II. BÖLÜM:
MASKELİ KAHRAMANLARDAN ve
LANETLİ ‘LLORONA’LARDAN “YENİ DALGA”YA
MEKSİKA SİNEMASI
Mexico City’ye (Meksika’nın başkenti ve Amerika Kıtasının en büyük metropolü) gitmiş olanlar, şehrin sokaklarında sıklıkla karşılarına çıkan maskeli güreşçi graffiti’lerini görmüşlerdir. El Chamuco (Meksika’nın en önemli politik mizah dergisi) okuyanlar, maskeli kahramanlarla yapılan son derece “Mexicano” (Meksikaca/Meksika’ya has) esprileri bilirler. Bu maskeli güreşçilerinin, envai çeşit kahramanlıklarının anlatıldığı çizgi romanlara rastlamış olabilirler. Sokaklarda yüzlerinde maskelerle oyunlar oynayan çocukları da görmüşlerdir, hediyelik eşya dükkanlarında satılan maskeleri de… Zira Meksika’da maskeli kahramanlar, büyük bir sosyal fenomendir.
Hepsi insan (Kripton gezegeninden gelen uzaylı değil) ve birer güreşçi olmalarına rağmen; bu bıçkın ve maço adamlar, Superman’den daha çok sevilir Meksika’da. Kimi zaman vampirallalara ya da lanetli lloronalara karşı savaşan, adaletten yana saf tutan, suçluların korkulu rüyası bu kahramanlar, “Sexicomedias” filmleri (Komedi-seks filmleri) ile birlikte bir dönem Meksika Sineması’nı ayakta tutmakla kalmamış, ayrıca neredeyse 90’lara kadar Meksika Sinemasına karakterini de vermişlerdir.
Latin Amerika Sineması içinde bana Türkiye Sinemasını en çok hatırlatan, çağrıştıran sinema, Meksika Sinemasıdır. Altın Çağın büyük oyuncusu Cantinflas ve Tin Tan’ın sinemasını Sadri Alışık’ın o hüzünlü komedi anlayışına benzetirim. Sadri Alışık, zamanının alt gelir grubu insanlarını nasıl beyaz perdeye taşıdıysa, Cantinflas ve Tin Tan da bunu yapar. Onların argosunu da taşır sinemaya. “Öteki”leri meşrulaştırır. Ayrıca özellikle 60’lardan sonra patlayan “Sexicomedias” ya da “Las Ficheras” filmleri de, farklılıkları olmakla birlikte tıpkı Türkiye’de aynı dönemde ortaya çıkan komedi – seks filmlerini andırır. “Lucha Libre” (Maskeli Güreşçiler) filmleri ise, “insan – karaman” olma özelliklerinden dolayı belki de, bana Cüneyt Arkın’ı, Kartal Tibet’li Kara Murat’ları anımsatır. Ancak Türkiye’den farklı olarak Meksika’da türlerin birbirine girdiği pek çok film vardır bu dönemde.
Bir sexicomedia’da bir Dracula ya da Vampirella görmek işten bile değildir örneğin. El Santo’nun filmlerinde de bir sürü şuh ve seksi kadın vardır. Uçsuz bucaksız Meksika çöllerindeki, kurak arazilerindeki olağan hayatı son derece renkli sunan filmler de yok değildir ayrıca. Bu sıradan ve aslında çoğu zaman sıkıcı pastoral hayata bir anda giren yaratıklar, köye musallat olan Llorona’lar, canavarlar ve onlara karşı savaşmak için bu ücra kasabalara, köylere gelen maskeli kahramanlar; çiftçilerin hayatlarını renklendirmek için ellerinden geleni yaparlar (Llorona: Ağlak/Meksika’nın en büyük halk miti. Çocuklarını öldüren ve sonsuza kadar ağlayarak onları aramaya mahkum olmuş bir kadındır). “Ranchera”lar (Meksika’da kırsal hayat filmleri), “Western”lerle karıştırılsa da, aslında bu türden uzaktırlar.
El Chamuco’nun karikatüristlerinden ve çizgi roman sanatçısı dostum Juanele, neredeyse bütün Meksikalıların engin bir espri anlayışının olduğunu ve hayal güçlerinin çok derin olduğunu söyler. Bu özelliklerinin neredeyse tembellikleri kadar güçlü olduğunu da beliritir. Muhtemelen bu özellikleri yaratıcılıklarının da kökenini oluşturuyor. Bu yaratıcılığı, Meksika’nın “Öteki Sinema”sında görmek mümkün. Sivri zekaları, bir dönemin öteki sinemasında birbirinden enteresan, uçuk fikirler olarak tezahür ediyor.
