlamadan hala izletebiliyor olması süper birşey..

  4. İlginç bir düşünce özellikle günümüzde ‘dizi salgınının’ olduğunu göze alırsak. Kendi adıma konuya bakışım şöyle. Hayır dizi izlemek film izlemek zevkini kesinlikle öldürmez. Zira sezonlar boyu izleyip sonucunda tatmin olamadığınız diziler olduğu gibi her bölümüne taptığınız diziler de olabilir. Yabancı dizileri göz önüne alırsak. Ben “OZ” dizisinin her bölümüne ve diziye hayatımın dizisi olarak bakarım. Kişiden kişiye değişir ama çok sevdiğim bir çok yabancı dizi de hali hazırda var. Yeni dönem türk dizileri ise ciddi anlamda kötü geliyor bana. Hiç birini oturup baştan sona izleyemiyorum. Daha önceki izlediklerim ise çocukluk anılarımdan ibaret. Belki süreleri kısaltma protestosu işe yarar ve izlenecek diziler ortaya çıkar.

    Yazının asıl konusu film izleme zevki ise dizi izlemeyle karşılaştırılmayacak bambaşka bir durum bence. Diziler bir yana, filmler bir yana. Bir kere eserlerin derdinin yapımcılarla ölçülmesi de önemli. Dizi yaratıcılar en azından bir sezonu geçirebilecek, reklamcılara ve televizyon yöneticilerine yarayan bir senaryo üzerinde çalışmak zorundalar. Film yaratıcılarının ise asıl derdi bu değil. Tabii ki bu derdi ön plana alarak çalışan sinemacılar yok değil ama esas derdi bu olmayan sinemacılar da mevcut. Sinema sektörü göze alındığında bu durum televizyon sektörünün hayli hayli üstünde olacaktır. Film yapmak isteyen biri, sadece sinema için film yapabilir. Ama televizyon programları için bu durum oldukça düşüktür. Asıl sorun bu kanımca. Başlığa şahsi yorumum. Ben Amerikan dizilerini sezonlarca takip eden biri olmamın yanı sıra (Lost’u bitirdim düşünün artık :)olabildiğince filmleri de takip etmeye çalışıyorum. Hatta dizileri bir kenara attım diyebilirim.

  5. dizisine göre değişir aslında.
    star trekler, battlestar galactica, prison break, x-files, simpsons izlenmeden olmaz. film ise asıl sinemada izlendiği zaman gerçek zevkini verir. ghost in the shell, akira, studio ghibli yapımları gibi animeleri de unutmamk lazım tabi. hepsinin yeri ayrı.

    çözümlemeye gidersek; sinema filmleri ilk çıkan tür olarak zaten sınırlı bir zaman içinde verilmesi gereken dizilerin henüz olmadığı zamanlarda gelişmeye başlayıp yayılmış, kısa eğlencelikler olarak düşünülüp tasarlanmış yapıtlardır. bu sebepten zaten kısıtlı bir sürede vurucu temalarla öykü anlatmak zorunluluğunda. bu zorunlulukta tabi hikaye için gerekli olan karakter derinliği ve öykünün incelikle işlenmesini engellemekte.

    bu zorunlulukları aşmak ise özellikle giderek yetkinleşmeleriyle artık dizilere düşüyor. diziler için tehlike ise uzun süre yayınlanmaları zorunlulukları nedeniyle sıkıcılığa, tekrara düşebilmeleri ve vurucu sahne ve temaların azlığı.

    animelerde dizi mantığıyla çekilip, çizim olmaları nedeniyle sonsuz hayal gücünü daha serbestçe işlemeleriyle dizileri aşıp, bunun yanında çizim olmaları dolayısıyla gerçekçilikten kaybedebiliyorlar.

  6. İkisi bambaşka şeyler bence ama yine de aralarında farklar var ve bunlar güzelce irdelenmiş.

  7. MD. House ve CSI Las Vegas’ı da unutmayalım. Criminal Minds’in 1.sezonu harikaydı. Fakat çoğu dizide görülen saçmalık bu dizide de geçerli. İlk sezon hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan yapımcılar dizi tuttu mu olayı uzuza getirmek için masraflardan kısıyorlar. Filimdeki efektleri kaldirınca sıradan bir diziye dönüyor. Olayı oyuncuların sempatisi üzerinden götürmeye başlıyorlar. Bazen iyi oyunculardan birisi de ayrilınca topu dikiyorlar. Örneğin Criminal Minds’te 2.sezon görsel efektleri kaldırdılar. Mandy Patinkin de ayrilınca hiç tadı kalmadı. Bugünlerde sırasan bir delil toplama dizisine döndü…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Günümüz Türk Sineması’ndan Acıklı Manzaralar

Günümüz Türk Sineması’ndan Acıklı Manzaralar: Salim Olcay, üzerine uzun uzun

Sinema Yapmak Bu Kadar Kolay mı?

Sinema yapmak bu kadar kolay mı? Yeşilçam’ı batıran ‘ucuzculuk’ hastalığının