Earthlings Bölüm 3: Hayvanlardan Giysi Yapmak

10 Ağustos 2020

Bu yazımda, Amerikalı hayvan hakları savunucusu Shaun Monson tarafından yazılan ve yönetilen “Earthlings” (2005) ve “Dominion” (2018) belgesellerinden hareketle, deri ve özellikle kürk endüstrisinin zalim ve acımasız uygulamalarından söz etmeye çalışacağım.

“Deriye en büyük talep ABD, Almanya ve İngiltere’den geliyor. Hemen hemen herkes giyiyor, nereden geldiğini hiç umursamadan.” (Earthlings)

Günümüzde, her yıl 100 milyon ila bir milyar arasında hayvan, kürkü, yünü, kılı, derisi, tüyü, dişleri veya boynuzları için öldürülmektedir. (1) Kürk endüstrisi, adına “çiftlik” dese de aslında demir kafeslerden başka bir şey olmayan hapishanelerde “yetiştirilen” veya tuzak kurularak yakalanan tilkilerden yılanlara, fillerden köpeklere, koyunlardan timsahlara, tavşanlardan foklara, kedilerden vizonlara kadar milyonlarca hayvan boyunları kırılarak, kaynar suda haşlanarak, dövülerek, zehirlenerek, asılarak, elektrik verilerek ve çoğunlukla canlı canlı derileri yüzülerek katledilmektedir. Bu hayvanların bedenlerinden yapılan ayakkabı, cüzdan, kemer, çanta, atkı, eldiven, yastık, mont, biblo, pipo, tespih, atkı, kazak, oyuncak, palto, kolye ve manto gibi birçok “eşya” ise milyonlarca insan tarafından talep edilmekte ve nereden geldiği üzerine bir an bile düşünülmeden hızla tüketilmektedir.

“Postu için yılda yüz milyondan fazla vahşi hayvan öldürülüyor. Sadece Amerika’da bu sayı 25 milyon. Avlanılarak, tuzağa düşürülerek yakalanan hayvanlar kürk çiftliklerinde hapsediliyor.” (Earthlings)

Ortaya çıkardığı çevre kirliliği nedeniyle ham deri üretimi ve işleme faaliyetleri son yıllarda “azgelişmiş” veya “gelişmekte olan” ülkelere kaymaya başladı. (2) “Büyük markalar” tarafından insanın, hayvanın, çevrenin ve emek gücünün “önemsenmediği” ülkelerde tilkiden yılana, timsahtan vizona kadar çiftlikler kurulması teşvik edildi. İkiyüzlü ve sinsice geliştirilen bu politikanın başarılı olması ve çiftliklerin yaygınlaşmasıyla birlikte kürke ve deriye erişim tarihte hiç olmadığı kadar kolaylaştı. Çin, Hong Kong, Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Kenya, Tayland gibi ülkeler “ucuz” deri ürünleri ihracatında öne çıktı. Batı dünyası, en azından “kendi” insanını, içinde yaşadığı doğayı, hayvan nüfusunu, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını “korurken”, Çin’in hiçbir ayrım gözetmeksizin her şeyi acımasızca sömürmesi, iki zihniyet arasındaki en belirgin farktır. Önüne çıkan her şeyi hızla paraya dönüştüren ve bu acımasızlığı sonucu dünya kürk piyasasını da ele geçiren Çin’deki üretimin yüzde 30’u vahşi hayvanlardan, kalanı ise kürk çiftliklerinden sağlanmaktadır. (3)

blank

Geçmişte imparatorlar, padişahlar ve onların “ihsanda” bulundukları kişiler, kürk giyme ayrıcalığına sahipken kapitalizmde, parası olan herkesin kürk giyebilmesinin bir hak olduğu iddia edilir. Böyle olunca da, hayvana zulmün en yoğun yaşandığı alanlardan biri olmasına karşın kürk giymek hayvan sömürüsü olarak değil, “farklı” ve “zengin” olmakla özdeşleştirilir. Bu durumun sürekliliğini sağlamak için de sermaye tarafından sıklıkla kullanılan ve hayli elverişli bir aparat olan kültür endüstrisi devreye sokularak, Adorno’nun deyişiyle “bütün dünya kültür endüstrisinin süzgecinden geçirilmeye”, film yıldızlarına, pop şarkıcılarına veya magazin figürlerine kürk giydirilmeye başlanır.

Nasreddin Hoca’nın “ye kürküm ye” hikâyesini andırırcasına “kürk giyen kadın zengindir ve dolayısıyla her türlü ilgiye layıktır” diyen “Easy Living” (1937) isimli film, kürk ile zenginlik arasında dolaysız bir biçimde ilişki kuran erken tarihli filmlerin ilkidir. Film, sıradan bir kadının yolda yürürken bir kürk bulmasıyla hayatının değişebileceğini, erkeklerin ilgi odağı olabileceğini ve en iyi otellerin kral dairesinde ağırlanabileceği temasını işler. Tesadüfen üzerine düşen kürkü giymesiyle birlikte tavşan deliğinden düşen Alice gibi kendini, bütün “isteklerinin” göz açıp kapayıncaya kadar yerine getirildiği bir masal diyarında bulan Mary isimli bu kadın, bütün kadınlara kürkün “sihirli” gücünü göstermeyi başarır. Böylece geçmişte insanlar tarafından “ısınmak” için kullanılan kürk hızla zenginlik, soyluluk, ihtişam ve statü simgesine dönüştürülmüş olur.

