Elvin Adigozel’le yıllar önce Malatya Film Festivali’nde tanışmıştık. Kısa filmiyle oradaydı. Arkadaşlığımız devam etti ve bu sene İstanbul’da kısa da olsa görüşme imkânı bulduk. Ülkesinden Köprüde Buluşmalar projesi için gelmişti. O zaman ayaküstü Azerbaycan sineması üzerine konuştuk ve onun da her film çekmeye çalışan yönetmen gibi dertli olduğunu gördüm ve sorularımı ona yönelttim. Bakalım Azerbaycan’da sinema işleri nasıl yürüyormuş. Elvin gayet güzel anlatmış derdini, ağzına sağlık diyorum…
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Azeri bir yönetmen olarak Azerbaycan sinemasıyla ilgili genel anlamda neler söylersin? Bir dönem fazlaca Sovyet sinemasının fazlaca etkisi altında kalan sinemanın şimdiki durumu nedir?
Sovyetler dönemi bittikten sonra ülkedeki sinema yapımıyla uğraşan Azerbaycan film stüdyosu kalmıştı. Ve bir de “azərvideo – kino istehsalat birliyi” denilen bir kurum da ortaya çıktı. Ama yine de film yapan ve kimlerin film çekeceğine karar veren adamlar Sovyetlerde komünist rejime hizmet eden ve sinemadan doğru dürüst anlamayan kişilerdi. Onlar da bir şey yapmadılar, eğer gerçekten bir şeyler yapmış olsalardı, bugünkü memur sisteminin bir parçası olmazdılar. 2000’lerin başına kadar devlet bütçesi bunlara aktarıldı. Sonra “azərvideo – kino istehsalat birliği” kapandı ve Azerbaycanfilm stüdyosunu da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yönetimine verdiler. Bundan sonra ülkede petrolun getirdiği zengilik, sinema sektöründen de yan geçmedi. Devletin bütçesinden sinema sektörünün gelişmesi anlamında büyük paralar aktı. Ama bundan faydalanan bakanlıktaki adamlar ve onların seçtikleri kişiler oldu. Tabi bir de Sovyetler döneminde ün yapan ve Rusya’da da geniş çapta tanınan yaşlı bir adam da “kinematoqrafçılar ittifakı” diye bir kurumun başına geçti. O da filmler çekti ve kendi adamlarına film çekmeleri için bakanlıktan destek verilmesini sağladı. Ülke bir yandan çok büyük paralar harcadı, öbür taraftan ise ülkede sinema adına hiçbir şey yapılmadı. Çekilen filmlerin hiçbiri uluslararası A list festivallerde ödül almadı ve ün yapmadı, ülkede bir tane olsun film fonu veya sanat vakfı kurulmadı. Bu başa geçen adamlar ve devlet memurları sinema sektörünü bildikleri gibi yönettiler ve sonuç kocaman bir sıfırdı. Bugün de halen aynı sistem devam ediyor. Yine ülkede devletin sinemaya ayırdığı para Kültür Bakanlığı’ndaki ve ona bağlı kurumlardaki memurların elinde maalesef.
Sen Azerbaycan sinemasının neresindesin? Senin konuştuğumuzda ülke sinemasıyla ilgili bazı detaylar vermiştin.
Ben bağımsız sanat filmleri çekiyorum. Bu kavram biraz farkı anlaşılabilir ama işin aslını anlatmak isterim. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ona bağlı kurumlardan hiçbir destek almadan, Uluslararası film festivallerine çıkabilen sanat filmleri yapıyorum. 2010 yılında ben ve birkaç arkadaşım yeni dalga olarak başlamayı hedefledik. Şu an Azerbaycanda benim gibi bağımsız sanat filmi çeken en fazla üç kişi var. Onlar da küçük bütçeli kısa metraj filmler çekiyorlar ve festivallere katılıyorlar, maalesef benim gibi daha uzun metraj film çekemediler. Aslında bir başka açıdan bağımsız sanat sineması yapmak benim ülkemde bir prensip ve isyandır. Bu kendi cebindeki veya arkadaşlarının küçük destekleri, teknik açıdan zayıf, düşük bütçeli filmlerin nasıl uluslararası film sektörüne girmesinin savaşıdır. Ben kendimi bu savaşın başında görüyorum. Bugüne kadar da hiçbir devlet kurumundan film çekmek için kuruş almadım, almam da.