Maskeli Kahramanlar Dönemi
EL SANTO
El Santo (Kutsanmış, Aziz), Meksikalı maskeli kahramanların en çok bilinenidir. Asıl adı Rodolfo Guzmán Huerta olan El Santo, gerçekte de bir Lucha Libre güreşçisidir. Lucha Libre’nin, Meksika Kültüründe büyük ve önemli bir yeri bulunuyor. Artık dünyanın kalanında da yapılsa da, Lucha Libre’nin anavatanı, kuşkusuz Meksika.
Bu gün sadece Meksika’da ve Latin Amerika’da değil, tüm dünyada kült bir ikona dönüşmüş olan El Santo’nun sinema kariyeri, 1950’lerde başlıyor. Güreş kariyeri ise, çok daha önce.
El Santo, güreş hayatına daha 16’sında başladı. “Rudo” (Lucha Libre’de kötü adamlara verilen genel ad) olarak dövüşüyordu. Bu yıllarda, kariyerinin doruklarındayken Santo’nun maceraları bir çizgi roman olarak okuyucuyla buluştu. 1952’de José Cruz tarafından basılmaya başlanan ve haftalık bir seri olarak sunulan çizgi roman, bu gün hala Meksika’nın en popüler çizgi romanıdır ve başlı başına bir kült eser halini almıştır. Bu çizgi roman serisi, Santo’ya sinema filmi teklifinin de önünü açar.
Santo “El Enmascarado de Plata” (Gümüş Maskeli Santo) adlı filmde oynaması için Santo’ya teklif götürülür. Ancak Santo, filmin gişe yapmayacağını düşündüğünden teklifi reddeder. Bunun üzerine başrol, bir başka Lucha Libre güreşçisi olan El Medico Asesino’ya verilir. Santo’nun tahminin aksine, film gişede büyük bir başarı kazanır ve aynı zamanda halk arasında da çok sevilir. Bu durum, Santo’nun sinemaya adım atmasına ve yıllar içinde çektiği onlarca film sayesinde bir ikona dönüşmesine sebep olur. Santo, Latin Amerika’nın Superman’idir artık!
Tüm dünyada özellikle de 3. Dünya Ülkelerinde; 60’lı, 70’li ve hatta 80’li yıllarda, Hollywood akınına mağlup olmamak için çevrilen filmler, çevrildikleri ülkelerin kültürleriyle ilgili ciddi ipuçları taşıyor. Ülkenin vitrininde ciddi sinemacılar ve enteller istedikleri filmleri çekedursunlar, bu B – filmler, kitlelerin asıl ilgisini ve “öteki”lerin iç dünyalarını yansıtıyorlar. Bu noktadan baktığımızda, Meksika’nın zengin kültürünün de bu filmlere yansıdığını görürüz.
Meksika Kültürü zaten, Llorona efsanesinden tutun da Ölüler Günü’ne, fantastik ve mistik öğeleri son derece bol bir kültür. Buna Aztek ve Maya kökenli yerli mitleri de eklenince, liste oldukça kabarıyor ve ortaya bol soslu, kanlı – revanlı bir kültür türlüsü çıkıyor. Bu da Santo’nun zaman içinde bin bir çeşit yaratık ve iblisle savaşmasının yolunu açıyor.
Santo filmlerinde; uyuşturucu kaçakçılarından kanunsuz her türlü gangstere, uzaylılardan, vampirlere, vampirellalara, canavarlara, zombilere, hayaletlere, iblislere, cadılara, lloronalara, kurtadamlara, mumyalara, deli bilim adamlarına, tuhaf robotlara kadar her türlü “kötü”yle savaşır. Santo filmlerinin mumyaları Mısır değil, Aztek mumyasıdır. Bazı filmlerde, Uzakdoğu öğeleri, kung fu, karate de vardır. Bazı filmlerinde de bu unsurların birkaçı birden bulunur. Hem fantastik, hem de korku öğeleri harmanlanır.
