Hayat, yaşadıklarımızı deneyimlemekten ya da çevremizde olanı biteni izlemekten, bunu da hafızanın kazanlarına atıp orada mayalamaktan ibaret. Kameranın icadıyla birlikte milyonlarca insanla birlikte izler ve şahit olmadığımız durumları bile o kazanlara atar olduk. Artık hepimiz birer kamera-gözüz.

Dün sosyal medyaya çok rahatsız edici bir video düştü. Adamın biri, boşandığı eşinin boğazını çocuğunun gözü önünde kesti. Kadın öldü. “Ölmek istemiyorum” diyerek öldü. Kızı “anne ölme” diye çaresizce yalvardı ama kadın öldü.

Orada bir sürü insan vardı. Kimi böyle anlarda verilecek en ilkel tepkiyi verdi ve kaçtı. Primat atalardan kalan bir davranış şekli bu. Tehlikeden uzaklaşma dürtüsü. O yüzden kaçanlara kızmayın. Kızanların da çoğu kaçardı. Biri de bu anları videoya çekti ve sosyal medyaya saldı. Yaptığını sayfalar boyu eleştirebilirim ama yapmasaydı bu olay birkaç gün değil bir saat bile gündemimizde olmayacaktı. Şahit olduğumuz şeyler bize hep daha korkunç gelir.

Türkiye’de 2010’dan bu yana tam 403 kadın boşandıkları ya da boşanmaya çalıştıkları erkekler tarafından öldürüldü. Hayattaki en büyük başarısı herkesin birbirine küfrettiği bir sözlük kurmak olan biri hemen öldüren erkekle empati yapmak suretiyle boşanmış erkeklerin mahkemeler ve nafaka sonuçları yüzünden bunaltıldıkları için bu cinayetleri işlediklerini savunan video çekmiş. Bayılıyorum bu sosyologculuk oynamalara. Zehirli fikirlerle toplumun aklını kirletmekten başka marifetleri yok. Korkunç bir aptallık!

Mesele insanların boşanması değil. Bir sürü insan boşanıyor, geçenlerde 4 arkadaş bir masada oturmuş sohbet ediyoruz. O an dikkatimi çekti, hepimiz boşanmıştık. Bu süreçler herkes için yıpratıcı ancak boşanmaya karar veren eşler iletişim kanallarını açık tuttuğu ve düzgün iletişim kurduğu sürece kolayca aşılabilir. Biz o masada gülüp eğleniyorduk. Boşandığımız insanlar da kendi sosyal çevrelerinde hayattan keyif almaya devam ediyordu. Hayat bir kişi yüzünden tıkanan bir gider borusu değildir, öyle olmamalı. Bırakın aksın.

blank

Kadın Cinayetleri Engellenebilir mi?

Sosyal medyada yazan bazıları da durumu İslam’a ve kadına bakışına bağlamış. Üzgünüm ama bu da tek başına sebep değil. Daha az olabilir ancak Almanya’da ya da Japonya’da da boşanmış erkekler eşlerini öldürüyor. Sırf bu konuları malzeme yapan ID EXTRA adında bir kanal dahi var. Eğer gün boyunca izlerseniz eşlerin birbirlerini öldürmek için sıraya girdiğini bile düşünebilirsiniz. Dünyanın her yerinde erkekler yüzyıllar boyunca kadınları öldürdü (bazen de kadınlar yaptı bunu).

Peki, bu engellenemez mi?

Üzgünüm ama rakamları sıfırlamanın imkanı yok. Manyağın biri çıkıp eski eşini ya da sevgilisini öldürmek için bir bahane bulacaktır ama ölen kadınların çoğunu hayatta tutabiliriz.

Bunun için de toplumu dizayn eden aygıtları yeniden tasarlamalıyız. Nedir bunlar? Din… Evet, din adamlarının yatıştırıcı ve şefkat dolu fetvaları onları ciddiye alanlar için işe yarayabilir. Telkin güçlü bir yönlendiricidir.

Konuyla ilgili eğitici kitaplar yayınlamak da düşünülebilir ama çok işe yaramaz çünkü bunları alıp okuyanların zaten birilerini öldürmekle ilgili planlar yapmadığını varsayıyorum.

En önemlisini en sona sakladım: TELEVİZYON!

Türkiye okumaz, dinlemez ama TV izler. Hayatı televizyondan yayınlanan dizilerden öğrenir, o gerçekliğin içine hapsolur. Sinema ve televizyonun gücünü küçümsemeyin. Eğer erkekseniz eşinize nasıl evlenme teklifi ettiğinizi düşünün. Evet, diz çöküp o tektaşı ona doğru uzattınız. O da yüzünü elleriyle tutup “evet!” diyerek ağladı. Hayatınızın en önemli anlarından birini sizin için sinemacılar tasarladı. Daha pek çok örnek verilebilir. Günümüz insanı, yemeyi-içmeyi, sevmeyi-sevişmeyi, kavga etmeyi-ayrılmayı filmlerden öğrenir. Hayat bazen sinemayı taklit eder. Bazen mi?

blank

Diziler Şiddeti Normalleştiriyor?

