Emre Sert & Gözde Yetişkin ortaokulda tanışıp aynı hedef ve isteklerle film çeken iki isim. En son filmleri Rodi ekseninde kısa filme ve kısa filmcilere bakışlarını, işlerini ve hedeflerini konuştuk!
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba öncelikle Gözde ve Emre birlikteliği nasıl oluştu, uzun yıllara yayılan bir arkadaşlık ve iş ortaklığı var sanırım…
EMRE: Evet, 13 yaşında Bolu’da ortaokulda tanıştık, liseyi aynı sınıfta okuduk, sonrasında da beraber İstanbul’a geldik üniversite için.
Tanıştığımızda ikimiz de birbirimizden bağımsız, sinemacı olma hayalleri kuruyorduk zaten. Sonra dost olduk, herkesten farklı bir frekans yakaladıktan sonra da beraberlik fikri kendiliğinden çıktı. Küçük şehirde daralmanın yarattığı bir tutunma sanırım, Lise 2’deyken ‘Biz bu işi beraber yaparız‘ dediğimizi hatırlıyorum.
GÖZDE: Üniversitede farklı okullarda, bölümlerde olmamıza rağmen sürekli beraber yapıyorduk her şeyi. Önce ödevler, projeler derken kısa filmler, klipler geldi, yakın bir zaman önce de duo olarak reklam çekmeye başladık.
EMRE: Aslında beraber öğrendik bu işi icra etmeyi, o yüzden de hiç ayrı çalışmadık. Ama onun da ötesinde zaten birçok şeyi beraber yapıyoruz yıllardır. ÖSS’ye hazırlanırken verilen test sorularında çiftleri ben, tekleri Gözde çözerdi, kağıtları değiştirirdik sonra..
Müzik klipleri, reklam filmleri ve kısa filmler… Klip ve reklam hayatınızın kazanma uğraşıları.. Kısa filmin sizler için anlamı nedir? Yani kısa film çekmeye devam mı kısaca?
GÖZDE:Kısa filmlik fikirler olduğu sürece devam tabi. Ama bizim çektiklerimiz çok da kısa film formatında olmuyor, biz hatta ‘Kısaltılmış Film’ diyoruz kendi aramızda. Uzun metraj hikaye akışını kısa film sürelerine sığdırmaya çalışıyoruz.
EMRE: Anlamı çok büyük tabi ki, derdinizi, hikayenizi anlatıyorsunuz süresi ne olursa olsun. Bir sanatçı olarak bir eser ortaya koyduğunuzu hissediyorsunuz. Uzun metraj yolunda büyük denemeler bir yandan, anlatmak istediğinizin karşıya nasıl geçtiğini gözlemliyorsunuz.
Reklam, kısa film, klip hepsi birbirinden çok farklı deneyimler bizim için. Klipleri para kazanmak için yapmıyoruz, kazanmıyoruz da. Zaten klip çektiğimiz isimleri görünce derdimizin o olmadığı anlaşılıyordur sanırım. Müziğini, kendisini sevdiğimiz müzisyen dostlarımız var, onlarla beraber bir şeyler yapmak çok güzel.
GÖZDE: Aynı zamanda sinema adına teknik bazı meseleleri klipler sayesinde çözdük. Çektiğimiz kliplerde uygulamak istediğimiz bazı tarzları ve hikayeleri denedik.
EMRE: Reklamlarda da aynı şekilde aslında. Sonuçta sinema filmi için çalışacağınız insanlarla reklam setlerinde de çalışıyorsunuz. Bir sürü teknik oyuncakla oynama şansınız var. Sektörün illüzyonuna kendinizi kaptırmazsanız, işin zanaat kısmını çözmek için büyük lunapark reklam setleri.
Rodi en son filminiz. Öncelikle esin kaynağınız ne oldu diye sorayım bu filmi çekerken. Konu bildik olmasına rağmen çekim şartlarıyla daha cazip hale gelen bir film olmuş. Bir de filmin ismi niye Rodi diye sorsam?