SOSYAL STATÜ MESELESİ

“Ben kürk kullanıyorum. Çünkü fonksiyonel buluyorum. Doğayı koruma bakımından kürke muhalefet edilmesini saçma buluyorum. Vahşi hayvanın kürkünün kullanılmasına ben de karşıyım. Fakat artık vizonlar, astraganlar filan bu iş için üretiliyor. Eğer onu kullanmamayı düşünüyorsak et de yemeyelim, ayakkabı da giymeyelim, çanta da deri ceket de kullanmayalım.” (Beyhan Eczacıbaşı) (4)

Tom Regan, “ABD Kürk Komisyonu” sözcülerinin, “toplumsal geleneklerin ve yürürlükteki kanunların, insanlara, hayvanlardan yararlanma” hakkını verdiğini söylediklerini ve “çiftliklerde yetiştirilen kürk hayvanlarının dünyanın en iyi bakım gören çiftlik hayvanları” olduğunu iddia ettiklerini aktarır. (5) Resmi internet sitelerinde kürk çiftliklerinin “Amerikan tarım endüstrisinin en “yeşil” kolu olduğunu iddia eden ABD Kürk Komisyonu ve AB ülkelerinde faaliyet gösteren sürdürülebilir kürk programı “WelFur”, çiftliklerden gelen kürklerin “kaliteli” olduğundan hareketle, hayvanlara çok iyi bakıldığını iddia etse de, gerçekler hiç de öyle değildir. Kürk endüstrisi, kürkün insanlığın başlangıcından itibaren kullanıldığını “hatırlatır” ve “şimdi niçin kullanılmasın” dedikten sonra “o zaman et de yemeyelim” gibi bir safsataya başvurur. “Et yiyen” kitleleri ikna edebilmek uğruna eti için hayvanları kafeslere tıkmanın doğal bir durum olduğunu iddia ederek arkasına saklanabileceği bir öncül yaratır. Oysa öncül olarak sunduğu “et yemek için hayvanları hapsetmek gerektiği” argümanı aslında endüstriyi meşrulaştırma çabasıdır.

blank

Çiftliklerdeki vizonların ve tilkilerin refahlarının en üst seviyede olduğunu söyleyen kürk endüstrisinin, yüzme yetenekleriyle bilinen vizonları susuz kafeslerde “yetiştirmesi” veya dünyanın en ürkek hayvanlarından olan ve 15-20 kilometrekare doğal yaşam alanı bulunan tilkileri daracık kafeslere tıkması nasıl bir “refah” kavramına karşılık gelebilir? Günümüzde hayvan refahı kavramını ikinci sıraya atan kürk endüstrisi doğal kürkün, doğada çözünebilen geri dönüşümlü ve sürdürülebilir bir moda malzemesi olduğunu iddia ederek kürkün çevre ve okyanuslar üzerinde plastikten yapılan sentetik alternatiflerden çok daha az etkiye sahip olduğunu (6) dile getirir. Çevreye duyarlılığın görece arttığı günümüzde hayvan refahı kavramından çok çevre kirliliğine odaklanılması ise hayli ikiyüzlüce bir taktik.

“Kürk çiftliklerinde bulunan bu hayvanların çektiği fiziksel yaralanmaların içinde kırılmış ve açığa çıkmış kemikler, körlük, kulak enfeksiyonları var. Dehidrasyon ve yanlış beslenme, dondurucu soğuklara maruz bırakılma, veteriner bakımından mahrum kalma ve yavaş bir ölüm.” (Dominion)

Yukarıda sözünü ettiğim “Easy Living” filminde de benzer argümanlara başvurulmuş, filmin hemen her yerine insanlar tarafından “kullanılan” hayvanlar serpiştirilmiştir. Örneğin bir sahnede uğursuz sayılan “kara kedi” bir adamın önünden geçer, bir başkası uğur getirsin diye cebinde “tavşanayağı” taşır, erkekler hoşlandıkları kadınlara “köpekler, kuşlar ve balıklar” hediye eder ve sofraların ana yemeği “biftektir.” Bu durum filmde öylesine doğallaştırılmıştır ki, bir sahnede hiç parası kalmayan kadın, son çare olarak başvurduğu kumbarasını açamaz ve kırmak zorunda kalır. Domuz figürü şeklindeki kumbarayı kırmadan, cansız figürün “gözlerini” bağlaması çok “merhametli” olduğunu göstermek içindir. Oysa aynı kadın, evcil köpeklerini sırtında kürkle dolaştırırken hiç de kumbarasını kırarken gösterdiği hassasiyeti göstermez. Filme ustaca eklenen bu sahne ile “merhametli” bir kadın kürk giyebiliyorsa herkes giyebilir mesajı verilirken kürk giymekle hayvansever olmak arasında hiçbir çelişki olmadığı vurgulanır. Bu sahne dolabındaki kürklerin sayısıyla övünürken iyi bir hayvansever olduğunu iddia edenlerin kullandıkları argümanların köklerinin ne kadar eskiye dayandığının kanıtı olarak görülebilir.

Isparta İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün resmi internet sitesinin “hayvansal yetiştiricilik” başlıklı bölümünde “Kürk Hayvancılığı” isimli sekiz sayfalık bir doküman mevcut. (7) Kısaca “kılavuz” diyeceğim bu dokümanda, “Ülkemizde, 671 bin ton tavuk eti üretiminden elde edilecek 245 bin ton artığı yedirmek suretiyle 3 milyona yakın post üretmek mümkündür”  şeklinde bir ifade geçiyor. Bugün tavuk eti üretimi 2 milyon tonu geçmiştir ve kılavuzda belirtilen miktar yaklaşık yirmi yıl öncesini işaret etmektedir. Kılavuzdaki mantıktan hareket ettiğimizde, günümüzde “üretilecek” post miktarının da 10 milyonu geçmesi gerektiği, her post da bir hayvana karşılık geldiğinden “öldürülecek” hayvan sayısının da 10 milyon civarında olması gerektiği tahmin edilebilir. Ayrıca “zaten tavuk yetiştiriyoruz”, tavuklardan kaynaklanan atıkları da kürk hayvanı yetiştirerek değerlendirebiliriz iddiası kürk endüstrisinin iddialarıyla hayli uyumlu… Bu kılavuzda yer alan ve aşağıya alıntıladığım satırlara bakıldığında “kürk hayvanı yetiştiriciliğinin doğal dengeyi” koruduğunun da iddia edildiği görülecektir. Zaten hayvana bakışımızı belirleyen türcü yaklaşımımız şöyle der: “Ortada” bir hayvan var, öyleyse “niçin yararlanmayalım.” (8)

blank

“Kürk hayvanı üretimi, kürk elde etmek amacıyla yapılan bir hayvancılık dalıdır. Doğal dengeyi bozuyor gibi görünen bu hayvancılık dalı, doğal dengenin, özellikle doğal hayvan popülasyonunun korunmasında önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. Kürk giyme veya kullanma isteklerinin önlenememesi nedeniyle artan talebe cevap verebilmek için, avlanarak elde edilen postlardan kürk yapılmaktadır. Kürk elde etmek amacıyla, hayvanı dengeli besleyerek, uygun barınaklarda, kontrollü ve talebe göre sınırlı düzeyde yapılan kürk hayvancılığı; kürk hayvanını ve doğal dengeyi korumak, çevre kirliliğini önlemek, kaliteli ürün pazarlamayı teşvik etmek bakımından geliştirilmesi gereken bir hayvancılık dalıdır.” (9)

Bir kürk firması sahibi olan Aynur Genceroğlu, insanların ilk günden itibaren kürklerle ısındığını ve kürke “alışan” insanı en kalın kumaşın bile ısıtamayacağını savunmaktadır. Vahşi hayvanların kürkü için avlanmasına kendisinin de karşı olduğunu söyledikten sonra “çiftliklerde sadece bu amaç için üretilen hayvanların postlarından niçin yararlanmayalım”(10) diye sormuş ve “yani bir vizon dünyanın parasına mal oluyor” demiştir. Bir vizon dünyanın parasına mal oluyor sözü, türcü yaklaşımı bir adım daha ileriye taşımaktadır.

