Ertuğ Tüfekçioğlu: ‘Film yarışmaları bir sirktir!’

27 Haziran 2014

unnamed

‘Film yarışması en saçma ve özellikle körpe sinemacılara dikte ettirilmiş bir sirktir’

Ertuğ Tüfekçioğlu ile geçen yaz Altın Portakal’da tanıştık, tabii filmlerinin bir kısmını daha önce izlemiştim. Son filmi Uzun Bir Hikayenin Tam Ortası profesyonel açılar eşliğinde bir sorgulamanın öncesi ve anına odaklıyor bizi. Yurtdışında eğitim alan ve doğal olarak filmlerinin çoğunu orada çeken Ertuğ Tüfekçioğlu ile kendi kısa film yolculuğunu ve kısa filmin etkilerini konuştuk… İyi okumalar…

Öteki Sinema için söyleşi: Banu Bozdemir

Liseden sonra yurtdışında okuman ve filmlerinin çoğunu orada çekmen nasıl bir bakış açısı oluşturdu sen de? Orada eğitim almanın ve oranın kültürüne yakınlaşmanın teknik ve içerik olarak sana katkıları neler olmuştur

 Bana kalsa ortaokulda gidecektim. Tabii ki çok yararını gördüm. Daha evrensel düşünmeye, resme hep daha geniş bir açıdan bakmaya, aynı anda birden fazla kültürün değer yargılarıyla yaratıcılığınızı geliştirmeye zorlayan çok zevkli yıllardı. Dil ve kültür farkından dolayı mecburen hep iki kere fazla çalışmanız gereken ya da yeni alışkanlıklar edinmeniz gereken bir süreçtir yurtdışında yaşamak. Hele hele direnmezseniz, bence daha çok yararını görürsünüz.  Bu tecrübeler, insanı film çekerken de daha dayanıklı biri kılıyor. ‘’Orada’’ olmak beni aslında Türkiye’ye, Asya’ya ve doğuya daha yakınlaştırdı. Ve hatta diyeyim ki ‘’orada’’ olmak beni batı kültürü hakkında daha bilgili yapmış olsa da eskisinden çok daha fazla sorgulamamı da sağlamıştır. Eğitim konusuna gelince; Mümkünse hiçbir yerde film okuluna gitmeyin. Kesin bilgi.

Zarpa, öğrenciyken çektiğin bir film. Sanki korku türüne daha yakın bir tarzın oluşacakken sonraki filmlerine bakınca daha farklı türlerde filmler çektiğini görüyoruz. Zarpa, bir baba oğul meselesi mi? Teknik olarak da denemişsin…

Tarzım olduğuna, olacağına veya olması gerektiğine çok kafa yormuyorum. Değişik filmler ve türler denemeyi seviyorum. Zarpa’da, evet, karısı olmayan bir babanın alkolizminin oğlu üzerindeki yan etkilerini görüyoruz. Meselesine gelince, filmi ne kadar geniş kapsamlı bir açıyla seyretmek istediğinize bağlı. Teknik olarak okuldaki fikir; Hayatında ilk defa 16mm kamera gören film öğrencilerine, bir dönemde 2’li takımlar halinde  2’şer tane, sessiz ve konuşmasız film çektirmeleriydi.  Teknik olarak başka bir hatıraya gelince, bira kutusu sahnesini keserken çok tehlikeli bir filme dönüştü. Takım arkadaşım—Brian Cox bir sabaha karşı filmi keserken kazara film bıçağının ucundaki jiletle bileğini kesmiş ve odaya sabah geldiğimde tüm kurgu masası kandı, Brian da acildeydi.

Direk Aşk sevimli bir film birçok yerde karşıma çıktı. Orada daha popüler bir filme imza atmışsın. Bir yandan sevginin sınırlarını zorluyorsun diye algılayabiliriz ama kadının aşk duygusunu sınamak da olabilir, kadın herkese aşık olabilir gibi. Tabii ‘Her’ filmini de unutmayalım… Ama senin yapmak istediğin neydi?

Ben bu filmde aslında korkunun sınırlarını zorlamak istedim. Ama kurguda bir komediye dönüştü ve görenler de bunun benim için daha hayırlı olacağını söylediler. Bunun yanında, İrem’in yazıp oynadığı bu kısa filmi ben sadece duru bir şekilde anlatmayı amaçladım.

