Film izlemek neden bu kadar pahalı? Bu soruyu daha önce soran sinema yazarı var mı bilmiyorum ama 20 TL’ye dayanan sinema biletlerini göz önüne alırsak çoktan tartışmaya açılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.
Bir zamanların halk eğlencesi olan “sinemada film izleme” aktivitesi hangi ara böyle lüks ve pahalı bir ayrıcalık durumuna getirildi ve buna kimin hakkı var? Aslında cevabı belli; Sinema salonları kendi özerkliklerinden çıkıp da AVM’lerin içine sığınınca ve neredeyse tekelleşecek biçimde aynı elde toplanınca birilerine istediği paraya film izlettirme fırsatı doğdu.
https://www.youtube.com/watch?v=GVHNNDUNtZE
Sultan – Yön: Kartal Tibet – 1978
Bakın meşhur Sultan filminin mahallecek sinemaya gitme sekansındaki cümbüşe… Şimdi böyle bir kalabalığı salonlarda görebiliyor musunuz? Yılda 80 tane Türk filmi çekiliyor, yüzlerce eli yüzü düzgün dış yapım getiriliyor ama gösterilirken 3-4 tanesi dışında terkedilmiş madenci kasabası gibi sinema salonlarımız. Bol ödüllü yerli filmlere de, büyük Hollywood filmlerine de artık gişeye 10 dk önce giderek bilet bulmak pekala mümkün. Seyircisizlikten kaynaklanan seans iptalleri artık bu işin normali oldu.
Peki neden? Çünkü bu memlekette sinemaya tek başına gidilmez. İlle de yanında birini istersin; eş, sevgili, arkadaş ya da çocuk… İyi de artık kimin bir filme 20 TL verip izleyecek, üstüne bir de yanındakine bilet alacak gücü var ya da bunu bir yılda kaç kez yapabilir? Daha bunun kolası, mısırı, hedesi, hödösü varken hele… Lise yıllarımda günlük cep harçlığımla İzmit Altınnal, Orduevi ve Seka sinemalarına gidip aynı gün 3 film izleyebiliyordum. Bunları yaparken de yine gazozumu, krakerimi yiyordum. Şimdi bunu yapabilmek için fabrikatör (öyle bir şey kaldı mı?) çocuğu olmak lazım!
Türkiye ile hemen hemen aynı nüfusa sahip Fransa’da (64 milyon) bu yılın ilk altı ayında 209 milyon adet sinema bileti kesildi. Bu rakam Türkiye’de sadece 23 milyon… 10/1’i bile değil!
Türkler sinemaya gitmiyor, çünkü gidemiyor, filmlerin ceplerinden çıkacak yüklü rakama değdiğine inanmıyor. Satılan 23 milyon biletin neredeyse yarısı sadece 5 filmin gişesi… Eyvah Eyvah 2, KV Filistin gibi filmler de olmasa kimse evinden çıkmayacak. Bu demektir ki aslında ortada bir sinema seyircisi yok! Yine de kimse salon işletmecilerini tutamıyor! 3D filmlerle başlayan gözlüğe de ayrıca para alarak sinekten yağ çıkaran salonlarımızı biraz insafa davet etmenin vakti geldi artık.
Turkcell’in GNCTRKCLL üyelerine indirimli sinema bileti verdiği günlerde gidin bir de aynı salonlara… Mahşer günü gibi kalabalık. Haftada 9 filmin vizyona girdiği ve asgari ücretin yerlerde süründüğü bir ülkede gençlerden gayrısını tekrar salonlara çekmek istiyorsanız bilet fiyatlarını indirin, daha çok seyirci çekin, insanlar film izlesin ve siz de daha fazla kazanın. Ya da kazanmayın canım! Yaşamak istiyorsanız buna mecbursunuz… 80’lerde millet sinemadan iyice elini eteğini çektiğinde kömür deposu olan salonların anısı, acısı hala aklımızdadır.
Şuan bir çiftin normal bir sinemaya gidip film izlemesi, bilet, yol, yemek parasıyla 40 tl.’ye yaklaşan, hatta zaman zaman geçen bir tutara sahip. Ki bu en minimal tutar. Bir bilete 20 tl. verildiğini düşünürsek, bu rakam arttıkça artıyor…
Bu yüzden, artık insanlar sinemaya gitmek yerine internet’ten film indiriyor. Çünkü, aylık internet parası bir çiftin sinemaya 1 kere gidiş parasına eşit.
