Yavuz Turgul-Şener Şen birlikteliğin son eseri olan ve ikilinin 7 yıl sonra beyazperdeye dönüşünü müjdeleyen Yol Ayrımı, uzun bekleyişin ardından nihayet vizyondaki yerini aldı. Şener Şen’in şimdiye dek alışılagelmiş rollerinin dışında bir karakterle karşımıza çıktığı film, eleştirilecek yanları olduğu gibi Yavuz Turgul sinemasının hala tıkır tıkır işlediğinin açık bir göstergesi olarak karşımızda.
Filmin konusuna temas edecek olursak; tebessüm dahi etmeyi bilmeyen, deyim yerindeyse robotik tavırlarıyla nam salan büyük tekstil imparatoru Mazhar Kozanlı, bir trafik kazası geçirir. Bu kazadan sonra, gözlerindeki perde kalkan ve hayatın yaşamaya değer taraflarını keşfeden Mazhar Bey adeta bambaşka bir adama dönüşür. Onun artık değer verdiği tek husus işlerinden atılmasına göz yumduğu işçiler ve onların haklarıdır. Bu dakikadan itibaren, acımasız bir iş adamımın, hayatı yakalamaya çalışan küçük bir çocuğa evrilişini dokunaklı ve bir o kadar da omurgalı bir şekilde resmeden Yol Ayrımı, izleyenlerini Mazhar Bey’in yeni hayat savaşının tam ortasına bırakır.
Sinemamızın iki büyük ustası Yavuz Turgul ile Şener Şen’in uzun zamandır beklenen ve bu nedenle beklentiyi de maksimum düzeye çıkaran son filmi izleyicisiyle kucaklaşmış durumda. Farklı konulara temas eden, zaman zaman alkış zaman zamansa eleştirel yaklaşabileceğimiz bir film var karşımızda. Gerek hikâyesiyle gerekse oldukça yavaş ilerleyen yapısıyla Yavuz Turgul sinemasının en zayıfı olarak lanse edebileceğimiz Av Mevsimi’nden 7 yıl sonra gelen Yol Ayrımı, esasen usta sinemacının, “Usta” sıfatını neden hak ettiğinin açık bir göstergesi. Aradan geçen yıllarda kendisini her daim geliştirmeyi başaran daha da önemlisi çağa ayak uydurabilen ender aksakallardan biri olan Turgul, muadilleri gibi köşeye çekilmeyi reddeden bir sinemacı. Hatta bunun da ötesine geçerek, ilerleyen yaşına rağmen hala ayakları yere sağlam basan, eksileri olsa dahi kendisini zevkle izlettiren bir filmin altına imza atabileceğini açıkça kanıtlıyor.
Öncelikle Yol Ayrımı’nı neden başarılı bir film olarak addetmek gerektiğine bir göz atalım. Herkesin üzerinde mutabık olacağı şekilde Turgul, sinemamızın en önemli hikâye anlatıcılarından biri. Nitekim usta sinemacı, bir kez daha herkesin zevkle izleyebileceği, anlaşılması kolay ve daha da önemlisi birçoklarının hayatından çıkarım yapmasını öğütleyen bir yapıyla karşımızda. Tabii Yavuz Turgul, yalnızca hikâyesine güvenip kenara çekilmiyor. Aksine sinematografisinden, sanat yönetmenine kadar ince elenip, sık dokunan bir filmle arz-ı endam etmeyi başarıyor.
Evet, karşımızdaki film ne bir Muhsin Bey, ne bir Eşkıya, ne de Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni… Nitekim sinema salonuna giderken, böyle bir beklenti içerisinde gitmek hem Turgul’a hem de seyir zevkinize haksızlık olacaktır. Keza bahsi geçen filmler, Yavuz Turgul’un en üretken çağında ortaya çıkmış, onun söylemek istediği sözlerle doğmuştur. Şunu da unutmamak lazım; Yavuz Turgul an itibariyle 71 yaşında. Bu da ona yaşının getirisi olan birtakım şeyleri dile getirme zorunluluğunu doğuruyor.
