6 Ağustos 1945 sabahı Hiroşima’ya atılan atom bombası patladığında 12 km2 çevrede bulunan canlıları -pek çoğunu anında buharlaştırarak- yok etti. Yarım saat içinde, yaklaşık 80.000 kişi, oluşan inanılmaz ısıyla yanarak can verdi. Şehrin %70’inde tüm yapılar yok oldu. Saatler boyu, hiçbir iletişim aracıyla şehirden haber alınamadı. Tarihte daha önce bu kadar kısa bir zaman diliminde, insan eliyle yaratılmış daha büyük bir yıkım yaşanmamıştı. O gün Hiroşimalılar için dünya kesinlikle durmuştu…

Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci

Atom bombasının yarattığı bu korkunç yıkım, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan iki büyük güç olarak çıkmış olan Sovyetler Birliği ve ABD arasında caydırıcı bir tehdit olarak kullanıldı. Nükleer silahlar daha da güçlendirilmeye, yarattıkları etki artırılmaya başlandı. Yalnızca kullanıldığı anda değil, yıllar boyu süren etkileriyle toplu yok oluşa neden olan bu silahların olası yeni bir savaşta kullanılması demek, görülmemiş bir felaketin yaşanması anlamına geliyordu.

day_the_earth_stood_still_poster1951 yılı yapımı Dünyanın Durduğu Gün (The Day The Earth Stood Still), ülkelerin kendi aralarındaki çekişmeleri sırasında ürettikleri nükleer silahların, uzaydaki diğer uygarlıkları da tehdit etmesi üzerine dünyayı uyarmaya gelen Klaatu’nun öyküsüdür. O güne kadar, B filmi diye anılan türdeki yapımlarda var olmuş uzaylılar, bu filmle ilk kez büyük bir yapımevi tarafından A sınıfına terfi etmişti. Dünyanın Durduğu Gün, nükleer silah karşıtı söylemiyle Soğuk Savaş’ın en sıcak günlerinde ülkelerin kamuoylarını bilinçlendirme çabasıyla değer bulmuştur. Ama film şiddet ve savaş karşıtı gibi görünmesine rağmen bunun tersi anlatımlar da içerir…

Dünya atmosferine saatte 4000 km hızla giren bir uzay aracı, Beyaz Saray’ın önündeki bir açık alana park eder. Bu olağanüstü olayı görmeye gelen halk ve ordu güçleri aracın etrafını sararlar. Uzay gemisinin kapıları açılır ve Klaatu dışarı çıkar. “İyi niyetle ve barış için buradayız” diye bir ses duyulur. Herkes nefesini tutmuşken Klaatu cebinden bir şey çıkarıp insanlara doğru uzatır. Uzattığı şey şlok diye açılınca da anında kurşunu yiyip yere yığılır. Sonradan elindekinin, ABD Başkanına verilmek üzere, uzaydaki diğer uygarlıklar hakkında bilgiler içeren bir hediye olduğunu öğreniriz. Klaatu’nun ardından gemiden çıkan robot Gort’u gören halk, korkuya kapılarak -hızlı çekimde- kaçışır. Gort birkaç askerin silahını, bir tankı ve iki uçaksavarı yok eder. Klaatu cebinden bir şey çıkarıp uzattığında onu vuran askerler, Gort silahlarını yok ederken hiç ateş etmez veya korunmaya çalışmazlar. Bu sırada yaralı haldeki Klaatu, Gort’u durdurarak daha fazla zarar vermesini engeller. Klaatu’nun iyi niyetinden emin olan askerler onu hemen hastaneye yetiştirir.

Filmin başındaki bu sahnede, bazı mantıksız gelişmeler hemen göze çarpar. Klaatu’nun İngilizceyi pek güzel konuşabildiğini hemen başta görürüz ama sonrasında başka tek kelime etmeden, ne idüğü belirsiz bir varlıkla karşılaşmış olan insanlara karşı kuşkulu hareketlere girişmek pek de akıllıca olmasa gerek. Böyle bir yaklaşımın, o sırada diken üstünde olan, bilinmeyene karşı heyecan ve korku içindeki canlılarca nasıl değerlendirileceği gün gibi açıktır.

blank

Dünya dışı varlıkların insanlarla olan iletişimlerinde insanlığın oluşturduğu kültürel kodları baz almak zorunda kalırız çünkü eğer varsa bile başka türlüsünü bilemeyiz. Bu durumda, uzaylı bir varlığın insanlarla doğru iletişim kuramaması -dillerini biliyor ve bir de onları uzun zamandır izlediğini, radyo yayınlarını takip ettiğini iddia ediyorsa- uzaylı varlık açısından tam bir başarısızlıktır. Senaryonun devamı için insanların Klaatu’ya uygulayacağı bir şiddet gösterisi gerekmiş ama bu akılcı bir yolla yapılmamıştır. İnsanları aptallıkları yüzünden uyarmaya gelmiş olan Klaatu’nun da bazen pek onlardan kalır yanı olmadığını yazının devamında göreceğiz.