Ülke sinemasında sıkı denetim ya da sansür gibi şeylerle uğraşıyor musunuz?
Ben ve bağımısız sinema yapan arkdaşlarımız hiçbir zaman bu konuda sorun yaşamadık. Ama Kültür Bakanlığı’ndan veya ülkedeki herhangi bir devlet kurumundan destek alan filmlerde elbette sansür vardır. Bunu onlarla çalışan yönetmenler resmi şekilde itiraf etmeseler de kendi aralarında konuşurken şikayetleniyorlar. Anayasada sanata sansür koyulmaz diye geçiyor. Ama gerçek şu ki, zaten onlarla çalışan yönetmenlerin senaryoları memurlar tarafından tasdik edilip çekiliyor. Daha başka nasıl sansür yapacaklar? Ama bundan sonra da ikinci sansür yapılıyor. Bu çok komik ama gerçekten filmlerini çektikten sonra bakanın da izlemesi gerek diyorlar. Belki yönetmen filmde hükümetin politikalarına karşı bir mesaj verdi veya ülkeyi kötü tanıtabilir diye denetliyorlar.
Azerbaycan sinemasında destekler nereden geliyor, ülkede film festivalleri düzenleniyor mu, ne durumda o anlamda?
Ülkede devlet bütçesinden her sene Kültür ve Turizm Bakanlığının sinematografi şubesine belirli miktarda para aktarılıyor. Sinemacıların işi senaryolarını bakanlığa bağlı Azerbaycanfilm stüdyosuna sunmak. Sunulan senaryolar bakanlığın memurları tarafından beğenilirse filmin tam bütçesini karşılıyorlar. Dolayısıyla film Azerbaycanfilm stüdyosunun ve bakanlığın yapımına dönüşüyor. Festivallare gelecek olursak, şu an ülkede bir tek uluslararası film festivali bile yok. İnanılmaz ama gerçek. Afrikanın Zimbabwe ülkesinde bile film festivali var ama Azerbaycan’da yok. Bugüne kadar hiç olmadı mı? Oldu. Biri öğrenciler için, diğeri kısa filmler için yapılan Audiovisual isimli uluslararası film festivali vardı ama kapatıldı. Artık 5-6 senedir hiçbir uluslararası film festivali yok. Ayrıca ülkede hiç bir co-production market, genç sinemacılar için film workshop yok. Bu şekilde sinemacının başka ülkeden yapımcı bulması ve sinema endüstrisinden haberdar olması çok zor. En son Kültür Bakanlığının desteği ile spor ve turizm filmleri festivali isimli propaganda amaçlı etkinlikler düzenlediler. İsminden bile sinema ile alakalı olmadığı belli oluyor. Ülke adına durum gerçekten çok utanç verici.
Çekim koşulları nasıl ve ülke genelinde nasıl bir film bakışı hakim? Minimal, profesyonel ya da siyasi vs…
Bugün Azerbaycan’da sinema salonlarında hiçbir değeri olmayan berbat komedi veya ticari filmler ve bazen de Türkiye yapımı romantik filmler gösteriliyor. Bu şekilde birileri para kazanıyor. Kültür bakanlığı ile Azerbaycanfilm stüdyosunun yapımı olan filmlerse daha çok yapay hikayelerden ibaret. Başka ülkelerden görüntü yönetmenleri davet ediyorlar, yabancı senaristlerle çalışıyorlar ama ortada gerçek bir Azerbaycan sinemasının yüzüdür diyeceğiniz filmler yapamadılar. Bağımsız sanat filmlerinin gösterilebileceği salonlarsa hiç yok. Festival filmleri nadiren vizyon görüyor, ya da hiç görmüyor. Örneğin geçen yıl Cannes’de çıkan hiçbir film Azerbaycan’da vizyon göremedi.