GÖZDE: Film bir karakter hikayesi o yüzden. Bir insan tipi üzerinden bazı durumları hissettirmeye çalıştık. Şairlik yapıp konunun odağı dağılmasın diye karakterimizin mesleği olan RODİ ismini seçtik.
EMRE: Filmin ilk sahnesi (soundcheck yaparken kendini rockstar hayal etmesi) 3-4 yıl önce defterime not aldığım bir sahneydi. Sonrasında aslında filmi o fikrin üzerine kurduk..Müzik ortamlarıyla hep içiçeydik, çok konsere giderdik üniversitedeyken. Ben müzik dergilerinde yazarlık da yapıyordum. Sonrasında kendi dostlarımızdan başlayıp, Türkiye’nin en büyük festivallerine kadar sayısız konser videosu çektik. Bu dönemde çok farklı hikayelere tanıklık ettik ve onların bir birikimi oldu sanırım. Ama onların da ötesinde biz bir insan halini anlatmaya çalıştık. Rodi ve müzik grubu onun için uydurduğumuz kılıf. Rockstar olmak isteyen samimiyetsiz Rodi değil, Aşçı olmak isteyen samimiyetsiz kominin hikayesi de olabilirdi. J
GÖZDE: Bu filmi çekerken bazı şartları zorladık. Herhangi bir fon desteği veya sponsorumuz olmamasına rağmen yapımcımız Ahmet Budak ve biz ciddi para harcadık film için. Reklam filmlerinde çalıştığımız yapım şirketi Randomworks de büyük destek oldu bazı konularda.
EMRE: Bir film için en pahalı olan unsurlara hiç para harcamamamıza rağmen bir kısa film için büyük denebilecek bir bütçeye çıktı film. Teknik açıdan iyi standartlarda bir film ortaya çıkarmak ve ekibin konforunu sağlamak gerçekten çok pahalı bir şey. Buradan destek olan herkese ve bütün ekibe bir kez daha teşekkür edelim.
Sonuçta farklı, dinamik bir yapınız var ve kameraya hakimiyet bütün film boyunca hissediliyor. Ve biraz daha kent insanına yönelik hikayeler çekiyorsunuz sanırım. Sizin için hikaye yaşadığınız ortamdan mı beslenmeli yoksa daha yaygın mı olmalı?
EMRE: Sonuçta herkes kendi bildiğini anlatmalı. Sadece deneyimlediği olayları anlatmalı demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama kendi dertlerimize odaklanmalıyız bence. Sırf festivallerde ödül alma ihtimali yüksek veya popüler politik gündemi yakalama kaygısıyla çekilen filmler görüyorum, komik geliyor bana, hiç bir his yaratamadan bitiyor film. Çünkü filmi yazan içinde bir şey hissetmiyor o konuya karşı, sırf yapmış olmak için yapıyor. Nuri Bilge’nin çok güzel bir tavsiyesi vardı bir söyleşisinde, ‘İçinizdeki başat mevzuyu bulmaya çalışın’ diyordu. Bunu çok ciddiye alıyorum.
İllaki kent hikayeleri anlatacağız diye de bir tutulmuşluğumuz yok. Şuana kadar imkanlar ve tecrübeler dahilinde öyle geliştiği için böyle oldu. Hatta şuan üzerinde çalıştığımız proje çocukluğumun geçtiği küçük Anadolu şehirleri insanları hakkında.
Bi’Garip Adam izleyen için keyifli ama bir yandan da karşınızda anlamanız gereken otizimli bir birey duruyor. Bu film bir sosyal sorumluluk projesi olarak mı tasarlandı yoksa kim olursa olsun insanların iç dünyalarındaki farklılığı yansıtmak için mi?
