Duygu, aşk, heyecan, kin ve nefret olmadan nefes almak bir saat gibidir, tik-tak atar sadece…

Son yılların en çok nefret edilen ve en çok sevilen filmlerinden birini tanıtmak istiyorum sizlere. 2002 yılında gösterime çıkan Equilibrium sinema eleştirmenleri tarafından yerin dibine sokulmuş, oysa ki birçok bilim kurgu fanı tarafından kullanıdğı klişelerden ötürü oldukça beğenilmiş bir B filmidir. Kelime anlamı olarak denge demek olan Equilibrium bir zamanlar çok popüler olan, kontrol mekanizması karşıtı bilim kurgu başyapıtları Fahrenheit 451, Brave new world ve 1984‘den izler taşıyan hikaye yapısı ve yönetmenin de gurusu olduğu Gun-kata adlı dövüş sanatı sahneleri ile eşine az rastlanır bir bilim kurgu filmidir. Matrix’den sonra çekilmiş olması sanırım biraz tepki almış ve iki film arasında hararetli tartışmalara ve kıyaslamalara neden olmuştur. Oysa Equilibrium çok daha basit bir yapıya sahip, tür klişelerini kullanmadaki başarısı ile ön plana çıkan bir filmdir.

III. Dünya savaşını büyük hasarla atlatan Dünya, gelecekteki yıkımlara dur demek için Prozium adlı bir ilaç geliştirilir. Bu ilaç sayesinde insanlar her türlü duygularından arındırılırlar. Duyguları tetikleyeceği için eski Dünya’ya ait tüm sanat eserleri de toplatılmakta, Prozium almayan insanlar idam edilmektedir.

1. sınıf bir Cleric olan John Preston (Christian Bale)’in işi tam da budur. Duygularından arınmayı reddeden insanları bulmak ve yetkililere teslim etmek. Bir görev sırasında ortağı Errol Partridge (Sean Bean)’ın ele geçirilen bir şiir kitabını üstlerine vermediğini anlar ve onu takip eder. Yaşadıkları şehir Libria’nın yasak bölgelerinden birine giren ortağını bir viranede bulan Preston Partridge’den duyguların özgürce yaşanabilmesi gerektiği ile ilgili bir ders alır. Preston kazayla bir günlük Prozium’unu kırınca Partridge’in nedenlerini de anlamaya başlar. Başlarındaki diktatör yönetimi indirmek için bir gün bile Prozium stoklarının bitmesinin yeterli olduğunu düşünen yer altı örgütü ile kontak kuran Preston yönetimi içerden yıkmaya çalışacaktır, ancak ne kadar duygularını bastırmaya çalışsa da yeni ortağı ve üstleri ondaki değişimin farkındadırlar. Böylece eski dostlar düşman olur ve Dikta ile özgür insanlar arasındaki amansız savaş Preston’un önderliğinde başlar.

Hikaye yapısı yüzeysel geçilip aksiyona ağırlık veren film bu konuda oldukça başarılı. Bu başarıda büyük pay sahibi tabii ki Cristian Bale. Onu American Psycho filminde izleyip bu rolü veren yönetmen Kurt Wimmer kendi geliştirdiği Gun-Kata tekniği ile yarattığı kareografiler seyirciyi oldukça gaza getiriyor. Silahlı dövüş şeklinde açıklayabileceğimiz bu teknik Clericlerin kurşunların nereden geldiklerini ve düşmanın bir sonraki hareketini bildiklerinden yola çıkarak geliştirilmiş.

Ayrıca günlük hissettiğimiz bir çok ufak tefek ayrıntının elimizden alındığında nasıl bir ruh haline bürüneceğimizi de oldukça iyi anlatılıyor. Mesela bana hislerini tekrar kazanan bir insanı en iyi anlatmanın yolu nedir? diye sorsanız onu sevişirken göstermek derim. Ama filmde bu Preston’un iş yerine giderken eldivenlerini çıkarıp yürüyen merdiven demirine dokunması ile gösteriliyor. Hem çok kısa, bir o kadar da vurucu bir sahne. Filmi seyretmemin üzerinden onca zaman geçmesine rağmen bu sahneyi unutamadım.