Klaatu iyileşir ama hastanede hapis durumdadır. Kendisini görmeye gelen ABD Başkanlık sekreterine tüm ülkelerin yöneticileriyle görüşmek istediğini ve geliş amacını bir tek onlara söyleyeceğini belirtir ama ülkelerin kendi aralarında süregiden sürtüşmeler nedeniyle böyle bir toplantı olanaksızdır. Klaatu yine de üsteler.

Klaatu belli ki doğrudan ABD Başkanı’yla görüşmek amacıyla Beyaz Saray’ın önüne inmiştir. Ona durumu açıklayıp, her ülkeyle iletişime geçerek onları toplamasını istemeyi amaçlamıştır. Klaatu’nun bunu neden doğrudan yapamadığı anlaşılmaz. Tamamen tarafsız bir bölgeye veya doğrudan Birleşmiş Milletler binasına değil, Beyaz Saray’ın önüne inmiştir. Klaatu’nun seçimi bugün bile, istediği tam katılımlı bir devlet başkanları toplantısının yapılmasını engelleyecek bir yöntemdir. (Tabi ki kurala göre, bir Amerikan filminde uzaylılar Amerika’ya ineceklerdir. Sinemacıların ülkelerindeki seyircileri eğlendirmek için uzaylıları onların bildikleri mekanlara getirmelerinden daha doğal bir düşünce olamaz. Bu yüzden ilk dönem uzaylı filmleri için “Neden uzaylılar hep Amerika’ya iniyor?” diye sormak gereksizdir.)

The_Day_the_Earth_stood_still_1951_DVDrip_by_GalKlaatu’nun isteğini kabul eden ABD Başkanı ülkelere toplantı daveti gönderir ama olumlu yanıt alamaz. Böylece ABD iyi niyetli şekilde davet eden, Sovyetler Birliği de bu daveti geri çeviren olarak gösterilmiş olur. Bu şekilde bir sonuca ulaşamayacağını anlayan Klaatu, onu salıvermeyen insanlara aldırmadan hastaneden kaçar. Yetkililer hemen onu aramaya başlar, televizyonda, radyoda, gazetelerde kaçtığıyla ilgili haberler yayınlanır. Bu bilginin hemen vatandaşlara servis edilmesi, yaratacağı panik ve karmaşa nedeniyle saçmadır ama madem bu haberler yayılmışken, hemen bulunabilmesi için neden Klaatu’nun açık fotoğrafının yayınlanmadığı anlaşılmaz. Hastanedeyken onu iç organlarına varıncaya kadar inceleyenler, yüzlerce fotoğrafını da çekmiş olmalıdırlar. Film buna bir açıklama getirmek yerine yaptığı önemli mantık hatasını görmezden gelir.

Herkes onu ararken Klaatu dikkat çekmemek için bir ailenin yanında oda kiralar ve burada kalmaya başlar. Bir yandan onları gözlemekte ve olayları da takip etmektedir. Evdeki kadınlardan Mrs. Barley uzaylı hakkında konuşurken onun aslında Sovyetler Birliği’nden geldiğini kastederek “Bence uzaydan değil bu dünyadan geliyor!” diye fikir belirtir. Barley aslında başka bir yönden son derece haklıdır. Klaatu bir uzaylı değil, belki de gelecekten gelen bir üst-insandır…

Öncelikle Klaatu anatomik olarak tamamen insanlara benzer. Onu hastanede inceleyen doktorlar hiçbir fark göremezler. Dünya’yla aynı atmosfere, aynı basınç değerlerine sahip bir gezegenden gelmiştir. Yalnızca, 35 göstermesine rağmen 78 yaşında olduğunu, geldiği yerde ortalama yaşam süresinin 130 olduğunu söyler. Bunlar haricinde Klaatu bir uzaylı olduğunu çağrıştıracak hiçbir harekette bulunmaz, yadırgatıcı hiçbir konuşması veya davranışı olmaz.