TV kanalları yayınladıkları dizilerin yeni sezon hazırlıklarını yaparken şunu üzülerek yazmalıyım ki, diziler şiddeti normalleştiriyor. Onlarca dakika reklam izleme fedakarlığımız sayesinde bize ‘bedavaya’ verilen dizi bölümleri boyunca onlarca aile içi şiddet vakasına tanık oluyoruz. Güya bizi TV’nin zararlı etkilerinden korumakta olan bir kurumumuz var, adı: RTÜK… Bir işe yarıyor mu? Hayır çünkü o kurum siyasi bir kalkandan ibaret. Toplumdaki korozyonun farkında bile değiller ya da onlar da reklam gelirlerinden nemalandıkları için işlerine gelmiyor.

RTÜK’ten önceki TV’yi hatırlayan var mı? Kanallar gece yarısından sonra ‘kırmızı noktalı’ filmler bile yayınlarlardı. Siyasilerle alay edilen şovlar vardı ve ailecek izlerdik. Televizyonda artık (iktidarın onaylamadığı) siyaset yok. Sevişme yok peki ne var? Şiddet! TV’deki şiddeti sansürlemek konusunda hiçbir ülke hevesli değil. ABD’de okul basıp arkadaşlarını öldüren ergenlerin kafasına bu fikirler nereden geliyor dersiniz? Sinema, TV, konsol oyunları vs. Tüm bu görsel yönlendirmeler şiddetti normalleştirdiği vakit oldukça sakıncalı sonuçlar doğuruyor.

Normalleştirilmiş şiddet derken şunu kast ediyorum; çocukluğumdan beri korku filmi izlemeyi çok severim. Onlarca şiddet sahnesi izledim ama henüz kimseyi öldürmedim, aklıma da gelmedi çünkü bu filmlerde şiddet uç karakterlerden gelir. Hayaletler, iblisler, sapık katiller vs. Bu karakterlerle özdeşlik kuramazsınız daha doğrusu kuramazdınız ama zaman değişiyor. Bir zamanların korkulan sinema katilleri yeni nesil için bir idole dönüşüyor. Michael Myers’in bizim zamanımızdaki ve şimdiki anlamı çok farklı.

Bundan beteri de oldu. GTA diye bir oyun var mesela, gençler hala oynamayı seviyor mu bilmiyorum ama yaşlı kadınları arabasından indirip tekmeleyip arabayı çalıp kaçtığınız, o arabayla da insanları ezdiğiniz bir oyun. İşte normalleştirilmiş şiddet bu. Herkesin herkese her şeyi yapabilme hakkı fikrine sahip olması.

Dizilerde de bu türden şiddet gösterileri izliyoruz. Birkaç bölüm önce aşkını ilan eden adam sevgilisinin kafasını duvarlara çarpa çarpa dövüyor. Feryat figan! Senaristler reaksiyon aldığı için bu sahneleri doz aşımı seviyesinde yazıyorlar. Nerede kaldı Kaynanalar dizisi ve onun karısından ödü patlayan Timur karakteri… Bir zamanlar gençlik dizisi niyetine Yedi Numara ya da Kuzenler’i izlediğimi hatırlıyorum peki şimdikiler?

Evet, Yeşilçam zamanlarında da şiddet vardı. Seven Kadir İnanır gurur yapan Türkan Şoray’a bir tokat patlatırdı o anda kadının kafası yerine gelir, aşkımmm diye sarılırdı. Çok sevdiğim Sultan (yön: Kartal Tibet – 1978) filminin finalinde Bulut Aras, Türkan Şoray’ı fena döver ve kavuşurlar!

Yine de aynı şey değil, ikisini de onaylamıyorum ancak o kabalıkla bu psikopatlık arasında çok fark var.

Uzun lafın kısası;

Okumayan Türk halkı izlediği filmlerden etkileniyor. Belki de başka toplumlardan daha fazla… Trençkotlu mafya dizileri yüzünden 15 yaşındaki çocuklar racon kesmeye başladı. Aile içi şiddetin normalleştiği diziler yüzünden de benzer durumlar yaşanıyor olabilir. Survivor’da bile yarışmadan çok kavga izler olduk. Kavga iletişim eksikliğinden kaynaklanır ve radikal sonuçlara yol açar. RTÜK bizi koruyor, öpüşenleri sevişenleri göstermiyor. Cinsellik yok, aşk yok, geriye ne kaldı? Elbette şiddet… Öpüşme yoksa dövüşme var, bu kadar basit!

Okuyan tarafta da umut veren bir tablo yok açıkçası. Öyle olsa Netflix bu kadar cinayet belgeseli yayınlamazdı ama böyle gitmez deyip TV’den gelen kan kokusunu yok etmemiz gerekiyor.

Aslında TV’deki şiddeti yok etmek hem kolay hem de gerekli ama bunun için sansürden medet ummamak gerek. TV işindeki herkes, çeken, oynayan, yayınlayan… Okumuş insanlar bunlar, aklı selimle bir araya gelip bu tesiri ortadan kaldırabilirler. Kanallar aile içi şiddet içeren sömürücü dizileri yayınlamasın, yapımcılar çekmesin onlar yapsa bile oyuncular oynamasın. Erkekler de kadınlar da Emine Bulut’u ve bundan sonra canına kast edilecek kadınları düşünsün.

İnanın öyle bir şey olursa hepsini değil ama birkaç kadını kurtarabiliriz. Bir kişi bile yeter, yetmez mi?

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Altın Çocuk’u Ararken

Altın Çocuk'u ararken zorlanacaktım ama Cecilia Teyze'yi mutlu edebilmek adına
blank

Susuz Yaz, Sinemasız Portakal

Altın Portakal, Türk sineması, kaldırılan yarışma, ulusal yarışma, Antalya Film