Filmmor, Kadın ve Anne Le Ny Sineması Üzerine

19 Mart 2013

Kadın ve Şiddet… Yan yana görmeye ne kadar alışık olduğumuz iki kelime değil mi? Birbiriyle ne kadar ilintili, sımsıkı bağlarla bağlanmış, biri olduğu zaman diğeri olmazsa olmaz haline gelen iki kelime… Genci yaşlısı, çoluğu çocuğu demeden her türlü şiddete ve cinsel istismara maruz kalan kadınlarımızın hayatlarının gerçeği… Türkiye’nin karanlıkta bırakılan öteki yüzü!

kadın1

Öteki Sinema için yazan: Başak Bıçak

Bazen ne kadar yazarsak yazalım, ne kadar üstüne gidersek gidelim ümitsizliğim geçmiyor. Avazımız çıktığı kadar bağırsak da sesimizi kimse duymuyor gibi geliyor. Okuduğum her haber, karşılaştığım her olay öfkemi arttırıyor; orada burada dillendiriyoruz, bazen meydana çıkıp haykırıyoruz. Peki ya sonra? Unutuyoruz… Dayak yiyen, cinsel şiddete maruz kalan, zorla evlendirilen, satılan, cinayete kurban giden kadınlarımız, çocuklarımız kadar sessizliğe gömülüyoruz. Çünkü bastırılıyoruz! Çünkü devlet elimizden tutması gerekirken, yaşadıklarımızı ört bas ediyor. Mağdur edeni koruyup, mağdur olanı kendi karanlığına mahkûm ediyor. Ayşe Paşalı’nın, N.Ç’nin yaşadıklarını duyunca küçük dilimizi yutacak hale getirildiğimiz, çocuk gelinlerin var olduğu, töre cinayetlerinin yaşandığı ama onlara yardım eli uzatan insanların, yakın zamanda VAKAD örneğinde olduğu gibi engellenmeye çalışıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Çocuklarımıza eğitim veren kitaplardaki penguenlere başörtüsü giydirirken, çocuk pornosunda dünyada 5. sırada olmaktan utanmıyoruz!

Anne le NY

Bu yıl 11. kez düzenlenen Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali işte bu susturulan, bastırılan, hırpalanan kadınlara ithaf ediyor etkinliklerini… Belki seslerini duyan olur, belki en azından o kadar da yalnız olmadıklarını öğrenirler diye. Etkinlik kapsamında dünyaca ünlü yönetmenlerle söyleşiler gerçekleştiriliyor, filmler gösteriliyor ve kadına yönelik sorunlar ele alınıp, tartışılıyor. İstanbul’da düzenlenen etkinliğin İzmir ayağı 30-31 Mart tarihleri arasında yapılacak fakat Fransız yönetmen Anne Le Ny önceden şehre gelerek Fransız Kültür Merkezi’nin öncülüğünde düzenlenen etkinliğe katkı sağladı. 16 Mart Cumartesi akşamı yapılan etkinlikte, ülkemizde Can Dostum/Intouchables filmindeki Yvonne karakteriyle tanınan yönetmenin ilk ve son filmi seyircisiyle buluştu. İzmir’de zaten kırk yılda bir yapılan bu tarz etkinliklerin reklamı ve halkın bilgilendirilmesi konusunda sıkıntı yaşanmasına rağmen salonun dolu olması oldukça sevindiriciydi. Gösterim sonrası yapılan söyleşide filmleri hakkında sorulan soruları yanıtlayan yönetmenden ve sinemasından biraz bahsedelim…

Ce Qui Restent / Geride Kalanlar (2007)