KÜRK ÇİFTLİKLERİ

“Kürk mantoların yapımı için çok sayıda ölü hayvan gerekir. Hayvan ne kadar küçükse, gereken hayvan sayısı da o ölçüde artar. Yapılan hesaplamalara göre, modeline bağlı olarak değişmekle birlikte, 1 metre uzunluğunda bir kürk manto üretmek için 16 kır kurdu, 18 vaşak, 60 vizon, 42 tilki, 40 rakun, 50 samur, 8 fok veya 15 kunduz öldürülmesi gerekir.” (Tom Regan, Kafesler Boşalsın)

Kapitalist düzende “kâr” sağladığı sürece hiçbir ihtiyaç, hiçbir istek ve hiçbir duygu görmezden gelinmez. Kapitalist için aslolan, eldeki “değeri” paraya çevirmektir. Kapitalizm, insanların yalnızca maddi değil saygınlık, erdem, sevgi, mutluluk ve güven gibi maddi olmayan ihtiyaçlarının da giderilmesi için meta üretmek zorundadır. Maddi olmayan ihtiyaçların, maddi nesnelerle yani meta ile karşılanabileceği konusu, ilk bakışta güç gibi görünse de Marx’ın deyişiyle “burjuvazinin dalkavukları” bunun da bir yolunu bulmuş, yalnızca nesneler değil, duygular ve kişilikler de alınıp satılmaya başlanmıştır. Reklamlar, televizyon programları, filmler hatta haber programları yoluyla meziyetler ve duygular birer metaya dönüştürülerek “tüketicilerin” hizmetine sunulmuş, otomobil değil cesaret, ayakkabı değil çekicilik, kürk değil saygınlık, yüzük değil aşk satmayı başarmışlardır. Böylece en aşağılık kişilerin, astragan bir kürk, yılan derisi bir çizme, fildişi bir pipo “satın almakla” saygın olmayı garanti altına almasının önü açılmıştır.

“Kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplumların zenginliği, “muazzam bir meta yığını” olarak görünür; bunun basit biçimi tek bir metadır. Meta, her şeyden önce, taşıdığı özelliklerle şu ya da bu türden insan ihtiyaçlarını gideren dışsal bir nesne, bir şeydir. Bu ihtiyaçların doğası, söz gelişi, mideden mi yoksa hayallerden mi kaynaklandıkları, hiçbir değişikliğe yol açmaz. Burada, şeyin, insan ihtiyacını, doğrudan doğruya geçim aracı, yani tatmin nesnesi olarak mı, yoksa dolaylı bir yoldan, yani üretim aracı olarak mı giderdiği de önemli değildir.” (Karl Marx, Kapital)

İnsanların “midelerinden” kaynaklanan ihtiyaçları zaten milyarlarca “evcil” hayvanın acılar içinde yaşatılmasına sebep olmuşken, “hayallerinden” kaynaklanan ihtiyaçları da milyonlarca “vahşi” hayvanın sözde “çiftliklerde” daracık kafeslere hapsedilmesine yol açmıştır. Kürkleri daha canlı olsun diye dondurucu soğukta tutulan, günışığı gösterilmeyen ve toprağa bastırılmayan bu hayvanlara kafeslerini ve kürklerini kirletmemeleri için hiçbir zaman yeterli yemek ve su verilmez. Doğada binlerce metrekare alanda gezen ve yaşayan bu hayvanlar, küçücük kafeslere hapsedilmekten dolayı çıldırırlar. Sürekli kapatılma yüzme, tırmanma, eşinme ve uzun mesafeler kat etme gibi doğal aktiviteleri imkânsız kılar. Peki, milyonlarca hayvanın niçin bunca eziyete maruz kaldığını sorduğumuzda “kılavuz” şöyle yanıt veriyor: “Kürk giyme isteklerinin önlenememesi…” Ne kadar “yüce” bir istek, değil mi?

“Evcil olsun olmasın hiçbir hayvan kafese konulmaya alışkın değildir ve özellikle vahşi hayvanlarda hapsedilmenin stresiyle kafes cinneti baş gösteriyor. İstediği gibi dolaşabilen hayvanlar ve onların yavruları, kendilerini doğal bir hayat yaşayamayacak bir yerde bulup, toprağı bile hissedemiyorlar. Bunun yerine, durmadan eşelemek, daire çizmek ve volta atmak zorunda kalıyorlar.” (Dominion)

Kürkü için hapsedilen bir hayvanın ortalama ömrü 8-9 aydır ve ölümleri de yaşamları gibi acılar içinde olur. Kürkleri onlar canlıyken yüzülür ve çoğu derisinin bedeninden “söküldüğünü” hissedebilecek durumdadır. Ölü hayvanın kürkünün cazibesini yitirdiğine inanıldığı ve ayrıca canlı hayvanın derisini yüzmek daha kolay olduğunu için böyle acımasız bir yöntem kullanılır. Hayvanları öldürmek gerektiğinde ise elektrik verme, zehirleme, kaynar suya atma, boyun kırma gibi yöntemler olsa da, bunlar da aslında acılı ve yavaş bir ölüm anlamına geliyor. Yaygın bir şekilde kullanılan anal elektrik şokuyla öldürme yönteminde önce hayvanın ağzının çevresine metal bir kelepçe takılmakta, daha sonra elektrik ileten metal bir çubuk hayvanın anüsüne sokulmaktadır. Ardından bu çubuklara elektrik verilerek hayvan içerden “kızartılmakta” yani elektrik akımıyla öldürülmektedir. (11)

