Seksenler çocuklarının en sevdiği film türlerinden biri de çocukların başrolde oynadıkları ve fantastik maceralara atıldıkları filmlerdi kuşkusuz. Bu filmler arasında sayabileceğimiz en önemli örnekler Spielberg’in E.T.’si (1982) ve Lucas’ın Goonies’idir (1985). Daha sonraki yıllarda da türe dönüşler yaşanmıştır. Benim bunların yanında adını anmadan geçemeyeceğim Stephen King uyarlaması Stand By Me (1986) ve geçtiğimiz yıllarda gösterime giren J.J.Abrams’ın yaratık filmi Super 8 (2011) de türe örnekler olarak sayılabilir.
Özellikle ailelerin beraber seyredebilecekleri bir tarz olduğu için iyi kötü bir çok film çıkmıştır bu türde. Bazısı gerektiğinden fazla ilgi görmüş bazısı ise potansiyeli görülemeden tozlu raflara kaldırılmıştır.
Bugün size tanıtacağım Flight of the Navigator da pek çok seveni olmasına karşın çok da hatıralarda yer edememiştir.
Filmimizin yönetmen koltuğunda 1978’de çektiği Grease ile tüm zamanların en çok ilgi uyandıran gençlik müzikallerinden birine imza atan, The Blue Lagoon (1980) ile de kariyerini bir üst noktaya taşıyan usta yönetmen Randal Kleiser var. 1986 yapımı Flight of the Navigator, başrolüne en tatlı çocuk yıldızlardan biri olan Joey Cramer ile en komik uzay aracı sanal zekası olan Max’i koyuyor.
Film 12 yaşındaki David’in 1978 yılında kardeşini ararken ormanda bir çukura düşüp bayılmasını ve 1986 yılında uyanmasını konu alıyor.
David’in geçen yıllarda hiç yaşlanmamış olması ve aradaki olayları hatırlamaması, beyninden gelen sinyallerin o sırada Nasa tarafından ele geçirilmiş bir uzay aracını tarif etmesi çocuğun Nasa’da alı konulmasına neden olur. David’in beyni insanların anlayamadığı bir çok bilgi ile dolmuştur. Nasa çok gizli üssünde çocuğa deneyler uygularken uzay aracından gelen sesler David’i yönlendirir ve kendini bir anda aracın içinde bulur. 1978 yılına dönmek isteyen David uzay aracını kontrol eden bir robotik göz olan Max ile macerasına böylece başlar.
Filmin en beğendiğim yanı seyirciyi sürekli yanıltan açılıştaki uzaylı istila bölümleri. Daha ilk sahnede havada süzülen bir UFO gördüğümüzü sanırken kamera objeden uzaklaşınca kendimizi köpeklerin frizbi oyununda buluyoruz. Tam oyun biterken bu sefer de gök devasa bir şeyle kararıyor ve insanlar korkarak yukarı bakıyor ama çok geçmeden bunun da dev biz zeplin olduğunu görüyoruz. Max’ın uzay aracı ortaya çıkana kadar daha bunun gibi pek çok sahnede seyirci yanıltılarak eğlendiriliyor.
David ve Max’in uyumu ise filmin başka bir artısı. Max tabii ki Kubrick’in 2001: A Space Odyssey’de (1968) yarattığı ve sonrasındaki neredeyse çekilen her uzay araçlı filmde yararlanılan HAL 9000’in bir parodisi. Aynı öncüsü Hal gibi bir gözden oluşan Max’i Pee-wee’s Big Adventure’dan (1985) tanıdığımız Tim Burton’ın ilk has oyuncusu komedyen Paul Reubens seslendiriyor.
Max’in uzay aracına bindikten sonra film gerçek bir ivme kazanıyor ve ilginç uzay yaratıkları, David ile Max’in komik atışmaları ile eğlenceli finale doğru ilerliyor.
Dikkatimi çeken bir diğer nokta da Max’in uzay aracının kapısının açılırken yaratılan efekt idi. Biraz araştırınca gördüm ki 35mm bir filmde CGI 3D canlandırma teknolojisi ilk defa bu sahnelerde kullanılmış. Şu an bile seyredince rahatsız etmediğini ve oldukça başarılı bir iş çıkarıldığını söyleyebilirim.
Seksenlerin dıptıs dıptıs müzikleri ile harmanlanan film özellikle David’in 1986’ya gelince ilk defa gördüğü video kliple ve Sarah Jessica Parker’ın canlandırdığı Carolyn karakterinin giyim kuşamını tiye alması, zamanın glam rock efsanesi Twisted Sister esprileri ile günümüzde de seyir zevkini arttıran bir senaryoya sahip.
Eğer bu tarz aile filmlerini özlediyseniz Flight of the Navigator’a kesinlikle bir göz atmanız gerek. Halen canlı duran bir minik hazine.
gerçekten müthiş bir film di çocukken izlemiştim şuan bulabilsem yine izlerim alt yazıyada razıyım ama malesef sadece youtube de var oda orginal diliyle