Bazı kısa filmlerin uzun metraja göre seyirciyi daha çok etkilediğini düşünürüm. Uzun uzun süslemelere, gereksiz ayrıntı çekimlerine, konuyu metafor altında boğmaya gerek duyulmadan direkt olarak seyirciyi yakalayıp meramını kısaca anlatan filmlerin önceliği var bende. Toplumsal bir sorunu temeline oturtmuş bir filmin amacı da olayı olduğu gibi tüm çıplaklığıyla anlatmak olmalı diye düşünürüm.
Öteki Sinema için yazan: Teksin Begeç
F Tipi Film’i izlemeye giderken tek tedirginliğim de buydu. Acaba, kısa filmlerden oluşturulan uzun metraj bir kolajda her kısa film beni seyirci koltuğuna yapıştırıp, tüylerimi diken diken edecek bir anlatıma sahip olacak mı tedirginliğinde filmi izlemeye koyuldum.
Filmin kritiğini yaparken “F Tipi Hapishaneler” ve “Hayata Dönüş Operasyonu” ile ilgili yeteri kadar bilgilendirici açıklamaların yazıldığını düşünerek sürece hiç girmeden 9 kısa filmi tek tek ele alıp bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Hücre A-3
Dünyaca ünlü 6 farklı yönetmeni bir araya getirerek, filmin artistlik yönetmenliğini de üstlenen Hüseyin Karabey, daha önce de bu tarz bir kolaj çalışmasının içerisinde bulunduğu ve projenin büyük bir kısmını omuzlarına yüklediği “Unutma Beni İstanbul” adlı film ile büyük bir başarı elde etmişti. Dolayısıyla onun çekmiş olduğu filmden beklentilerim oldukça yüksekti. Zira bu beklentimin boşa olmadığını filmin tümünü izledikten sonra teyit etmiş oldum. Bana göre filmdeki en başarılı iki kısa filmden biri Hüseyin Karabey’in çekmiş olduğu Hücre A-3 adlı filmdi.
Filmin ilk kısası olan Hücre A-3, Gizem Soysaldı’nın başarılı bir performans sergilediği, ölüm orucundayken müdahale edilmiş ve Korsakoff hastalığına yakalanmış bir mahkumun rahatsız edici hikayesi ile başlıyor. Hem filmin bütününü besleyen temayı destekler bir konusu hem de anlatım şekli ve kurgu masasındaki marifetiyle sahici bir kısa film ile karşı karşıya bırakıyor yönetmen bizi.
Hücre C-2
Ezel Akay’ın yönetmenliğini yaptığı ve Tansu Biçer’in oynadığı ikinci kısa ise ilki kadar başarılı değil ne yazık ki. Bir gardiyanın, F Tipi’ndeki mahkumların yaşadığı tecridin benzerini dışarıda yaşadığını anlatan filmin bana kalırsa en iyi kısmı, Tansu Biçer’in oyunculuğu. Filmdeki gardiyanın sahip olduğu tik nedeniyle başarılı bir Ezel Akay anlatısı ile karşılaşacağımı düşünmüştüm. Ama film, içerideki mahpuslar ve dışarıda olup mahpus olanlar gibi bir karşılıklık üzerine kurulu şekilde seyir ediyor.
Hücre C-4
Bana kalırsa projenin en zayıf halkası yönetmenliğini Reis Çelik’in yaptığı Hücre C-4 filmi. Nedense Reis Çelik’in, en sahici hikayeleri bile başarılı bir şekilde anlatamadığını düşünüyorum. F Tipi Film’de karşılaşacağınız tek klişe anlatı bu bölümde. Tecrit ile ilgili okuduğumuz her kitap veya izlediğimiz her filmde böcek ile arkadaşlık kurmaya çalışan bir mahkumun hikayesine ortak oluyor olmak, her ne kadar çarpıcı bir konu olsa da, klişeleşmiş bir anlatı artık.