Filmi beğenmeyenlerin en büyük eleştirisi Matrix’e olan benzerliği ve hikaye yerine aksiyona öncelik verilmesi. Aslında yönetmenin Matrix’den çok daha önce belirttiğim bilim kurgu eserlerinin filmlerinden etkilendiği bir gerçek. Matrix ile ise ancak aksiyon sahneleri kıyaslanabilir.

blank

Burda da fark ilk Matrix’de kullanılan daha sonra suyu çıkan bullet-proof tekniği yerine yönetmenin tamamen farklı bir sistem denemesi. Bunun için belki çok kafa yorduğundan hikaye sallantıda kalmış. Ancak özellikle Preston’un tek başına yüzlerce polisi alt ettiği (insan inanamıyor ama sadece otuz dakikada çekilmiş), ve finale yakın ortağı ile giriştiği kılıç savaşı oldukça başarılı sahneler. Kara şovalye Christian Bale’i bu sahnede beyazlar içinde de ne kadar karizmatik olduğunu göreceksiniz.

Vizyona girdiğinde gişede çöktüğü için Amerika dışında gösterim şansı dahi bulamamış film Dvd satışları ile zamanla keşfedilmiş iyi bir aksiyon bilim kurgu filmidir kanaatimce. Özellikle Matrix’in ikinci bölümünü beklemekten kriz geçiren bünyelerde Prozium etkisi yapmıştır.

Son söz olarak demek isterim ki; eğer aksiyon seviyorsanız izlemenizde bir sakınca yok, ancak derin bilim kurgu filmi sevenler için pek bir tat vermeyeceği de ortada. Duygusuz kalmayın…

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

5 Comments Leave a Reply

  1. Sanırım Kanal 1’de seyretmiştim.Fena film değil.Matrix,Fahrenit 451 ve 1984’ten kötünün iyisi bir kolay.Ama yine de dövüş kareografileri ile kendine has bir tadı var.

  2. filmin kusuru kendi özünü yeterince derinleştirememesi, belki de buna olanak olmaması.

    tez şu: insanlar arasındaki dengesizliğin nedeni, denge bozucu etkileri olan duygularımız. eğer duygularımızı ortadan kaldırmayı başarırsak iç dengeye, dolayısıyla toplumsal dengeye kavuşuruz.

    peki, duygularından tamamen arınmış iki insan çok temel konularda anlaşmazlık yaşayamaz mı? bu anlaşmazlık zorunlu bir çatışma yaratamaz mı? bu çatışma şavaşa dönüşemez mi?

    film bu noktalarda çetin düşüncelere dalmaktansa kendini anti-ütopik atmosferin cazibesine teslim ediyor, üstüne christian bale’in karizması, döğüş kareografileri ve aksiyon sahneleri eklenince başarı elde edeceğini umuyor. buna rağmen seyri hoş, ama sığ bir film olmaktan kurtulamıyor.

  3. Equilibrium sevdiğim filmlerden. Matrix ile karşılaştırılması bence gereksiz. Çok farklı kulvarlarda koşuyorlar. Matrix’i de severim ama ikisi arasından bir seçim yapmam gerekse Equilibrium’u seçerim.

    Bu arada Christian Bale’i, Terminator Salvation’da John Connor rolünde görecekmişiz.

  4. bu filmin esasen matrix ten önce projelendirildiği ve matrix in yapımcıları tarafından keşfedilip, satın alındığı ve değiştirilerek matrix in yaratıldığı söylenir. daha sonra film vizyona verilir ve gişe yapmaması için her trülü girişim yapılır. amerika da 2 milyon dolar gibi bir hasılat, dünya çapında ise 4 milyon dolar hasılat yapmış olduğu hatrımda kalmış. film özellikle bush yönetiminin baskıcı paranoyak şüpheci yıllarına bir eleştiri olarak algılandığından bir bu şekilde bir sansürle cezaklandırıldığı söylenir. filmdeki gun-katalar gerçekten mükemmeldir. matrix teki benzer sahneleri dikkalice izleyip, üzerine birde bale in performansını izleyince keşke, matrix te bale oynasaymış dedirtiyor insana. hikayenin yüzeyselliği, karakterlerin derinlemesine işlenmeyişi ile belkide birinci sınıf olabilecekken b sınıfında kalmış bir film. ama oldukça vurucu sahneleri de mevcut.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Goke, Body Snatcher from Hell (1968)

Goke Body Snatcher from Hell, Japonya’nın şahsına münhasır garipliklerinden nasibini
blank

Star Wars: The Force Awakens (2015)

George Lucas olmadan yoluna devam eden macera, serinin en güçlü