“Film festivalleri Türk sinemasına bilinçsizce zarar veriyor”! Benimle yapılan röportajlarda ettiğim bir kelamdır bu… Duyana tam bir meczup yaklaşımı gibi gelecek biliyorum ama tamamen ödül odaklı, festival odaklı sinema yapan, festivallerde ağırlanmayı kar sayan, bir film çekip borç içinde yıllarını geçiren bağımsız sinemacı gençleri bilseniz belki de bana hak vereceksiniz.
Film yaparak para kazanana kötü gözle bakıldığı bir sektör duygusallığı içindeyiz. Eskinin hem eleştirmen hem de seyirci nazarında kıymetli sinemacılarının yokluğu hissediliyor, en azından benim tarafımdan. Şimdi ortalık ucuz gişe filmleri ve bağımsızmış gibi yapan bağımlı sinema örneklerine kalmış durumda. Eleştirmen seyirciyle kavgalı çünkü festivaller “bağımsız” sinema örneklerini iyi-kötü ayrımı yapmadan ödüllendiriyor. Sarısını kazıyınca alttan teneke olduğu anlaşılan bir sürü şık paketlenmiş film izliyoruz. Tam da festivallerin sevdiği türden… Klişenin arthouse halleri pek yaman! Peki, dünya kadar film festivalinin sektöre reel katkısı? Her yıl onlarca ilk film çekiliyor, o yönetmenlerin çoğu neden 2. filmini çekemiyor diye düşünmeye başlamadan çözülmeyecek sorunlar… Türkiye’de film yapmak, kelebek ömründe yaşamak gibi bir şey… Bu yıl film festivallerinin gözdesi oldun, ödüllerin var, seneye borç senetlerin!
Bu uzun girizgâhtan sonra gelelim uzun filmin kısasına! Son zamanlarda kısacılarla epey etkileşim içindeyim çünkü gişe ya da festival tarafında beni heyecanlandıracak çok az uzun metrajlı iş var. Kısa filmin tam bağımsız, gerilla tarafını sevdiğimden o yöne doğru bir yoğunlaşma içindeyim. Genç kısacılara da gücümün yettiği desteği veriyorum. Hem Medyaradar sinema yazarı olarak hem de kurucusu olduğum Öteki Sinema üzerinden…
Ancak uzun metrajın rehavetinin kısalara da sirayet ettiğini görmek üzüntü verici… Hikayesizlik, uzun planlardan medet umma ve alt metne bin bir fikir gömme hevesi yerli kısa filmcilerin de vazgeçemediği şey olmuş/olmak üzere. Akdeniz Üniversitesi 3. Kısa Film Günleri’nde gösterilen yabancı kısalardan sonra gelen yerlileri izleyen öğrenciler bile “Yerli kısa filmler başlayınca her şey birden yavaşlıyor, sarkıyor” diyerek tepkilerini dile getirdiler.
Kısa filmin ilhamını ve tarifini uzun metrajdan alması bence sakat doğumlara yol açan bir gebelik hali ancak işin o tarafını film çeken arkadaşlar bilir. Benim aslında yazının başından beri bir türlü giremediğim dert şu; kısa film gösteren/yarıştıran bazı festivallerin, seçkisine giren filmlerin internette gösterilmemiş olması gibi bir ön şartı var. Yoksa da kısacılar arasında “iyi kısalar internete düşmez” gibisinden yargılar türemiş. Festivalleri dolaştırdıkları filmleri herkesten köşe bucak saklıyorlar. Cannes’dan ödülle dönen Sessiz’i hala izleyemediniz, neden? Ne kadar yanlış bir yaklaşım bu!
Bu tür etkinlikleri yapanların bu yan etkiye isteyerek yol açtıklarını düşünmüyorum, amaçları kısa filmi desteklemek, tanıtmak elbette ancak geldiğimiz nokta malum. Genç kısacılar filmlerini internete yüklemiyor, sadece festivallerde izleyenlerin ilgisine, insafına bırakıyor.
İnternet kısa filmi yaymak ve yapanlara yol açmak için müthiş bir güç aslında… Dışarıda kısa film çeken herkes bunun farkında, Vimeo gibi siteler yeni çekilmiş müthiş kısalarla dolu. Neredeyse her yönetmenin kendi adını taşıyan ve önceki işlerini de paylaştığı bir sitesi var. Olması gereken de bu… Geçen yıl izlediğimiz bir sürü uzun metrajlı (yabancı) filmin fikri de, yapıcısı da kısadan geliyor. Biz de Can Evrenol (Öteki Sinema) gibi kısacılar bu yolu izliyor ve Can internet üzerinde çok daha kuvvetli bir tanınma imkânı bularak Atlantik Film’de çoktan profesyonelliğe adım atmış durumda…
Akdeniz Üniversitesinde verdiğim seminerlerde oradaki genç kısacı arkadaşlarımızla da konuştum bunları ve hepsi söylediklerime ikna oldular. Daha o gece filmini internete yükleyip bana linkini gönderenler oldu. Demek ki birinin çıkıp bunları söylemesi gerekiyormuş, söylemek yetmeyebilir, yazmış da olalım.
Kısa film çeken kardeşlerim, daha çok çekin, öyle 3-5 senede bir değil, her sene 3-5 film ve bunları festivallerde, tanesi 10-15 TL’ye yaptırılan ödül plaketlerini kazanmak için yapmayın. Aynı filmle oyalanmayın, sürekli yeni şeyler üretin ve hemen paylaşın. İnternet kısa filmin saldırı üssüdür, bu güçten sakın vazgeçmeyin. Kendi geleceğinize zarar vermiş olursunuz.
Murat Tolga Şen
Kaleminize sağlık! Söylediğim zaman yüzüme garip garip bakan insanların aksine, bu sesi/düşünceyi burada da okumak insana “evet kral çıplak” diyen birilerinin hâlâ var olduğunu gösteriyor.
Bu yazı kısa filmciler tarafından hiç anlaşılmadı maalesef. “Evet festivaller çok kötü, kısa filmi bitiren festivaller, ben zaten festivale göndermiyorum.” tarzında yorumlara sebep oldu ama hiçbiri yazının son paragrafından bahsetmedi. Gördüklerim, okuduklarım hep böyle.
Sonunda beklediğim yazı :)