Bazen yürürken, bazen de otobüsle, trenle eve dönerken rastlarız sokaklardaki grafitilere. “Seni Seviyorum Ayşe”, “Liselim” gibi sığ duvar yazılarının aksine bazı eserler o kadar yakışmıştır ki o duvara içinden takdir eder insan çizen kişiyi, kim olduğunu merak eder. Ülkemiz sokaklarında hala çok farklı, özgün işlere rastlayamasak da sosyal medyanın kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte dünya sokak sanatının başarılı örneklerine bir çoğumuz mutlaka denk gelmiş, bazı sanatçıların isimlerini öğrenmişizdir. Sokak sanatı ve duvar resimleri denildiğinde tüm dünyanın aşina olduğu Banksy bu sefer bir film ile çıkıyor karşımıza.
Öteki Sinema için yazan: Nuri Şimşek
“Banksy”; kimliğini gizleyen, politik ve mizahi grafitileri ve çalışmaları olan bir sokak sanatçısıdır. 2000’li yılların başında pek tanınmayan bu şahıs, milenyumun ortalarına doğru açtığı sergiler, yazdığı kitaplar ve sürekli olarak haber yapılmasıyla oldukça ünlü hale geldi. İsrail’deki “utanç duvarı” üstüne yaptığı birbirinden ilginç politik grafitileri tüm dünya basınının dikkatini çekmiştir. Sanatçının grafiti yaptığı duvarlar çeşitli “girişimciler” tarafından kesilerek satılmaya başlanmış, sokaktan toplayıp kesip biçerek yaptığı telefon kulubesi bile 550 bin dolardan satılan modern sanatın ilginç bir figürü olmuştur.
Yönetmenliğini yaptığı 2010 yapımı Exit Through the Gift Shop, kurmaca mı, belgesel mi, sahte belgesel mi emin olamıyoruz. Thierry Guetta isimli birinin hikayesinin temel olarak alındığı film, sokak ve duvar sanatı ekseninde sanata ve sanatçıya yönelik önemli çıkarımların yapılabileceği bir iş olarak dikkat çekiyor. İsmini, son yıllarda müzelerde görmeye alıştığımız çıkışa yakın hediyelik eşya dükkanlarından alan yapımın En İyi Belgesel Oscarı’na aday olduğunu hatırlatarak belgesele ve anlatmak istediğine geçiyorum.
Fransız asıllı Thiery Guetta, Los Angeles’ta yaşayan, vintage kıyafetler satan çoluklu, çocuklu bir aile babasıdır. Küçük yaşta ölen annesiyle yaşayamadığı, eksikliğini hissettiği anıların varlığı ileriki yıllarda hiç bir anısını kaybetmeme isteği uyandırmış ve hayatının her anını kameraya kaydeden bir obsesif olmasına sebep olmuştur. Kamera kayıtlarına devam ettiği bir dönemde, aile ziyareti için gittiği Fransa’da sokak sanatıyla ilgilenen kuzeni sayesinde bu yasa dışı, heyecanlı ve güzel dünya ile tanışmıştır Thierry. Her şeyi kaydetme isteği yerini yavaş yavaş sokak sanatçılarının çalışmalarını kaydetme tutkusuna bırakmıştır. Bu yolda çok farklı kişiyle tanışmış, çok farklı işlerin yapılışına tanık olmuştur. İlerleyen zamanla birlikte en büyük tutkusu gerçek olmuş ve Banksy ile tanışmış, onu videoya kaydetmiş ve Los Angeles’ta grafiti yapması konusunda Banksy’e yardım etmiştir. Bu tanışıklık Thierry’nin hayatında önemli bir kırılma noktasıdır aslında. İngiltere’ye giderek Banksy’i memleketinde çalışırken kaydetme imkanına ulaşan bu uçuk adamın bir diğer tuhaf özelliği de kaydettiği hiç bir görüntüyü izlememesi ve bunlardan herhangi bir çalışma gerçekleştirmemesidir. Banksy’nin zorlamasıyla bir sokak sanatı belgeseli yapmaya karar veren Guetta, kutular içine yığdığı kasetlerden rastgele kasetler ve görüntüler seçerek bir film yapar fakat film 1 buçuk saatlik bir kabustan başka bir şey değildir. Bunun üzerine Thierry’nin elindeki bütün kasetleri alan Banksy kendi bir belgesel yapmaya karar verir, Thierry’ye de sokak sanatıyla ilgilenmesini tavsiye eder. İzlediğimiz filmin asıl kırılma anını da işte tam burası oluşturmaktadır.