Klaatu’nun üst-insanlığı onun tepkilerinde, davranışlarında ve zaaflarında da ortaya çıkar. Arada sırada insanlığı aşağılayan tavırlar sergiler ve bu şekilde söylemlerde bulunur. Onlara küçümseyerek, yüzünde “zavallılar” der gibi bir ifade ve alaycı bir gülümsemeyle bakar. Klaatu insanlardan üstün olduğunu bilmenin kibriyle onların eylemlerini tuhaf ve mantıksız bulur ve “aptallık, çocuksu kıskançlık, önemsiz didişmeler” olarak tanımlar. İnsanlığını ele veren en önemli belirti ise genel düşünce biçiminde gizlidir.

Herhalde Klaatu da, ülke liderlerinin o ülkenin en akıllı insanlarından oluşması gerektiğini söyleyen Sokrates gibi düşünmektedir ama dünyada işlerin öyle olmadığını görünce konuşup anlaşabileceği kendi düzeyinde üst-insanlar aramaya girişir. Kaldığı evde tanıştığı Helen’ın oğlu Bobby ile Washington’u gezerken şehitliğe ve Lincoln anıtına gider. Anıtta Lincoln’ün sözlerini okuyunca “İşte konuşmak isteyeceğim bir adam” der ve Bobby’ye Amerika’daki en önemli kişinin kim olduğunu sorar. Dünyadaki en zeki kişinin Profesör Barnhardt olduğunu öğrenince onun evine giderler. Klaatu, yıllarca Amerika’daki radyo yayınlarını takip etmiş olan bir uygarlığın üyesi olarak, bir çocuğun bile bildiği Barnhardt’ın ününden pek haberdar değildir ama dünyada kullanılan matematik sembollerini pek iyi bilmektedir. Profesör’ün üzerinde çalıştığı bir problemi kolayca çözmesini sağlayacak yöntemi tahtaya yazarak ona bir mesaj bırakır ve devamında onunla görüşerek geliş amacını ilk kez açıklar.

6-Screen Shot 2012-10-09 at 7.48.46 PM

Dünyanın yakında uzay araçlarında da kullanmaya başlayacağı nükleer güçle başka gezegenler için tehdit oluşturmaya başladığını, bu yüzden bu gidişata bir son verilmesi gerektiğini söyler. Klaatu’nun bu sırada söylediği “İlkel uçak ve tanklarınızla kendi aranızda yaptığınız savaşlara kayıtsız kaldık ama diğer gezegenlerdeki barışı bozmanıza izin veremeyiz” sözü, “geldiği” uygarlığın aslında insanları hiç de umursamadığını yalnızca kendi varlıklarının derdinde olduklarını düşündürtür. Ardından Klaatu, sabrının tükenmek üzere olduğunu, insanların dikkatini çekmek için New York’u yerle bir etmeyi veya Cebelitarık’ı sulara gömmeyi düşündüğünü söyler. Son olarak, sözlerine uyulmazsa Dünya’nın tamamen yok edileceği tehdidinde bulunması, onun saldırganlığını ve şiddeti en korkunç şekilde kullanma niyetini açık eder…

Klaatu’nun, nükleer silahların yapımından vazgeçilmesi gerektiğiyle ilgili haklı söyleminin ardından, başka hiçbir barışçıl yol denemeden bu uyarıya uymamanın toplu yıkımla sonuçlanacağını söylemesi, ABD’nin demokrasiyi savunup, az gelişmiş ülkelere dayatmalarda bulunması ve demokrasi adı altında yıkım götürmesini andırır. Klaatu aba altından sopa göstermektedir. Sözlerinde ne kadar haklı da olsa geldiği uygarlığın insanların potansiyel düşmanı olduğunu belli eder. Her an onları yok edebilecek gücü elinde bulundurarak ve bu güçle onları korkutarak, alt-insanlar üzerinde korkuya dayalı bir egemenlik kurmuş olur. Fakat söylediğine göre, “insanların anladığı dil” budur…