Sosyal paylaşım platformlarında, insanlar bir filme sinemada gidecekse, 40 saat “neden sinemada gitmeliyiz” tartışması yapıyorlar. Ve genelde de bol efektli filmlere sinemada gitmeye karar veriyorlar. Bu çok acı çünkü insanların zevklerini de köreltiyor, yeni deneyimlere fırsat tanımıyor…
Ben ülkemizde bunun çözülebileceğini düşünmüyorum, hatta bilet fiyatları yıldan yıla daha fazla artacaktır. Gidebilen her hafta 1 filme gidecek, gidemeyen internet yoluyla film indirmeye devam edecek.
aynen katılıyorum bu düşüncelere.. benzer bi durum kitap fiyatları içinde geçerli zaten.. kültürel aktivitelerin bu akdar pahalı olması gerçekten çok üzücü.. insanlar fizyolojik ihtiyaçlarını karşılama derdinde iken kendini geliştirmeye bu kadar para ayıramıyorlar doğal olarak..
@mauvais : yazmak istemiyorum ama bu tip bir tartışmanın yapıldığı yerde illaki birileri bu argümanı koyar ortaya çok matah bir şeymiş gibi nedir bu argüman; “x filmin x muziğin x oyunun fiyatı çok pahalı internetten indiriyorum kerizmiyim ben o kadar para vereceğim.” arkadaşım sen o internetten indirdiğin filmi bildiğin çalıyorsun aynı şekilde birileri son model ekran kartını çalamadığı için keyfinden yeni deneyiminden feragat etmek zorunda kalıyor neden çünkü ekran kartını çalmak bir şeyleri kaçak indirip çalmaya göre arka ister. aradaki tek fark çaldığın mal için peşine düşen olmaması ve yanına kar kalması. o yüzden gelin bilet fiyatlarının yüksekliğini tartışalım ama ne olur çaldım çırptımdan oteye gidelim
@prometheus
E bahset bakalım. Bir çözüm bulabildiysen yaz buraya. Yıllardır değişmeyen bir şablon bu. İnsanlar paraları olmadığı için o sinemaya gidemiyor. Internet, fazla parası olmayana bir çözüm sağlıyor sadece. Nasıl ‘para’ bir araç ise, ‘internet’ de bir araca dönüşüyor. Bilet fiyatları değişmeyecek. Çünkü, o fiyatların yüksekliğinin bizimle bir alakası yok. Sistem yürüyor bir şekilde. Sana, bana sormuyor nasıl yürüyeceğini… Her şey birbiri ile bağlantılı artık. Sana göre bizim matah gördüğümüz argüman “artık” her şeyin giriş ve çıkış noktası oldu.
Başkalarının yazdıkları ile bu kadar ilgilenip, “oğlum şuna cevap vermezsem çatlarım” içgüdüsü ile sarılmış beyinler, hiçbir şeye çözüm olamazlar.
