Bildiğiniz üzere Dracula sinema dünyasına 1930’lardan beri pek çok farklı şekilde yansıtıldı. Temel olarak tarihte Kazıklı Voyvoda olarak bilinen III. Vlad’ın yaptığı işkencelerden yola çıkarak yaratılan Dracula, beslendiği tarihi köklerinden ziyade sinemada bir korku figürü olarak kan içen, ölümsüz, uzun tırnakları, soluk yüzüyle bir kont olarak tasvir edilir. Bu hafta vizyona giren Dracula: Başlangıç ise, Dracula efsanesine biraz daha farkı bir açıdan bakmayı hedeflemiş.
Daha önce Christopher Lee, Gary Oldman gibi başarılı aktörler tarafından canlandırılmış olan Dracula’yı bu sefer The Hobbit serisi, Fast & Furious 6, Immortals gibi filmlerde boy gösteren yükselen yıldız Luke Evans canlandırıyor. Film, Bram Stoker’ın da orijinal kitabı yazarken beslendiği bazı kısıtlı tarihi verilere odaklanıyor. Tabii bu veriler film için farklı varyasyonlara eğilip bükülüyor. Orijinal verilerden yola çıkılarak doğru bir tasvir yapıldığı söylenemez. Keza Türklere yüklenen barbar misyon bazı sahnelerde izleyiciye göre rahatsızlık dahi verebilir. Tarihi verilerde ortaya konulduğu gibi normalde III. Vlad düşmanlarını kazığa oturtmakla ünlü, acımasız bir prenstir. Ancak filmde Dracula bir kahraman olarak tasvir edilmekte, acımasız ve kötü taraf ise Osmanlı ordusu gösterilmektedir. Bu noktada senaristlerin bir garezi olduğunu düşünmemek de zor olsa gerek. Yine de tarihi bir sorumluluk üstlenmediğini ve bunun fantastik bir kurgu olduğunu unutmamak gerek.
Filmde III. Vlad’ın bir devşirme olduğu, eğitimi sırasında bolca işkenceye maruz kaldığı, sonrasında Eflak beyliğinin valisi olduğu bilgileri veriliyor. Ancak tarihte yaptığı katliamları özellikle kazığa oturtma gibi acımasız yöntemleri yüzeysel geçiliyor. Filme göre bu yöntem bile kendi açılarından masum! Filmde Eflak beyliğine gelen Vlad, Osmanlığı hükümdarlığı altında ve vergisini vermek zorunda olan bir mazlum. Sultan Mehmet, Vlad’dan oğlu da dahil yeniçerilerine katılmaları için bin tane erkek çocuk istiyor. Başta bunu kabul eder ancak sonradan dayanamaz ve gelen elçileri öldürüyor. Artık çıkış yolu kalmayan Vlad, daha öncesinde bir efsane olarak bildiği gizemli vampirden yardım istemek için saklandığı inine gider. Gizemli vampire güçlerini ona vermesini ister. Bu gizemli vampirimiz güçlerini üç günlüğüne ona aktaracağını ama bu üç gün içerisinde dayanamayıp kan içerse sonsuza kadar ölümsüz ve lanetli kalacağını söyler. Vlad bu durumu çaresizce kabul eder. Çünkü Osmanlı orduları çok kalabalıktır, Eflak bu büyük ordunun karşısında duracak durumda değildir.
Vlad, sonrasında kendisinin de söylediği gibi yeni adıyla Dracula ile Sultan Mehmet arasında amansız bir mücadele başlıyor. Burası da işin fantastik kısmı. Dracula sahip olduğu büyük güç ile Sultan Mehmet’in ordularını yine filme göre bertaraf ediyor. Ailesi ve halkı için yaptığı bu fedakarlığın tabii ki bir de bedeli olacaktır. Sonsuza kadar lanetlenmek.
Klasik Dracula algısından uzak, daha epik bir hikayeye sırtını dayayan bu filmde ısrarla Türkleri acımasız göstermek ve Fatih Sultan Mehmet’in adını tarih kitaplarından dahi sileceğini söyleyen bir Dracula’yı izlemek yapımda bir art niyet düşüncesi uyandırıyor. Ancak filmi duygularınızı bir köşeye bırakarak izleyebilirseniz, keyifli bir epik öykü izlemiş olursunuz. Keza Dracula ile Fatih Sultan Mehmet’in (düşüncesi bile tuhaf ama) amansız kılıç dövüşü keyifli ve seyre değer.
Filmde kötü adam olarak tasvir edilen Sultan Mehmet’i Dominic Cooper canlandırıyor. Ve itiraf etmeliyim ki çok iyi bir kötü adam performansı sergiliyor. Daha önce “My Week with Marilyn” (2011), “Abraham Lincoln: Vampire Hunter” (2012), “Need For Speed” (2014) gibi filmlerde boy gösteren aktör belli ki çıtasını yükseltmeye devam ediyor.
Filmin sürprizi ise Game Of Thrones dizisinin acımasız karakteri Tywin Lannister rolünde izlediğimiz usta aktör Charles Dance’ın gizemli vampir rolünde karşımıza çıkması. Çok sevdiğim Dance’ı görünce tebessüm etmedim desem yalan olur. Keza kötü karakter denilince hakkını veren isimlerden biri olan Dance’ın az ama öz gizemli vampir performansı pek karizmatik. Kendisi daha önce “Golden Child” (1986) filminde doğaüstü kötü varlık Sardo Numspa’yı başarı ile canlandırmıştı. O zamandan beri kendisinin kötü karakterleri oynamak için yaratıldığını düşünmüşümdür.
Sonuç olarak Dracula Untold, korkudan ziyade epik fantezi türünde keyifle izlenebilir bir film. Efektleri ve hikaye örgüsü ile sizi içine çeken yapımı çok fazla şey beklemeden ve fazla sorgulamadan izlerseniz keyifli bir 92 dakika geçirmeniz mümkün.
Egemen Tokatlıoğlu
http://www.dailymotion.com/video/x258csc_dracula-untold-2014-fragman_shortfilms