“Kürk çiftliğindeki hayvanlar için herhangi bir kanun yok, dolayısıyla en ucuz metot en cazibi. Karbon monoksit zehirlemesi, striknin, boğma, boyun kırma ve anal elektrikli idam genelde kullanılan yöntemlerden bazıları.” (Dominion)

Yaklaşık 15 milyar dolar büyüklüğe sahip (12) dünya kürk piyasasının en çok işlediği vizon ve tilki kürkü üretiminin yüzde 60’ından fazlası Avrupa “çiftliklerindeki” hayvanlardan gelir ve Avrupa genelinde yaklaşık 7 bin kürk çiftliği bulunur. Danimarka, Avrupa’nın en büyük vizon kürkü üreticisi, Finlandiya ise Avrupa’nın en büyük tilki kürkü üreticisidir (13) ve kürk ise Danimarka’nın üçüncü büyük “tarım” ihracatıdır.

“Derisi yüzülmüş hayvan cesetleri ise daha sonra hâlâ kafeslerde olanlara yem olarak veriliyor.” (Dominion)

Kaplan, Leopar, Çita: Kürkleri için avlanan kaplan, leopar ve çitaların soyları tükenmek üzeredir. Fauna-Flora International Derneği verilerine göre her yıl 100 civarında kaplan, kürkü için öldürülmektedir. (14) Bu hayvanların sayısı iyice azaldığından güçlükle elde edilen kürkleri itibar, güç ve zenginlik nesnesine dönüştürülmüştür. Örneğin ABD Başkanı Trump’a, Suudi Arabistan ziyaretinde “kaplan ve çita kürkünden kaftan” hediye edilmiş olması bu duruma örnek verilebilir. (15)

Fil, Gergedan: Her yıl on binlerce fil ve gergedan, dişleri, boynuzları veya derileri için katledilmekte (16), özellikle dişlerinden satranç takımı, biblo, tespih, pipo, derisinden ise mücevher (17) yapılmaktadır. Fauna and Flora International Derneği verilerine göre son on yılda fil nüfusunun yüzde 20’si yok edilmiş (18), gergedanların ise birçok türünün nesli tükenmeye başlamıştır. (19)

Kırk yıl önce 1 ton fildişi elde etmek için yaklaşık 50 fil öldürülürken, günümüzde 1 ton fildişi için iki katı sayıda fil öldürülmektedir. (20) Ortalama 70 yıl yaşayabilen filler henüz yavru iken katledildiği ve yavruların dişleri de daha küçük olduğu için her geçen gün daha fazla yavru fil, dişleri için öldürülmektedir. Bir haberde, yeni doğan fillerin artık diş çıkarmadığını (21) yer aldı. Süper hızlı bir “evrim” diyebilir miyiz bu duruma, bilemiyorum. Adına ne dersek diyelim, çok kısa bir süre sonra, ya soylarını tamamen yok edeceğimiz için ya da artık diş çıkarmaktan vazgeçeceklerinden “doğal” bir fil görebilmek mümkün olmayacak.

Timsah, Yılan: Timsah ve yılan derilerinden çanta, ayakkabı, kemer, cüzdan, timsahların dişlerinden ise kolye, küpe gibi süs eşyaları yapılmaktadır. (22) Avustralya, Tayland, Bangladeş Kenya gibi ülkelerde onlarca timsah ve yılan çiftliği bulunmakta, artan talepleri karşılamak üzere her geçen gün yenileri açılmaktadır. Kalabalık tanklarda, kokuşmuş veya pis havuzlarında yetiştirilen timsahların derileri de, çoğu zaman hayvanlar canlıyken yüzülmektedir. (23)

Yılanlar sersemletildikten sonra boğazlarına bir hortum sokularak içlerine su doldurulmakta ve şişmeleri beklenmektedir. Şişirilen hayvanlar bir süre bu şekilde bekletildikten sonra kafalarından ağaçlara çivilenmekte ve hayvan henüz canlıyken derisi yüzülmektedir. (24) Derisi alınan ve hala yaşarken bir kenara atılan bu yılanların ölmeleri ise saatler sürmektedir.

Yalnızca piton yılanı derisi piyasasının yaklaşık bir milyar dolarlık büyüklüğe sahip olduğu iddia edilmektedir. (25) Bir pop şarkıcının yılan derisi yağmurlukla veya poposuyla ünlü bir başkasının yılan derisi çizmeyle “görüntülenmesi”,  yılan derisinden yapılan eşyaları hızla modaya dönüştürürken aslında milyonlarca yılanın ölüm fermanı (26) olmaktadır. Böylesine büyük paraların döndüğü bir sektörün bu denli ahlaksızca “reklam” yapmasının utanç verici olduğunu söylemeliyim.

Fok: Kanada ve Grönland’da her yıl yaklaşık 400 bin fok, kürkleri zarar görmesin diye kafalarına vura vura öldürülmekte ve henüz canlıyken derileri yüzülmektedir. (27) Grönland ve Kanada yetkilileri vahşeti önlemeye çalışmak yerine bambaşka bir yol izlemeyi tercih etmişler ve fok “avının” görüntülenmesini yasaklamışlardır. Tom Regan’ın iddiasına göre “Grönland’da beyaz fok yavrularını sopayla döverek ya da vurarak öldürmek suç olmadığı gibi, suç olduğunu iddia etmek de anayasaya aykırıdır. (28) Görüntünün öne çıktığı günümüz kültüründe, milyonlar gözleriyle görmüş olsalar bile, eğer bir şeyin fotoğrafı ve videosu yoksa o şey hiç yaşanmamış “sayıldığından”, kendilerince en etkili sonucu getirecek bir çözüm buldukları söylenebilir.

Köpek, Kedi: “The Humane Society”nin verdiği rakamlara göre Çin’de her yıl en az 10 milyon köpek ve 4 milyon kedi, kürkü ve eti için öldürülmektedir. (29) Çanta, halı, ayakkabı, oyuncak, şapka ve daha birçok eşyanın süslenmesinde kullanılan kedi ve köpek kürkleri, tepki görmemesi için “asya kurdu, tavşan, tilki kürkü” gibi sahte etiketlerle dünyaya pazarlanmaktadır.