Santo’nun filmlerinin böylesi bir fenomene dönüşmesi için gereken her şey eksiksiz vardır aslında bu filmlerde. Başlı başına bir fenomen olan Lucha Libre, maskeli bir kahraman ve az önce saydığım tüm kötüler…
Superman, başka bir gezegenden gelmiştir ama Santo, bizzat melez bir Meksikalıdır. Ve her zaman, her yerde Santo’dur! Maskesini asla çıkarmaz. İkinci bir kimliği yoktur. O cengaver bir güreşçi, bir kahramandır. Vampirellaların şuh bakışlarıyla baştan çıkmaz, kurtadamlara yenilmez, cadıların oyunlarına gelmez. Üstelik onu izlemeye gelen sıradan insanlardan da hiçbir farkı yoktur. İşte bu durum, yani Santo’nun gerçekte de Santo oluşu, barındırdığı tüm fantastik öğelere rağmen, filmlerine ekstra bir gerçekçilik katar. Santo, film setinden çıkıp maskesini çıkarmaz. Takım elbiselerle şık davetlere katılmaz. Santo, gerçekte de film setinden çıkıp aynı maskesi ve süper kahraman kılığıyla, güreşe gider.
Tüm bu etmenler bir araya geldiğinden, alt – kültürden doğan gerçek bir star olarak karşımıza çıkar Santo. Santo, herkesin ama özellikle de çoğunluğu oluşturan alt sınıfın kahramanıdır. Ama orada kalmaz. Santo’yu uluslararası üne kavuşturan ilk film, 1962 yapımı Santo vs. las Mujeres Vampiro’dur (Santo Vampir Kadınlara Karşı). Bazı Latin Amerikalı ve ABD’li eleştirmenlere göre, Santo vs. las Mujeres Vampiro, Santo filmlerinin en iyisidir. Ayrıca bu film, Santo filmleri içinde en büyük gişe hasılatına sahip filmdir. 1962’den sonra çekilen Santo filmleri, bu ünü iyi kontrol etmesini bilmiştir. 1967 yapımı Santo en el Tesoro de Moctezuma (Santo Moctezuma’nın Hazinesinde), 1969 yapımı Santo contra Blue Demon en la Atlántida (Santo Atlantis’te Blue Demon’a Karşı), 1970 yapımı Santo en la Venganza de las Mujeres Vampiro (Santo Vampir Kadınların İntikamı), 1970 yapımı Santo en Las Momias de Guanajuato (Santo Guanajuato Mumyaları), 1972 yapımı Santo Contra Las Lobas (Santo Kurtkadınlara Karşı) bunlara güzel birer örnek.
“El Santo” Rodolfo Guzmán Huerta, 1984’te ölene kadar hem güreşmeye hem de film yapmaya devam etti. 70’lerin sonlarına doğru Santo efsanesi eskisi gibi kitleleri sinemaya çekmiyordu. Onun yerine özellikle Sexicomedias filmlerine gitmeyi tercih ediyordu izleyici. Ama buna rağmen Santo, o yıllarda yine de film çekmeye devam etti. Son filmi Santo en la Furia de los Karatekas’ı 1982’de çekti ve 1984’te bu dünyadan ayrılarak, bir zamanlar çokça dövüştüğü hayaletlerin arasına karıştı.
Yönetmenliğini Fikret Uçak’ın üstlendiği 1973 Yapımı 3 Dev Adam’da dev adamlardan biri de Santo’dur. Yavuz Selekman tarafından canlandırılmıştır. Bu film, Meksika’da ve Latin Amerika’da özellikle Santo hayranlarının görüşlerini paylaştığı forum sitelerinde ve Öteki Sinema benzeri internet sitelerinde ilginç bir üne sahip. Çünkü büyük ihtimalle Santo’nun bu şekilde yer aldığı tek yabancı film, bu film.
Santo’nun toplamda 52 tane filmi bulunuyor, ancak bunlardan çok azı İngilizce altyazı ya da dublajla dünya kamuoyuna, İspanyolca konuşmayan ülkelere sunulmuş. Buna rağmen Santo’nun tüm dünyada elde ettiği başarının hiç de az olmadığını söyleyebilirim. Santo’dan başka maskeli güreşçiler de sinema sektörüne girmiş, ama hiçbiri Santo’nun elde ettiği başarıyı yakalayamamış ve Santo’nun kavuştuğu üne kavuşamamış. Bunun en büyük nedeni ise, muhtemelen Santo serisinin, Lucha Libre filmlerinin ilki olmasıdır.
Komedi – Seks Filmleri Furyası
SEXICOMEDIAS “CINE DE FICHERAS”
70’lerin ortalarından itibaren, ama özellikle de 80’lerde tüm albenisine, tüm doğaüstülüğüne, vaat ettiği tüm fantazyaya rağmen, Santo’nun filmleri, fantastik filmler, korku filmleri, salon filmleri, dramlar izleyicisini kaybetmeye başladı Meksika’da. Öte yandan sinema, ülkenin kalanı gibi ciddi bir maddi krizdeydi. Başkan José López Portillo kız kardeşini sinema, radyo ve televizyondan sorumlu kişi yapmıştı. Bu dönem, Meksika Sineması ve radyo – televizyon dünyası için tam bir felaketti. Bu dönemde Meksika sinemasını dünyaya açmak için, yurtdışından yönetmenler çağırılıyor ve Meksika’da film yapmaları isteniyordu. Yerli yönetmenlere yardım ve destek kesilmişti.
