Şimdi film hakkında konuşmadan önce içinde bulunduğum bir durumu açıklamak istiyorum. Birkaç gündür işten eve gelirken metroda Mormon misyonerlere rast geliyorum. Çok nazik ve hoşsohbet insanlar. Dinden ziyade şehrin değişip duran havasından ya da metro saatlerinin düzensizliğinden konuşuyoruz, zaten toplamda birlikteliğimiz on dakikayı geçmiyor. Mormonlarla olan kısa muhabbetimden sonra eve gelip de End of Line’dan bir kısım seyretmek (evet, filmleri bir oturuşta seyredemiyorum) inanın beni çok garip duygular içine sokuyor. Metroda güleryüzlü rahiplerle sohbet edip hemen ardından kendini metroda güleryüzlü rahiplerin hançerlerle insanlara saldırdığı bir filmi seyrederken bulmak tesadüflerin ötesinde bir ironi. Ama dedikleri gibi, “God has mysterious ways…”
End of the Line, Maurice Devereaux tarafından yazılmış ve yönetilmiş 2007 Kanada yapımı bir korku filmi. Hikayemiz rutin bir akşamüstü metroya binmiş bir grup insanın bir anda kendilerini Kıyamet Günü’nün geldiğine inanan fanatiklerin hedefi olarak bulmasını anlatıyor. Açıkçası tek cümleyle özet geçmek End of the Line’a haksızlık gibi geliyor biraz ama inanın daha detaylı anlatmak filmin bir sürü hoş hareketini istemeden baltalamak olur.
End of the Line’ı üzerine hafif Red State (2011) damlatılmış bir metro korkusu olarak tasvir etmek yanlış olmayacaktır. Korku gibi başlayıp bir aksiyona dönüşen Red State’den farklı olarak ise End of the Line katıksız yoğun bir korku filmi ve gerçekten çok başarılı dehşet anları vermeyi başarıyor. Düşük bütçesinden ve vasat oyuncu kadrosundan ötürü başlangıçta filmin el-kamerası filmleri ucuzluğuna yatacağını ya da bol kan ile gözümüzü boyamaya çalışacağını düşünebilirsiniz ama durum öyle değil. End of the Line nokta atışıyla beklenmeyen anlarda çok huzursuz sekanslar ve karakterler yerleştirerek istediği etkiyi yaratan bir film. Devereaux muhteşem bir senaryo sunmuyor bize, hatta diyalogların çoğu saçma ve yapay diyebiliriz ama gerilimi sürdürecek öğeler eklemeyi öyle zekice başarmış ki filmi “beş dakika sonra ne olacak?” merakıyla seyretmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Açıkçası bu filmi inanılmaz ölçüde şanslı buluyorum, yüzüne bakılmayacak kadar kötü olabilecekken hala tam çözemediğim bir şekilde muazzam bir dönüş yapıp ortalamanın hayli üstünde bir yapım oluvermiş. Gene de şunu belirteyim End of the Line’dan zevk almak için biraz rafine bir korku zevkiniz olması gerekiyor, B-filmi hastası değilseniz sevmeyeceksiniz. Daha çok deneysel çalışmalara açık korku filmi festivalleri seyircilerinin damağına uygun bir film Devereaux’un çalışması.
Dikkat ederseniz “kıyamet günü fanatikçileri” dememe rağmen The Mist’ten bahsetmedim çünkü End of the Line’ın derdi The Mist gibi fanatizme karşı derin okumalı, mesaj kaygılı bir yapım olmak değil. Özellikle filmin finaline gelince bu kaygının hiç olmadığını daha net anlıyoruz. Film, Red State’de Kevin Smith’in aslında aklında olup uygulamaya geçiremediği finale sahip diyebilirim. Bilmiyorum belki ben Red State’e çok kafayı taktım bu sıralar o da olabilir. Gene de bütününde End of The Line’dan aldığım izlenim Devereaux’ın umut vaadeden bir korku sinemacısı olduğu ve başka işler de yapması gerektiği yönünde.
Bu arada filmin açılışındaki kabus sahnesini özellikle başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Romero’nun Day of the Dead’inden beri beni ilk iki üç dakikada böyle çarpan bir kabus sahnesine denk gelmemiştim.
End of the Line’ı özellikle düşük bütçe ile korku çekmeyi hayal eden genç sinemacılara tavsiye ederim. Az maliyetle çekilen filmlerin ille de el kamerası tekniğine ya da “cin çıkarma” hikayelerine mahkum olmadığının en net kanıtını seyretmeden kameranın arkasına geçmeyin.
Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz
Türkiye’nin son 10 yılını simgesel de olsa anlatan daha güzel bir film yoktur muhtemelen.
Tanrı bizi seviyor ve kurtaracak…