Thierry Guetta, Mr.Brainwash (Bay Beyin Yıkayan) mahlasını kullanarak sokak sanatçılığı yapmaya başlar. Fakat yavan bir tat vardır işlerinde. Aklına gelen, sağdan soldan esinlendiği fikirleri parayla tuttuğu kişilere çizdirerek eserler ortaya koymaya başlar. Sağa, sola kendi portrelerini çizdikten sonra, büyük bir sergi açarak popülerliğini iyice arttırmak isteyen Mr.Brainwash tanıdığı popüler grafiti sanatçıları ve Banksy’den destek ister ve alır. Evini ipotek ettirerek, elindeki bütün imkanları seferber ederek serginin hazırlıklarına devam ederken vurdumduymazlığı ve rahatlığı ekibindeki herkesi oldukça rahatsız etmektedir. Sergi günü hazırlıklar devam ederken, hazırlıklarla ilgilenmek yerine röportaj vermesi Mr.Brainwash için önemli olanın sanattan ve bir şeyler anlatmaktan çok kendisi olduğunun bir göstergesidir. Bir derginin, sergiyi kapaktan haber vermesi de Mr.Brainwash’un ekmeğine sürülen yağ olur ve ilk gün sergiyi ziyarete 4000’den fazla insan geli. 5 gün açık kalması planlanan sergi 2 ay süresince ziyaretçi kabul eder. Sonradan olma sanatçı Mr.Brainwash bir anda eserleri binlerce dolardan satılan bir popüler kültür simgesi haline gelir, o kadar ünlenir ki 2009 yılında Madonna’nın Celebration albümünün kapak çalışmasını da kendisi gerçekleştirir. Mr.Brainwash’un geldiği noktayla ilgili kendisi ve bir kaç grafiti sanatçısı yorum yapar ve film biter.
Gelelim filmin bize söylemek istediği şeylere; Pazarlama, günümüzün en önemli konularından bir tanesidir. Filmin başında Thierry’nin vintage dükkanıyla ilgili kurduğu şu cümleler bu günü yorumlama konusunda bizlere oldukça yardımcı olmaktadır; “O zamanlar ben eski adidaslar falan alırdım. Yani burada bulamayacağınız şeyler. Ayakkabılar, çantalar falan. Bu eşyalarla dolu, koca bir depo vardı. Ve hepsini 50 dolara satın alırdım. Dikişleri farklı olan kıyafetleri alırdım. Bunların özel tasarım ürünleri olduğunu söyler ve 400 dolardan satardım. Bazen sadece 50 dolar harcayarak 5000 dolar kazanıyordum.” Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi asıl önemli olan ürünün yapısı ve kalitesinden ziyade sunuluş şeklidir.
Kapitalizmden nefret etsem de ona saygı duymaktan kendimi alamıyorum. Kendine tepki olarak çıkan şeyleri bile kendi içinde özütüp, bir şekilde sistemin bir parçası haline getirebiliyor. Banksy’nin eserlerinin yüz binlerce dolardan satılması bunun en önemli özelliğidir. Bunun dışında neyin sanat olup, neyin olmadığına, neyin milyon dolar edip, neyin çöp olduğuna zengin bir grup insanın karar veriyor olması, çeşitli zümrelerin istedikleri kişileri bir anda göklere çıkarmaları oldukça sinir bozucu. Sanat eserlerinin para ile değerlendirilmesinin hiç bir zaman kabul edilir bir tarafı yoktur.
Mr.Brainwash’un Banksy tarafından yaratılmış hayali bir karakter olduğunu söyleyenler var. Ben bu düşünceye katılmıyorum açıkçası. Mr.Brainwash taklit ve tekrar ile ünlenen yüzlerce insandan sadece bir tanesi. Bansky bu durumu şu sözlerle anlatıyor filmin son bölümünde: “Thierry bazı açılardan oyunu kuralına göre oynamadı. Ama bizim kuralsız olmamız gerekiyor zaten. Bu işin etiği ne bilmiyorum. Sanatçı olmak isteyen herkesi sözde cesaretlendirmemiz gerekir. Eskiden herkes böyle yapmalıdır diye düşünürdüm. Artık öyle yapmıyorum.”
Banksy ürünleri her ne kadar yüz binlerce dolardan satılan bir popüler kültür fenomeni olsa da bu belgeseli çekerek -kurgulayarak belki-, duruşunu ve tarafını bir şekilde belirtmiştir. Yapımın gerçek yüzünü tam olarak bilememekle birlikte seyir zevkinin yüksekliği ve farklı konularda bilgi verici yapısıyla izlenmeyi hak eden bir iş olarak dikkat çekiyor Exit Through the Gift Shop.
Elinize sağlık. Bu arada, Mr. Brainwash’un sitesi varmış: http://www.mrbrainwash.com/
Ama sanırım çok yeni ya da laf olsun diye açılmış; çünkü Mr. Brainwash sprey boyalarının satıldığı alışveriş sayfası dışında sayfalarının çoğu yapım halinde.