Birçok ödülü bulunan, en son Altın Küre’de En İyi Animasyon Film ödülü kazanan Flow: Bir Kedinin Yolculuğu, çok açık bir şekilde insansız bir Nuh’un gemisi figürü barındırıyor. Aslında bizim kahramanımız olan yuvarlak, anlamlı ve cesur gözlere sahip kedimizin bir insan evinde yaşadığını ve onu çok seven sahibinin her yere onun devasa heykellerini yerleştirdiğini görüyoruz ama belki de çok kısa bir süre önce insanın izi silinmiş bu büyülü dünyadan, çok belli! Film insanlığın kaybolmasına kafa yormak yerine, hayvanları göğe çekmiş, onlara kutsal bir noktadan bakıyor! Belki de hayvanlar dünyayı insanlardan devralıyor ve biz o aşamaya bakıyoruz hep beraber! Eğer bu insanları çekip alan bir kıyamet ise devamı pek huzurlu!

Giderek sular altında kalan, batmakta olan bir dünyadan en son kendi devasa heykelinin kulaklarından bir tekneye atlayan kedimiz ve hayvan dostlarının sakin ve gizemli sürüklenişi; çoğu zaman mistik, ürkütücü ama bir yandan da o kadar güzel ki, kurmaya çalıştıkları bağa gönüllü olarak biz de bir yerinden dolanıyoruz!

blank

Yedi kısa filmi ve Away isimli uzun metrajı bulunan Letonyalı animasyon film yapımcısı Gints Zilbalodis imzası taşıyan Flow, yönetmenin konuşmayan filmleri arasında yer alıyor, zaten bir filminde konuşma var. Hayvanların hayvan olmasına izin veren yönetmen, siyah kedinin tüm kedi özelliklerini sunuyor, bu konuda iyi bir gözlemci olduğu da aşikar. Hayvanlar insanların yerine geçmiyor, onlara bir şey anlatmaya çalışmıyor, zaten ortada insan da yok, bu tılsımlı yolculukta kedimize saf bir köpek, toplayıcı bir lemur, uykucu ve uyumlu bir kapibara ile liderlik vasfıyla kanatlarını çırpan sekreter kuşu eşlik ediyor.

Maya ya da İnka uygarlıklarının hüküm sürdüğü zamanların algısına, bir çeşit geçmiş zaman yolculuğuna sokuyor yönetmen bizi, kedi ve diğer hayvanlar için devasa heykeller, kuleler ve suyun boyuna erişmediği ağaçlar arasında geçerken hiçbir anlatının, hiçbir konuşmanın olmadığı anlar yaşıyoruz. Yönetmen safiyane, basit bir akışa bırakıyor bizi, onlarla beraber biz de en sessiz, en derin yolculuğumuzu yapıyormuşuz gibi, güzel bir deneyim yaşıyoruz.

Filmin o kendi aurasındaki akışı içerisinde en tuhaf gelen an hayvanların tekne dümenini yönlendirmeyi keşfedişleri oluyor, orada bir müdahale, küçük bir fırça darbesi gibi bir şey var ama asıl dikkat etmemiz gereken hayatta ve bir arada kalmanın yolunu bulabilmek için dikkat edilmesi gereken detaylar. Kedicik zaman zaman tek başına kalmak için tekne direğinin tepesine çıkıyor, birkaç kez suyun dibini boyluyor, denizin içerisindeki renkli algıya takılsa da karnını doyurmanın içgüdüsüyle tekneye bolca balık çıkarıyor!

blank

Flow yansımalara da önem veriyor, kedinin suda kendisine bakması, lemurun aynasında kendisini incelemesi ve o aynanın kırılması. Bakılan ve görünen şey aslında ortak paydada kendileri! Bütün hayvanların farklı özellikleri var ama bu yolculuk onları ne kadar ortak paydaya çekebilir, kedimiz kendi bağımsız duygusuna son verip diğerleriyle bağ kurmayı öğrenebilecek mi mesela, ya da lemur biriktirdiği şeylerden vazgeçmeyi becerebilecek mi? Hepsi bir öğreti kıvamında bize ufak detaylar, dersler veriyor!

Fotogerçeklik yerine elle çizimin sıcaklığını hissettiğimiz filmde, formlar o kadar gerçekçi olmayabilir ama karakterler o oranda gerçek. Yakın zamanda izlediğimiz Mufasa: Aslan Kral’da (2024) rüzgarda salınan tüylere kadar fotogerçekçi bir algı hakimdi, burada ise distopik dünyanın aynı zamanda garip bir şekilde huzurlu hissettirmesinin sebeplerinden biri de bu minimal teknolojik zerafet!

Hayvan karakterleri olduğu gibi kendi aleminde bırakan filmlerden biri de Suzie Templeton imzalı kısa stop motion film Peter and the Wolf (2006). Karakterler bir müzik aletinin sesiyle anlatılıyordu, ilginç bir deneyim olduğu kesin! Flow’un farklılığı da buna benzer. Sözsüz olduğu için büyük küçük herkesin anlayıp sevebileceği sınırsız bir erişilebilirlik içeriyor, konusu cesur ve mistik, hatta kaybettiğin bir şeyi bulmakla ilgili minik bir keşif anı bile içeriyor!

blank

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Vals Im Bashir / Beşir’le Vals (2008)

Cannes 2008’de yarışan Vals Im Bashir, 2009’da En İyi Yabancı

Igor (2008)

2008 tarihli animasyon film Igor, iyi ile kötünün aslında iç içe