“Avustralya, AB ve ABD, köpek ve kedi kürklerinin ithalatını yasaklarken, araştırmalar, Çinli köpek ve kedi kürklerinin sıklıkla tilki, tavşan veya vizon olarak yanlış etiketlendiğini göstermektedir. Çin’de her yıl milyonlarca köpek ve kedi evlerden çalınır veya sokaktan toplanır. Yiyecek veya su verilmeden günlerce kafeslerde tutulur, dövülür, boğazlanır veya canlı canlı derisi yüzülür.” (Dominion)

Kedi ve köpeklerin öldürülme yöntemleri de korkunçtur. Köpekler boyunlarından asılır ve kasık bölgesinden bıçaklanarak, yavaş ve acılı bir ölüme terkedilir. Kediler ise bazen boyunlarından asılmakta, bazen canlı canlı kaynar suya atılmaktadır. Asılan kediler, derilerinin kolay yüzülmesi için ağızlarından su verilerek şişirilmekte ve canlı haldeyken derileri yüzülmektedir. (30)

Tilki, Kurt: Tilki, kürk yapımında en çok kullanılan hayvanlardan biridir. Her yıl kürk uğruna milyonlarca tilkinin derisi canlı canlı yüzülmektedir. Avrupa’nın en büyük tilki kürkü üreticisi olan Finlandiya’da, her yıl çiftliklere hapsedilen yaklaşık üç milyon tilki öldürülmektedir. (31) Dayanışma Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Timur Ugan, ülkemizde de kürkünü almak için zehirle, siyanürle ve tuzakla büyük bir kırım yapıldığını ve Trakya’da artık tilki kalmadığını söylemiştir. (32)

“Tilki, her türlü kesimhane ve kuluçkahane artıklarını ve vizonun tüketemediği kurumuş artık yemleri bile iyi değerlendirmesi nedeniyle, vizon yetiştiren işletmelere yakın yerlerde yetiştirilmesi daha ekonomik olan bir hayvandır. Hayvan 7 aylık olunca, gelişmiş tilki ağırlığına ulaşır ve 9-10 aylık çağda postu alınır. Ülkemizde tilki yetiştiriciliği çok az düzeyde olup, pazara intikal eden tilki postları, genellikle Doğu Anadolu bölgesinde yabani halde yaşayan av hayvanlarından elde edilmektedir. Bu postların kaliteli olanları yurt dışına satılmakta, diğerleri ise ülke içerisinde kürk imal edilerek pazarlamaktadır.” (33)

Vizon, Rakun, Sincap, Porsuk: Yalnızca kürkü için değil takma kirpik yapmak için de yaygın biçimde öldürülen vizon, tüm perakende kürk satışlarının yaklaşık yüzde 80’ini karşılamaktadır. (34) Danimarka’nın lider olduğu vizon, kürk endüstrisinin en çok “aranan” hayvanıdır. Doğada tek başlarına ve suya yakın yerlerde yaşayan ve çok iyi yüzebilen bu hayvanlar ölünceye kadar içme suyundan başka suyun bulunmadığı kalabalık kafeslere hapsedilir. Ortalama 8-9 ay yaşatılan bu hayvanlar kafes cinnetine maruz kalırlar, birbirlerine saldırır ve hatta birbirlerini yerler. (35) Birkaç gün önce, korona virüsü yayılımını ortadan kaldırmak maksadıyla Hollanda’da 13 kürk “çiftliğindeki” yaklaşık 600 bin vizonun öldürüldüğü haberlere yansımıştır. (36) Yaptıkları işin “yeşil”, çevreye ve hayvan refahına duyarlı olduğunu iddia eden kürk endüstrisi bu “katliam” karşısında ne diyecektir acaba, çok merak ediyorum.

“Vizonlar, kafeslerde dört ila beş yıl boyunca hapsedilmekte, 6 aylıkken katledilen ve derisi yüzülen her yıl 3 veya 4 hayatta kalan yavru vizonu doğurur. Motor egzozu ile doldurulmuş gaz odaları veya kapalı kutular, vizonları öldürmenin sık rastlanan yollarından biridir, ancak her zaman öldürücü değildirler. (Dominion)

Vizonların kıllarından elde edilen takma kirpiklerle ilgili olarak, vizonların tüy dökme zamanlarında döktüğü tüylerden toplandığı iddia edilmektedir ki (37), hayli yanlış ve komik bir iddia olmasına karşın pek çok insanın buna inandığını gördüğümü söylemeliyim. Sözü fazla uzatmadan, bu video izlendiğinde takma kirpiklerin nasıl elde edileceği açıkça görülebilecektir. (38)

Suyu tutma yeteneğinin yüksek seviyede olmasından ve buna karşın ıslanıp su çektiğinde bile bozulmayarak dik durmasından dolayı porsuk kılları başta tıraş fırçası olmak üzere her türlü fırça yapımında kullanılır hatta bu tıraş fırçalarının sapları fildişinden yapılarak aynı zamanda bir prestij nesnesi olmaları sağlanır. Tabii bu fırçaları yapabilmek için porsukların, saplarını yapabilmek için de fillerin “katledildiklerini” söylemeye gerek yok. (39)

Koyun (Karagül, Merinos): Karagül  kıvırcık tüyleri olan bir koyun türüdür ve bu hayvanlara yapılanlar kürk endüstrisinin en aşağılık ve karanlık yüzünü ortaya koyar. Astragan olarak isimlendirilen kürkler, karagül kuzularından elde edilir. Kuzuların tüyleri doğdukları anda kıvırcık ve bukleli olmasına karşın annelerinin de yalamasıyla hızla düzleşmeye başlar. Ne var ki astraganın kıvırcık olması makbul sayıldığından bu kuzular genellikle bir damla bile süt emmeden öldürülür ve derileri alınır. Bu şekilde elde edilen “sıradan” bir astragan kürk, 70-100 bin liraya alıcı bulmaktadır. Ne var ki daha fazla para kazanmak isteyen kürk üreticileri yeni doğan kuzuları öldürmekle yetinmemiş ve en “güzel” astraganın henüz doğmamış kuzulardan elde edileceğini keşfetmiştir. Böyle olunca da, doğumuna birkaç hafta kalan hamile koyunlar öldürülerek yavruların anne karnından alınmasına ve tek bir nefes alamayan bu kuzuların derilerinin yüzülmesine başlanmıştır. Birinci sınıf olarak nitelenen bu kürkler 150-200 bin liraya satılmakta ve her yıl yaklaşık 4 milyon koyun bu şekilde öldürülmektedir (40)