Türkiye Azerbaycan ortak yapımı filmler çekiliyor mu, o anlamda iki ülkenin dostluğu bu anlamda da pekişiyor mu sence?
Mahmud ve Meryem filmi çekildi. Bence çok kötüydü ve inanın sıradan izleyici olarak bile seyredemedim. Hiçbir vizyon veya sanatsal başarısı da olmadı. Türkiye Azerbaycan dostluğu anlamında aslında sinema sektöründe hiçbir şey yapılmadı. İstanbul film festivalinin köprüde buluşmalar film geliştirme atölyesinde üç senedir yapılan komşular bölümü var. Bu sene “Yaşar” isimli film projemle orada ödül aldım. Ama ben ve projemin yapımcısı Teymur Hajiyev katılan ilk Azerbaycanlı sinemacıydık. Azeri sinemacıların hiçbirine böyle bir yarışma platformu var diye bilgi verilmedi. Sarajevo Film Festivali’nde Gülin Üstün ile tanışmasaydım, ben de habersiz olacaktım. Dolayısıyla ülke dahilinde yalnız Türkiye ile değil, hatta diğer komşu ülkelerle de ortak yapım anlamında büyük uçurumlar var.
Senden bahsedelim, sen bugüne kadar neler yaptın? Sinema filmleri çekmeye nasıl karar verdin?
2010 senesinde yerel televizyon kanallarının birinde çalışıyordum. Bakü’de çok ucuz bir kira evinde yaşıyordum. Çoçukluğumdan beri sinema izliyordum ve film çekmeyi çok istiyordum. İş yerindeki rahmetli bir arkadaşımın da yardımıyla iki kısa metraj ve bir deneysel film çektim. Kendim montaj yapmayı öğrendim ve bir sene sonra bunları bir DVD’de Bakü’ye bir program için gelen ünlü Fransız sinema adamı Matthieu Darras’a verdim. Tabii ki o zamanlar festivallere katılmak nasıl olur diye pek geniş bir bilgiye sahip değidim. Aynı sene Darras’ın yardımıyla bir Fransız yapımcı buldum. İşte tam o sırada Bukalemun isimli ilk uzun metrajlı filmimi çekmeye başladık. 10 min euroluk küçük bir bütçeyle ortak yönetmenliğini yaptığım “Bukalemun” filmim Azerbaycan sinema tarihinde ilk kez Locarno Uluslararası Film Festivali’nin Cineasti del Presente resmi yarışma bölümünde ödüle aday oldu. Daha sonra Brezilya’da, Hindistan’da, Türkiye’de ve başka ülkelerdeki festivallerde gösterildi. Dolayısıyla, bu benim için büyük bir zaferdi. Ardından yine 2015’te çektiğim kısa belgesel İran’da Cinema Verite Film Festivali’nde yarıştı. Malesef Bukalemun’dan sonra yurtdışından ikinci uzun metrajlı film projem için finansal destek bulamadım. Çalıştığım Fransız prodüktör de Azerbaycan Kültür Bakanlığı’ndan benim için destek almaya çalışınca, doğal olarak yollarımı ayırdım. Tam olarak beş sene uzun metraj çekmek için bekledim. En sonunda özel şirkette çalışan bir arkadaşımın maddi desteği ve iki yerli yapımcının sağladığı küçük bütçeyle ikinci uzun metrajlı filmimi çektim. Bu sene Ocak ayında montajını bitirdim ve şu an post-prodüksüyon aşamasında. Çok zor koşullarda olsa da asla geri adım atmadık ve bağımsız sanat sineması adına ekipte birkaç kişi ücretsiz olarak çalıştı. Çekimlerini ücra bir kasabada ve Bakü’de yaptım. Yine çok önemli bir festivalde dünya prömiyerini yapmayı hedefliyorum.
Türkiye sinemasını takip ediyorsun gördüğüm kadarıyla. İki ülke sinemasının koşullarını değerlendirmeni istesem?
