Enayisin Sen, Enayi!

Kışın soğuğuna teslim olmuş, karlarla kaplı bir Rus kasabasındayız. Dima Nikitin, belediye adına tamirat işlerini yapan sıradan bir tesisatçıdır. Dürüst ve idealist bir kişiliğe sahip Dima, çok fazla kazanamadığı için karısı ve oğluyla beraber anne ve babasının yanında yaşamaktadır. Bir yandan da öğrenimini sürdürmekte, inşaat mühendisliği diploması alarak mesleğinde bir kademe daha yükselmeyi ve belki üç beş kuruş fazla kazanmayı hayal etmektedir. Patlayan bir boruyu tamir etmek için gittiği dokuz katlı bir apartmanın dış duvarının boydan boya çatladığını gören Dima, sekiz yüzden fazla insanın yaşadığı binanın kısa bir süre sonra yıkılacağını tespit eder. Durumu hemen belediye başkanına bildirir ve ortalık çok fena karışır.

Rus Sineması’nın son yıllardaki en önemli yönetmenlerinden Yuriy Bykov, üçüncü uzun metrajlı filmi Durak (Enayi) ile karanlık filmlerine bir yenisini daha ekliyor. Zhit (2010) ve Mayor’den (2013) sonra bir kez daha ülkesinin başına bela olan sorunları kurcalıyor. Durak, geçtiğimiz sene 34. İstanbul Film Festivali programında da yer almıştı.

Durak 03

Bu defa filmin merkezinde sıradan bir tesisatçı olan Dima var. İsminin önüne dürüst, idealist, naif veya iyi niyetli gibi birçok sıfatı rahatlıkla yerleştirebileceğimiz Dima, etrafında olan bitenden habersiz, saf biri değildir elbette. O sadece ülkesine kök salmış rüşvet ve yolsuzluk gibi pisliklerden uzak durmaya çalışmaktadır. Evde geçen diyaloglardan babasının da benzer bir hayat sürdüğünü anlıyoruz. Namuslu yaşamı seçen her birey/topluluk gibi kıt kanaat geçinmeye mecbur bırakılan Nikitin ailesi, durumdan hoşnut olmasa da ilkelerinden vazgeçmez. Evlerinin önündeki bank, bir nevi hayatlarının özeti gibidir. Geceleri kapının önünde uyuşturucu kullanıp kavga eden gençler, hemen her gece bankı kırarlar. Dima ve babası da komşuların dalga geçmesine aldırmadan o bankı tamir etmeyi sürdürürler. Bankın varlığı üzerinden Nikitinlerin (ya da namuslu yaşamı tercih edenlerin) temiz toplumun inşası hayali her gece yıkılır ama onlar yılmadan o hayali yeniden ayağa kaldırırlar. Bankı tamir etmeyi bıraktıkları gün, sisteme teslim olacakları gündür.

Bir akşam vakti gelen telefon, Dima’nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde alt üst edecektir. Patlayan bir boruyu tamir etmek için gittiği binanın yıkılacağını tespit eden Dima, bir an önce yetkilileri uyarıp binada yaşayan insanları kurtarmanın derdine düşer. Annesinin bir tanıdığını devreye sokarak direkt belediye başkanına ulaşmaya karar verir. O esnada 50. yaş gününü kutlamakta olan başkan Nina Galaganova, kasabanın bütün ileri gelenleriyle beraber eğlenmektedir. Partiye gelen Dima durumu açıklar. Bu noktadan sonra tamamen edilgen konuma geçen Dima, bürokratların çözüm önerilerini dinler. Aslında konuşulan binadaki insanların hayatlarını kurtarmak falan değildir, herkes kendi başını kurtarmanın derdindedir. Masada bulunanların her biri bir şekilde pisliğe bulaşmış, kasaba halkına hizmet için gönderilen paraları kendi servetlerine eklemek için bin türlü dalavere çevirmiştir. Buradan halkın yararına bir kararın çıkmayacağı gün gibi aşikârdır.

Durak 01

Dima’nın edilgenliği namlunun ucuna geldiği ana kadar sürer. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalındaki avcının merhametine benzer bir iyilikle karşılaşan Dima, önemli bir ikilemle karşı karşıya kalır. Artık edilgenlikten sıyrılmış, etkin bir konuma geçmiştir. Ya kendi canını kurtaracaktır ya da binadakilerin canlarını. İşte bu karar anı sahnesinde Bykov, seyirciyi kendiyle yüzleşmeye zorluyor. Eminim ki birçoğumuz “enayi misin sen, bırak git yoluna, kendi başının çaresine bak” gibi cümleleri içimizden geçirip belki de gerçek yüzümüzle karşılaşmanın dehşetini yaşayacağız. Ama bir yandan da biliyoruz ki filmin ismi Enayi. Dima’nın tercihinin ne olacağı daha ilk sahneden belli.

Yozlaşma, çürümüşlük, gelir adaletsizliği, hırsızlık ve rüşvet günümüz toplumlarının içerisinde bir mikrop gibi yayılmaya devam ediyor. Yuriy Bykov, küçük bir Rus kasabasındaki bürokratların pisliklerini gözler önüne sererken, cümle aralarına sıkıştırdığı kelimelerle sadece bir kasabanın değil bütün ülkenin benzer hastalıklardan muzdarip olduğunun altını çiziyor. Bykov, “Dima gibi insanlara artık çok az rastlanıyor. Değer tanımazlığın, korkunun ve kayıtsızlığın genel geçer sayıldığı günümüzde, yaptıklarının kesinlikle normal olmadığını söylemek için bu insanlara romantik diyoruz, idealist diyoruz ya da düpedüz enayi deyip geçiyoruz. Benim ülkemde böyle enayiler hala var; işte bu yüzden benim hala umudum var.” dese de umuda yer bırakmayan final sahnesiyle insanlığın geleceğinin pek de parlak olmayacağını öngörüyor.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

1 Comment Leave a Reply

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Bir Ekonomik Krizin Anatomisi

Farklı perspektiflerden meseleyi ele alan üç film sayesinde 2008 ekonomik
blank

Howl (2010)

Beat Kuşağı’nın en önemli üç eseri nedir diye sorulsa, sanırım