Yaz dizisi denen bir kavram var ya hani? İşte Continuum da yayın hayatına öyle başladı. Bir yaz dizisi olarak. Ama biraz garip bir başlangıçtı bu. Amerika’da bile tanıtımı yayınlanmaya başlandıktan sonra yapıldı. Yani tabiri caizse bir anda çıkagelen davetsiz bir misafir gibiydi. Başlangıçta bir zamanda yolculuk dizisi olduğu, başrolünde de G.I. Joe, Conan gibi diziler ve güzelliği sayesinde adını biraz duyurmuş olan Rachel Nichols’ın oynadığı haricinde pek bir şey bilmiyorduk.

Seyretmeye başladık. Enteresan bir sürükleyiciliği vardı dizinin. 2077 yılında başlıyordu. Şirketler Kongresi’nin dünyayı yönettiği, ortalığın dijital reklâm panolarından geçilmediği, her şeyin şirketlere ait olduğu, başkanlığını da Alec Sadler adında bir CEO’nun yaptığı pırıl pırıl bir distopyada. Bu baskıcı devlete direnme görevi ise Liber8 adlı bir örgüte aitti. Tabii devlet tarafından hemen terörist olarak yaftalanıyordu. İşin aslı, gerçekten de milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan teröristlerdi bunlar. Dizi de Liber8’in tamamen yenildiği bir noktadan, idam cezasının infazından başlıyordu. Fakat “dışarıdan” yardım alan Liber8 infaz sırasında geçmişe, günümüze kaçıyordu. Aralarına “kazara” katılan isimse Kiera Cameron adında idealist bir polisti. Alec Sadler’ın gençliğinin ve 2077’den getirdiği ileri teknoloji ürün aygıtların yardımıyla polisi Liber8’e karşı birlikte hareket etmeye ikna etmeyi başarıyordu Cameron ve olaylar gelişiyordu. Geleceğin savaşı bugünden başlıyordu anlayacağınız.

Continuum 02

Bu tür dizilerin seyirciyi ilk 5-6 bölümde bağlaması gerekir. Continuum da öyle yaptı. İlk başta en büyük kanca, Liber8’e dışarıdan yardım edenin ve özellikle seçtiği Kiera’yı geçmişe gönderenin Alec Sadler olduğunun daha ilk bölümden ortaya çıkmasıydı. Bir süre sonra çok akıllıca bir hareketle her bölümün başını ve sonunu 2077 yılına ayırdı. Böylece hem günümüz kapitalizminin ütopya görünümlü bir distopyaya nasıl dönüştüğünü görüyor, hem de karakterler hakkında bilgi sahibi oluyorduk. En büyük düşmanı Liber8’in liderliğini yapan kardeşi olan Alec Sadler’ın günümüz ve gelecekteki hali arasındaki kontrast karakteri biraz daha derinleştiriyordu. Kiera’nın da göründüğü kadar idealist olmadığını görüyorduk. Polislikte geçirdiği her gün sisteme olan inancını biraz daha sarsıyor, idealizm sadece düzenini korumak için tutunduğu bir dal olarak kalıyordu. Bunlar artı noktalar olsa da dizinin yazımı konusunda her şey dört dörtlük değildi. Nispeten olgun temalara yakışmayan bir naiflik vardı dizide. Her şey bulmacanın parçaları gibi yerine oturuyor, hikâyenin selameti için insanlar gözden kaçırmamaları gereken şeyleri pek sorgulamıyor, işler içinden çıkılmaz bir hal aldığında iş gelecekten gelen “teknolojik büyü”lere düşüyordu.

Artıları ve eksileri birbirini dengeleyen Continuum esrarengizlikleri, ilginçlikleri ve biraz da Rachel Nichols’ın adı sayesinde düşük bütçeli bir yaz dizisi için beklenenin üzerinde izlenme oranlarına ulaştı ve ikinci sezonu garantiledi. Yazarlar aradaki süreyi iyi değerlendirdi ve bomba gibi bir ikinci sezonla karşımıza çıktı dizi. Üzerindeki o naifliği tamamen üzerinden atmış ve işlediği temalara uygun bir olgunluğa erişmişti. Artık sırdaşlar birbirine yalan söylüyor, iyilerle kötüler arasındaki çizgi giderek inceliyor, karakterler grileşiyor ve düşmanla işbirliği yapılıyordu. Dizinin prodüksiyon kalitesi de çağ atlamıştı. İlk sezona kıyasla çok daha sert ve iyi olan dövüş koreografileri, kusursuz bir kurguyla seyirciye veriliyordu. Bu kadar düşük bütçeli bir diziden beklenmeyecek kadar yüksek olan prodüksiyon kalitesi üçüncü sezonda da korundu. Ancak bu sezonda Continuum, ikinci sezonun yenilikçi tadını devam ettirmek isterken plansızlık tuzağına düştü. Önceki sezonlarda üçüncü sezonla birlikte işlenen yeni temalar, karakterlerin yaşadığı büyük değişimler ve oyuna yeni dâhil olan gruplar hakkında herhangi bir bilgi verilmemesi, birtakım çelişkileri de beraberinde getirdi. Bunlar olumlu değişikliklerdi ama hikâyenin önceki kısımlarıyla bağlantı işi pek iyi kotarılamamıştı.

