The Flash 1×04 Going Rogue Bölüm İncelemesi

30 Ekim 2014

‘Her hafta bir metahuman avı’ konseptine bu bölümde kalıcı bir virgül koydu The Flash. 50’lerin “Komünist Sovyetler” projeksiyonu ile Sibirya soğukları estiren DC kötülerinden Captain Cold / Leonard Snart ekibimizin en büyük düşmanlarından biri olarak ekrana geldi.

Flash-Full-Costume-1-LargeBölümün adı “Going Rogue” çünkü DC evreninde de Captain Cold “Rogues” adı verilen bir suç organizasyonunu yönetiyor. Snart çizgiromanlarda olduğu gibi dizide de sıradan bir kötü şeklinde işlenmemiş. Organizasyonunun etik kuralları bir “suç çetesine göre” oldukça sıkı ve Snart kuralların ihlal edilmesinden hiç hoşlanmıyor. Kadın olsaydı “Buz kraliçesi” diyeceğimiz Snart / Captain Cold rolünü Prision Break’teki Michael Scofiled rolüyle tanıdığımız Wentworth Miller kapmış. Tabii ki Flash okuyucuları olarak bölüm sonunda Snart’ın ekibine katılan Mick’in de kim olduğunu hemen çözdük: Flash’ın en büyük düşmanlarından biri olan pyromaniac Mick Rory; yani Heat Wave. Muhtemelen her bölümde yeni ve sıradan bir villain görmek yerine Rogue’ların saldırılarını izleyeceğiz ve evet, Mick Rory rolünde yine Prsion Break’ten Miller ile başrolü paylaşan Dominic Purcell oynuyor.

Bu gelişme dışında, görsel efektlerini de saymazsak eh işte diyebileceğimiz bir bölüm izledik. Evet, Arrow’daki minnoşumuz Felicity Smoak’un gelmesi hoş bir yaz esintisi gibiydi, ama bu esinti getirdiğinden fazlasını götürdü. Bir dakikada Central City’nin bilmemnesini hacklemek? Oliver’ın aşkıyla yanıp tutuşurken cılkı çıkarılan “over-dressing” muhabbetiyle Felicity’i Barry’e yamanmak? Barry’nin Felicity gibi bir ilahe varken Iris adındaki, süperkahramana blog açan aşırı tahmin edilebilir çirkin kıza bakması? Evet çizgiroman, DC evreni, bla bla ama böyle bir cross-over yapacaktınız madem, hakkını verin. Yine de Felicity’nin Flash’ın süpergücünü gördüğünde verdiği tepkiler beni çok eğlendirdi, bu kızı aşırı seviyorum, aşırı. Barry’nin de onu etkilemek için geri geri koşma hızını göstermeye çalışması epey bir güldürdü :)

The-Flash-1x04-1

Bir başka gözüme takılan, hatta gözyaşı kanallarımdan kan akmasına neden olan detay Flash’ın olmaz olası ekibi Star Lab elemanları… Arrow’u Flash’a göre –özellikle ilk sezonlarda- daha inandırıcı kılan şey, olan biten şeylerin belli bir mantığa oturtulmasıydı. Queen Consolidated’ta şehri yok edecek bir deprem makinası varsa, bunun olabileceğine dair dizinin kendi evreniyle uyumlu bir izahat alıyorduk. Fakat Flash’da işler böyle değil. Sürekli şekerleme kemiren Cisco, boş zamanlarında dünyayı yerinden oynatabilecek bir silah icat ediyor; fakat bunu hademenin bile çalabileceği sıradan bir kafesin içinde saklıyorlar. Bu silahın varolduğundan neredeyse Cisco bile haberdar değil üstelik. Bu arada Cisco’nun bu hatası ilk defa Wells’in gerçek yüzünü sezmesine neden oldu. Well’sin neden Barry’i korumak istediğini ve kim olduğunu Flash okuyucuları çözmüştür ama tahminde bulunuyoruz diye, çizgiroman okumayanların keyfini kaçırmayalım.

The-Flash-1x04-18-630x419

Caitlin’i canlandıran, adını bile hatırlamadığım oyuncunun içler acısı performansını anmadan eksileri bitirmek istemedim. Fakat en büyük eksi ne yazık ki bu değil. Flash’ın Snart’ı yakalamak için hareket halindeki trene, saatte 270km ortalama hızla 10 dakikada ulaştığını düşünelim. Bu olay gerçekleşirken Star Lab ekibi hala laboratuvarda, Felicty’den motivasyonel satış taktikleri dersi alıyordu. Trendeki mücadele de taş çatlasın 10 dakika sürmüş olsun. Flash takımı nasıl oldu da tam zamanında, üstelik led’lerle kaplayarak silah gibi göstermeye çalıştıkları bir elektrik süpürgesi ile tam zamanında olay yerine varabildiler? Olayın geçtiği yere bakarsanız herhangi bir vasıta ile oraya girebilmeleri de mümkün değil. Yani adam ses hızının üstünde koşuyor, buna mı takılıyorsun diyeceksiniz ama olay bu değil. Bu tarz dizilerin izleyiciyle bağ kurabilmesi için kurgusundaki tutarlılığa azami dikkat göstermesi gerekiyor. Çünkü zaten inancımızı sırtımıza yükleyip, Flash’ın yıldırım çarpması sonucu süpergüçlere sahip olduğuna kendimizi inandırıyoruz. Bari ufak detayların gerçekçiliği ve tutarlılığı konusundaki sorumluluklarınızı izleyicinin sırtına yüklemeyin. İşte bu gibi mini çakallıklar beni diziden soğutuyor. Umarım bunu sık sık yapmazlar.

Haftaya daha iyi bir bölüm izleyeceğimizi umuyorum. Herkese iyi seyirler.

blank

Emel Bilge Çınar

1985 yılında İstanbul’da doğdu. İlk sinema deneyimi Jurassic Park olmuştur. Animasyon ve VFX alanında eğitim almak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Türkiye’ye döndükten sonra 3 yıl boyunca Post Producer olarak çalıştı. Bugünlerde bağımsız olarak 3D animasyon ve oyun yapımı üzerinde emek harcıyor. 2009′dan bu yana çeşitli mecralarda sinema ve TV üzerine yazılar yazmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Metal Evolution (2011)

Heavy Metal ile gönül bağı bulunan herkesin izlemesi gereken Metal
blank

Kimlik, Yabancılaşma ve Kavanozdaki Adam (1987)

Televizyon tarihimizin en ilginç ve başarılı dizilerinden biri olan Kavanozdaki