Ayrıca Santo yaşlanıyor, Santo’yla birlikte onu izleyen kuşak da yaşlanıyor ve sinema salonlarını daha gençlere bırakıyordu. Bu yeni nesilse Santo’nun kurtadamları, kurtkadınları, vampirleri dövmesinden etkilenmiyor, Santo’nun uyuşturucu kaçakçılarını kanuna teslim etmesiyle ilgilenmiyordu. Belki de izleyici Santo’ya olan inancını kaybetmişti. Vietnam Savaşı çıkmış, bitmiş, Çiçek Çocuklar dünyayı değiştirmeye yeltenmiş, Soğuk Savaş’ın soğuttuğu ortam hafiften ısınmaya başlamıştı. Dünya dönüşüyordu. Kimi Latin Amerika Ülkelerinde üst üste 3. askeri darbe yaşanıyordu. Latin Amerika’nın genelinde ise ABD kapitalizmi, dilediğince borusunu öttürüyordu. Santo ise bu gerçeklerin hiçbir noktasında durmuyordu. Ancak böyle durumlarda hiçbir gerçek gündem maddesine değinmeden satabilecek tek bir şey vardı; seks. Böylelikle 80’lerin başından itibaren, neredeyse sıfır bütçeyle çekilen büyük bir seks filmleri furyası patlak verdi. Bu filmlerin en büyük özelliği, repliklerde sıkça rastlanan ve Albur sayesinde belden aşağı vurabilen çoğunlukla düzeysiz esprilerdi(Albur: Çifte anlama dayanan Meksika argosu – bir nevi “Türkçe lastik gibidir. Nereye çekersen oraya gelir” olayı).
1974 Yapımı Bellas de Noche (Gecenin Güzellikleri) ve 1976 yapımı Las Ficheras bu akımın ilk örnekleridir. Özellikle Bellas de Noche, bu akımın en iyi örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Kariyerinin son demlerini yaşayan bir boksörün kız kardeşine bakabilmek için bir gece klubünde çalışmaya başlamasını konu edinir. “Ve olaylar gelişir” kısmında ise, bolca çıplaklık, seksi ve şuh kadınlar, albur, erotizm bol miktarlarda bulunabilir. Diğer örneklerin konularının da buna benzediğini söylemek mümkün. Hemen hemen hepsi kadın ve erkeklerin bir araya gelip oynaşabileceği, sevişebileceği bir zemin hazırlamak üzerine kurulu. Bu da kimi zaman bir gece klubü oluyor, kimi zaman Acapulco’da bir havuz başı, kimi zaman ziyarete gidilen ananenin komşusunun güzel kızlarıyla konuşulabilecek arka bahçe… Kimi zaman 1988 yapımı Los Albureros’ta olduğu gibi bir şirket çalışanlarına bir tatil, bir seyahat ayarlıyor; kimi zaman 1993 yapımı Nachas Vemos, Vecinas No Sabemos’ta olduğu gibi güzel kadınlarla dolu bir otelde geçiyor tüm film.
Ficheras filmlerinin ünlü oyuncularından Lalo “El Mimo”, yaptığı bir röportajda, “Herkes altın çağdan bahsediyor. Prodüktörler için asıl altın çağ, ficheras filmleri zamanıydı. Daha ilk filmden itibaren film başına 400 milyon peso kalıyordu prodüktöre…” diyor.
Ficheras filmler, kendi içinde de çeşit çeşitti. Kimilerinde rafine bir espri anlayışı ve ölçülü sayılabilecek bir erotizm varken, kimileri ise “sonuna kadar gitmek” düsturunu benimsemişti. Albur olmayan hiçbir cümle, hiçbir söylem içermiyorlardı neredeyse ve hepsi alabildiğine belden aşağı çalışıyordu. Bazı filmlerde homoseksüel karakterlere de yer veriliyordu. Bu filmlerin bazılarında albur vasıtasıyla homoseksüellerle alabildiğine dalga geçilirken, kiminde de filmin maçosu ve homoseksüel arasında cilveleşmelere yer veriliyordu.
