Seksenler kendine has yıllardır. Modasıyla, müziğiyle, filmleriyle, gençleri ile her açıdan farklı yıllardır. O zaman başarı kazanmış herhangi bir şeyi şu an anlamaya çalışmak imkânsızdır.
Seksenlerin özelliğinden midir, soğuk savaşın etkisinden midir bilinmez, aksiyon filmleri açısından da sayısız başarı ve başarısızlık öyküsü vardır. Zamanın aksiyon yıldızlarına bakacak olursak Arnold, Sylvester hem fizikleri ile hem de oyunculukları ile tepe yapmışsa da Van Damme gibi Chuck Norris gibi uzak doğu sporlarındaki başarıları ile Hollywood’a gelmiş aktörler de vardır. Van Damme’ı bu listeye sonradan katılan biri olarak şimdilik eleyelim ve Dünya karate şampiyonu Chuck Norris’i biraz yakından tanıyalım.
Çocukluğumuzun yıldızlarından olan Chuck Norris döner tekme kavramını sinemaya sokmuş, kendisinden etkilenen birçok genç dimağın “döner tekme geliyor hoca bak şimdi” derken gözlerini hastanenin acilinde açmasına neden olmuştur. Söylence odur ki Chuck’ın seri döner tekmeleri o kadar hızlıdır ki uzay zamanda bükülme yapmaktadır (yersen).
Bir tarafı İrlanda kökenli, diğer tarafı Cherooke yerlisi olan Chuck Norris’in bu karışıma rağmen nasıl böyle çirkin kalabildiği halen bilinmemektedir. Aslında kariyerine başlarken bir Brad Pitt güzelliğinde olan Chuck’ın yıllarca Bruce Lee’den yediği darbeler sonucu şeklinin değiştiği söylenmektedir (tamam ben uydurdum ama neden olmasın?). Kendisi Bruce Lee’nin en başarılı öğrencilerindendir. Altı defa Dünya Orta Sıklet Karate Şampiyonluğunu hiç yenilgisiz kazanmış bir ustadır. Buraya kadar tamam ama tabii ki bu durum onun iyi bir aktör olması için yeterli olamayacaktır. Chuck Norris’in oyunculuğu ne kadar hor görülse de Dövüş Sporları konusunda ne kadar uzman olduğunu belirtmek gereksizdir. 1997’de ulaştığı 8. den siyah kuşak büyük usta onuru 4500 yıldır ilk defa kendisi ile bir batılıya verilmiştir.
Chuck’ın ilk yıllarındaki başarıları Bruce Lee’nin ününe ün katmıştır. O da bu duruma daha fazla dayanamaz ve Chuck’ı Way of Dragon filminde düşmanı olarak oynatır. Zamanın renklendirme sistemi Chuck’ın sapsarı göğüs kıllarını gözümüze gözümüze soktuğu o son sahnelerde etkisiz kalmışsa da, ufacık bünyelerimizde “acaba maymunlar cehennemi’ni mi seyrediyoruz?” sorusunu akla getirmiştir.
Bruce Lee’nin film boyunca sanki “ulan ben yetiştirdim, götün kalktı deyyus” dercesine ağzını burnunu kırdığı bu zebani yıkılmaz, sürekli ayağa kalkar ve yine Bruce hocasından dayak yer. Böylece dövüş filmlerinin unutulmaz momentlerden (böyle insanlar var işte, arada cümlelerine İngilizce kelime serpiştiriyorlar, ben de özeniyorum ama olmuyor sevgili okur, moment ne lan moment ne?!!) biri yaşanır ve altın kıllarla (aklıma geldikçe midem bir hoş oluyor) sinema tarihindeki yerini alır.
Ne yazık ki dövüş sporları tutkunu seyircinin çilesi burada bitmeyecek, karate ringlerinden edindiği şöhreti Chuck, Amerikan Yeşilçam’ında rol bulmak için kullanacaktır. Şöhreti sayesinde Steve McQueen’in de içinde bulunduğu birçok aktörün karate öğretmeni olur ve Allah da yürü ya kulum der. Norris’in ilk baş rolü 1977 yılında Breaker! Breaker!’ la gelir, daha sonra The Octagon (1980), An Eye for an Eye (1981) ve Lone Wolf McQuade (otekisinema sitemizden Murat’ın bu filmle ilgili yazısını okuyun, indirin, ofsette bastırın) ile bir box office şampiyonu olur. Sarı sakallı, inek bakışlı bu Amerikalı, belki de sırf Amerikalı olduğu için Yeni Dünya’da çokça sevilir. Seksenler Canon Films’le yaptığı savaş filmleri ile geçer. Abisini Vietnam’da kaybetmiş olan Chuck Missing in Action filmini abisine adar. Artık tanınan bir aksiyon yıldızı olan Chuck, eskisi gibi kendini ter içinde bırakmadan bazuka, roket atar olmadı, shotgun, Kırıkkale gibi silahlarla düşmanların, özellikle de pis “goministlerin” hakkından gelecektir. Artık Bruce Lee’den dayak yediği yıllar geride kalmıştır.