Şimdi güzel arkadaşlarım, her şeyden önce bir tartışma kültürümüz olmalı. Kim kime dum duma birbirimizi yemenin, sinir kat sayımıza yapacağı ek basınç dışında hiç bir getirisi yok! Bir tartışmaya girişirken “çözüm odağından” ziyade önce birbirimizin meramını anlamalı, sonra muhakeme etmeli en nihayetinde de çıkarım yapmalıyız. Varsın çözüm bulunamasın yeter ki tartışma işlevimizi üsturuplu bir biçimde yerine getirebilelim…
Gel gelelim sinema mevzusuna. Sinemayı çok sık ziyaret ederim ve her gittiğimde de bir ton küfür ederim. Kaldı ki AVM sinemacılığı zayen artık korkunç boyutlara ulaştı. Şimdi ben “tüccar zihniyeti” diyecem adamlar da haklı olarak diyecekler ki “babanın hayrına film göstermiyoruz burada elbette cebime para koyacak filmi gösterecem” Yani aslında günah keçisi aramanın manası yok bunu bir çeşit çark olarak düşünmek lazım. İzleyicinin sanat filmi ve sıkıcı film diye burun kıvırdığı filmleri en basitinden Kocaeli gibi bir ilin sinemalarında çok zor görüyoruz. İstanbul’da da pek çok sinemada durum farklı değil. E izleyici çekmeyen filmi de salonlara koyma riskini alamıyorlar. Hele şimdi sigara yasağı sonrasında AVM’lerde uzun vakit geçiren insan sayısı da azaldı. Yani tüccar adam diyor ki eskiden 30 kişi geliyordu şimdi 10 kişi geliyor ben de yolmaya bakıyorum. Elbette bu hinliği düşünen adam fiyatın düştüğünde izleyicinin yine mümkün mertebe salona döneceğini ama bunun geçici bir heves olacağını düşünüyor (bu çıkarım bir sinema işleteni ile geçen diyaloğumdan peydah olmuştur)
3D mevzusunu zaten geçen seneden beri her yazımda avaz avaz çığırıyorum ama ben çığırınca geri tepiyor. Pek çok sinema gözlük ücretinde 2,5 tl daha ekledi. Sanıyorum ki bazı işletmeler 3D nin ciddi bir müşteri mıknatısı olduğuna falan inandı yoksa böyle bir uygulamanın akla komşu bir tarafı kesinlikle yok!
Haaa bir de GNCTKCLL olayına değineyim. Elbette sinemaya gitmek için ayırdığı bütçe kısıtlı olanlar için nimetten sayılabilir ama aynı kampanya (kimse kırılıp gücenmesin sözüm meclis dışınadır) sinema salonlarına envai çeşit andavalların doluşmasına da ön ayak oluyor. He yok efendim “andavallar film izleyemez mi?” ya da b”eğenmiyorsan gnctrkcll zamanında gitsene arkadaşım” diyenler de var ama öyle bir gerçeklik yok arkadaşlar. Sinemaya gitmek sosyal bir mevzudur ve en sığır adamın bile, başkasının seyir zevkini bozacak ayılıklar yapmasına da kimse tepkisiz kalamaz.
Peki ne olacak bu gidişatın neticesi. Açıkçası ben de pek umuylu değilim. Pek çok şehirde salon sineması diye bir şey kalmadı. AVM sinemalarının o bol patates kızartması kokulu sinemalarının plastikliği de mekanik bir sinema anlayışı doğuruyor. Nedir o anlayış…”Burger’da iyi yedik hazmetmek için filme gidelim (cepte para var) vampirlere mi dadansak, zombileri mi izlesek? Tok karnına bunlar gitmez hadi gel romantik komedi ye damlayalım” . Kimse kusura bakmasın böyle bir durumda arkadaşlarımı eve toplayıp korsan sinema gecesi yapmanın lezzetini hiç bir şeye değişemem! Nitekim salon sinemalarında (çok şükür ucundan yakalam şansına sahip olduğumuz bir kültürdü) film sonrasına kahve eşliğinde edilen uzun uzun kritikler AVM çıkışlarında yapılamıyor. Haaa bütün bunlara rağmen basın gösterimlerine katılmadığım halde haftada 2-3 defa ziyaret ediyorum o kokuşuk AVM sinemalarını…Bunun da kesinlikle manevi bir yanı yok…Tamamı ile alışkanlık hatta üzerine basa basa söylemek gerekir ki kötü de bir alışkanlık!
Buna, birilerini de arkamıza alarak çare ulmak lazım.
“Yaptırım gücü” ve “insiyatif” olmadan Türkiye’de iş yapılamıyor artık. Ya da sosyal medyanın gücünü mü kullanırız, bilemiyorum artık.
Murat Bey öncelikle elinize sağlık. Ve bu konuya işaret etmenin cesaret olduğunu düşünüyorum. Tebrik ederim. Zira cesaret edilmeyen bir husustu.
Sultan ya da ona benzer bir anı da bende var. Çocukken maymunlar cehennemini tv’den izlerken(şansa bak:) ) annem bu filmi sinemada izlemiştik. babanla gittiğimiz ilk filmdi, demişti. O zaman biletler ucuzmuş. Sinema aynı zamanda sosyalleşme unsuru da imiş. Ve hatta “sinemada defalarca izledim” kavramı varmış. Fatih beyin işaret ettiği o kritik konusu ise gerçekten “sinema kültürü” denen şeyin önemli bir parçası imiş.
