FPS (first-person shooter), bilgisayar oyunlarıyla az buçuk vakit geçirmiş herkesin bildiği gibi bir zamanların en popüler oyun türlerinden biri. Kahramanın bakış açısından takip edilen FPS oyunlar, envaiçeşit mekânda ilerleyerek, ele geçirdiğiniz silahlarla karşınıza çıkan düşmanları öldürdüğünüz bir akışa sahiptir. Wolfenstein, Doom, Half-Life ve Counter-strike gibi oyunlar bu türe ait en popüler örneklerdendir.

Peki, şimdi bu oyun türünün sinemayla ne ilgisi var diyeceksiniz. Rus indie-rock grubu Biting Elbows’u duymamış olabilirsiniz ama büyük ihtimalle grubun 2011 tarihli The Stampede ve 2013 tarihli Bad Motherfucker isimli parçalarının FPS oyun matematiğini uyguladığı video kliplerine denk gelmişsinizdir.

The Stampede

Bad Motherfucker

Grubun solisti Ilya Naishuller’in yönetmenliğini üstlendiği video klipler internette büyük ilgi gördü. İlkinin kaldığı yerden ikincisinde devam eden, kendi içinde tutarlı, ufak bir kaçma kovalamaca hikâyesine de sahip kliplere ilgi gösterenler arasında Night Watch (2004), Day Watch (2006) ve Wanted (2008) gibi filmlerin Kazak yönetmeni Timur Bekmambetov da vardı. Bekmambetov, Naishuller’e kliplerde kullandığı POV (point of view) yöntemiyle uzun metrajlı bir film çekmesi için teklifte bulundu. İlk başta bu yöntemin sinema perdesinde işe yaramayacağını düşünen Naishuller, teklifi reddetti ama Bekmambetov’un “Sinemada bir POV film izlemek istemez misin?” sorusuna coşkuyla evet diye yanıt vererek kliplerde eğlenmek için kullandıkları bir fikri uzun metrajlı bir aksiyon filmine dönüştürmek için ilk adımı attı. Başrollerde Sharlto Copley ve Haley Bennett’ın yer aldığı Hardcore isimli filmin çekimleri Kasım 2014’te tamamlandı. Post-prodüksiyon işleri için indiegogo sitesinde 250.000 dolar toplayan Naishuller, filmi tamamlamayı başardı ve Bekmambetov’un da yapımcıları arasında yer aldığı Hardcore, Şubat 2015’te Rusya’da gösterime girdi.

Hardcore

Bütün bunlar olurken İtalya ve ABD korku sinemasından iki POV film geldi: Hotel Inferno ve Grace.

Hotel Inferno (2013)

İtalyan yapım şirketi Necrostorm, kan ve şiddet seviyesi yüksek, kopan, parçalanan, patlayan, kesilen organların havalarda uçuştuğu, bol kırmızılı filmler üretmeye başlamasının üzerinden çok zaman blankgeçmemesine rağmen şimdiden dünyadaki bütün ‘gore’ ve ‘splatter’ sevenleri tavlamayı başardı. Hotel Inferno, Adam Chaplin (2011) ve Taeter City’den (2012) sonra şirketin yapımcılığını üstlendiği üçüncü film.

Tamamı FPS (ya da POV) yöntemiyle çekilen filmde, yaşanan olayları Frank Zimosa isimli kiralık katilin gözünden takip ederiz. Jorge Mistrandia isimli zengin ve gizemli bir işadamı Zimosa’yı kiralar ve Avrupa’daki otellerinden biri olan Hotel Inferno’da kalan bir çifti öldürmesini ister. Mekâna gelen Zimosa, cinayet esnasında müşterisinin ısrarla talep ettiği şartlardan birini yerine getirmez ve otelin koridorlarında ölümüne bir kovalamaca başlar. Kolay pes etmeyen Zimosa, etrafı kan gölüne bularken otel de isminin hakkını vermeyi ihmal etmez ve kelimenin tam anlamıyla bir cehenneme dönüşür.

Tam bir bilgisayar oyunu mantığı çerçevesinde ilerleyen Hotel Inferno, anti-kahraman Frank Zimosa’nın çeşitli silahlarla önüne gelen herkesi kesip biçtiği, sıra dışı bir aksiyon-korku oyunundan çok da farklı olmayan hastalıklı bir film. Sağlam bir hikâyesi olmasına rağmen bunu arka plana atan Hotel Inferno, grafik şiddeti olanca çıplaklığıyla göstermeyi daha çok önemsiyor. Bu yüzden midesi sağlam olmayanların filmden uzak durması kendi faydalarına olacaktır.