blankProfesör ise Klaatu’dan, insanlara zarar vermeyecek ama uzaylıların teknolojik gücünü ortaya koyacak bir gösteri yapmasını ister. Doğrusu bu öneriyi Klaatu’nun daha önce düşünememiş olması onun açısından utanç verici olmalıdır. Böyle bir gösteriyi ilk geldiğinde yapsa, toplamak istediği ülke başkanlarını kolayca bir araya getirebilirdi. Filmdeki dünya dışı uygarlıklar matematik problemlerinde ileri giderken strateji geliştirmede inanılmaz geri kalmış görünürler. Klaatu uzay gemisine giderek gerekli ayarlamaları yapar. Bu sahnelerde, herhalde halk tarafından ilk günlerdeki kadar ilgi görmemeye(!) başlamış olan uzay gemisi ve dev robotun başında yalnızca 2 askerin nöbet tutmakta olduğu görülür. Uzay gemisi ve robotun çevresi metal plakalarla kapatılmıştır ama bunları aşmak çok kolay olacağı gibi, geniş bir alanda açıkta bulunan bir uzay gemisini yalnızca 2 şaşkın askere bırakmanın mantıklı bir tarafı yoktur. Film bu saçmalığa da bir açıklama getirmeyip senaryonun gidişatı için kullandığı kolaycılıklardan biri olarak bırakır.

Böylece filme adını veren günde, ABD Doğu Yakası saatiyle 12.00-12.30 arasında tüm dünyada elektrikler kesilir, bütün araçların motorları durur, iletişim araçlarının tamamı çalışmaz olur. Yaşanan olaya dünyadaki diğer ülkelerdeki tepkiler de gösterilir. Bu sahnelerde dünyanın öbür yakasındaki ülkelerin de saat farkı olmaksızın günlük güneşlik gösterilmesi filmdeki önemli hatalardan bir başkasıdır.

Klaatu gösterisini yapmıştır ama bu güvenlik güçlerini daha da çok alarma geçirmekten başka bir işe yaramaz. Başkan ulusal acil durum ilan eder ve şehir karantinaya alınarak giriş çıkışlar yasaklanır. Sonunda Klaatu’nun yeri bulunur. O sırada yanında bulunan Helen ile birlikte yakalanırlar. Klaatu ona, Gort’a gitmesini ve ünlü “Klaatu barada nikto” sözcüklerini söyleyerek onu durdurmasını ister. Çünkü Klaatu’ya bir şey olursa Gort dünyayı yok etmeye girişecektir.

Klaatu vurulur, askerler hemen çevresini sarar ama yanındaki kadını tutmak akıllarına gelmez. Kadın kolayca ordan ayrılıp Gort’un yanına gider. Klaatu vurulduktan sonra Gort harekete geçmiştir ve nöbet bekleyen iki askeri yok eder. Bu sırada oraya varmış olan Helen’ın üzerine yürüyüp onu da öldürmeye kalkar. Helen onu durdurduktan sonra ise inanılmaz yavaşlıktaki zombi yürüyüşüyle kimseye görünmemeyi başararak(!) Klaatu’yu tutulduğu hücreden alıp(!) yine mucizevi şekilde hiç kimseye görünmeden gemiye taşıyıp onu hayata döndürür. (Gort’un pek işlevsel olmayan ikonik tasarımı gibi uzay gemisinin şekli de aynı özellikleri taşır. Dümdüz bir alt yüzeye sahip olan bu gemi –merdiven tasarımının da kanıtladığı gibi- yalnızca düz yüzeylere iniş yapabilir.)

Klaatu yaşananların ardından dünyayı terk etmeden önce, gemisinin etrafında toplanmış bilim adamlarına ve askerlere bir konuşma yapar. Acımasız ve kurnaz bir diktatörün ağzından söylenmiş gibi duran bu konuşma şöyledir:

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

blank“Evren her geçen gün küçülüyor ve artık herhangi bir grubun herhangi bir yerdeki saldırgan tutumuna göz yumulamaz. Güvenlik herkes için geçerli olmalıdır yoksa hiç kimse güvende olmaz. Bu, sorumsuzca davranma özgürlüğü dışında hiçbir özgürlüğün kısıtlanacağı anlamına gelmiyor. Atalarınız bunu bildikleri için kanunlar yapıp onları uygulayacak polisler atadılar. Biz diğer gezegenler de aynı prensibi benimsedik. Bütün gezegenlerin korunması için saldırganlığı önleyen bir organizasyon kurduk. Böylesi yüksek yetkilerin denetimi tabi ki onu destekleyecek olan polis teşkilatının elindedir. Bunun için robot polisler ürettik. Görevleri, gezegenler arasında devriye gezmek ve barışı korumaktır. Onlara, saldırganlıkla karşılaştıklarında kullanmak üzere geniş yetkiler verdik. Bu yetki geri alınamaz. İlk saldırganlık girişiminde saldırgana karşı otomatikman harekete geçerler. Onları harekete geçirmenin cezası riske alınmayacak kadar korkunçtur. Sonuç olarak biz silah ve ordularımız olmadan, saldırganlık olmayacağını bilerek barış içinde yaşıyoruz. Mükemmele ulaştığımızı söylemiyoruz ama işleyen bir sistemimiz var. Gezegeninizi nasıl yönettiğiniz bizi ilgilendirmez ama zorbalığınızı sürdürürseniz bu dünya küle dönüştürülecektir. Yapacağınız seçim basit: Ya bize katılıp barış içinde yaşayın ya da yok olun.”[/box]