EMRE: Duygusal açıdan azınlık olma hali hep ilgimizi çeken bir konu. Filmi yaparken elbette insanlarda otizmle ilgili farkındalık yaratma motivasyonumuz vardı ama öncelikli derdimiz bir hissi insanlara ulaştırmakla ilgili. Sosyal sorumluluk adı altında bir pazarlama tribimiz olmadı hiç
GÖZDE: Bizim ‘kriz’ dediğimiz anlarında bir otizmlinin zihninde olabilecekleri hayal etmeye çalıştık.
Rodi ve Bi Garip Adam çok fazla festival dolaşmış. Siz de bu sayede sizinle yarışan filmleri gözlemleme olanağı bulmuş olmalısınız. Ülkemizde kısa filme bakış nasıl sizce? Çekenler, jüri ve hatta seyirci neden etkileniyor olabilir?
EMRE: Filmlerin çoğu sıkıcı ve hayal gücünden yoksun bizce. ‘Abi bak bu konular tutuyor, onlara yürü’ gibi nasihatlerde bulunan, ‘o jüri zaten bende’ diyen kısa filmcilerle tanıştık çoğu festivalde. Ama bunları bir kenara bırakırsak sinema üstüne gerçekten kafa yoran ve bir şeyler yapmak için debelenen güzel insanlarla birkaç dakika sohbet etmek bile mükemmel oluyor. Güzel filmler de izledik, bu yıl Salı, Günah, Meral Kızım ve Merkür filmlerini çok beğendim izlediklerim içinden.
GÖZDE: Birçok festival ve etkinlik var aslında. Dünya festivallerine göre çok yüksek miktarda ödüller de dağıtılıyor ülkemizde, nedenini bir türlü anlayamadık ama güzel bir şey sonuçta. Büyük festivallerin içinde yer alan kısa film festivalleri daha coşkulu oluyor. Bütün ülke sinemasıyla beraber vakit geçiriyorsunuz. Akbank gibi festivaller de gayet başarılı. Bu sene bütün etkinlikler tıklım tıklım ve gayet nitelikliydi Akbank’ da.
Onur Ünsal’ı kısa filme çok yakıştırıyorum, kendisi aynı zamanda çok iyi bir kısa film oyuncusu. Sizin onu tercih etme sebepleriniz neler oldu?
EMRE: Onur, sinema, tiyatro, reklam fark etmeden oynadığı bütün rolleri ustalıkla canlandıran çok yetenekli ve çalışkan biri.
GÖZDE: Bizim filmimize de dahil olduktan sonra projeyi bizim kadar sahiplendi. Ricayı kırmayıp teşrif eden biri gibi olmadı sette, çıkacak neticeyi bizim kadar önemseyerek çalıştı. Moda Sahnesi’ni de evimiz gibi kullanmamızı sağladı, sağolsun.
EMRE: Klişe gelebilir ama bu filmi düşünmeye başladığımız ilk gün Onur’un oynamasını istedik. Onun da müzik ve eğlence dünyasının kulislerini iyi bilmesine çok güveniyorduk açıkçası, fiziksel olarak da tam istediğimiz özelliklere sahipti. Zaten yeteneğini söylemiyorum… Tanımıyorduk da kendisini ama bütün sahneleri onun oynadığını gözümüzde canlandırarak yazdık, sonrasında tanıştık ve ikna ettik. Çıkardığı performanstan çok memnunuz, aynı yolun yolcusuyuz, beraber çalışmak çok eğlenceli..
Kısa filmde biçim mi yoksa içerik mi ön planda sizin için? Reklamcı olduğunuz için de soruyorum biraz bunu.
EMRE: Bunlar bırakın sadece sinemayı, hiçbir sanat formu için birbirinden ayırılabilecek kavramlar değil. Sinema tarihine bir eser bırakmak istiyorsanız ikisini de aynı ustalıkla icra etmeniz gerekmektedir.
