Puss in Boots (2011)
Dört patisine birden kırmızı patik takmış kediden ya da maymun kostümüyle muz yiyen kediden daha tatlı bir şey varsa o da Çizmeli Kedi’dir herhalde. Uzun çizmeleri ve kılıcıyla buraların efendisi benim der gibidir. (Finansal köleniz olabilir miyim? Kumunuzu temizlerim, mamanızı alırım…) Kedilerin klozet kullanıp, sifon çekmeye başladığı günümüzden çok önce o; zenginlik peşinde koşuyor ve altın yumurtlayan kazı kovalıyordu. Kedilerin en cini, en sinsisi, en iş bitiricisi bu kedi istediği zaman gözlerini kocaman kocaman açıp şirin de olabiliyor. O sırada denizanası görmüş Sünger Bob sevimliliğiyle kalbinizi çalarken, hırsızlığına da bir yenisini ekliyor.
Hausu (1977)
Japon kültüründe kedi şans getirir. Hatta kara kedi bile. Kedi kafeleri, Maneki-neko bibloları derken Japonların bu konuda ne kadar “crazy cat lady” olduğunu fark etmemek mümkün değil. (Gelecek planı Şişli’de bir dairede 10 kediyle yaşamak olanlar anladı.) Ama bu filmimizdeki tüy yumağı tam bir cadı. 7 genç kız yaz tatillerini sürreal bir evde geçirmek zorunda kalırlar. Bu ev adeta Dali tarafından lanetlenmiştir. Ortalıkta bir “hell cat”in ruhu dolaşır. Evin içindeki tüylerden şüphelenmiyorsanız, manidar miyavlardan da anlayabilirsiniz. Özellikle dev bir kedi muralinin ağzından kan fışkıran bir sahnesi vardır ki; kediniz “kakamı temizle insancık” derken o kadar şirret olmamıştır.
Kuroneko (1968)
Bu filmde kedi; samurayların tecavüz edip, öldürdüğü ve intikam için geri dönen iki kadın şeklinde çıkar karşımıza. Kuroneko yani Black Cat, bu iki kadının intikam almaları için onlara el pardon pati vermiştir. Bir kedi gibi 9 canlı, çevik, kurnaz ve esnek olurlar. Kadınları kedilere benzeten düşünce bu filmde karşılığını bulur. (Rakı içen kadın… Bu değil. Kadınlar kedi gibidir… Hah bu!) Bizde önünden kara kedi geçerse uğursuzluktur evet ama bu batıl inanış uğursuz insanlar ve bu samuraylar için geçerlidir. Böyle bir durumda tek çare kafanın en tepesindeki saçı çekip, olduğun yerde zıplamaktır. Ne yazık ki samurayların tepesinde saç yoktur.
Black Cat (1981)
Edgar Allan Poe’nun “The Black Cat” hikâyesinin başka bir versiyonu daha doğrusu Lucio Fulci versiyonu. Hepimiz bazen kedilere özeniriz. Geri beyin olmaları dışında en dar yerlerden geçebilen, en yüksek yerlerden atlayabilen, her gün karanlıkta işe gitmek zorunda olmayan, saatlerce uyuyup da kendilerini işe yaramaz hissetmeyen varlıklardır. Bu filmde de Prof. Robert Miles kedilere özenmeyi bir adım ileri taşır ve bizzat kedi olur. Psişik güçleri sayesinde kara kedisinin içine girer ve insanları hipnoz yoluyla öldürür. (Hâlbuki dalsana balık pazarına.) Ama bu kedi de her kedi gibi kucağa alındığında tırnaklarını çıkarır, kuyruğuna basıldığında tırmalar. Hele ki like alacağım, takipçi kazanacağım diye fotoğrafını çekmeye kalkışırsanız katil kesilir.
Sinemaya uyarlanmış kara kediler için şu linke tıklayabilirsiniz: https://www.otekisinema.com/poenin-kara-kedisi/
Cinderella (2015)
Neticede Külkedisi de bir kedi değil midir? Toz içinde temizlik yaptığı, şöminenin başında uyukladığı ve kıskanıldığı için sevimsiz kardeşleri tarafından Cinderella’ya Külkedisi adı takılır. Bu kız kardeşler; insanların kedi filtresi için 15 yaşına döndüğü, artık Facebook’u sadece kedi videoları izlemek için kullandığı, kedi milletinin bu kadar popüler olduğu günümüzü görseler böyle bir yakıştırmaya kalkışmazlardı herhalde. Artık külkedisi olmak, tüyleri kül rengi olan cins bir kedi olmakla aynı şey. Kendine ait ranzan, otelin, hastanen ve servisin var. Üstelik de insanlar seni gördüklerinde mimiklerine hâkim olamıyor, içlerine cin girmiş gibi davranıyor ve partilerde seni alıp evine götürme planları yapıyor. Külkedisi’nin kız kardeşlerine umurum değilsiniz deyip, poposunu yaladığı bir hayat mümkün.