Anne le Ny003

İlk uzun metrajlı filmi olan Geride Kalanlar ile Anne Le Ny daha en başından nasıl bir sineması olacağına dair ipuçlarını veriyor. Film, 5 yıldır göğüs kanseriyle mücadele eden eşi ve problemli üvey kızıyla uğraşan Bertrand’ın günlük rutinine devam ettiği bir sırada Lorraine ile tanışmasını ve hayatının değişmesini konu alıyor. Tıpkı kendisi gibi sorunlu bir yaşama sahip olan Lorraine’in erkek arkadaşının, hayatında düzen istediği bir sırada kansere yakalanması bu iki insanın ortak noktaları haline geliyor ve kaçışı birbirlerinde buluyorlar. Yönetmenin bundan sonraki her filminde kullanacağı; sorunlu hayat, sorunlu ilişki ve bu yaşama dışarıdan etki eden bir kadın formülünü gördüğümüz Geride Kalanlar, bu açıdan Anne Le Ny sinemasının yapı taşını oluşturuyor. Bertrand ve Lorraine etkileşiminde, eş ve erkek arkadaşı hiç görmememiz, diğer filmlerde de göze çarpan ayrıntılardan biri oluyor ve yaşanan ilişkinin araya giren karakterlerle dramatize edilmesini engelliyor. Aynı zamanda yönetmenin filmlerinde bolca kullanacağı realist tavrı Geride Kalanlar’da, Bertrand karakterinde vücut buluyor. Yönetmen, Bertrand’ın karşısına da duygusal yönü ağır basan Lorraine’i koyarak bu ilişkiyi dengelemeye çalışıyor.

Hitchcockvari bir şekilde her filminde ufak bir rolde oynayan Anne Le Ny, ölüm temasını da filmlerinde sıkça kullanmaktan kaçınmıyor. Batılı toplumların, ölüm durumundan kaçındıklarını, hayatlarından uzaklaştırdıklarını ve ortaya koydukları bu tepkiyle bu ölümü kültürlerinde sürekli canlı tuttuklarını söyleyen yönetmen senaryosunu da buna göre oluşturduğunu açıklıyor. Ölüm fikri yaklaştıkça hayatları alt üst olan karakterlerini mücadelenin ortasına atıyor ve finaliyle de tam bir çözüme ulaşmak yerine cevabı seyircisine bırakıyor.

Les Invités de Mon Père / Babamın Konukları (2010)

Anne le Ny002

Anne Le Ny’nin ikinci uzun metrajlı filmi olan Babamın Konukları, ilk filmine göre ölüm temasına biraz daha uzak duruyor. Fakat yine problemli ilişkiler üzerinden giderek bu kez göçmen sorunları konusunda aktivist bir babanın kendisinden yaşça çok küçük Moldovalı bir kadınla evlenmesini konu alıyor. Artık düzenlerini kurmuş iki kardeşin bir anda yaşamlarını alt üst eden bu durum ilk başlarda Arnaud tarafından çok önemsenme de, işler sarpa sarınca en başından beri huzursuzluğunu göstermekten kaçınmayan kardeşi Babette’le birlik olup bu sorunu çözmeye çalışıyorlar.

Yönetmenin kullanmaktan hoşlandığı dışarıdan gelip her şeyi karıştıran kadın öğesini Tatiana karakterinde bulduğumuz filmde özellikle, Babette karakterini canlandıran Karin Viard’ın performansını çok başarılı bulduğumu belirtmem gerek. Hatta oyuncu baba karakterinde ki Michel Aumont’un bile önüne geçerek filmin lokomotifi haline geliyor ve realist duruşuyla Geride Kalanlar filmindeki Bertrand karakteriyle benzerlikler gösteriyor. Aynı şekilde, Bertrand ile üvey kızı arasındaki baba-kız çatışması bu kez Arnaud ile kızı arasında yaşanıyor. Babamın Konukları’nda kendisine daha küçük bir rol veren Anne Le Ny bu filmiyle bir yandan ilişkileri ele alırken, diğer yandan da göçmen sorununa değinmeyi ihmal etmiyor.