GÖZDE: Ama evet akranlarımıza kıyasla biçime daha fazla kafa patlattığımız söylenebilir belki. Bunun reklamla bir ilgisi var mı bilmiyorum.. İlk günden beri işin zanaat kısmını çok önemsedik. Bu kısa filmciler arasında göz ardı edilen bir gerçektir genelde, ama biz Bora Egemen gibi bazı hocalarımızın da etkisiyle bu konuyu da en az içerik kadar önemsedik hep.
EMRE: Biçim için veya içerik için olsun, fark etmez. İyi filmler iyi fikirler ve bunların ahengiyle oluşturuluyor.
Peki son yıllarda sorun olan eser işletme belgesi hakkında düşünceleriniz nedir? Siz ya da katıldığınız festivalin çözümü oluyor mu bu konuda?
GÖZDE: Bu sadece hukuki bire gereklilikse şikayet edecek bir durum yok fakat konunun gündeme gelişi ve ardından konuşulanlar can sıkıcı tabi. Festivallerin kısa filmcilere yardımı oluyor bu konuda. Bazı festivaller yaptığınız ödemeyi iade ediyor mesela… !f İstanbul da bize belgeyi aldığımız süreçte rehberlik yapıp, epey yardımcı olmuştu.
Kısa film çekerken bakanlık ya da başka fonlardan destek aldığınız oluyor mu?
EMRE: Hayır, başvurduk ama şuana kadar hiç bir destek alamadık. Hep kendi imkanlarımızı yaratmaya çalıştık. Nedense ileride de alacağımızı pek zannetmiyorumJ
Uzun metraj çekme fikriniz var mı, yine ikili olarak mı çalışmayı düşünüyorsunuz, arada gerilim, didişme vs. oluyor mu? Yani film çekerken belli bir işbölümü var mı?
GÖZDE: Evet şuan bir uzun metraj senaryo çalışmasındayız, belki öncesinde o filme referans olabilecek bir kısa denemesini de yapabiliriz. Bu yaz üzerine daha çok yoğunlaşmayı planlıyoruz…
Beraber yazıyoruz, hep beraber yaptık zaten bu işin her aşamasını. Ayrı çalışma gibi bir arzumuz yok, biz bu işi beraber yapıyor olmaktan ekstra mutlu oluyoruz. Ben yerine Biz demek, bizi iyi hissettiriyor.
EMRE: Kendiliğinden oluşmuş ve sınırları çok keskin olmayan bazı rol paylaşımları var elbette aramızda. Bu da karakter farklılıklarımızdan ortaya çıkan doğal bir sonuç bana göre. Herkesin yapmayı sevdiği veya yapmakta zorlandığı bazı konular var tabi, bunlara göre de birimizin daha çok öne çıktığı durumlar olabiliyor. Ama işin sonucuna bakıldığında ikimiz de her aşamasına müdahil olmuş oluyoruz.
Biz bu işi beraber sevdik, beraber öğrendik ve hala beraber yapıyor olmaktan da çok zevk alıyoruz. Hayat ne getirir bilinmez ama şuan itibariyle birbirimizden ayrı bir hayat planımız yok. Çalışmadığımız günlerde bile beraber takılıyoruz 14 yıldır. Birimizin ailesi diğerinin de ailesi gibi.. Tartıştığımız oluyor ama şuana kadar büyük bir kavga ya da küslük yaşamadık. Bir proje veya maddi bir çıkar için bir araya gelmediğimizden mesleki bir birliktelikten çok daha öte, güçlü bir bağımız var. Gözde’yi çok umursuyorum.
Kısa filmle ilgili son olarak neler söylemek istersiniz?
EMRE: Onur Ünlü’ nün bir sözünü çok seviyorum; ‘Film yapmayı, film yapmamaya her zaman tercih edersiniz’ gibi bir şey söylemişti. Film yapmak mükemmel bişey gerçekten, Bu kısa için de geçerli.
GÖZDE: Gerçekten çok eğlenceli…
Teşekkürler…