“Avusturalya’da üretilen yünün yaklaşık %80’ini oluşturan Merinos ırkı, seçici olarak, aşırı miktarda yünle sonuçlanan kırışık cilde sahip olmak için üretilir. Bu durum koyunları sinek enfeksiyonuna eğilimli hale getirir. Sinekten enfeksiyon kapma riskini azaltmak için hayvanların kuyrukları tamamen yakılır ya da tamamen kesilir. Bu hayvanın kalçalarının etrafındaki deriyi ve kuyruklarının tabanını metal makaslarla kesme işlemidir.” (Dominion)

Karagül koyunlarının yavruları kürkleri için öldürülse de, koyunlar genellikle yünleri için yetiştirilirler. Yünü için yetiştirilenlerin başında “buruşuk derili” merinos ırkı koyunlar gelmektedir. Derisi buruşuk olan merinos koyunu, işediği ya da dışkıladığı zaman, idrar ve dışkı derilerindeki kıvrımlarda toplanır ve nemli kalan bu yer sinekler için doğal bir yuva olur. Zararlı ve istenmeyen bu durumu ortadan kaldırmak için koyunun karnının altındaki deri ve kuyrukları tamamen kesilip atılmaya başlanmıştır. Koyunun yarası iyileştiğinde bu bölgedeki buruşukluk ortadan kalkmakta ve parazit istilası önlenmiş olmaktadır. (41)

Kaz, İpek Böceği: “Ceketler, uyku tulumları ve yatak takımları gibi ürünler için kullanılan dünyanın hav ve tüylerinin yaklaşık % 80’i, ördekler ve kazların canlı toplanmasının ortak bir uygulama olduğu Çin’den geliyor. Bu, tüyleri kuşların bedeninden acımasızca yolmak, açık ve kanlı yaralar bırakarak, en nihayetinde katledilmeden önce defalarca tekrarlanan bir süreçtir.” (Dominion)

Tüyleri yastık, yorgan, mont gibi ürünlerde kullanılan kazlar, boyunlarından tutulur, bacakları bağlanır ve hayvanlar acı içinde çığlıklar atarken tüyleri yolunur. Bu esnada derin yaralar alan hayvanlar bir sonraki yoluma kadar tekrar kafeslere tıkılır. Kazlar ölünceye kadar bu işlem birçok defa tekrarlanır. (42) Okuduğum bir yazıda, kazlarda canlı yolum yapılmadığı, canlı yolumda tüylere kan bulaştığı, kanlı ürünün ise koku yapacağından hareketle canlı yolum gösteren videoların (43) aldatıcı olduğu iddia ediliyordu. Eğer bütün kazlara ölümden sonra yolum yapılmış olsa hayvanlardan yalnızca tek sefer faydalanabileceği ve endüstrinin bu durumu kârlı bulmayacağı çok açık. Ayrıca yalnızca kaz tüyü değil hayvancılık alanının hiçbir bölümünde sağlıklı verilere ulaşabilmek veya bu sözde çiftliklerin içinde neler döndüğünü görebilmek asla mümkün değil. İddiaların yanlış olduğunu “yazmak” yerine eğer her şey dedikleri gibiyse yapmaları gereken tek şeyin bu çiftliklerin “kapılarını” açmak olduğunu söylemeliyim.

İnsanın kendisini diğer canlılardan üstün görmesine türcülük denir. Türcü yaklaşım sonucu, insanın giymemiş olsa da hiçbir şey kaybetmeyeceği “ipek” ürünler uğruna kozalarından çıkmalarına fırsat verilmeyen ipekböcekleri kaynar suda haşlanarak öldürülür. Bir kilo ipek elde etmek için 10 bin ipekböceğinin canlı canlı haşlanması gerektiği (44) iddia edilmektedir ki bu acımasızlık (45) karşısında ne yazarsak yazalım, az gelecektir.

Çinçilla, Tavşan: Türkiye’de çinçilla yetiştiriciliği küçük çapta başlatılmış olmasına rağmen asıl gelişimi 1992 yılının ikinci yarısına rastlamaktadır. Günümüzde bazı Alman ve Fransız firmalarının Türkiye’de kurduğu ana bayilikler yoluyla, özellikle İzmir, İzmit, Çankırı, Denizli, Kastamonu, Ankara ve Antalya dolaylarında 500’e yakın işletmede özel üretim yapılmaktadır. (46)

Tarım ve Orman Bakanlığının internet sitesinde yer alan “Şinşilla Yetiştiriciliği” isimli bir belgede (47) çinçillaların deri ve kürkün en uygun olduğu yaş ve mevsimde öldürülmeleri gerektiği ve öldürme için en uygun yaşın 10 ila 14’üncü aylar, en uygun zamanın ise Aralık-Mart arası olduğu belirtilmektedir. Söz konusu yazıda, şu videoda (48) yer alan öldürme yöntemlerine değinilmiş “deri ve kürke en az zarar verdiği için” bayıltma veya boyun kırma tavsiye edilmiştir. Bu tavsiyenin, hayvanın acı çekmemesi için değil de kürkünün zarar görmemesi için verilmesinin üzücü olduğunu söylemeliyim.

Tarım ve Orman Bakanlığının internet sitesinde yer alan “Ankara Tavşanı Yetiştiriciliği” isimli bir belgede (49) Ankara tavşanının ilk olarak iki aylıkken kırkılmaya başlanması ve daha sonra her üç ayda bir kırkılması tavsiye edilmektedir. Bu tavşan ölümlerinin yüzde 50 ve daha fazlasının kırkımdan sonraki ilk haftada ortaya çıktığı belirtilmekte ve kışların şiddetli olduğu bölgelerde kırkımların soğuk aylara gelmeyecek şekilde planlanması önerilmektedir. Bu hayvanların ölüm sebeplerinin kırkılmaya bağlı olması durumun vahametini göstermeye yetiyor.