Türkiye’de yıllardan beri gelen İstanbul, Antalya, Adana gibi güçlü festivaller var. Bu da sizin ülkedeki sinemacıların kendilerini ifade etmesi için şans sağlıyor. Bir başka özelliği sizdeki festivallerde uluslararası film yapımcıları ve dağıtımcılar yerli yönetmenlerle, yerli yapımcılarla tanışıyor. Bildiğim kadarıyla sizde de filmlere ülke dahilinde büyük bütçe yalnız Kültür Bakanlığı film komisyonu tarafından veriliyor. Komisyonun nasıl olduğunu diyemem ama elbette sizde de bu sistemin doğru olmadığını düşünüyorum. Ama öte yandan Türkiye bir Eurimages üyesi. Bu da sizin sinemacıların uluslararası fonlardan destek almasını ve Eurimages desteği almasını kolaylaştırıyor. Ülkenizde herhangi bir filme sansür uygulandığında bu konuda yazan gazeteciler ve film eleştirmenleri var. İşte bu festivaller sizdeki sinema adamlarının dayanışmasını sağlıyor. Azerbaycan’da ise söylediğim gibi bir tane olsun uluslararası film festivali yok. Yıllardır ülkede devletin bütçesi nereye gidiyor, neden bizde sistem böyle diye araştıran bir gazeteci yok. Her sene Cannes Film Festivali’nde Azerbaycan stantı yapılıyor. Geçen sene haber sitelerinde, televizyonda “Beş filmimiz Cannes Festivali’nde gösterilecek” diye bir yazı çıktı. Bu koca yalanı bile araştıracak bir gazeteci olmadı. Bir de Kültür bakanlığı desteği ile film çeken sinemacılar bağımsız sanat sineması yapanlara nefretle bakıyor. Oysa biz bu ülkede film festivalleri olsun, Avrupa’daki gibi film fonları olsun diyoruz.
Üretken bir yönetmensin. Kısa ve uzun metraj filmleri fazlaca çekiyorsun. Filmden para kazanıyorum ve geçinebiliyorum diyebilir misin?
Ben Goranboy denilen bir ilde anneannemin evinde yaşıyorum. Bir süre BBC Azeri için bölgede röpörtajlar yaptım ama sonra kendi isteğimle o işten ayrıldım. Konsolosluklardan birinin desteğiyle tiyatro projesi yaptım. Geçen sene de başka bir uluslararası kurumun sanat projesinde çalıştım. Bütün bunlar sadece kendimi geçindirmeye yetti. Kısa filmlerimin ve “Bukalemun”un satış hakları bende değildi. Bu sebepten onlardan para kazanamadım. Artık daha tecrübeliyim ve yeni filmimin yerli yapımcılarıyla da bu konuda bir şeyler yapmayı umut ediyoruz. Şimdi ailemin yardımıyla ve biriktirdiğim biraz parayla geçimimi sağlıyorum. Sonuçta açlıktan ölecek değilim, önemli olan ruhumu ve vicdanımı satmıyorum.
Ülkede sinema eğitimi veren kaç üniversite var, kurslar vs.. ne durumda?
Azerbaycan İncesanat Universtitesi dahilinde sinema yönetmenliği bölümü var, bir de özel sinema kursları var. Üniversiteden diploma alan öğrencilerin daha sonra ne yapacağı ve gelecekleri belirsiz. Aynı şekilde sinema kurslarından eğitim alanlar için de gelecek vadeden hiçbir yer yok. Asıl sebep ülkede sinemacılar için normal koşulların olmaması. Bu yüzden sinema eğitimi alanların birçoğu umudunu kaybederek başka meslekle uğraşmaya karar veriyor. Geride kalanları da dizilerde, reklamlarda asistanlık yapıyor.
Son olarak neler söylersin?
Ben ülkemi gerçekten çok seviyorum ve bu ülkede gerçekçi, sanatsal anlamda derin sinema yapıyorum. Gerçekten Azerbaycan sinemasını yüzü olmayı istiyorum. Bu bir tarihtir benim için. Yani yıllar sonra bu ülkede böyle bir adam ve “bağımsız sanat” sineması olduğunu diyeceklerine eminim.