Klaatu söyleyeceğini sonunda söylemiştir. Dediğine göre; savaşların olmadığı, barış ve huzur dolu bir toplum olmanın yolu, polislere geri alınamayacak geniş yetkiler vermek, ölümcül cezalar belirlemek, suç işlediğine karar verilen birini savunma şansı tanımadan infaz etmek gibi yöntemlerdir. Karşı çıkanlar olursa gezegenleri yok edilmektedir. İnsanlığa da demokrasi adına bir seçim sunar: Ya bizden olun ya da yok olun. Her faşist oluşumun propagandasında olduğu gibi bu konuşmanın da arasında; güvenliğin önemi, eğer onlardan olunursa özgürlüklerin engellenmeyeceği, saldırganlığın biteceği, barışın geleceği gibi sakız olmuş söylemler vardır. Doğrusu Klaatu’nun bahsettiği gezegenlerdeki sert ve baskıcı yönetimler altında, her an polis şiddetine uğrama korkusuyla hayatını sürdürmeye çalışan yaşam biçimlerine acımamak elde değildir…

Dünyanın Durduğu Gün’deki söylev, açıkça o yıllarda senatoda görevli olan Joseph McCarty’nin görüşlerini yansıtır. Görevde olduğu yıllar boyunca bir baskı yönetimi oluşturan, ABD’deki komünistlere karşı cadı avına girişen, eşcinsellere savaş açan, pek çok kimsenin hayatını yok yere karartacak kadar acımasız olan McCarty’nin fikirlerini Klaatu’nun konuşmasında bulmak mümkündür. Böylece film, nükleer silahlara karşı tüm dünyaya bir mesaj veriyormuş gibi görünürken aslında bu mesajı yalnızca o sıradaki faşist yönetime karşı olanlara, komünistlere ve onların sempatizanlarına vermiş olur.

Dünyanın Durduğu Gün, yukarıda sayılan tüm can sıkıcı yönlerine rağmen bilimkurgu filmleri içinde en önemlilerinden biri olarak anılmaktadır. Filmin 2008 yılında yapılan yeniden çevrimi ise çoğunlukça hiç beğenilmemiştir. Aslında yeniden çevrim, ilk filmdeki pek çok mantıksızlığı gidermiş bir başlangıç yapar. Klaatu’nun insan gibi görünmesi genbilime uygun yollarla insan biçimi alması şeklinde verilmiştir. Küre şeklindeki gemisi son derece yaratıcı bir tasarıma sahiptir. Gort devasa boyutuyla çok daha görkemli ve mikro yok edici böceklerden oluşan yapısıyla, sözde kalmayıp gerçekten dünyayı yok etmeye girişen bir robottur. Klaatu’yu canlandıran Keanu Reeves’in ölçülü ve firesiz oyunu, tutturduğu etkileyici ses tonu onun dünya dışı bir varlık olduğunu sürekli duyumsatır. Helen karakteri de bu filmde Profesör Barnhardt ile çalışmalar yapmış bir astrobiyolog olarak yer alır ve filmdeki önemi çok daha fazladır. Fakat film ne yazık ki artılarını korumayı başaramaz…

Uzay aracının Central Park’a görkemli inişinin ardından olay yerine gelen askerler, Klaatu henüz hiçbir şey yapmamışken sırf uzay gemisinden çıkıp birkaç adım attığı için onu vururlar. Bulutsu dev bir küre şeklindeki geminin inişi ve kaldırdığı devasa toz dumanın insanlar arasında müthiş bir panik yaratması olağandır ama ilk filmin üstünden geçen yarım asırdan sonra, uzaylıların olası ziyaretiyle ilgili bunca yayın ve düşünce birikiminin ardından, dünya dışı bir varlığı ortada hiçbir tehdit unsuru yokken yalnızca hareket ettiği için vurmak akıl dışı kalır. Film bu dakikadan sonra elindeki fırsatları tepe tepe ilerler ve ilk filmdeki bazı sorunları çözebilirken bir yandan da kendi sevimsiz mantıksızları içinde debelenir durur.