En nihayetinde Yol Ayrımı’nı bizlere sunan ve söylemek istediklerini izleyicisine aktaran Yavuz Turgul. Hayatın türlü dönemecini geride bırakmış, belki de yaşamayı ziyadesiyle ertelemiş bir sinemacının, “Hayatın tadını çıkarmaktan vazgeçmeyin ve yaşamı yakalayın” mottosuna bu denli sıkı sıkıya sarılmasından daha doğal ne olabilir ki? Evet, Yavuz Turgul merkezine yerleştirdiği Mazhar Kozanlı vesilesiyle, belki de hayatının bu evresinde kendisine ait olabilecek en doğal mesajı, sinema kalıplarına uygun bir şekilde veriyor. Bu da Yol Ayrımı’nı değerlendirirken, Turgul’a haksızlık etmemizin önüne geçen en büyük nedenlerden biri olarak öne çıkıyor.
Bu noktada filmin eleştirilmesi gereken hatta Yol Ayrımı’nın seyir zevkini zaman zaman minimize eden noktalara temas etmekte yarar var. Evet, Yavuz Turgul hayatın her daim yaşamaya değer olduğundan fazlasıyla besleniyor. Ancak bunu izleyicisinin gözüne gözüne sokmaktan da geri duramıyor. Filmin her bir anında vuku bulan bu hadise, Yavuz Turgul sinemasında pek de alışık olmadığımız şekilde yapay bir halet-i ruhiyeye bürünüyor. Hatta biraz acımasız olmak gerekirse, sinemaya yeni adım atmış genç bir yönetmenin elinden çıkmış izlenimini yaratıyor. Hele hele filmin iki buçuk saate yayılan süresini düşündükçe, bu durumun sürekli olarak karşımıza çıkması Yol Ayrımı’nı zedeleyen ve Yavuz Turgul’un realist anlatısına yer yer gölge düşüren en büyük detay olarak beliriyor.
Bu noktada göz batması muhtemel olan bir hadiseye de parantez açmak gerekir. Mazhar Kozanlı, amiyane tabirle gaddar bir kapitalist olarak resmedilen, ancak geçirdiği kaza sonucu işçinin yanında yer almak adına çaba sarf eden bir anarşist hüviyetine bürünüyor. Evet, onun geçirdiği bu ani değişimin temellendirilmemesi ve üstün körü geçilmesi izleyicide karaktere karşı oluşabilecek bir önyargıyı da beraberinde getirecektir. Ancak bu noktada şunu da düşünmek gerekir. Bahsi geçen karakter, hayatında istediği her şeyi elde etmiş, zorluk nedir tanımamış ve yalnızca paranın gücüyle varlığını kanıtlamış biri. Ölüm gibi dünyanın en büyük gerçeği ile ileri sayılabilecek bir yaşta tanışması ve bu korkuyu iliklerine kadar hissetmesi, o yaştaki bir bireyin değişimi için fazlasıyla yeterli. Bu nedenle Mazhar Kozanlı’nın hayatı yaşamak ve yaşatmak adına, paranın gücüne sırt çevirip, somut gerçekliklere sığınması, empati kurulduğunda fazlasıyla inandırıcı bir durum olarak da öne çıkıyor.
Gelelim Yol Ayrımı’nı değerli ve izlenebilir kılan hadiselere. En başta film, emeğin, emek sahibinin ve işçinin yanında saf tutarak bir nevi ideolojik olarak nerede durduğunu da açık bir şekilde belli ediyor. Mazhar Kozanlı’nın ölüm korkusunu tattıktan sonra, kurduğu imparatorluğa ve kölesi olduğu düzene sırt çevirişi, esasen fikirsel olarak da Yol Ayrımı’nın cazibesini doruk noktasına çıkarıyor. Evet, bu noktada Turgul, bunu bir vicdan muhakemesi şeklinde ortaya koyup, siyasi eleştiriden uzak bir şekilde resmetmese de burjuva bir anarşisti gözlemlemek neresinden bakarsak bakalım harikulade bir tecrübeyi beraberinde getiriyor.
Filmin Mazhar Kozanlı’nın değişimine ve düzene karşı çıkışına ek olarak geliştirdiği sınıf mücadelesi de bir o kadar kıymetli. Emeğin en kutsal değer olduğunu açıkça vurgulayan ve üretici sınıfın hak edileni alması gerektiğini arka kapı aramadan deklere eden Turgul, Marx’tan itibaren tartışılan birtakım değerleri günümüze taşıyarak alkışı ziyadesiyle hak ediyor. Özellikle gişe sineması içerisinde karşımıza oldukça ender çıkan işçi-patron ilişkisini, Yeşilçam estetiğini gözeterek, gerçekçi bir üslupla ele alması, Yol Ayrımı’nın özel ve izlemesi fazlasıyla keyifli bir iş olarak fark yaratmasına olanak sağlıyor.