Cat People (1942)
Bu kedi insanları Adnan Hoca’nın kedicikleriyle karıştırmamak lazım. Buradaki kediler daha çok eski bir lanet sonrası kediye dönüşen insanlar. (Yani kedi lobisi.) Joe Oliver Reed, hayvanat bahçesinde karşılaştığı New York’lu ressam Irena’dan çok etkilenir ve onunla evlenir fakat onun bir “very big cat” olduğundan habersizdir. Pençelerini çıkardığında oldukça vahşileşen Irena, normalde süt dökmüş gibidir. Her kedi insan gibi o da başını sokacak bir kutusu, kendisini takdir edip ödül maması verecek bir erkeği, yavru kedileri olsun istemektedir. Mart ayında, metal müzik eşliğinde, seksi iç çamaşırlarıyla dans etmesi ise doğasının bir gereğidir. Purrfect!
Hocus Pocus (1993)
Bu kedimiz, cadı kardeşler Winifred, Sarah ve Mary tarafından kara kediye dönüştürülmüş Thackery Binx’tir. (Cadılar bunu ceza olsun diye yapmışlardır ama şu an kedi olmak için her türlü büyü kitabını hatmedecek, estetik operasyona milyon dolarlar yatıracak insanlar var. Bakınız Jocelyn Wildenstein.) Bu kedinin en büyük özelliği konuşabilmesi ve ölümsüz olmasıdır. Bu sayede 300 yıl yaşar. (Ay yoksa siz hala 9 canlı mısınız?) Kız kardeşini kurtarmak isterken kedi olmuştur ve kardeşiyle arasına adeta kara kedi girmiştir. Şimdi hedefi cadılar geri dönmesin diye evlerini kollamak ve Max’le kardeşi Dani’ye büyüyü bozmaları için yardım etmektir. Tabii bir de zombi Billy’nin uykusuna geri dönmesini sağlamaktır. Salem köylüleri tarafından yakılmak üzereyken cadıların, “dilimizi kedi kaptı” diye espri yapmaları ve Binx’in bu kötü espriye miyavlaması ise epiktir. Miyav yani hiç komik değil.
Cat’s Eye (1985)
Zile basıp mama alan kediler de bir şey mi? Bu filmde kedimiz, minik Drew Barrymore Amanda’nın hayatını kurtarıyor. Hem de bir trole karşı. (Eğer sürekli hareket edip, kıkırdayan bir nesneyseniz kediler karşınızda şansınız yoktur bu hayatta.) “General” isimli sokak kedimizin tek marifeti bu değil. Filmdeki 3 garip hikâyeyi birbirine bağlıyor. Her seferinde paçayı kurtarmayı da başarıyor. Son hikâyede ise resmen kedi avlar gibi trol avlıyor. (“Tom ve Jerry”de Tom’u daha bir sevenler bunu beğendi.) Film, kendisi de bir kedi aşığı olan Stephen King romanı uyarlaması. General bu filmdeki oyunculuğuyla efsane kediler arasındaki yerini alıyor. (Alfred Hitchcock’un “Sapık” filmini izleyen Anadolu kedisi Togepi bu listede ilk sırada.) Bir rivayete göre kendisi salatalıktan korkmuyor, lazer ışığına da gülüp geçiyormuş.
Batman Returns (1992)
Kedilerin en seksisi, en kıvrağı, en hırsızı, en kanunsuzu. İncecik vücudu, biçimli dudakları ve badem gözleriyle kendisi de bir kediye benzeyen Michelle Pfeiffer’ın canlandırdığı Catwoman, kedi kadınlığın hakkını sonuna kadar verir. Yeri geldi mi kendini yalayarak temizler, yeri geldi mi Batman’i yalar, kırbacını kuyruğu gibi sallar, tırnaklarını düşmanına geçirir ve mırlar. (Catwoman olmasaydı BDSM dünyasının can yakan sahibelerinden biri olabilirdi.) Her ne kadar deri kostümü Michelle Pfeiffer’ı o dönemde epey kasmış ve bazı bazı nefes almasını zorlaştırmışsa da o, bu haliyle nefes kesicidir. Eh boşuna demiyor “I’m Catwoman, hear me roarr!” diye. Meow!
Pet Sematary (1989)
İşte tam kendine ait Instagram hesabı olması gereken fenomen bir kedi. Church isimli bu kedimiz zombilerin en vahşisi, kedilerin en insanı. Creed ailesinin kedisi Church bir gün tırın altında kalarak ezilince baba Creed onu Kızılderililerin taşlık hayvan mezarlığına gömer. Bir inanışa göre buraya gömülen hayvanlar canlanmaktadır. Ve Church de daha aksi, daha uyuz bir şekilde geri döner. İki dakika sevdirmeyen, evde yalnız bırakılınca dert dümbeleği gibi oturan, pat pat yaparak herkese akıllı ol mesajı veren bir tüy yumağına dönüşür. Yine de koca kafası ve gri tüyleriyle hala sevimlidir kerata. Bir de yolda kedilere “gel pisi pisi” diyenlere “ne diyon sen ya?” diye bakmasa, yılbaşı ağaçlarını devirmese, saksıdaki çiçekleri yemese, evdeki tüm tıkırtıların sorumlusu olmasa daha bir sevimli olacak tabii. Kedidir kedi!
Alien”daki kedi unutulmuş ya