Bütün klişeliğine rağmen, uzun süredir sinemada izlerken en keyif aldığım film Drag Me To Hell! Bu tarz bir korku/komedi uzun süredir sinemalara gelmemişti…

486361.1020.Aİtiraf etmeliyim ki son zamanlarda büyük bütçeli fantastik ve aksiyon filmlerine olan sevgim epey azaldı. O kadar ki, Terminatör 4 (2009) ve Star Trek (2009) için bile parama kıyıp, sinemaya götüremedim kendimi. Zaten Spiderman ve Transformers devam filmlerini izlememeye yemin etmiştim kendi kendime. Son birkaç yılda bütün bu çizgi roman uyarlaması ve fantastik aksiyon filmleri içinde ancak Watchmen (2009) ve Iron Man’den (2008) keyif aldım sanırım.

Sam Raimi’ye Evil Dead filmlerinden büyük bir sevgi ve hayranlık duymakla beraber, birçokları gibi ben de Spiderman filmleri ile Raimi’den bir hayli soğumuştum. Açıkçası bu yüzden Drag Me To Hell’e giderken pek de umutlu değildim. Ancak şaşırtıcı derecede eğlenceli ve keyifli bir korku filmi buldum karşımda. Oldukça abartılı ve yer yer çizgi film-vari bir hava yakalamasına rağmen film, duruşundan hiç taviz vermiyor. Bazı çok ucuz CGI efektler ve karikatür derecesinde 2 boyutlu karakterler, filmin kendini nasıl ele aldığıyla doğru orantılı bir şekilde, pozitif bir unsura dönüşüyor. Drag Me To Hell, bazen oldukça iğrenç, bazen oldukça komik, bazen de oldukça korkunç sahnelerle dolu. Yeşil ekran, kuklalar, CGI ve türlü farklı efektlerle film, adeta seyirciye bir lunapark trenindeymiş hissini veriyor. Filmin en önemli unsuru ise olayların gidişatının tahmin edilemezliği. Hikaye son derece başına buyruk. Ciddiyetten uzak ama kendi içinde bir bütünlüğe sahip.

Filmin konusu, pek kayda değer olmamakla beraber şöyle; Christine genç, güzel ve acemi bir bankacıdır. Yeterince agresif olmadığı için patronu tarafından eleştirilen Christine, daha dişli bir iş kadını olmak uğruna bir gün bankaya gelen yaşlı bir çingeneye borç vermeyi reddeder. Bunun üzerine küplere binen çingene, Christine’e korkunç bir kara büyü yapar ve 3 gün içinde onun cehenneme sürüleneceğini haykırır!

cats

Sam Raimi’nin Evil Dead filmlerinden sonra çektiği ilk korku filmi olan Drag Me To Hell, 30 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilmiş ve bugüne kadar (ilk 3 ayında diyebiliriz) 74 milyon dolar hasılat yapmış. Galası Cannes’da gerçekleştirilen filmin halen daha ülkemizde gösterime girmediğini belirtelim (Vizyona çıkış tarihi 9 Ekim). Filmi sinemada, Londra’da izleme fırsatı buldum. İlk başta çok da filme (sinemaya) saygı duymayan bir seyirci kitlesi, film ilerledikçe kahkahalar ve çığlıklarla epey eğlenerek filme bağlandı diyebilirim.

Filmin baş rolünde sade güzelliği ve gayet iyi oyunculuğuyla Alison Lohman‘ı görüyoruz. Genç aktris oldukça iyi bir performansla filmi sürüklüyor. Christine’in yağmur altında, elinde kürek, mezarlıktaki sahneleri bir harika! Christine’in erkek arkadaşı Clay rolünde ise ”-Hello I’m a Mac, -and I’m a PC” reklamlarından tanıdığımız ”Mac”i oynayan Justin Long var. Filmin görüntü yönetmeni yine Sam Raimi ile birlikte Evil Dead 2‘de (1987) çalışmış olan Peter Deming.

Normalde korku/komedi filmlerini pek sevmeyen biri olarak bu tadı yakalayabilen ender filmlerden biri olduğunu düşündüğüm Drag Me To Hell’i çok ama çok sevdim. 80’lerden beri pek göremediğimiz tarz bir korku filmi konseptini geri getiren Drag Me To Hell, kesinlikle 2009’un en iyilerinden…

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

6 Comments Bir yanıt yazın

  1. Dün seyrettim sonunda. Gerçekten çok iyi bir film. Sonu biraz aceleye getirilmiş gibi olsa da genel anlamda çok beğendim. Sam Raimi bu işlere dönse ya artık şu Örümcek Adam saçmalığını bıraksa. Altıma zıçtıracak ilk 10 film listeme sokuyorum şimdiden.

  2. iyi bir korku/komedi filmi. kendini ciddiye almayan tarzını, akıcılığını, seyir keyfini beğendim. en hoşuma giden unsuru ise olayların çıkış noktası: Christine’in acımasız rekabet koşulları nedeniyle insanlıktan çıkması ve bunun cezası olarak lanetlenmesi; güzel bir kapitalizm eleştirisi. bütün bunlara rağmen “çok, ama çok iyi” diyemiyorum. vasatın üstünde, keyifli bir seyirlikti benim için. bu kadar beğenilmesinin sebebi amerika’dan uzun zamandır doğru düzgün bir fantastik korku/komedi filmi çıkmaması olabilir mi?

  3. Bir kaç yerde daha bu filmle ilgili beğeni yorumları okudum ve gerçekten anlayamıyorum bu filmin bu kadar beğenilmesini. Sinemada izledim ve verdiğim paranın herbir kuruşuna acıdım. Hayatımda izlediğim en kötü kırku filmi değil en kötü filmlerinden birisi bu film. Ama şimdi burda yorumları okurken şu kanıya kapılıyorum ben daha çok bi korku filmi bulma ümidiyle gitmiştim sinemaya korku-komedi değil. Belki de filmi fazla ciddiye aldım. Ama korku desen yoktu komedi desen daha ziyade gülünç bir tablo vardı ortada benim için. Ama tabi zevk meselesidir elbet..

  4. Selam,

    Buradan sonra yazacaklarım filme dair ‘spoiler’ içerebilir. Haliyle şimdiden uyarayım istedim. Filmin bilumum kritik tarafından farklı bir alternatif okuması var. Kısaca: aslında ana karakterimizin sınıf atlamaya çalışan, eskiden şişman olan bir Amerikan taşrası’ndan şehre göçmüş biri olduğuna (Filmin mutfak sahnesinde kızın gençlik fotoğrafını yırtıp atışını hatırlayalım) dair bir okuma bu. Filmde olup biten her şeyin de kızın bu şişmanlık-zenginlik obsesyonuyla tahayyül ettiğini öneriyor. Yani gerçeküstü olaylar yerine, aslında rasyonel bir okuma üzerinden bulimik ve şizoid bir karakteri tasvir ediyor.

    Raimi, benzer bir altmetni Spider-Man’in ilk filmine de yedirmişti. Bu işi, bana kalırsa, iyi beceriyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Mist / Öldüren Sis (2008)

The Mist / Öldüren Sis seyirciyi korkutma görevini başarıyla yerine
blank

Viy / Spirit of Evil (1967)

Yetenekli Rus sinemacıların, Sovyetler Birliği döneminde elinden çıkan tek korku