Cornouaille (2012)

Anne le Ny001

Anne Le Ny’nin son ve benim de en sevdiğim filmi olan Cornouaille, yönetmenin doğduğu yer olan Fransa’nın Bretagne bölgesinde geçen fantastik ve komedi unsurlarını da içinde bulunduran bir dram. Cafe de Flore filminden tanıdığımız Vanessa Paradis’i başrolde gördüğümüz filmin, neredeyse tamamı bu okyanus kıyısındaki bölgede geçiyor. Büyük Britanya’dan gelen Keltler’den adını alan ve ölüm kültünün çok canlı tutulduğu bu yerin özelliğini yansıtmaya çalışan yönetmen, senaryosunu da buna göre şekillendirmiş. İrlanda, Galler ve İskoç bölgelerinin sahip olduğu Kelt kültüründe bulunan ölüm temasını, okyanus kıyısında yaşanan sert iklimle ve bunun insan yaşamı üzerine etkisiyle bağdaştıran Le Ny, okyanusta kaybolan insanlar sebebiyle de bu durumun sürekli canlı tutulduğunu söylüyor.

Senaryosunda belli bir öykü yerine bir bölgeden veya coğrafi noktadan yola çıkan yönetmen arka planına da yörenin efsanelerini yerleştiriyor ve böylece Cornouaille, başkarakterinin yıllar sonra kasabaya dönüşü sonrasında bir geçmiş hesaplaşmasına dönüşüyor. Evli bir adamla ilişkisi olan Odile’in, kendisine teyzesinden miras kalan eski bir evi satmak için Bretagne’a gelmesiyle geçmişindeki hayaletler bir bir ortaya çıkıyor ve yönetmen kendi deyimiyle, sinema yoluyla realite kavramıyla oyun oynuyor. Bunu da özellikle Loic karakteri üzerinden yaparak, gerçeklik ve olağan dışılık arasındaki ikilemi yansıtmaya çalışıyor.

Diğer iki filminde gerçekçi bir duruş sergileyen başkarakterler Odile’de aynı şekilde devam ediyor ve yine yavaş yavaş hayata bakış açısındaki değişime şahit oluyoruz. Tıpkı Geride Kalanlar’da olduğu gibi evlilik dışı bir ilişkide, adamın eşini hiç göremiyoruz. Keza bu karakterin ilk iki filmde olduğu gibi bir kız çocuğuna sahip olması elbette tesadüf olarak karşımıza çıkmıyor. Babamın Konukları filminde yavaş yavaş müzik kullanımına daha fazla önem vermeye başlayan yönetmen, Cornouaille’da bu açıdan başarıya ulaşıyor ve özellikle romantik bulduğu yerleri ekrana yansıtarak görsel bir şölen yaşatmayı da ihmal etmiyor.

Ve final sahnesi… Anne Le Ny’nin kuralı haline gelen ucu açık finaller Cornouaille’da da en önemli noktalardan biri fakat karakterin yaşadığı farkındalığın betimleniş şeklini bu kez çok daha güzeldi. Gelecek filminde yine aynı karakterlerle çalışacağını ve bu kez zina konusuna değineceğini söyleyen Anne Le Ny sinemasının benim açımdan merak uyandırıcı hale geldiğini belirtmeliyim. Filmmor kapsamında ülkemizde bulunan yönetmeni ve filmlerini merak ediyorsanız, hala geç kalmış sayılmazsınız!

blank

Başak Bıçak

1987 yılında İzmir'de doğdu. İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih bölümünden mezun olduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti Tarihi üzerine yüksek lisans yaptı. Bilhassa Fransız Devrimi olmak üzere Avrupa Tarihi üzerine uzmanlaştı.

Sinema özel tutkusu ve 2012 yılından bu yana filmler üzerine yazılar yazıyor. Akşam Gazetesi, Film Arası Dergisi ve Cinedergi yazarı... Dans, seyahat, fotoğraf ve şarap meraklısı...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

34. İstanbul Film Festivali Günlükleri – 1

Murat Kızılca'dan 34. İstanbul Film Festivali Günlükleri: A Most Violent
blank

50. Altın Portakal’da Sadece Sinema Var!

Sadece Sinema! Akaydın festivalle ilgili anahtar bilgileri basına verdi ve