Dolandırıcılar Şehri: İstanbul Hakkında Düşünceler

2 Aralık 2012
blank

Dolandırıcılar Şehri/Scam City: İstanbul hakkında yeni bir şeyler söyleyerek söze başlamak zor. Bir sabah uyandık ve sosyal medyanın hareretle bu diziyi konuşmakta olduğunu gördük (şahsen Muhteşem Yüzyıl tartışmalarına tercih ederim).

National Geographic ile Travel + Escape’in ortak yapımı Dolandırıcılar Şehri serisi Prag’tan Roma’ya, Delhi’den Las Vegas’a dünyadaki belli başlı tüm turistik şehirleri elinden geldiğince masaya yatırıyor, böyle bir projede sıranın İstanbul’a gelmesi kimseyi şaşırtmasa gerek.

Kırk beş dakikalık programa bir belgeselden çok reality show demek daha isabetli olur. Yanlış anlaşılmasın, bu tanımlama ortaya çıkan çalışmanın değerini düşürmesin gözünüzde. Klasik bir belgeseldeki İstanbul görüntüleri eşliğinde dolandırıcılık mağdurlarıyla sohbet bekliyorsanız Scam City bunu çok düşük ölçüde yapıyor, sürenin büyük çoğunluğunda gizli kameralar eşliğinde girilen barları, hanutçularla yapılan konuşma kayıtlarını izliyoruz. Scam City’i seyrederken küçüklüğümün Arena programı günlerine döndüğümü söyleyebilirim, bir yerlerde Uğur Dündar’ı görmeyi bekledi gözlerim.

Scam City: İstanbul’da gerçekleşenler hakkında uzun uzadıya konuşmaya gerek yok çünkü internetteki her kaynak “5 biraya 1500 TL!” başlığıyla programı tekrar tekrar anlatıyor. Programın bir iki fahiş fiyata bot gezisi ya da görece “masum” hanutçu vakasına da değinmişliği var ama görülen o ki Conor Woodman ve ekibi “barda kazık yeme” olayından fazlasıyla etkilenmişler, program büyük ölçüde bu olaya odaklanıyor. Aslında Woodman’ı anlayabiliyorum, bir biraya yüzlerce lira vermek zorunda kalması, konuştuğu polislerin durumu zerre umursamaması… Asıl üzücü olanı bizim bu hikayelere “ne var bunda şimdi?” diyecek kadar duyarsızlaşmamız değil mi?

blank

Medyadaki gürültüyü duyup diziyi merak eden bir Türkiye vatandaşı için ne yazık ki Scam City: İstanbul yeni bir şey sunmuyor. Hatta bir İstanbullu olarak, hiçbir maddi değeri olmayan üç beş süs eşyasının nasıl fahiş fiyata satıldığını ya da belgeselde bir cümleyle bahsi geçen “taksici dolandırıcılığı” vakalarından birini görmeyi bekledi gözlerim ama dediğim gibi Woodman hepimizin bir yerlerden işittiği/yaşadığı “kabarık hesap” vakasından adeta büyülenmiş.

Her şeye rağmen evrendeki varlığını olumlu gördüğüm bir belgesel Scam City: İstanbul. Hepimizin bildiği şeylerin bir şekilde dile getirilmiş olduğunu görmek güzel. Ortada İstanbul’u lekeleyen bir durum da yok. Sonuçta Scam City serisi dolaylı yoldan uluslararası turizmi geliştirmeyi hedefleyen bir proje, anlattığı yerleri kötülemesi beklemek saçma olurdu. Bu sebeple turizmin temel mekanları olan otellerde, hediyelik eşya satıcılarında, turlarda gerçekleşen “kaz yolma aktivitelerini” değil de daha yeraltı turist tuzaklarına değiniyor (Woodman’in Vegas’taki bölümde hileli kumar makinelerini anlatmaya cesaret edebileceğini şahsen düşünemiyorum).

Türkiye’de dolandırıcılığın münferit bir olay değil de resmen asırlar boyu gelişerek büyüyen bir gelenek olmasına üzücü mü desek, korkutucu mu bilemiyorum. Keşke Woodman’a birileri Boğaz Köprüsü defalarca satan Sülün Osman’ın maceralarını ya da “Emniyet’ten arıyoruz…” vakalarını anlatsaymış. Bunlardan haberi olsa kendisi eminim Scam City: İstanbul’u baştan çekmeye karar verirdi.

Son olarak çok naif bir dozda da olsa birkaç kirli çamaşırı açığa çıkardığı için Woodman’a teşekkür hepimizin borcu. Ben bu belgeselin konuşulmasını olumlu gördüm, ciddiye aldığım kaynakların da “kültürümüzü lekeliyorlar” demagojisine girmemesine sevindim. Vaktiniz varsa seyredin Dolandırıcılar Şehri / Scam City: İstanbul’u, en azından uzun süredir yurt dışındaysanız İstanbul görmek sizi biraz ferahlatacaktır.

Önemli Not: Dublaj konusunda nasıl kötü bir noktada olduğumuzu Scam City: İstanbul ile yeniden tecrübe etmiş oldum. Biraz daha özene ihtiyacımız var. Bir de muhtemelen bu işin kontratının bir gereği ama her şeyin dublajlanması ciddi anlamda programı baltalamış. Türkçe konuşan adamı mükemmel diksiyonlu başka bir ses tekrarlayınca alacağınız büyüden de mahrum kalıyorsunuz. Mümkünse orjinal dilde seyredin programın, orada tahribatın az olacağına inanıyorum.


Scam City İstanbul

Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Huysuz ve Tatsız Adam: La Linea / Bay Meraklı

Bay Meraklı, 80'li yıllardaki Tele Pazar programı içinde yer alan,
blank

Iris, Flash’ın Sırrına Yaklaşıyor: 1×05 “The Plastique”

Flash hayranlarına acı haber: açılış sezonunun 5. bölümü “The Plastique”,