Seksenlerin sonlarında Canon Films topu dikince Chuck Norris’in de yıldızı sönmeye başlar. Önce Delta Force serisinden şutlanır, sonra da vurdulu kırdılı filmlerin gişede iş yapmamasından kapılar yüzüne kapanır. Karate ringlerinde yenilmemiş Chuck, pes etmeyecek ve bu mali krizi atlatma yolu da televizyon olacaktır. 1993 yılında başladığı, ülkemizde de yayımlanan Walker, Texas Ranger dizisi büyük başarı sağlar ve Chuck’a kaybettiği şöhreti tekrar getirir, ama hiçbir zaman beyaz perdeye büyük bir rolle geri dönemeyecektir. Bir Cumhuriyetçi olan Chuck Norris dışının çirkinliği gibi içi de bir garip oğlandır. O kadar karate eğitimine rağmen kişisel silahlanmayı destekler, homoseksüelliğe, evrim teorisine karşıdır. Sanırım, Türkiye’ye uğrarsa AKP mitinglerine gidip türbanın serbest bırakılmasına da destek verecektir. Bence ilginç bir durum da Chuck Norris ile Cüneyt Arkın’ın hem kişilik hem kariyer olarak benzerlikleridir. Tabii ki Cüneyt Arkın’ın karizmasına ve yakışıklılığına ve hatta rol kabiliyetine yanaşamayacaksa da, onun karate bilgisi Cüneyt ağabeyimizden üstündür. Ancak Amerikan gençliğinin Chuck Norris’e bakışı ile Türklerin Cüneyt Arkın’a bakışı aynıdır. Hem ilginç bir saygıyla, hem de dalga geçmeye hazır bir şekilde yaklaşmaktayız ikisine de. Yalnız ikisi arasındaki bu ilginç benzerlik uzun yıllar sonra medeniyetler çöktüğünde, bence yeni uygarlıklar bizi araştırırken ışık tutacak, Mısır ve İnka piramitlerinin benzerliği gibi bir etki yapacaktır torunlarda. Yıllar yılı üstlendiği ülkesini kurtaran kahraman rolü, internet gençliğinin cinliği sonucu Chuck Norris’in başını da ağrıtacaktır. Bir süper kahraman mertebesine getirilen Chuck böylece www.chucknorrisfacts.com sitesi ile tekrar ortaya çıkar. Önce site ile uğraşıp, dava etse de sonunda yola gelip kendisi de bu eğlencenin parçası olacaktır. Böylece internet mahir gibi bir üne kavuşur. Ünlü ABD’li şovmen Canon O’Brien da uzun yıllar şovunda Texas Ranger’dan sahneler gösterip dalga geçmiştir. Bu bölüm o kadar ünlenmiş ki, bir süre sonra şovun önüne geçmiş ve sonunda bir mizansenle Chuck’ın stüdyoya girip, döner tekmesini O’Brien’a indirmesiyle son verilmiştir.
Chuck Norris’in aslında pek bilinmese de “Silent Rage” adında güzel bir filmi daha var. Show TV veya Star bir ara Cuma geceleri korku filmleri yayınlarken bu filmi de yanlış hatırlamıyorsam “Yenilmez Adam” adıyla yayınlamışlardı. Bir türlü ölmek bilmeyen bir adam ve kahraman şerifimiz Chuck Norris. Seyirciyi oldukça huzursuz eden bir filmdi. Pazartesi günü okulda herkes birbirine özellikle son sahnesini anlatmıştı. Youtube’da film 13 parça halinde mevcut. “Norris vs. Kirby” adıyla aratmanız yeterli.
:)
“Ancak Amerikan gençliğinin Chuck Norris’e bakışı ile Türklerin Cüneyt Arkın’a bakışı aynıdır.”
şu kısımda gayet güzel ve doğru bir tespit yapılmıştır. açıkçası chuck norris’in bence zaman içinde kıymeti günümüzdeki kofti aksiyon yıldızlarının yanında daha iyi anlaşılmıştır. ben kendisine alaydan çok büyük bir hayranlık besliyorum aslında. neyse belli başlı 4 filmini ele aldığım bir kare as yaptım ilgilenenler şuradan okuyabilir.
http://www.cultshop.org/2012/10/chuck-norris.html
Cüneyt arkın gerçek bir dövüşçü sayılamaz. Düz bir adamdır ve pek çok olmayan gerçekç karate bilgisine sahiptir. Dövüş sahneleri son derece özensiz, basmakalıp ve max 3, 4 hareketin tekrarından ibarettir ki türkiye zaten dünya dövüş sporları kategorisinde bir yere sahip değildir. Chuck norris ise bruce lee ve diğerleri gibi gerçek bir dövüş ve savaş sanatları uzmanı, üstaddır. Filmleri ve dövüş sahneleri gerçeğe pek yakındır. Kıllı olması ilk yıllarında tanınma da ve akılda yer etme de, artı bir farkındalığa yol açmıştır. Sonra ki filmleti çokça şiddet içerdiğinden gerçek dövüş sanatları film ve gösterileri ile pek fazla yakınlık göstermez.
(silahlı sahneler) cüneyt arkın kumda oynasın derim en son olarak ta. Bunlar gerçek büyük üstadlar. Belki emin boztepe dünya sinemasında parlayabilseydi bu üstadlara kıyısından ucundan yaklaşabilirdi ancak.