Türkiye’de kadınların rock müziğiyle sahneye çıkmasının hikayesi, cesaret ve başkaldırıyla örülü uzun bir yolculuk. Volvox’un kadın rock müziğinin öncüsü olarak kabul edilmesi doğru bir değerlendirme olabilir; ancak bu devrimin kökleri aslında 1968 yılına, Türkiye’nin ilk kadın rock grubu Eroğlu Kızlar Orkestrası’na kadar uzanıyor. Bu hikaye, sadece müzikle sınırlı değil; kadınların kendini sahnede ifade etme mücadelesini ve toplumsal tabularla yüzleşme cesaretini de içeriyor.

blankEroğlu Kızlar Orkestrası’nın kuruluşu, müzikle iç içe büyüyen bir ailenin hikayesiydi. Cenk Eroğlu’nun halaları, çocuk yaşlarından itibaren müziğe olan tutkularıyla dikkat çekiyor ve bu tutkularını sahneye taşımak istiyorlardı. Bir müzik dersanesi sahibi olan Babaları Kemal Eroğlu’nun desteğini alarak çıktıkları bu yolda, Türkiye’nin o dönemki koşulları göz önünde bulundurulduğunda, sahnede tamamen kadınlardan oluşan bir rock grubunun olması oldukça sıra dışıydı. Kadınların sahneye çıkması bile başlı başına bir meydan okumayken, onlar rock, caz ve halk müziği gibi farklı türleri bir araya getirerek müzikal anlamda yenilikçi bir çizgi benimsediler.

Bir Orkestranın İzinde: Cesur Müziğin Öyküsü

Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın zamanla unutulmaya yüz tutmuş hikayesini yeniden gün ışığına çıkaran Musa Ak ve Hasan Basri Özdemir, “Bir Orkestranın İzinde” adlı belgeselle izleyiciyi geçmişe doğru nostaljik bir yolculuğa çıkarıyor. Belgesel, yalnızca bir müzik grubunun hikayesini anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihine dair önemli bir pencere de açıyor. Ak ve Özdemir, belgeselde grubun müzikal macerasını derinlemesine işlerken, izleyiciye Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın sahne arkasındaki dinamiklerini, grup üyelerinin iç dünyalarını ve dönemin zorluklarını samimi bir dille aktarıyor.

Belgesel, Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın kuruluşundan başlayarak müziğe olan tutkularını, sahnede yaşadıkları zorlukları ve başarılarını detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor. Grubun neden dağıldığı, hangi toplumsal baskılara karşı direndiği gibi konular, izleyiciyi o yılların ruhuna götürerek daha kişisel ve empatik bir bakış açısı sunuyor. Ak ve Özdemir’in sinemacılık anlayışı, belgeselin dramatik yapısını güçlendiriyor ve izleyiciyi adeta grubun bir parçasıymış gibi hissettiriyor. Grubun sahneye çıktığı anları, prova süreçlerini ve müziğe olan tutkularını izlerken, Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın aslında bir dönem kadın müzisyenler için neleri başardığını daha derinden anlama fırsatı buluyorsunuz.

blank

Cenk Eroğlu’nun Anlatımı: Aileden Miras Bir Hikaye

Belgeselin en güçlü yanlarından biri de Cenk Eroğlu’nun katkısı. Eroğlu, grubun hikayesini kendi anıları ve ailesiyle olan bağlantıları üzerinden anlatırken, bu tarihi sadece müziksel bir anlatıdan ibaret olmaktan çıkarıyor. Onun gözünden anlatılan hikaye, aynı zamanda bir aile meselesi ve bir kuşağın direnişi haline geliyor. 90’ların rock müziğine “Ben Yağmurda Doğdum” gibi unutulmaz şarkılarla imza atan Eroğlu, belgeselde halalarının cesaretinden ilham aldığını ve onların açtığı yolda müzikal mirası devam ettirmenin kendisi için ne kadar anlamlı olduğunu dile getiriyor. Bu anlatımlar, belgeselin duygusal bağını güçlendiriyor ve izleyiciye, sahne arkasındaki gerçekleri daha iyi anlama şansı sunuyor.

Volvox ve Kadın Rock’ın Evrimi

Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın sahnede oluşturduğu cesur tavır, yalnızca kadın rock müziği için değil, genel anlamda Türk müziği için de önemli bir dönüm noktası oldu. Grubun sahnedeki performansları ve dönem normlarına başkaldıran tavırları, Türkiye’deki kadın rock müziğinin zeminini oluşturdu. Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın açtığı yoldan yürüyen bir diğer grup ise 1980’lerin sonunda kurulan Volvox oldu. Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Gül Ağırca ve Ebru Bank’ın bir araya gelerek oluşturduğu bu grup, Türkiye’de kadın rock müziğinin farklı bir boyuta taşınmasını sağladı. Volvox’un sahneye çıktığı ilk yıllardan itibaren alternatif rock ve grunge gibi daha cesur ve sert tarzlara yönelmesi, kadın müzisyenlerin de bu türlerde söz sahibi olabileceğini gösterdi. 90’ların başında grup üyelerinin solo kariyerlere yönelmesiyle dağılsa da, Volvox’un etkisi sahnede yankılanmaya devam etti. Şebnem Ferah’ın melankolik tarzı ve Özlem Tekin’in enerjik sahne duruşu, Türkiye’de kadın rock müziğinin temel taşları haline geldi.

blank

Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın hikayesi, müzik tarihimizde unutulmaya yüz tutmuş ancak yeniden keşfedilmesi gereken önemli bir yolculuğu anlatıyor. Musa Ak ve Hasan Basri Özdemir’in belgeseli bu hikayeyi büyük bir titizlikle gün yüzüne çıkarırken, izleyicilere yalnızca bir müzik grubunun serüvenini değil, aynı zamanda kadın müzisyenlerin verdiği mücadelenin dramatik bir yansımasını sunuyor. Bu belgesel, Altın Portakal’da bir hazinenin keşfi gibi, kaybolan bir tarihin izini sürenler için paha biçilmez bir değer taşıyor.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. O yılları yaşamış bir kişi olarak bu belgesele dikkat çektiğiniz için teşekkürler. O devirde kendilerini ortaya koyan Rock’n Roll’cu kızlarımızı ne kadar tebrik etsek azdır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Hasret: Off Off!

Vizyonda, festival tadı yakalamak isteyenlere çok uygun bir film var;
blank

Av Vahşeti ve Türcülüğün Esasları: Safari (2016)

Safari (2016), “avlanmak” için Namibya’ya giden Avrupalıların hayvanlara uyguladığı vahşeti