KURT ÇOCUK’UN MACERASI DEVAM EDİYOR!
İnsanlığın geleceği, genç savaşçı Tristan’ın; Tristan’ın geleceği ise maharetli Edwina’nın elinde! Bakalım Kurt Çocuk, hayatının bu en büyük sınavını verip, yoluna devam edebilecek mi? Yoksa seçilmiş olanın yolculuğu burada sona mı erecek? Pekala, cevabı biliyoruz… O halde asıl soru şu: Nasıl?
Öteki Sinema için yazan: Fatih Yürür
Yves Swolfs’un yaratmış olduğu Efsane serisinin ikinci halkası olan “Ormanın Derinlikleri” yeniden Presstij Kitap sayesinde okuyucuyla buluşuyor. Her ne kadar ilk maceranın üzerinden neredeyse üç koca yıl geçmiş olsa da, Tristan’ın mücadelesi ilk günkü diriliğini muhafaza etmeyi başarıyor.
Serinin ilk kitabı olan Kurt Çocuk, hayatının ilk günlerinde kaderi trajik bir şekilde değişen Hilseim’li Aelred’in gözünden; yepyeni bir efsanenin dirilişini anlatıyordu. Kendisini bu “değişimin” gerçekleştiği tarihin en yakın tanığı olarak lanse eden Aelred, “Avare Şövalye” lakaplı Tristan’ın efsanesinin dilden dile, kulaktan kulağa yayılmasına da vesile olmuştu. Peki ya Halsbourg’lu Tristan, bu günlere nasıl gelmişti? Hikayesi tam olarak neydi? Ne olmuştu da bu genç adam “Kurt Çocuk” olmaktan yakasını sıyırıp, büyüyüp, Avare Şövalye lakabını hak etmeyi başarmıştı? Peki ya öyküsünün ardındaki gizem tam olarak neydi? Tüm insanlığın son umudu olduğuna dair kehanetleri kaynağı neydi? Serinin ikinci ildi olan “Ormanın Derinlikleri” okuyucunun aklındaki bu soruların önemli bir kısmını açıklamak için, bizleri Tristan’ın hayatının en karanlık ve umutsuz günlerine doğru ufak bir zaman yolculuğuna çıkarıyor! Tabi, hayatında daha önce şu an olduğu kadar karanlık bir dönemin varlığından söz edilebilirse…
Gölgesinden korkan ve amcasının himayesinde son derece acımasız günler geçiren genç Tristan, nam-ı diğer Kurt Çocuk’un büyüme evresine tanık olacağımız öykü, etkilenim noktası olan tüm mitolojik kökenli “kahramanın doğuşu” öykülerinin rotasını büyük bir sadakatle izliyor. Her ne kadar bu anlamda büyük süprizlere yer vermese de; bu ezber dostu tarafı, Swolfs’un yarattığı öykü evreninin etkileyiciliğine en ufak bir leke dahi sürmüyor.
Eski toprak çizgi roman severler, kendine has tarza sahip Frankafon prensi olan Swolfs ile ilk olarak Doğan Kardeş döneminde karşılaştılar. “Gecelerin Avcısı” öyküsü ile birlikte çizgi severlerin radarına takıla Swolfs, özellikle “Durango” serisiyle büyük bir sükse yapmış ve kendine has çizgisiyle suslediği western konsepti sayesinde okuyucuların dikkatini çekmişti (geçtiğimiz yıllarda yine Presstij Kitap tarafından üç sayısı basılmıştır). Bu nostalji dostu western öyküsünün ardından arayı fazla soğutmadan kılıç ve büyü öyküsüyle karşımıza çıkan Swolfs’un yaratmış olduğu öykü evreninin ana hikayesi toplam 5 ciltten oluşuyor. Oldukça klasik bir intikam öyküsü olarak başlayan seri, en kaba tabir ile Conan, Oidipius, Kurtlarla Dans ve bir miktar da Epaphos efsanesinin birbirlerine dengeli bir biçimde kaynaştırılmış hali olarak da nitelendirilebilir.
Swolfs’un çizgiler ile zenginleştirdiği anlatımın sinemasal referanslarını görmezden gelebilmek pek de mümkün değil. Çizerin kendine has görsel dili, Efsane’nin sinemasal etkilenim noktalarını da açık açık gözler önüne seriyor. Çocukluğu ve gençliği 80’lere tekabul eden ve VHS başında eser miktarda vakit geçiren her okuyucu, dönemin revaçtaki kılıç ve büyü konseptinin kokusunu muhtemelen Swofls’un çizimlerinde de soluyacaktır. Yarattığı karanlık ve sıcak renklerin hakim olduğu atmosfer ise, öyküde Sophie Swolfs’un payına düşen kısım oluyor.
Serinin ilk cildi olan Kurt Çocuk, Swolfs’un yaratmış olduğu öykü evreninin giriş kapısı niteliği taşıyordu. Bütün bir öyküyü flashback formatında okuyucuya sunan maharetli çizer, ana karakterin yaratım öyküsünü ikinci cilt ile birlikte tamamlıyor. Nihayetinde Tristan’ın tüm insanlık için önemini hala anlayabilmiş olamasak da, oldukça cetin günler geçirdiğini ve büyürken ne gibi zorluklarla karşı karşıya olduğunu bu yeni öykü sayesinde öğreniyoruz. İkinci cilt ile birlikte ana karakterin geçmişi üzerinden bir kere daha geçen Swofls, Kurt Çocuğun kendisini ait olduğu kabileye kanıtlama mücadelesinin üzerine gidiyor ve ilk kanı akıtmayı başaran Tristan’ın, prolog yükünü üzerinden atıyor!
Özetleyecek olursak eğer; Efsane serisi Frankafon tadında bir kılıç ve büyü deneyimi yaşamak isteyenler için halihazırda keşif değeri olan bir büyüme öyküsü etraflı intikam hikâyesi sunuyor bizlere… Umalım ki serinin üçüncü halkası için de bir üç yıl daha beklemek zorunda kalmayalım!