Continuum 03

Perde gerisinde de bir şeyler ters gidiyordu. “Diziye devam” kararları daha önce sezon bitmeden gelirdi. Ancak üçüncü sezonun bitmesinin üzerinden üç ay geçmesine rağmen yayıncı kuruluş Showcase’ten bir ses seda çıkmıyordu. Hikâye yarım kalma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Dizi izlenme oranlarını koruduğu için seyirciler buna anlam veremiyordu. Gerçekten de sadık bir izleyici kitlesi vardı Continuum’un. Burada mesele, masrafların aksine bu kitlenin artmıyor oluşuydu. Showcase fişi çekmeye hazırlanırken biraz da dizinin yaratıcısı Simon Barry’nin çabalarıyla büyük bir hayran baskısı başladı. Continuum’un ABD’deki yayın haklarının sahibi olan Syfy alım garantisi verince konunun toparlanması için 6 bölümlük dördüncü sezona yeşil ışık yakıldı. Barry, tatmin edici bir final sözü verdi. Dediğini de yaptı. Dizinin işlediği temaları toparladı ve karakterlerin hikâyelerini sonlandırdı. Ayrıca dizinin en güzel bölümü Rush Hour da bu sezon içinde yayınlandı. Kendisinden önce gelen üç sezonun özelliklerini ve prodüksiyon kalitesini koruyan, tatmin edici bir finalle de sonlandı dizi.

Hayatımıza bir sürprizle giren, bilimkurguyla polisiyeyi harmanlayan Continuum düşük maliyetini belli etmeyen prodüksiyon kalitesi, karakterleri ve sürprizleriyle bittiğine üzüldüğüm dizilerden biri oldu. Showcase ve Syfy’ın iyi niyeti sayesinde öyküsünü tamamlayan dizi kusursuz olmasa da, artık adlarını daha çok duyduğumuz yaz dizilerinin yükselişine katkıda bulunacak kadar iyiydi.

Öteki Sinema için yazan: Kaan Zanbakcı

blank

Kaan Zanbakcı

1976, İstanbul doğumlu. Sinema denen sanatın ne kadar büyülü bir şey olduğunu 1986’da, Şişli Site sinemasında izlediği Return of the Jedi ile farkına vardı. 10 yıldır çevirmenlik yapıyor. Önce Divxplanet bünyesinde, ardından Öteki Sinema’da film eleştirileri yazdı. Sender’in açtığı senaryo atölyelerine katıldı. Hayalî İcraat adında bir bilimkurgu/fantastik sinema sitesi hazırladı ancak o büyüklükte bir siteyi tek başına hazırlamanın zorlukları, hosting firmasının saçmalıklarıyla birleşince 6 yılda büyük mesafe kat eden, 800’ü aşkın makale içeren sitesini kapadı ve Öteki Sinema’ya geri döndü.

1 Comment Leave a Reply

  1. Güzel diziydi ama fazla uzamıştı. Özellikle son sezonda olay örgüsünü takip edemez oldum şahsen. Biraz gereksiz karmaşıklaştırdılar, ya da belki meseleyi bağlayacak bir şeyler bulamayıp “acaba şunu yapsak” gibi şeylere girdiler.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

İçinden Spielberg Geçen Mini Dizi: Taken (2002)

Yapımcılığını Steven Spielberg’in üstlendiği 10 bölümlük Syfy mini dizisi Taken’daki
blank

Çizgi Roman Sevdalılarına Mis Gibi Dönem Dizisi: Agent Carter

ABC’nin Marvel sinematik evreni ile ilgili yeni dizisi Agent Carter;