SONUÇ

Türkiye’de yaban hayvanlarının “yetiştirildiği” kürk çiftlikleri olmadığını söyleyen İstanbul Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Şenocak’ın (50) “Sadece yarı mamul alıp üretiyoruz. Hayvanların neredeyse tamamı çiftliklerde yetiştiriliyor” sözleri hayvanların çiftliklerde yetiştirilmesinin onaylandığını, ülkemizde “çiftlik” bulunmamasının yalnızca teknik bir ayrıntı olarak dile getirildiğini göstermektedir. Ülkemizde çiftlik olmasa da, kürk hayvancılığı sektörüne ilişkin sağlıklı kayıtlara ulaşılamamaktadır. Yukarıda söz ettiğimim “kılavuz” (51) incelendiğinde şu ifadelere rastlanır:

  • Ülkemizde tilki postundan yapılan kürk, avcılık ve vizon çiftliklerinin yanında yapılan yetiştiricilik ürünleri olup, üreticiden rakamsal değerlendirme yapılabilecek bilgi alınamadığı,
  • Vizonun şu anda mevcut damızlık kapasitesi ve sektörde yıllık üretimi üreticiler tarafından gizli tutulduğundan, rakamsal bir değerlendirme yapılamadığı,
  • Özel firmalar tarafından, damızlık ve yavru çinçilla ithal edilmekte, ham post ihracatı yapılmaktadır. Ancak doğru sayısal değerlendirme yapabilecek verilere ulaşılamadığı,
  • Vizon ve tilki kürkü ithalatına ilişkin rakamsal değerlendirme yapılamadığı,
  • Çinçilla, karagül, vizon, tilki ve tavşan kürklerinin yurtiçi tüketimine ait resmi kayıtlar bulunmadığı,
  • Türkiye’de tavşancılık konusunda üretim ve tüketime ilişkin istatistiksel değerlendirme yapılmadığı için özel kuruluşlara ait üretim miktarının bilinmediği,
  • Ülkemizde tilki sayısı yıldan yıla azalsa hatta nesli tükenmekte olsa da, tilkiden elde edilen postun sayısının kesin olarak bilinmediği…

Söz konusu ifadeler dikkate alındığında ülkemizde kürk hayvanları ister kafeslere hapsedilsin ister doğadan yakalansın ister ithal edilsin hiçbir veriye ulaşılamadığı görülüyor. Bu denli büyük bir gizliliğe niçin gerek duyuluyor acaba?

“İnsanların hayvanları sınıflandırma eğilimi çok küçük yaşlarda başlar. Yale Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, bozkır antilopları ve pangolinler gibi aşina olunmayan hayvanlara ve tuzak (daireler çizen bir cihaz) ile garflom (havluları düzleştirmek için kullanılan bir aygıt) gibi nesnelere ait fotoğraflan okul öncesi yaştaki çocuklara göstermiş ve çocukların bunlar hakkındaki sorularını kaydetmişlerdi. Çocukların sorulan, yaşayan varlıklar ile cansız nesneler arasında aynın yapılmasını sağlayan ve kökleri derinlerde yatan bir kategori sistemini ortaya koyuyordu. Kendilerine bir pangolin gösterildiğinde küçük çocuklar “Bu ne yer?” benzeri sorular sormuşlardı. Önlerine bir garflom konulduğunda “Bu nasıl çalışır?” ya da “Ne işe yarar?” gibi hayvanlar söz konusuyken asla sormadıkları sorular yöneltmişlerdi.” (Hal Herzog – Sevdiklerimiz, Tiksindiklerimiz, Yediklerimiz)

Yazıyı hazırlarken çevremde konuştuğum insanların karagül koyunlarının başına gelenlerden, kazların tüylerinin canlı canlı yolunduğundan, ipek böceklerinin haşlanarak öldürüldüğünden, vizonların kıllarından takma kirpik, porsukların kıllarından tıraş fırçası yapıldığından, hayvanların anüsüne sokulan metal çubuktan elektrik verilerek öldürüldüklerinden haberdar olmadıklarını gördüm. Yazıya başlamadan önce bazılarını ben de bilmiyordum. Peki, niçin böyle? Hayvanların kürkünden şapka, yününden kazak, kılından tıraş fırçası, derisinden ayakkabı, tüyünden yorgan, dişlerinden pipo veya boynuzlarından süs eşyası kullanmamıza karşın sanki bunlar hayvandan bağımsızmış gibi davranmak nasıl olabiliyor? Hal Herzog’un aktardığı deney göz önüne alındığında küçücük çocuklar bile hiç görmedikleri bir canlıyı tanıyabiliyorsa, bizlerin bir canlıyı tanımaması ve kullandığı ürünün bir canlıdan geldiğini bilmemesi mümkün müdür? İşte bunu sağlayan ve mümkün hale getiren en önemli şey yaşam biçimimiz ve ondan doğan “dilimiz” oluyor ve astragan, “best badger” fırça, fildişi satranç takımı, takma kirpik diyerek canlı ile bütün bağlantısını koparırız.

blank

“Bir dil imgelemek bir yaşam biçimini imgelemek demektir. Yeni dil modelleri, yeni dil-oyunları varlık kazanır, ötekiler eskimiş ve unutulmuş olurlar” diyen Wittgenstein’dan hareketle dilin işlevinin değil yaşam biçimlerinin değişebileceğini söyleyebiliriz. Erich Fromm, modern toplumların, ürettikleri her otomobile özgün isimler bulmakta zorluk çekmezken “sevgi”yi ancak bir tek kelime ile açıklayabilmelerini, duygusal konulardaki yaratıcılıklarının sınırlı olmasıyla açıklarken dilin aslında yaşam biçimi tarafından belirlendiğine yerinde bir örnek veriyor. Dilin gerçek bir bilinç, “bilincin de en başından beri toplumsal bir ürün olduğu ve insanlar var oldukça da toplumsal bir ürün olarak kalacağını” söyleyen Marx’ın tespitinden hareketle yaşam biçimlerinin dili belirlediği konusunda hiçbir şüphemiz kalmıyor, diyebilirim.