Yavuz Turgul sinemasının en büyük özelliklerinden biri de, hikâyenin asla boşlukta savrulmayışıdır. Nitekim Yol Ayrımı da, hiçbir kurşunu boşa atmıyor ve ortaya koyduğu her bir anı hikâyenin bütününü destekleyecek şekilde izleyicisine sunuyor. Esasen böylesine tutarlı ve sürükleyiciliği doruk noktasında hissettiren bir filmin, iki buçuk saate yayılan süresine rağmen bir an olsun sıkmayışı da başlı başına takdir edilecek bir durum. Gişede uzun zamandır hasret kaldığımız duygu yoğunluğunu, ajiteden uzak bir şekilde ortaya koyan Yol Ayrımı, ekrandan bir an olsun gözünüzü ayırmak istemeyeceğiniz türden bir film.
Tabii, filmin albenisini yukarıya çeken ve birçokları için sinema salonuna koşmak adına başlı başına bir neden olan Şener Şen’e de ayrı ve çok özel bir parantez açmak gerekir. Lafı dolandırmadan söylelim; Şener Şen’i çok özlemişiz! Aradan geçen yıllar, ustaya yaş aldırsa da oyunculuğundan ve ekran çekiciliğinden hiçbir şey götürmemiş. Filmi, adeta tek başına sırtlayan ve göründüğü her bir saniyede hayran gözlerle ekrana bakmamıza vesile olan Şener Şen için söylenecek tek söz; karakteri anbean yaşıyor olmasıdır. Özellikle Mazhar Kozanlı’nın sert ve kaskatı duruşundan, hayata sevecen gözlerle bakan bir adama dönüşmesini adeta bir tablo gibi resmeden Şener Şen, bırakın yapay durmayı adeta karakteri kanlı canlı karşımıza getirerek, bir kez daha önünde şapka çıkarmamıza olanak sağlıyor.
Hazır Şener Şen’den laf açılmışken, Rutkay Aziz’e de temas etmekte yarar var. Her daim karizmatik duruşu ve insanın derinine temas eden sesiyle fark yaratan usta oyuncu, Mazhar Kozanlı’nın can dostu “Kavanoz” Altan’a harikulade bir içtenlikle hayat veriyor. Filmin, en önemli artılarının başında gelen başarılı oyuncunun, özellikle Şener Şen ile ekran dışına taşan uyumu, Yol Ayrımı’nın seyir zevkini doruk noktasına çıkarıyor. İtiraf etmekte yarar var; Şener Şen ile Rutkay Aziz mükemmel bir ikili olarak karşımıza geliyor ve beraber yer aldıkları her sahnede izleyenin yüzünde güller açmasına vesile oluyor. Bu da dramatik yoğunluğu böylesine yüksek bir filmin, en naif taraflarından biri olarak öne çıkıyor ve hakiki dostluğa haklı bir paye biçiyor.
Yol Ayrımı; beklenmedik bir anda, hayatın ona sunduğu ikinci şansı vicdanlı bir insan olmak adına kullanan ve yalnızca kendisini değil, aynı zamanda emek sahiplerini de düzlüğe çıkarmak adına çaba sarf eden bir adamın dokunaklı hikâyesi olarak karşımıza geliyor. Yavuz Turgul’un ilerleyen yaşına rağmen, sinemanın dinamiklerine hala ne denli hâkim olduğunu ve ideolojik olarak da işçi sınıfının yanında saf tutuşunu betimleyen film, aynı zamanda Şener Şen’in tüm cazibesiyle son yılların kalburüstü işlerinden biri olarak öne çıkıyor. Eğer bir başyapıt ile karşılaşmayı beklemiyor ve filmin büyüsüne kendinizi bırakmayı başarabiliyorsanız, Yol Ayrımı’nın hayatınızın en derin noktasına temas ettiğini hissedeceksiniz. Yavuz Turgul-Şener Şen ikilisinin hala izleyenlerine bambaşka lezzetler sunabildiğini ve neden usta kalibresinde olduklarını açık bir şekilde ortaya koyan bu filmi, kesinlikle kaçırmayın!