Nefesini Tut, Fede Alvarez’in ikinci filmi. İlk filmi yüce Sam Raimi’nin Evil Dead’inin yeniden çevrimi olan Evil Dead / Kötü Ruh (2013) idi. Yapımcı koltuğunda Sam Raimi oturuyor, senaryoyu ise Alvarez ile Rodo Sayagues birlikte yazmış.
Detroit. Bir zamanlar General Motors ve Chrysler gibi büyük otomobil farikalarına ev sahipliği yapan şehrin işçi mahalleleri 2008 finansal krizinden sonra hayalet şehre dönmüş. İnsanlar ders çıkarmış mı? Belki bir ikisi “Marx haklıymış” falan demiştir. Ya gerisi? Onlar çoktan “Billintongiller’in Hilıri’sinin gökdeleninde temizlik görevlisi mi olsak yoksa görgüsüz Tıramp Ağa’ya maraba mı olsak” diye ooo-piti-piti yapmaya başladı bile.
Hikayenin arka planı bu. Çoktan batmış bir şehirde üç arkadaş hırsızlık yaparak hayatta kalmaya çalışıyor. Money (Daniel Zovatto) aldığı tüyolar sayesinde soyacakları evleri belirliyor. Alex (Dylan Minnette) babasının çalıştığı güvenlik şirketinden sızdırdığı anahtar ve bilgilerle evlerin hırsız alarmlarını etkisiz hale getiriyor. Money’nin sevgilisi Rocky (Jane Levy) de onlara yardım ediyor. Hepsinin amacı Detroit cehenneminden kaçmak.Bilhassa Rocky istiyor bunu. Çünkü küçük kardeşini asalak annesinin elinden alıp başka bir şehre taşınmak istiyor.
Money bir kaç yüz bin dolarlık büyük bir avın kokusunu alıyor. Irak’ta gözlerini kaybetmiş olan bir askerin (Stephen Lang) evini soyarak vuracakları voli hepsini bu şehirden kurtarmaya yetecek kadar büyük. Kör bir adam ve köpeği… Ne kadar zor bir soygun olabilir ki? Ama adam demir leblebi çıkıyor. Hem de öyle bir demir leblebi ki otuz iki dişi dökecek cinsten. Koku alma va işitme yetenekleri son derece gelişmiş olan bu eski asker eve girdikleri ilk andan itibaren evi onlar için bir cehennem çukuruna çeviriyor. Evin her karışını ezbere bilen bu adam karanlıkta, arasından ancak bir insanın geçebileceği rafların arasında sizi ıskalar mı? Filmin başından sonuna bir kaçma, kovalama ve boğuşma sağanağı hiç dinmiyor. Filmin gerilimini artıran unsurlardan biri de korku filmi sınırına kadar gidip her seferinde geri gelmesi.
Hem filmin kahramanları hem de izleyici film boyunca çeşitli kereler pozisyonunu yeniden gözden geçirip yeniden düşünmek zorunda kalıyor. Tüm bunları birleştirince filmin izleyicinin ilgisini sonuna kadar esir almamasının imkansız olduğunu teslime etmek gerekiyor. Buraya kadar her şey güzel.
Peki filmin gerilim sağanağına ve Lang’in güçlü oyununa rağmen beni çok iyi bir film izlemiş olarak o sinema koltuğundan kalkmış olmaktan alıkoyan şey ne? Her hikayenin gerçekçi olmayan yanları vardır ama hikayeniz yeterince güçlü ise kimse o yanları sorgulamaya cesaret edemez. İşte, hikayeyi böyle anlatabilmek önemli. Benim kafamda ise bu film ile alakalı birkaç türlü hoşnutsuz soru dolanıyor. İşte buna izin verilmemeliydi.
Nefesini Tut, hızlı, heyecanlı ve izlemeye değer bir gerilim filmi, bu su götürmez. Ama bu tür içinde klasik olacak kadar mükemmel ve yenilikçi mi? Hiç sanmıyorum.
Son olarak, filmin sonundan anladığımız kadarıyla bir devam filminin ihtimal dahilinde olduğunu da belirtelim.