Basın gösterimi yapılan günlerden birindeyiz. “Film” diye bir film gösterime girecek, o sebepten Maçka G-Mall (tarih oldu) sinemasındayız. Sinema yazarı arkadaşlarımızla sohbetteyken filmin oyuncuları, teknik ekibi de çevrede dolanıyor. Heyecanlı oldukları her hallerinden belli…
Arkadaşlarımızdan biri, filmin dört önemli oyuncusundan biri olan Cumali Karakaya’yı yanımıza davet ediyor. O da bize Film’in aslında festivallerde gösterilmek için yapıldığından ama aldığı olumlu tepkiler yüzünden vizyonda seyirci karşısına çıkmaya karar verdiklerinden bahsediyor. Çok kendimi veremiyorum bu sözlere çünkü güdümlenmemiş bir beğeni ile filmi seyretmek istediğimden başka bir şey duymak istemiyorum, sadece “o ne özgüven o” diyorum içimden.
Gösterimin başlamasına çok yakın, yönetmen Kerem Topuz’la da tanışıyoruz ve o anda yine iç sesim giriyor devreye “eğer film iyi çıkmazsa jeneriği beklemeden kaçarım” diyorum çünkü olmamış bir filmi yapanların yüzüne karşı bir şeyler söylemek zor. En son İncir Reçeli’nde yapmıştım bunu ama utanıyor insan… Nihayetinde sinema yapmak emek işi!
Salona geçiyoruz, ışıklar sönüyor ve gösteri başlıyor. Sektörün içinde olan ama yapılan hiçbir işe zerre saygı duymayan ‘Yönetmen Kemal’ (İlker Savaşkurt) çevirmiş kamerayı kendine yüksek perdeden ahkâm kesiyor. “Kaç tane iyi yönetmen var ki, bir ben, bir de tarantino” gibisinden peşrevler çekiyor. Sonra alıyor kamerayı eline başlıyor ev arkadaşı, utangaç Cumali’yi taciz etmeye… Biz de bu esnada izleyeceğimiz filmin bir found footage/buluntu film olduğuna ayıyoruz. Türk sinemasının bu konudaki akılda kalan tek denemesi “Ada: Zombilerin Düğünü”nden sonra acaba elimize yüzümüze bulaştırmadan bir found footage çekebilmiş miyiz?
Seyre devam… Birkaç sekans sonra davetsiz bir misafir giriyor eve… Cumali’nin nereden olduğu finale saklanan çocukluk arkadaşı Kurt İzzet (Özgür Emre Yıldırım) bu… Kurt İzzet’in kadraja girdiği andan itibaren “Film” öyle bir şeye dönüşüyor ki artık gerisini yazmak manasız… Geceye, suça, içkiye, uyuşturucuya bulanmış tribal bir macera. Aktüel gerçeklikten damardan beslenen ve acayip oyunculuklarla izleyeni kendinden geçiren bir seyir hali…
İlk sinema sohbetlerimi babamla yaptım. Onun sığ fakat sonuca götüren tespitleri hala kulağımda çınlar. O zamanların filmleri için “Türk sineması ne ki ya; kaçakçı kovalamacası, imkansız aşk ya da sulu komediden ibaret” derdi. 30 yıl öncesinin tespitleri hala geçerliliğini koruyor. Türk sineması “hap yaparak para kazanma” derdinde gişe filmleri ile elinde sigara camdan uzaklara bakan karakterlerle dolu “arthaus” ürünlerin arasında sıkışmış durumda…
İşte “Film” tam da kendine yakışacak şekilde hem sektörün hem de seyircinin çenesine inen sıkı bir yumruk gibi… İzlemeden önce hakkında beslediğim tüm önyargıları yıktı, yok etti! Hiçbir anında kolaycılık ya da kılıfına uydurma hali yok. Agresif bir sinema anlayışının zekice ve planlanarak uygulanmış hali…
Özgür Emre Yıldırım’ın İzzet karakteriyle Türk sinemasının en hatırlanacak karakterlerinden birini canlandırdığını düşünüyorum. Hani “Zebercet” denilince hepimiz Anayurt Oteli diyoruz ya, “İzzet” denildiğinde de “Film” akla gelecek. Tehlikeli, tekinsiz, zavallı biri ama gözünüzün içine bakınca ışık tutulmuş tavşan gibi peşinden gidip, dediğini harfiyen yapıyorsunuz. Diğer oyuncular da, yukarıda adını anmadığım Özlem Kula dahil, ellerinden gelenin en iyisini yaparak oynuyorlar. Çaba o kadar yoğun ki, etkilenmemek imkansız.
“Film” Kerem Topuz gibi ileride harika filmler çekecek bir yönetmeni işaret eden müthiş bir gerilla sinemacılık örneği ancak gerilla yanına halk desteğini almadan başaramaz. O yüzden, genç insanların bu sıradışı çabasına tanık olmak ve “film gibi bir film” seyretmek isterseniz bir şekilde bulun izleyin. Bulamazsanız da haberim olsun!
Murat Tolga Şen
cok aradım ama bulamadım :)
Film’i buradan izleyebilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=mRdMVL0T3ZU
Beyler ben çook uzun zamandır arıyorum abi yok yani bu film biriniz mail yoluyla yada bi şekide bana ulaştırsa ya bu filmi