893039_550330425061545_1556143285_o

Uzun hikayenin Tam Ortası… Aslında ilginç bir film ama bir yandan da insan da yapmak istediğin şeyin altyapısına dair soru işaretleri bırakıyor. Yıllar sonra gelen bu sorgulamanın sınırlarını biraz da senden dinleyelim. Çünkü benim anladığım hesaplaşma politik eksenli erotik bir çatışma ama doneleri bir hayli az… Ve yapılan eylemler eleştiriliyor…

Çok Uzun Bir Hikâyenin Tam Ortası adlı yıllar sonra gelen bu sorgulamanın sınırlarını benden dinleyecek olursanız, bu Marie Claire dergisinin birçok ülkede yayınlamasına rağmen, Türkiye’de nedense yayınlanmadığı ‘’Amazon Kürtler’’ gibi bir isimle yapılmış haberinden yola çıkılarak yazılmış bir öykü. Tabii ne Fransa, ne de Türkiye Marie Claire, isimlerinin bu filmde kullanılmasını istemediler. Bizi şaşırtmadılar ;) Filmdeki dergi ‘’Carie Mlaire’’in Amazon Kürtler haberi, Mireille’in dişçide okuduktan sonra, kendi intikam şehvetini daha romantik bir şekilde Türkiye’de insanları bombalama eylemi kararı vermesine, ve kurbanlardan biri olmasına neden oluyor.

Şu sıralar üzerinde çalıştığın bir film var mı acaba, varsa neyle ilgili?

Var, iki tane. Biri daha önceden yazdığım bir uyarlama. Diğeri de gene Hakan’ın (Günday) yazdığı kötülük üzerine garip bir film. Heyecanlıyız. Değişik şeyler deneyeceğiz…

Belgesellerin de var ama daha çok kısa filmlerin ön planda. Belgesel de denemenin nedenleri?

Belgesel çekeceğimi ben de bilmiyordum. Hollywood’da bir magazin haberi yapalım derken, kendimi tek başıma bir belgesel çekerken buldum. Yıl 2004’tü. Sonra 2006’da Ya Tutarsa? uzun bir belgesel olarak bitti ve İZ TV dahil bir çok mecra ve şenlikten ilgi gördü. Sonra, Amerikalılarla, ABD’nin çizgi roman sanayisiyle ilgili bir kısa belgesel çektim. Dig ComicsO da iyi sonuçlar aldı ve bundan para bile kazandım. Sonra Kazım Mirşan ve Erken Türk Tarihi adlı bir belgeselin yapımcılığını yaptım. Bunlar nasıl oldu bilmiyorum. Belgesel seyretme konusuna gelince aslında aşırı seçiciyimdir ve beraber çalıştığım insanlarla (babam dahil) hep anlaşmazlık yaşadım. Umarım kimse bana bir daha belgesel yaptırmayacak.

Kısa film senin için ne ifade ediyor. Şu ana kadar çektiğin kısalar seni ne kadar tanımlıyor ya da bir tanesi diğerlerinden ayrılıyor olabilir mi? Kısa filmin tanımını bir de senden alalım…

Kısa film benim için iki tür insanın yuvasıdır. Öğrenmek isteyen ve uzun çekecek parası/cesareti olmayanların. Ben 2000ler’den beri parasızlıktan kısa çekiyorum, çünkü hiç çok ucuza çekilebilecek bir uzun film projem olamadı.

En çok canımı acıtan ve bende aşk öpücüğü ve yara izleri bırakan filmim Gönlümün İsi sanırım. Boş inatlarla ve gene yetmeyeceği belli olan bütçelerle çekilmiş, çok güzel ve ülserli Los Angeles yıllarına mal olan bir filmdi. Patronum Jason beni bu filmden sonra bile bırakmadığına göre galiba beni seviyor. Kısa filmin bana göre tanımı: İyisi zor bulunan, 2-3’den fazla yapılması gereksiz, sinemanın piçidir.

Kısa filmin son yıllarda beslendiği alan daha çok politika. Aslında sen de son filminde politik göndermeler yapmışsın. Bu gündemin getirdiği bir şey mi, yoksa politika daha fazla mı hayatımızda ve bakış açımızda var? Ya da senin görmek istediğin politik eksen hangisi?

Evet, öyle maalesef. Benim de son filmime siyasi deniliyor ama bence Zarpa! dahil tüm filmlerim ve şu an gösterimdeki uzun filmlerin hemen hemen hepsine de siyasi denebilir. Ben kanayan yaralara parmak basma adına film yapmayı pek ilginç bulmuyorum. Son filmim şiddeti bir araç olarak kullanmayı sorgular, arka öyküsünde siyasi bir konu var elbet. Farklı bir bakışı var, ve iyi yanı kim ne der diye yazılmış bir senaryo değil. Filmlerde siyaset, aslında seyircinin kafasında ne kadar varsa o kadardır. Film bir yemekse bence politik ekseni olsa olsa o yemeğin tabağı olmalıdır. Tabii bazı yemekler elle de yenir, lavaşla da…

Bakanlık desteği aldın mı hiç bugüne kadar? Alıp almamana göre görüşlerin?

