Yaşadığımız çağın korkunçluğundan, üretenleri çiğneyip çiğneyip tükürme alışkanlığından falan bahsetmek istemiyorum artık! Kullanacağım kelimeler aynı, edeceğim küfürler aynı, varacağım –ya da varamayacağım- sonuçlar da ziyadesi ile aynı! Bir şeylerin değişmesine olan açlığımız büyüdükçe, tavır aldığımız şeylerin kalkanı daha da güçleniyor. En basit “fantastik” çıkarımla, nefretimizden ve basmakalıp saldırılarımızdan güç alan bir sistem var artık karşımızda! Bir şeyler ne kadar değişir, ne kadarı aynı kalır bunun saptamasını yapabilmek güç ama “birileri” olarak dayanışmayı eksik etmediğimiz sürece, bazı şeylerin o kadar da kötü olmadığına kanaat ediyoruz. Eğer bu bir illüzyonsa varsın öyle olsun! Efendim, 23-25 Eylül tarihleri arasında malumunuz ekspres trene bindik: Fantasturka Ekspresi.

blank

Öyle ardında para babalarının reklamdan cep doldurduğu, plastik insanların plastik gülümsemeleri ve yine plastik muhabbetleri ile kanserojen bir ortam oluşturduğu festivallerden biri olmayacağını, festivali duyduğumuz ilk andan beri biliyorduk. Bu ülkede tat veren şeylerin “gönüllü” yüreklerden çıktığını bilecek kadar şey gördük bu genç yaşımızda! Öyle egoyla dayak atma sanatını beceriyle kotaranların semtine uğramayacakları bir festivaldi Fantasturka! Bu bağlamda, ön görülenden çok da farklı bir tarafı olmadı! Öyle ya, hem izleyiciler hem de organizasyonu gerçekleştiren arkadaşlar, geliyorum demeyen ufak tefek teknik aksaklıklara karşı töleranslıydı! Bakmayın böyle söylediğime, festivalin ilk günü, bir takım aksaklıklar sebebi ile Kilink : Soy ve Öldür’ün gösteriminin iptal olduğunu duyan izleyici, beklentisi için cengaver kesilmekten de çekinmedi! Sonuçta ne izleyici hayal kırıklığına uğradı, ne de festival ekibi!

Bazen laf arasına sıkıştırmaktan keyif alırım, 80’lerin ortasında doğan bizim jenerasyonumuz için her şey kolay ulaşılabilir ve aynı oranda da kolay kirletilebilirdir. Bizim jenerasyonumuz, mümkün mertebe Fantastik Türk Sineması’nı acıklı bir şaka olarak görür. Bir şeylerin altını eşelemek zor, bakış acımızı birkaç derece genişletebilmek ise sadece eşek yüküdür! İşte Fantasturka’nın benim yaşımdaki festival izleyicisi için önemi tam da bu noktada ortaya çıkıyor diyebilirim. Festival izleyicisinin de büyük oranda genç izleyicilerden oluşması da, yukarıdaki geometrik imkansızlığın bacağını kırma konusundaki umutlarımı da arttırmadı dersem yalan olur! Diğer taraftan, pek çok yazarın kendi imkanları ile katıldığı, mesafenin önemi olmadan bir araya geldiği bir festivaldi. Elbette birileri uçak biletinizi, yeme içme masraflarınızı karşıladığı ve kaprislerinize ses çıkartmadığı vakit, aradaki mesafenin önemi kalmaz tabi! Neyse ki dayanışma söz konusu olduğunda, elini taşın altına sokanın arkasında durabilecek kemik bir sinemasever kitlesinin varlığından söz edebilmek artık mümkün! Ya da daha doğru tabirle, Fantasturka, böyle bir kitlenin zaten var olduğunun en önemli kanıtı!

blank

Ama gelin görün ki yeni jenerasyonu türlü kelime oyunları ile aşağılamayı kendisine vazife edinmiş olan ve “elit” sinema yazarı olarak anılmaktan tarifi mümkün olmayan bir keyif alan bazı ağabeylerimiz için, Fantastik Türk Sineması ne yazık ki hala bir görüntü çöplüğünden ibaret! O halde bu sağlıksız kategorizasyonun faili olarak her yazıya o meşhur “yeni nesil pek embesil” argümanını sığdırma çabasına inanmamızı beklemeleri de saçmalık olmuyor mu?

Fantasturka, Fantastik Türk Sinemasının ustaları olan Yılmaz Atadeniz, Çetin İnanç, Kunt Tulgar, Safa Önal ve Levent Çakır’a vefa borcunun ödendiği ve sosyal medyada bir şekilde dirsek temasında olmasına rağmen, tanışmaya fırsat bulamayan sinemaseverleri bir araya getirdiği için, maneviyat açısından da hacim sahibi bir festivaldi. Metin Demirhan’ın en büyük hayalini, aramızda o olmadan yaşamanın buruk sevinci vardı ki, bu maneviyat yükünün belki de en ağırlarından biriydi! Büyük ustaların samimiyeti ve film festivallerinde göremeyeceğimiz cinsten maruz kaldığımız tevazu ise, “festival gibi bir festival”kelimesinin anlamını birebir karşılar nitelikteydi!

Başta Ali Murat Güven olmak üzere, Kerem Akkoyunlu ve “İkinci El Kısa Metrajlı Film Festivali” bünyesinde görev alan Duygu Gür, Esma Kor, Alper Dağlı ve İlker Kocatepe’nin durmadan koşturduğu bu festivali izleyiciye kazandırdıkları için kocaman bir teşekkür etmek istiyorum! Yıllar yılı ustalarının meramını anlayamamış, onlara ulaşamamış, kulak verememiş olan sinemaseverler için bulunmaz bir fırsattı!

Gel gelelim katılamadığım, ödül törenine rağmen, festival bütün gece boyunca muhabbetlerimizin mezesi olmaya devam etti! Ertesi gün ise, benim için Fantasturka Ekspresi, bu sene için son seferini yapmak üzere Ankara’dan aheste aheste yola çıkıp, Kocaeli’ye doğru ilerlemeye başladı. Gariptir ki suratımda şapşal bir tebessüm vardı! Bir sonraki Fantasturka buluşmasına kadar, ekspres seferini şimdilik tamamladı. İneniyle bineniyle her yolcusu ayrı keyifliydi, her biri ayrı renkliydi! Hepsinden öğreneceğimiz çok şey vardı tabi! Dolu dolu bir 3 gün, alacağımız dersler konusunda sadece girizgahı sağladı haliyle! Ne diyelim… Daha nicelerine!!!

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. Elimizden geldiği kadar gitmeye ilgi göstermeye çalıştık.Kendi adıma bende katkısı olan herkese sonsuz teşekkür ediyorum.İnşallah seneye tekrardan buluşmak dileğiyle.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

!f 2015’ten Seçtiklerimiz

Başlık olarak at yarışı tabirlerinin kullanıldığı, her birinde 5 filmin
blank

50. Altın Portakal Film Festivali’nin Ardından

50. Altın Portakal Film Festivali'nin ardından... Türkiye’nin en itibarlı festivali