Yeni çevrimde dünya dışı uygarlıklar kendi gezegenlerinin değil diğer yaşanabilir gezegenlerin derdindedirler. Kendilerini, hayat üretebilen bir gezegeni korumaya adamış bu aşırı çevreci uygarlıklar, Dünya’ya sayısız çevresel zarar veren insanlığa dur deyip onlardan kurtulmaya karar vermişlerdir. Dünyadan canlı örneklerini topladıktan sonra dünyadaki yaşamı bitirecek ve yeni bir başlangıç yapmasını sağlayacaklardır. Böylece bu filmdeki uzaylıların zorbalıklarının delilik noktasına varmış olduğu görülür ve filmi izlemeyi sürdürmek için geriye tek neden olarak, Gort’un yok edici böceklere ayrışarak dünyayı durdurmaya girişmesini izlemek kalır. Klaatu’nun bir anne-oğul arasındaki duygusal sahneye bakıp “Başka bir yanınız var, şimdi hissedebiliyorum” demesi ve yıkımı durdurmaya karar vermesiyle muhtemelen o neden de ortadan kalkacaktır.

blank

Toplumlar kendi ararlındaki savaşlarda yarattıkları yıkımlar ve doğaya verdikleri zararlar yanında, savaşlar olmadan da doymak bilmez iştahlarını beslemek üzere doğayı yok etmeye, denizi, havayı, temiz suları kirletmeye devam ediyor. Dünyanın en önemli üniversiteleri ve bilim kurulları tarafından her gün sunulan başka bir rapor, geri dönüşün imkansız olduğu noktanın çoktan geçildiğini söylüyor. Ama tüm bu bulgu ve bilgilere rağmen dünyanın pek çok ülkesinde özellikle de Türkiye’de doğa yıkımı sınırsız şekilde devam ediyor. Profesör Barnhardt’ın dediği üzere, uygarlıklar yok oluşun eşiğine gelince mi değişirler?

Bir savaşta sivillerin topluca öldürülmesi, evsiz barksız bırakılması, ormanların acımasızca tıraşlanması ve ağaçlar yanında pek çok başka canlı türünün yok oluşuna neden olunması, hayvanların hayati ihtiyaçlar dışında sırf dişleri, derileri vs için katledilmesi gibi can yakıcı haberleri görünce, “Olmaz olsun bu insanlık”, “İnsanlık yok olsa da dünya kurtulsa”, “Biz bu dünyanın başındaki bir lanetiz” gibi yakınmalara girişiriz. Kendimiz de bu türün bir üyesi olmamıza rağmen, gördüğümüz, yaşadığımız acıların en kolay çözümü işi kökünden halletmek gibi gelir. Ama asla gerçekleşmeyecek olan bu inanılmaz özverili yakınmayı yaparken Klaatu’dan hiçbir farkımız da kalmaz. Ne olursa olsun insanlar da bu doğanın bir parçasıdır ve yaptıkları her şey de bu dünyadaki elementler kullanılarak oluşturulmuştur.

Günümüzdeki nerdeyse tüm savaşların ve doğa yıkımlarının temel nedeni olan küresel tüketim ekonomisi değişmedikçe, yaklaşan felaketi haber veren hiçbir bilim adamının pek dikkate alınmayacağı açıktır. Bunu sağlayacak olan ne dünyayı durdurmak, ne baskıcı yasalar koymak ne de felaketle yüzleşme gerekliliğidir.  Her şeyi tekrar yoluna koymak için, gezegenimizi ve içerdiği hayatları tüm yönleriyle “seven” yönetimlerin uygulayacağı politikalar yeterli bir başlangıç olur.

Filmi izlemek isteyenler için link: http://www.veoh.com/watch/v16932314mQFR8N4f

blank

Murat Kirisci

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun. 2013’ten beri Öteki Sinema’da yazar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kırmızı Noktalı Zamanlar: Televizyonda Seks Filmi İzlemek!

Kırmızı noktalı zamanları hatırlar mısınız? Türkiye’nin özel televizyon macerasının başlangıcı
blank

Ucuz ve Garip: Albert Pyun ve 30 Yıllık B Film Kariyeri

Birbirinden ucuz ve garip filmleriyle tanınan Albert Pyun, düşük bütçeli