Ben gidip 40 lira vereceğime gider dvd alırım. Olmadı bluray alırım. Durdurur, lavaboya giderim… Suareye kalma gibi bir kavramı yitirdiğim günden beri avm sinemalarına uğramıyorum.
Zaten bir filmin asıl bedeli ayırdığınız vakit iken üstüne üstülük bu denli para vermek pek iyi olmuyor.
Murat beyin makalesinin sonunda değindiği kısır döngü ise tam bir felaket, sinema felaket. Fiyatlar yüksek olduğu için burger filmleri( bu tabirinizi seviyorum) daha yüksek dağıtım şansı buluyor. çünkü gelen az haliyle seyirciyi “yanlış tercih yaptığı için!!” sıkmamak gerek. Bu durumda da pek çok güzel film gösterim şansı bulamıyor. haliyle, avantür filmler “avm sinemaları ” kültürüne oturup kalıyor. Ne farklı olana ne de sinema kültürümüze boyut kazandıracak eserleri sinemada izleme fırsatı yakalayamıyoruz. Bu da ister istemez, internetten indirme olayına sevk ediyor. Seyircileri bilemem ama eminim pek çok film eleştirmeni “korsan” yollarla film temin edip izliyordur. Belki bunu söylemeye cesaret edemiyorlar, ama en çok korsan film izleyenler bence film eleştirmenleri. Eğer ki film eleştirmeni olsaydım, emin olun izlerdim. çünkü gösterime çıkan filmlerle bu mesleği icra etmek imkansız. Ama bunu yaptıkları için onları kınamıyorum. bilhassa teşekkürü bir borç biliyorum. Zira beni hali hazırda olan yavan mönülere mahkum etmeyecek kadar harika insanlar. Tabi en önemli eksikleri salonun nabzını ölçememek, seyrici tepkilerini yakalayamamak gibi bir kusur var. Fakat zaten bilinçli sinema izleyicisi evinde izlediği için, seyirci tepkisini pek de merak etmiyor olsa gerek.
Elbette işletmecilerde haklı. Zira avmlerde kira giderleri akıl almaz fiyatlarda. Komşusu bir haftada 500 bin tl ciro yapan elektronik mağazası iken, onun 3 katı büyüklükte bir alanda işini yaptıklarını düşünürsek, buna mecburlar. MEcburlar. ama mecbur olmadıkları şey, sinemayı avm’ye sokmamak. Çünkü avm bir dükkanlar silsilesi. ister, iç çamasşırı ister, burgerci olun, ödemeniz gereken kira o avm ve yarattığı müşteri potansiyeline göre belirleniyor. Bu yüzden sinema avm’den çıkmadıkça bu durum devam edecektir.
Çıkar mı avmden, iyi eleştirmenler ve güzel izleyiciler biraz daha kollektif olursa belki çıkar.
zaten avm harici sinema salonları kan ağlıyor orada çalışan bir arkadaşım anlatı millet sinemacılara gitmektense köse başına tezgah açmış kopyacılara rağbet ediyor
filmin butcesine gore fiyat belirlesinler .bende film cikisi beni tatmin etmeyen bir filme iki kisi 40 euro verdigim icin kufur etmiyeyim.
Sinemalar AVM’den çıksa güzel olur ama “AVM’den çıkarıp nereye konduracağız?” diye soracaklardır. Nasıl mı? Benim yaşadığım şehirde (Kocaeli) sinema rotası şu şekilde oldu. Başlarda sekada murat sineması vardı, sonra şehir merkezine doğru kaydı…Örneğin orduevi sinemasında 2 film birden (orduevi dediysem aklınızda başka şey canlanmasın o dönemler aile sinemasıydı oralar) ve Star adındaki salon sinemaları vardı. Ama şehir merkezi, plaza ve AVM’lere doğru kaydı. Yani bahsetmiş olduğum bu salon sinemaları insanların uğrak noktalarının çok çok dışına düştü. Tabi AVM kültürünün insanımızı pençesine alma sorunsalını da işin içine katmak lazım.