3-4 defa değişik yapımlarım için denedim. Son kısa filmim için biraz aldım. Azıcıktı ve almak için neredeyse yarısını da harcattılar J ama gene de müteşekkiriz. Kendi filmlerime destekten çok, sanata, sinema ve eğlence sektörüne çok çok daha destek verilen, yönetmenlerin yapımcı olmak zorunda kalmadıkları ve desteği verenlerin bunun bir lütuf gibi yapmadığı günler görmek isterim. Desteği o zaman almak çok daha faydalı olur. Herkesin de bunu talep etmesini beklerim.

Son zamanlarda aklıma takılan doğa, çevre ve rant (o olumsuz kısmı) üzerinden yapılan politika. Gezi direnişinin de en azından oradan ilham aldığını söyleyebiliriz. Yani bu tarz bir politik örgütlenme de bana çok doğru geliyor, sen bir kısa filmci olarak ne düşünüyorsun bu konuda?

Muhteşem günlerdi. Bir o kadar da rezalet ve üzücü. Ülke ikiye falan da bölünmedi. Ülkede sadece bir kısım artık uyuyormuş gibi yapmıyor ve korkaklar kafalarını hala yastıklarının altına sokuyorlar. O kadar. Belki son yüz yılın en haklı ve tek taraflı şiddet içeren halk hareketidir—Gezi Hareketi. Doğanın, adaletin, çevresel ve kültürel estetiğin olmadığı, korunmadığı bir yerde medeniyet olamaz. Bunu tane tane gerektiğinde de bağıra bağıra herkese anlatacağız. Anlatmak zorundayız. Bunu sembolik bir sürü ağıt ve propaganda filmi çekerek mi yapmak gerek? Sinemacılar olarak elimizden gelenin en iyisi şu anda buysa eyvallah ama sinema bence yerel fotokopi filmi üretebilmekten çok daha güçlü yeteneklere sahip. Olmayacak fikirler denenmeli. İnsan sinemadan çıkınca o işlenen konudaki fikirleri yerine, önce kendisiyle ilgili fikirleri sarsılmalı. Kalıcı olan budur.

Kısa film yarışmalarının amacına uygun olduğunu düşünüyor musun?

Film yarışması bence dünyadaki en saçma ve özellikle körpe sinemacılara dikte ettirilmiş bir sirktir. Kaldı ki; amacı klancılık yapıp, ‘’en iyi film’’ kelimesi adı altında aslında ‘’en iyi konu’’, ‘’en iyi ideoloji’’, ‘’en iyi tanıdık’’, ‘’en iyi hiçlik’’lere sevimli bir jüri diktasıyla yol açmaksa, yarışmaların amacına uygun olduklarını düşünüyorum. İstisnalar var da denizde kum taneleri kadarlar.

Festivallerde genel olarak aynı filmlerin öne çıkması ve ödül kazanması konusunda görüşlerin?

Festivallerimiz, sağ olsunlar, bu ve benzeri hareketlerle bize onları ne kadar ciddiye almamız gerektiğini hep hatırlatıyorlar. Tabi, bu seneki ortalığı dağıtan Patika filminden hiç rahatsız değilim. Filmi ilk seyrettiğimde yılın en iyilerinden biri olabileceğini hemen düşündüm ve yönetmeniyle sonradan arkadaş oldum. CUBHTOyonetmenresmiYakışıklı çocuk ama bunlar hür fikirlerimdir. Kaldı ki ona bile bazı yarışmalarda, seçkideki en iyi film olduğunu bildikleri halde ‘’en iyi film’’ ödülü vermediler. Bu daha da şahane.

Durum festivalleri olarak da aşağıda yukarı tüm dünyada aynıdır;Körler sağırlar birbirini ağırlar.Biz, uzun film yarışmaları dahil, daha bir yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz, o kadar.

 Takip ettiğin kısacılar var mı?

Kısacılar takip edilemezler.

Son olarak ne söylemek istersin?

Teşekkür ederim.

Direk Aşk – Love is Blind A Short Film by İrem Altuğ & Ertuğ Tüfekçioğlu

Well Sooted (Gönlümün İsi) – Yönetmen: Ertuğ Tüfekçioğlu

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Hilmi Etikan: “Sinemanın yüzüncü yılında bakanlık desteğimiz kesildi”

Öteki Sinema yazarı Banu Bozdemir, Hilmi Etikan ile festivaller üzerine
blank

Zeynep Dilan Süren: ‘Geldiğimiz noktada evin içinde birbirimize ne yaptığımız hepimizi daha da ilgilendiriyor’

Büyük İstanbul Depresyonu'nda da diğer filmlerinde olduğu gibi kadın dünyasına