İnsan, alet yapan hayvandır ve dil de bir “alettir” İnsan, bu dili kullanarak kendisinin mükemmel ve üstün olduğunu iddia ederken, hayvanı ise tam zıddı olan öteki uca yerleştirmekte, insan ile hayvan arasındaki iktidar ilişkilerinin inşa edilmesi ve sürdürülmesi dil üzerinden sağlanmaktadır. Lewis Carrol’un Aynadan İçeri kitabındaki karakterlerden biri olan Yumurta Adam’ın Alice’e söylediği “Ben bir kelimeyi kullandığımda hangi anlamı tercih etmişsem o anlama gelir, ne bir eksik, ne bir fazla” sözlerinde olduğu gibi etrafımızı sarmış olan kültür endüstrisi de kelimelere “tercih” ettiği anlamları yüklemeyi başarmıştır. Böyle olunca da sapı fildişinden yapılmış porsuk kılı bir tıraş fırçasının ve astragan bir kürkün çok güzel ve değerli olabilmektedir. Acımasıza elde edilen bu ürünlerin arkasındaki vahşeti görmezden gelmek hatta güzel ve değerli bulmak ancak günümüz kapitalizminin insanı yabancılaştırmasıyla mümkün olmaktadır.

Öteki Sinema için yazan: Salim Olcay

Dipnotlar

(1) https://kurkehayir.tumblr.com/

(2) https://www.baka.gov.tr/uploads/1357649193DERi-SEKTORU-RAPORU-5ARALiK.pdf

(3) https://www.vegvorous.com/makale-ve-yazilar/calinan-bir-beden-kurk-gercegi

(4) https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/bir-zamanlar-kurk-uzerine-canlilari-sirtlarina-giyenler

(5) Tom Regan, Kafesler Boşalsın, çev. İletişim Yay., 20

(6) https://www.sustainablefur.com/natural/

(7) https://isparta.tarimorman.gov.tr/Belgeler/Faydal%C4%B1%20Bilgiler.pdf

(8) https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/bir-zamanlar-kurk-uzerine-canlilari-sirtlarina-giyenler

(9) https://isparta.tarimorman.gov.tr/Belgeler/Faydal%C4%B1%20Bilgiler.pdf

(10) https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/bir-zamanlar-krk-uzerine-canlilari-sirtlarina-giyenler

(11) Tom Regan, Kafesler Boşalsın, çev. İletişim Yay.

(12) https://www.idmib.org.tr/files/downloads/Belgeler/idmib-2018.pdf

(13) http://www.efba-eu.com/fact_sheet.html

(14) https://www.fauna-flora.org/conservation-challenges/illegal-wildlife-trade

(15) https://www.avazturk.com/arabistandan-trumpa-kaplan-kurku-kaftan-hediyesi-35765h.htm

(16) https://youtu.be/nGW5Xnf8Pi0

(17) https://www.bilimma.com/filler-artik-derileri-icin-avlaniyor-mucevher-yapiliyor

(18) https://www.fauna-flora.org/species/african-elephant

(19) https://www.fauna-flora.org/species/black-rhino

(20) http://arsiv.ntv.com.tr/news/42254.asp

(21) https://evrimagaci.org/fillerin-modern-evrimi-filler-80-yildir-giderek-dissiz-olacak-sekilde

(22) https://www.bbc.com/turkce/vert-cap-37565077

(23) https://youtu.be/nJMhZzXA2Ps

(24) https://www.petaasia.com/skins

(25) https://kuzeyormanlari.org/katliamlar-devam-ediyor-yilan-derisi-uretimi-ve-mucadele-basliklari

(26) https://www.dailymail.co.uk/From-slaughterhouse-shop-snakes-killed-skinned-turned-handbags

(27) https://www.sabah.com.tr/video/dunya/kurk-icin-fok-katliami-dehseti

(28) Tom Regan, Kafesler Boşalsın, çev. İletişim Yay.

(29) https://www.hsi.org/news-media/saving-dogs-from-chinas-dog-meat-trade

(30) https://youtu.be/fjZIPAOBEKE

(31) https://blog.humanesociety.org/shocking-hsi-investigation-reveals-terror-suffering-of-foxes

(32) https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=2313

(33) https://isparta.tarimorman.gov.tr/Belgeler/Faydal%C4%B1%20Bilgiler.pdf

(34) Tom Regan, Kafesler Boşalsın, çev. İletişim Yay.

(35) https://youtu.be/oxVwsA2MLWA

(36) https://strangesounds.org/2020/06/mink-killing-coronavirus-cull-netherlands-video.html

(37) https://www.bostonmagazine.com/fashion-style/2012/01/10/mink-eyelashes-buyer-beware

(38) https://youtu.be/1kFb5M1yr0U

(39) https://youtu.be/cCNnQYlnnFk

(40) Tom Regan, Kafesler Boşalsın, çev. İletişim Yay.

(41) Tom Regan, Kafesler Boşalsın, çev. İletişim Yay.

(42) https://www.haytap.org/idari-makamlara-basvurularimiz/hayvan-haklari-panel-tam-metn

(43) https://youtu.be/_96vwzvqIBU

(44) https://www.turseng.com/2018/09/ipek.html

(45) https://youtu.be/uHzeqR22fL8

(46) https://isparta.tarimorman.gov.tr/Belgeler/Faydal%C4%B1%20Bilgiler.pdf

(47) https://www.tarimorman.gov.tr/Konular/Hayvancilik/Kurk-Hayvanciligi

(48) https://youtu.be/fPz8rfXs8xU

(49) https://www.tarimorman.gov.tr/Konular/Hayvancilik/Kurk-Hayvanciligi

(50) https://www.haberturk.com/turkiye-deride-tek-pazara-bagimliliktan-cikacak-2340664-ekonomi

(51) https://isparta.tarimorman.gov.tr/Belgeler/Faydal%C4%B1%20Bilgiler.pdf

blank

Salim Olcay

1979 yılında İzmir'de doğdu. Yeşilçam etkisiyle başladığı sinema yolculuğunda bir ara Hollywood etkisine girmişse de, çabuk kurtuldu. Sanat toplum içindir diye düşünür ve yeni nesil Türk yönetmenlerini gönülden destekler.

2 Comments Leave a Reply

  1. Yapay zeka ve modern teknoloji hakkında bilgi edinmek isteyenler için harika bir kaynak!

  2. Küresel ısınma ve iklim değişikliği konularında harika bilgiler sunan yazınızı okudum ve gerçekten çok etkilendim! Açıklamalarınız son derece anlaşılır ve bilgilendiriciydi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sıkılanların Hikayesizliği ve Bitmeyen Mafya Belası!

Festival jürisine yaranabilmek uğruna sahte sanat yapanlar vs bitmeyen mafya

Geçmiş Zaman Notları…

Geçmiş Zaman Notları... Videodreamproject'e, özellikle 80'ler gençlerinin ruhuna dokunacak paylaşımı