SyFy’ın TV’lerdeki Uzay Operası boşluğunu karşılamak üzere yola çıktığı Expanse, uzun zamandır beklediğimiz çok katmanlı bir bilim kurgu dizisi.

James SA Corey’in kitap serisinden uyarlanan yapım (Daniel Abraham ve Ty Franck adlı yazarların ortak isimle yazdıkları bir seri) Iron Man ve Children of the Man’in yazarları Mark Ferguson ve Hawk Ostby tarafından televizyona aktarıldı.

blank

23. yy.’da geçen hikayemizde insanlık uzay yolculuğuna başlamış ve kolonileşme yoluna gitmiştir. En büyük güç olan Mars kolonisinin savaş gücü yüksektir ve Dünya ile aralarında soğuk savaş yaşanmaktadır. Celes adlı asteroid kuşağında iki güç de kaynak çıkarmakta ve buradaki kuşaklılar kolonilerin işçi sınıfını oluşturmaktadır. Kuşaklılar suya muhtaç yaşamakta ve zaman içinde dilleri, vücut şekilleri değiştiğinden Mars ve Dünya tarafından insan yerine dahi konulmamaktadırlar.

Bu ana üç güç merkezinde üç ayrı hikayeye sahip olan Expanse ilk başta seyirciyi zorlayacak bir yapıya sahip. Ancak hikayeler birbirleri ile kesişmeye başladıktan sonra tüm soru işaretleri yok oluyor ve bize Battlestar Galactica’dan beri ortaya çıkmış en büyük televizyon serilerinden birini seyretme şansını veriyor.

Üç hikayenin en önemlisi Kuşakta geçen hikayemiz. Kariyerinin en oturaklı rollerinden biri ile karşımıza çıkan Thomas Jane’in Josephus Miller adlı polisi oynadığı bu bölümde kendisi amiri tarafından gizli bir göreve atanıyor. Julie Mao adlı sistemdeki en zengin adamın kızı kayıptır ve Kuşakta başkaldıran grup OPA’nın yanında olduğu söylenmektedir. Miller Mao’yu ararken ortada çok daha büyük bir komplo olduğu kanaatine varır ve hayatını değiştirecek bir maceranın ortasında kendini bulur.

blank

İkinci hikayemiz ise Jim Holden (Steven Strait) ve yok edilen Canterbury gemisinin sağ kalan mürettabatı çevresinde gelişiyor. Canterbury Kuşaka su götürmektedir ve Holden geminin Mars güçleri tarafından yok edildiğini yayınca Kuşak’ta bir özgürlük savaşçısı olarak anılmaya başlar ve büyük bir ayaklanmanın yüzü olur. Oysa kendisi ve ekibi talihsiz bir şekilde bir büyük operasyonun ortasında kalmışlardır.

Son hikayemiz ise Dünya’da geçiyor ve politik savaşı konu alıyor. Chrisjen Avasarala’nın (Shoreh Aghdashloo) başrolde olduğu bu bölümde gemilerin tek tek patlatılmaya başlanması Mars ile ipleri iyice germiştir ama bir gücün savaş başlatmaya çalıştığı düşünülür ve Mars ile beraber çalışarak neler olduğu anlaşılmaya çalışılır.

Miller ve Holden hikayenin farklı bölümlerini çözerken kader onları birleştirecek ve Mao’nun gizemini çözmek için beraber çalışmalarını sağlayacaktır.

blank

Fazla da konuyu uzatmadan sürprizleri bozmak istemiyorum. Expanse oldukça sağlam bir hikayeye sırtını yaslarken karakterlerin üzerine yoğunlaşıyor. Özellikle Miller ve Holden’ın kişiliklerini çözümlerken diğer karakterlere de bir arka plan yaratmayı ihmal etmiyor. Dizideki karakterlerin tamamen kötü ya da iyi olmaması, hepsinin bazı zayıflıkları ve problemleri olması da diziyi daha gerçekçi bir yapıya kavuşturuyor.

Diziyi beğenmemdeki bir diğer etken de bilim kurguyu gerçekçi bir şekilde kullanması. Örneğin akıllı cep telefonları artık saydam bir camdan oluşurken Miller’ın ekranının karakterine yakışır bir şekilde kırık olması gibi ufak detaylar diziyi Star Trek, Battlestar Galactica gibi önemli uzay operalarının yanına yerleştirmemi sağlıyor. Aynı şekilde sanki yakın gelecekteymiş gibi ses ile idare edilebilen üç boyutlu bilgisayarlar varken uçuk kaçık teknolojilerden, her işi yapan robotlardan uzak durularak bu evrenin içine girmemiz kolaylaştırılıyor.

Bunun yanında uzayda da olsa insan insandır diyerek kolonileşmenin 500 yıl önce ne kadar kan emici ise 23. yy.’a da gelsek değişmeyeceğini gösteriyor. Kuşaklılara yapılan zulüm ve etlerinden sütlerinden faydalanılması, özgürlüklerini isteyince terörist olarak görülmeleri ve hatta bazı istasyonlarda toplu katliama uğramaları gibi sert hikayeler dizide kendine yer buluyor.

blank

Miller karakterine gelecek olursak Blade Runner’ın (1982) Rick Deckard’ına son derece benziyor. Thomas Jane tavır ve hareketleri ile, şapkası, garip saç modeli, hayata küsmüş haliyle Miller’ı adeta Harrison Ford’un Deckard’ının üstüne koyarak canlandırıyor. Onca umursamazlığına rağmen Mao’nun hikayesinin peşine düşmesi ise hayatını değiştiren karar oluyor.

Dizide pek çok sahne aslında tanıdık gelecektir. Örneğin sokakta yemek sahnesi Blade Runner’ı çağrıştırırken Miller’ın penceresinden bakınca Le cinquième élément’de (5. Güç, 1997) Bruce Willis’in canlandırdığı Korben Dallas’ın evine ışınlandığınızı sanabilirsiniz. Ben bu tür göndermelerden zevk aldım ancak bazıları için taklit olarak görülüp Expanse’in tadını kaçıracaktır.

Expanse uzun zamandır eksikliğini hissettiğimiz bir Uzay Operası. SyFy bu maliyetli projenin arkasında ne kadar durur bilinmez ancak umarız ki hikaye gereken ilgiyi görür ve yarıda kalmaz. Neyse ki ikinci sezon ile Expanse pek yakında ekranlara dönecek.

Öteki Sinema için yazan: Masis Üşenmez

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

X-Files 10. Sezon, 3. Bölüm: ‘Mulder and Scully Meet the Were-Monster’

Geçen üç bölümden anladığımız kadar X-Files bir cevap bulmak ya
blank

Bir İthal Doktor Dizimiz Daha Oldu: Hekimoğlu

AB grubu odaklı bir iş olan Hekimoğlu ilk bölümüyle o