ceset filmi (1)Seni ölüyken sevmek, aşkların en güzeli…

Pınar Sinan’ın ilk uzun metrajlı filmi Ceset sinemamızda pek görmediğimiz bir konuyu işliyor ve sırf bu anlamda bile merak uyandırdığını itiraf etmek gerek. Yine de yönetmenin önünde henüz uzun bir yol olduğunu, tabiri caizse bir kaç fırın ekmek yemesi lazım geldiğini de görmek çok zor değil. Keşke diye başlayan bazı cümleler kuruyorsak, bundandır.

Örneğin, keşke nekrofil (ölü sevici) bir hastabakıcının hikayesini anlatmaya soyunduğunda sayın yönetmen daha sağlam, daha dolu bir senaryoyla yol çıksaymış. Karakterlerin zayıf kaldığı, yan tiplemelerin bile sürekli kendini tekrar ettiği, gelişme/değişim çizgilerinin alabildiğine silik göründüğü, hatta hiç olmadığı bir senaryo var önümüzde. Evet, yavaş yavaş deliren hastabakıcı İhsan’ın bir değişim geçirdiğini kabul edebiliriz ama bu az bulunan tuhaf ruh hastalığının kökenleri, sebepleri hakkında hiçbir ipucu olmadığında, sadece oyunculukla aşılamayacak dramatik tıkanıklıklar doğuyor ister istemez. En nihayetinde oyuncu da bazı verilere ihtiyaç duyar ve böylesi nazik bir durumda o ihtiyaç izleyiciye yansıyacak kadar kendini belli eder. Mehmet Yılmaz Ak’ın (ki filmin neredeyse %90’ında kendisiyle başbaşayız) performansında bizi tam olarak tatmin etmeyen şey de esasında bu sorundan kaynaklanıyor.

Bir başka keşke cümlesi de filmin mizahi tonunun yetersizliğine dair kurulabilir. Böyle bir hikayeye sarkastik bir hiciv pek yakışırdı doğrusu ama bu keskin zekayı ne yazık ki pek göremedik. İşin gerilim yönü de zayıf kalınca bazı karikatür tiplemelerin ( ev sahibesi hanım örneğin ) ve bir kaç zayıf esprinin dışında mizahtan eser kalmıyor.

Ceset

Kurulması gereken bir başka keşke cümlesi de filmin merkezindeki nekrofili üzerine olmalı. Bir kere röntgencilik de yapan İhsan’ın ne tip bir nekrofil olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Eğer hemşirelerden birine karşı cinsel bir çekim duyuyorduysa keşke onu öldürüp (senaryo gereği bir keşke bu, yanlış anlaşılmasın) mezardan çıkarsaydı. Sonra sevişme sahneleri de biraz daha cüretkar ve gerçekçi olabilseymiş; bunun izleyicide uyandıracağı rahatsızlık hissi fena halde yükseltebilirdi filmi. Yazık olmuş.

Ceset çok güzel olabilecekken maalesef çeşitli düzeylerde hedefi ıskalamış ve amatörce denilebilecek hatalar yüzünden heba olmuş bir film kanımızca. Tek gözü film boyunca morarmış bir halde hastane koridorlarını arşınlayan İhsan’ın diğer gözünü de biçecekken cesaret edemediğinde içimizden geçirdiğimiz gibi: keşke biraz daha cüretkar olabilseymiş Pınar Sinan.

Öteki Sinema için yazan: Emrah Kolukısa

blank

Emrah Kolukısa

Uzun yıllar NTV’de kültür sanat editörlüğü yaptı ve Gece Gündüz, Cumartesi gibi programları hazırladı. Empire, Rolling Stone, Sinema gibi dergilerde yazdı; Yer Gösterici adlı online sinema dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Halen Devamlılık Hatası adlı bir sinema blogu yayınlamakta, Medyascope TV’de Hasan Cömert ile beraber Yer Gösterici ve Mecmua adlı programları hazırlayıp sunmaktadır.

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. Sinema diline ve atmosferine önem veren, oldukça cesur ve değeri bilinmemiş bir ilk film. Sinemamızdaki çöp denizinin içindeki nadir istisnalardan.. Kurulmaya çalışılan depresif atmosfer, özenli kadrajlar ve yalın müzikle baya etkileyici geldi bana. Başroldeki Mehmet Yılmaz Ak çok iyi. Mehmet Yılmaz Ak ilerde ünlü olunca, umarım bu film tekrar keşfedilir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Terminator 2’den Önceki Terminator 2: Shocking Dark (1989)

Alien 2'yi daha önce çeken İtalyan sinemacılar yine James Cameron'dan
blank

Hitchcock (2012)

Pyscho’nun hemen her anına tanık olmak, sahnelerin hangi koşullarda çekildiğini