Bir örnek vermek istiyorum. Bu şehir merkezi dışında kalan salonlardan biri, gösteri merkezi haline geldi ve bir kaç sene evvel de haftada 1 ücretsiz film gösterimleri gerçekleştirdi. Tamam popüler sinemayı takip eden kitleyi cezp edecek filmler değildi ama bu işe soyunmak da bir nevi cesaret örneği. O gösterimlere yakjlaşık 6 hafta teşrif buyurdum ve bu süreç içerisinde salondaki seyirci sayısı 4’ü geçmedi! Seçki genellikle Haneke ya da Ken Loach olduğu için burun kıvırıldı diyebilirsiniz belki ama ben bunak atılmıyorum. Yani tamam bu filmleri daha önce izlediği için teşrif buyurmadıkları iddia edilebilir ama yukarıda bahsettiğim işin sosyal kısmını da elimizin tersi ile itmek söz konusu…
AVM’ye sadece sinema konusunda karşı değilim. AVM’nin her alandaki mekanikliğine karşıyım. Mecbur kalmadıkça oturup çay kahve de içmem, karnımı da doyurmam. Garip bir şekilde en ateşli biçimde karşı olduğum AVM sinemasına da biraz da mecburiyetten girerim…Haaa yerden yere vururken artısından da söz etmemek olmaz. AVM sinemaları olmasaydı muhtemelen karşımızda bu kadar çeşitli bir seyir seçkisi olmayacaktı. Yani tek alternatifimizin kapalı gişe oynayan Jurassic Park olduğu çocukluk dönemimde, sırf sosyal aktivitede bulunmak adına bu filme 3-4 defa gitmişliğimiz vardı. Nitekim alternatif salon yok ve film de çatır çatır bilet satıyor (kapalı gişe terimi ile ilk karşılaştığımız zamanlar)…Dolayısı ile alternatif konusunda AVM’lerin hakkı yenmemeli. Ama günümüzde böyle bir durum söz konusu değil tabi ben bu örneği internet üzerinde film indirmenin 1 haftayı bulduğu dönemleri baz alarak verdim…
1970 li yıllarda Ankara’da sinema bilet ücreti (Tam) üçbuçuk lira İstanbul’da ise 5 Lira Anadolu’da birbuçuk iki lira idi 1 ABD doları ise 10 Liraydı. Yabancı filmler bir yada iki yıl gecikmeli gelirdi ülkemize. Baba filmi aldığı özel izinle çift bilet alınarak izlenmişti. Sinemaya Mısır yemeye, kola içmeye değil film seyretmeye gidilirdi. Cep telefonu henüz icat olmadığından film gösterimi sırasında telefon ile oynayan mesaj çeken geri zekalılar olmazdı. Kara Murat Bizans imparatorunu yumruklarken sinema salonu alkıştan yıkılırdı? Sinemaların en küçüğü 700-800 kişilikti. Beyoğlu Atlas Sinemasından Atlas Pasajı ve iki salon çıkarıldığını düşünürseniz Atlas sineması neredeyse stadyum kadar büyüktü. Emek le birlikte tadilata giren Rüya Sineması üç katlı güzel bir sinemaydı. Emekten daha güzel bir salon olmasına rağmen Emek için sokağa dökülenler bu sinemanın adını ağızlarına bile almadılar. Çünkü Rüya sineması erotik filmler oynatan bir sinemaydı. Yok olmalıydı. Yok oldu. Sinemaya giden ergenler film seyretmeye değil arkadaşlarıyla sohbete gidiyorlar.
aynen katılıyorum. 80’lerde babamın bakkal dükkanından aldığım bir bozuk parayla (gizli… onlarca bozuk para arasında zaten belli olmuyordu.) 3 film devamlı seyredebiliyordum. şimdi en büyük bozuk para 1 lira. bu para normal bilet fiyatının 15’te biri. o da 3 değil 1 film için. gerçi filmler 1. vizyon değildi ama hep sevdiğimiz filmlerdi. diyelim bunların biri star wars ise diğer biri spagetti western bir de godzilla ya da bir serüven yahut karate filmi idi filan.