Hücre C-4 titizliği ile bilinen bir mahkumun, böcek ile arkadaşlık yapmasına bile izin verilmemesini anlatıyor. Filmdeki tek okumada bu noktada yapılabiliyor zaten. Sizce titiz bir insan bir böceğe hangi durumda temas edebilir? Yalnız olduğu zaman…
Hücre B-7
Yönetmenliğini Aydın Bulut’un yaptığı Hücre B-7 ise diğer bir başarılı kısa. Bu bölümün tek zayıf yönü ise özgürlüğü kısıtlanmış bir insanın kendini kaybetme noktasındaki oyunculuk performansı. Keşke o çarpmalar daha sahici olsaydı diye söylenip söylenip durdum. Özgürlüğü, ayak izi ve renk metaforuyla anlatan yönetmen, konusu itibariyle başarılı bir işe imza atmış.
Hücre D-6
Mücadelesini elindeki son imkanlara ve son gayreti gösterene kadar sürdüren Sırma’nın hikayesinin anlatıldığı bu kısanın yönetmeni Barış Pirhasan. Konunun oyunculukla destekleneceği bu bölümün en büyük kaybı, oyuncu performanslarındaki zayıflık. Dış ses de dahil olmak üzere.
Hücre C-8
Filmin en beğendiğim ikinci kısa filmi, yönetmenliğini Mehmet İlker Altınay’ın yaptığı Hücre C-8. Filmdeki en rahatsız edici konu, en iyi oyuncu performansı ve seyri en zor bölüm burası.
Başındaki eşarbı bile çıkarmadan ar eden bir kadının, oğluyla görüşebilmek için kadın bir gardiyanın önünde soyunmasını tahayyül edebilir misiniz? O ne zorluktur. “Soyunsana be kadın” cümlesi mekanik bir ses tonuyla kulaklarında çınlarken, üzerinden çıkardığı her parça elbise ile etini koparırmışçasına canı yanan, her parçadan sonra yüzündeki utangaçlık ve sıkılganlık binlerce kez artan bir ananın, oğlunu görebilmek için tek şansının soyunması olduğunu bilmesi fakat yapamaması…
Hücre C-1
Projenin oluşmasını sağlayan ve tüm mimarisini üstlenen Grup Yorum’un kameranın arkasına geçtiği Hücre C-1, filmdeki, propagandaya yakın tek bölüm.
İnsan Hakları Komisyonu’ndan teftişe gelen bir grubun kavram kargaşasıyla üstünü örtmeye çalıştığı yaşanmışlıkların gerçek karşılığını tam kavramlarla anlatmaya çalışan Muharrem’in hikayesini anlatıyor Grup Yorum bu bölümde bize.
Hücre C-1 (Tabut)
Filmin hapishane dışında çekilen tek bölümünün yönetmenliğini ise Sırrı Süreyya Önder üstleniyor. Hücre C-1’de hikayesi anlatılan Muharrem’in hikayesinin devamını aktaran yönetmen, ince göndermelerle bize çarpıcı bir hikaye sunuyor. Yemek masası için hazırlanmış ağaçların, kendini yakan birinin tabutunun yapımı için kullanılması filmdeki en çarpıcı göndermelerden biri. Serkan Keskin’in kısacık tabutçu rolünde bile mükemmel performans sergilemesi ayrı bir seyir zevki.
Hücre C-10
Son kısa filmin yönetmenliğini Vedat Özdemir üstleniyor. Filmdeki en farklı çekimleri kullanan yönetmen, hem senaryo hem de yönetmenlik açısından çıtası oldukça yüksek bir yapıma imza atıyor. Tüm baskılara, işkencelere rağmen tek bir cümle ile yoldaşlarının yanında olduğunu bilmesi yetebiliyor bir devrimciye. Hem filmin bütünü hem de kendi bölümü için son derece etkili bir final ile son buluyor proje.