1- El Club (2015)
Şili’nin genç kuşak yönetmenlerinden Pablo Larrain, bu yıl aslında Jackie ile dikkatleri çekecek gibi duruyor. Ancak 2015’te çektiği ve Katolik Kilisesi rahiplerinin pedofili dünyasına açık yüreklilikle dokundurduğu filmi El Club da atlanmaması gereken bir film. Bazı yerlerde biraz fazla didaklikleşse de, sembolik bir eser olarak hayli iddialı bir film. Şili’de, Allah’ın ve Şilililerin çoğunun unuttuğu bir sahil kasabasına sürgün edilen çocuk istismarcısı rahiplerin “klübü”, kasabaya gelen bir adamın ortalığı velveleye vermesiyle karışır ve sonra olaylar enteresan bir şekilde gelişir. Düşkün rahipler ve kirli fantazyaları, Kilisenin olayları çözme şekli ve yarası hiç iyileşmeyen istismar çocukları…
2- El Abrazo De La Serpiente (2015)
El Abrazo De La Serpiente (Embrace Of The Serpent), kesinlikle bu yılın en iyi filmlerinden biri. Adeta bir düş, bir şiir… Latin Amerika’nın hor kullanılmış insanlarının ve acı dolu tarihinin düşsel düzlemde sinemaya yansıması. Ufuk açan eşine az rastlanır filmlerden biri. Kolombiyalı yönetmen Ciro Guerra’nın üçüncü uzun metrajlısı ve şimdiye kadarki başyapıtı diyebiliriz. İki beyaz adam, zamanın farklı dönemlerinde, kabilesinden hayatta kalan son kişi olan Şaman Karamakate’yi bulurlar ve ondan kadim bir şifa bitkisi olan “yakruna”yı bulmasına yardım etmelerini isterler. Yakrunayı bulmak için çıkılan yolculuk bu üç kişiyi, Amazon nehri üstünde zamanda ve Latin Amerika’nın acılı tarihinde bir yolculuğa da çıkarır.
3- When Two Worlds Collide (2016)
Amazon Havzası ve Amazon Yağmur Ormanları, her geçen gün yok oluyor. Amazon bölgesi, tarla açmak ve maden aramak gibi nedenlerle gerçekleştirilen bir kıyamla karşı karşıya. Ve elbette bu bölge aynı zamanda dünyanın en köklü, en eski ve en sağlam temelli direnişlerinden birine de ev sahipliği yapıyor; Amazon’un bilge şamanlarının liderliğinde, yerli halkların direnişine. When Two Worlds Collide, bir belgesel ve Peru’nun yerli halklarının her şeyi göze alarak gerçekleştirdikleri direnişi ve buna rağmen global ekonomiden payına düşeni almak için Amazon bölgesini uluslararası sermayeye peşkeş çeken Peru başkanı Alan Garcia’nın çekişmesine odaklanıyor. Ne yerlilerin, ne de hükümetin şakası var ve ne yazık ki en sonunda kan akıyor. Yerli kanı… Bir film olarak da güzel olmasının ve özellikle bazı anlarda süper bir görselliği barındırmasının yanı sıra, When Two Worlds Collide, tarihe tanıklık etmiş olması açısından da önemli bir film.
4- El Botón De Nácar (2015)
Aslında pek çok yerde 2015’te gösterime giren, ama benim 2016’da ancak izleme fırsatı bulabildiğim son Patricio Guzmán harikası El Botón De Nácar (The Pearl Button), Guzmán’dan beklenebileceği üzere, gene şiir gibi bir film. Guzmán, 1941 doğumlu ve Şili’nin en önemli belgeselcilerinden biri. Ancak çektiği her belgeseli adeta bu dünyadan alıp galakside şöyle bir gezdirdikten ve yıldızlardan damıttıktan sonra getirip yeniden bizlere sunuyor sanki. The Pearl Button da öyle işte. Şili, biliyorsunuz – ya da bilmiyorsanız da haritaya bakarsanız görebilirsiniz – ince ve uzun, acayip bir ülkedir. Bir kenarı boylu boyunca Pasifik Okyanusuyla sınırdır ve suyun Şili kültürü üzerinde büyük etkisi vardır. Guzmán, bu sefer de suyla sınır olan Şili’ye kozmik bir bakış atmış ve çok da iyi yapmış.