Carmen Salinas, Rossy Mendoza, Maribel Guardia, Sasha Montenegro, Lorena Herrera, Lyn May, Alfredo Gutiérrez “El Turco” (Türk lakaplı), Guillermo Rivas “Borras” (Peluş lakaplı), Irma Serrano “La Tigeresa” (Kaplan Kraliçesi lakaplı) Alfonso Zayas, César Bono, René Ruiz “Tun Tun” bazı ficheras oyuncuları.
“Las Cariñosas” (1978), “Macho Que Ladra Neo Muerd”, (1984), “Chile Picante” (1983), “La Pulquería” (1981), “Picardía Mexicana” (1986), “El Rey de Las Ficheras” (1989) gibi filmler, bu komedi – seks filmleri arasında öne çıkan filmlerden.
Özel kanallarda da sinemayla paralel olarak aynı akım vardı. El Chanfle (1978), Milagro en el Circo (1978), La Ilegal (1979) ve Nora La Rebelde (1979) bunlara birer örnek.
Bu gün bu filmlerde oynayan oyuncuların pek çoğu, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi kabuğuna çekilmiş durumda. Bazıları sendikalar ve birlikler kurmuş ve kendilerinin birer utanç örneği gibi damgalanmalarını protesto etmek, bu inancı kırmak için çalışmalar yapıyorlar. Kimileri bu filmlerin televizyonlarda kesilerek yayınlanmasına karşılar. Yapılan röportajlarda; bunun bir dönemin ayıbı olduğunu, ortada bir suç varsa o dönemin yöneticilerinde suçun büyüğünün olduğunu söylüyorlar. Sonuç olarak Meksika Sinemasının yaklaşık bir 15 yıllık dönemi, böyle filmlerle dolu ve Meksika henüz bu dönemiyle tam olarak yüzleşebilmiş ve barışabilmiş değil…
Kriz kısmen aşılıp 1990’lara yaklaşıldığında, Meksika Sineması yeniden şahlanmaya başladı. Dünya sinema arenasına çıkıp “Ben de varım” dedi. Alejandro González Iñárritu, Alfonso Cuarón Orozco, Arturo Ripstein y Rosen, Guillermo Del Torro gibi yönetmenler, üzerinde durdukları kültür mirasını doğru yönetip karakter sahibi “Yeni Dalga Meksika Sineması”na can verdiler. Bu yeni dalga filmler büyülü – gerçekçilikten, toplumsal gerçekçiliğe; sert ve keskin konulardan, romantizme; yeni ve muhteşem kurgu anlayışlarından, dehşetli sanat yönetmenliklerine kadar pek çok üstün vasıf barındırıyordu…
Bu Akımlar Dışında Kalan Bazı Fantastik – Korku – Bilimkurgu Meksika Filmleri:
- La Llorona (1933)
- El Fantasma del Convento (Rahibeler Manastırının Hayaleti) (1934)
- El Superloco (Superdeli) (1937)
- Un Dia Con El Diablo (Şeytanla Bir Gün) (1945)
- El Signo de la Muerte (Ölümün İmzası) (1939)
- Ladrón de Cadaveres (Kadavra Hırsızı) (1956)
- El Vampiro (Vampir) (1957)
- El Mundo de los Vampiros (Vampirlerin Dünyası) (1961)
- El Barón del Terror (Terörün Baronu) (1962)
- La Maldición de la Llorona (Llorona’nın Laneti) (1961)
- Pacto Diabolico (Şeytani Anlaşma) (1969)
- La Momia Azteca Contra El Robot Humano (Aztek Mumyası İnsan Robota Karşı) (1958)
- Autopsia de un Fantasma (Bir Hayaletin Otopsisi) (1968)
- Imperio Dracula (Drakula İmparatorluğu) (1967)
- Conquistador de la Luna (Ayın Kaşifi) (1960)
Ezgi Aksoy
ilk bölüm: https://www.otekisinema.com/?p=4748
inanaılmaz güzel bir yazı olmuş
sitedeki inceleme-araştırma yazılarına çok değerli bir katkı. ellerine sağlık Ezgi.
gercekten enfes bir arastirma yazisi olmus.
resimlerde muthis!elinize saglik.
Çok teşekkür ederim..
“Santo” çok sevdiğim bir beyazperde karakteri… Ayrıca içerdiği çeşitlilik bakımından (Her türden Santo filmi izlemek mümkün: Erotik, fantastik, korku, avantür)eğer Öteki Sinema’yı bir karakterle temsil etmemiz gerekseydi bu kesinlikle Santo olurdu.
Bu çok önemli katkı için teşekkürler Ezgi :)