5- Plaza De La Soledad (2016)
Plaza De La Soledad, aslında Meksika’nın başkenti Mexico City’de bir bölge olan La Merced kadınlarıyla ilgili bir belgesel. Burası, La Merced, burada ikamet eden ve çalışan seks işçileri ile ünlüdür. Magnum fotoğrafçısı Maya Goded, daha önce buraya girip seksi işçileriyle foto-röportajlar yapmıştı ve tüm dünyada büyük yankı uyandırmıştı. 2008 yılında, yeniHarman için Latin Amerika’daki seks işçileri ile ilgili bir dosya hazırlarken kendisiyle tanışmış ve röportaj yapmıştım ben de. Şimdi o röportajın bir kısmı Kan Kırmızı adlı kitabımda mevcut. Her neyse… Plaza De La Soledad, Maya Goded’in ilk belgeseli ve La Merced’deki yaşı geçkin seks işçilerinin hayatlarına dair son derece çarpıcı, sarsıcı ve yer yer hazmetmesi zor bir anlatı. Şunu da söyleyelim, bu belgeselin aslında 20 yıllık bir çalışma geçmişi var. Belgesel, Goded’in bölgedeki 20 yıllık temaslarının ve geliştirdiği ilişkilerin bir neticesi.
6- Julieta (2016)
Pedro Almodovar, İspanyol yönetmenlerin en ünlülerinden. Ama bu ün, içi boş bir ün değil. Zira Almodovar Avrupa’nın en özgün yönetmenlerinden de biri. 2013’ten beri suskundu ve bu suskunluğu bu sene Julieta ile bozdu. Julieta, tam anlamıyla klasik bir Pedro Almodavar filmi. Yani neredeyse kusursuz bir kadın filmi… Almodovar dünyasının hırpalanmış kadınlarından birinin, bir Julieta’nın naif ama sağlam hikayesini anlatıyor. Yani Almodovar en iyi yaptığı işi yapmaya, kadınları anlatmaya geri dönüyor ve uzun zamandır çektiği en iyi filmi de çekmiş oluyor böylece.
7- Ma ma (2015)
Julio Medem, Penelope Cruz, Luis Tosar… Daha ne olsun. Ma ma, en son 2010’da Habitación En Roma’yı çeken seksi filmlerin yönetmeni Julio Medem’in son filmi. Medem, erotik ya da seksi hikayeler anlatırken hikayeyi bir yanından drama doğru çeker, ama melodrama düşmeden toplar ve buruk bir hikaye olarak usul usul bırakıverir önümüze. Ma ma bu anlamda biraz daha farklı bir film. Çok daha dokunaklı ve oldukça naif. Penelope Cruz’un ve Luis Tosar’ın oyunculukları o kadar üst düzey ki, filmin enerjisi daha ilk sahneden izleyiciye geçiveriyor.
8- El Clan (2015)
Arjantin kültürünü, popüler tarihini falan biraz biliyorsanız Puccio ailesini ya da Puccio Çetesini de bilirsiniz. Bir nevi Arjantin’in Manson Çetesidir. Bu aile – gerçekten aileydiler bu arada – 1980’lerde üç kişiyi kaçırıp öldürmüşlerdi. Yani en azından üçü tespit edilmişti. Ayrıca baba Arquimedes’in Arjantin’deki askeri darbeden sonra yaşanan “kirli savaş” dönemindeki bazı insan kaçırmalardan ve yok etmelerden de sorumlu olduğu düşünülüyordu. İşte El Clan da, Puccio ailesinin bu tuhaf ve inanması güç hikayesini, yer yer trajik yer yer de absürt bir dille anlatıyor. Yönetmen Carancho (2010) ile tanıdığımız Pablo Trapero.
9- Truman (2015)
Ricardo Darin, tüm dünyada festival izleyicisinin yakından tanıdığı bir aktör. Keza Javier Camara da öyle. Yönetmen Cesc Gay, bu iki yetentekli isimle tam bir festival filmi yapmış. Ama hiç de fena yapmamış. Truman, baştan sona büyük bir zevkle ve hiç sıkılmadan izlenen bir komedi-drama. İki adam, bir köpek ve bir adet ölümcül hastalık… Değişik ve izlenilesi bir kombinasyon.
10- Desde Allá (2015)
Lorenzo Vigas’ın bana bir yanıyla Nuri Bilge Ceylan sinemasını hatırlatan Kafkaesk filmi Desde Allá, enteresan bir gerilimle örülü ve tuhaf bir şekilde seyirciyi kendine bağlıyor. Venezuella’dan çok sıklıkla dünya kalibresinde filmler çıkmıyor aslında. Bu anlamda da önemli olan film, iki erkek arasındaki sıradışı ilişkiye dair derin bir film.
Öteki Sinema için yazan: Ezgi Aksoy
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
Not 1: Bu listeyi oluşturmak için Boi Neon (2015), Desierto (2015), Ventos de Agosto (2015), Toro (2016), Finding Altamira (2016), La Novia (2015), Ixcanul (2015) adlı filmleri elemek zorunda kaldığımı da belirtmek istiyorum.
Not 2: Filmlerin bazıları 2015 yapımı olmasına rağmen, seyirci karşısına 2016’da çıkan filmler oldukları için bu listeye dahil etmeyi uygun görmüş bulunmaktayım. [/box]