Grace (2014)

İlk uzun metrajlı filmini yöneten Jeff Chan de POV yöntemini kullanarak bir ‘possession’ öyküsü anlatmaya girişiyor. Daha önce Call of Duty: Modern Warfare 2 isimli oyunun final bölümüne atfen blankçektiği Call of Duty: Find Makarov (2011) ve gene aynı oyunun öncesini anlatan Call of Duty: Operation Kingfish (2011) gibi oyundan uyarlama kısa filmleriyle tanınan Chan, Grace ile bilgisayar oyunu ve sinema arasındaki köprüleri kaldırarak yeni bir melez türün peşine takılan yönetmenler kafilesine katılıyor.

Aşırı dindar büyükannesi tarafından yetiştirilen Grace, üniversite eğitimi almak için evinden uzaktaki okula gelir ve 237 numaralı (Kubrick’in Shining’ine mini bir selam) yurt odasına yerleşir. Tam bir parti kızı olan oda arkadaşı Jessica ile alışık olduğu hayattan farklı bir yaşam tarzına yönelir; partilere katılır, içki içer ve erkek arkadaşlar edinir. Partilerden birinde cinayet işlediğine dair halüsinasyon gören Grace, fenalaşır ve gözlerini büyükannesinin evinde açar. Grace, açıklayamadığı garip olaylarla karşılaştıkça, rahmetli annesinden miras kalan bir akıl hastalığına yakalandığından şüphelenir. Büyükannesi ise genç kızın içine şeytan girdiğine inanmaktadır.

Tamamı POV yöntemiyle çekilen Grace’de olayları Grace’in gözünden izliyoruz. Aslında diğer ‘possession’ filmlerinden çok da farklı olmayan bir hikâye örgüsüne sahip film, asıl farklılığını kullandığı yöntemden kaynaklanan seyir deneyimi ile ortaya koymaya çalışıyor. Bu yöntemin bu alt tür özelinde ne kadar çalıştığı tartışılır.

Sonsöz

Genel olarak bakıldığında POV (ya da FPS) filmlerin kabaca ‘found footage’ (buluntu film) ile yakın akraba olduğu görülür. Buluntu filmde karakterlerin sahip olduğu kameraların lenslerinden yansıyan görüntüler seyirci için ulaşılabilir iken POV filmlerde görüntü sadece bir karakterin görebildikleriyle kısıtlanır. Teknik anlamda sallanan el kamerası ya da kalitesiz kapalı devre kamera görüntüsü gibi seyri zorlayan titrek ve belirsiz görüntüler, POV filmde yerini, karakter ayılıp bayılmadıkça, daha net görüntülere bırakır. Ayrıca POV film, seyirciyi olayları gözünden anlattığı karakter ile özdeşleşmeye zorlar. Aynı bir bilgisayar oyununda olduğu gibi. Ancak bu sefer kontrol tamamen yönetmendedir, seyirci iyice pasif duruma düşer.

Bu arada yukarıda bahsi geçen filmler bu yöntemi benimsemiş ilk filmler değildir. Seksenlerin önemli korku klasiklerinden Maniac’ın 2012 tarihli yeniden çevrimi de çoğunlukla bu yöntemi kullanır. Daha da geriye gidersek Humphrey Bogart’lı Dark Passage (1947) ya da Raymond Chandler uyarlaması Lady in the Lake (1947) gibi örneklerle karşılaşırız. Ancak yukarıda bahsi geçen filmlerin ve video kliplerin ortak özelliği bilgisayar oyunu formatıyla neredeyse birebir örtüşen bir yapıya bürünme gayretleridir. Şimdilik kısıtlı sayıda örnekle karşılaşsak da bu melez yapılanmanın buluntu film gibi bir alt tür olarak kabul görüp görmeyeceğini önümüzdeki yıllarda göreceğiz.

Murat Kızılca

Not: Daha önce CineDergi Nisan 2015 sayısında yayınlanmıştır.

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

1 Comment Leave a Reply

  1. Yakın zamanda izlediğim, Tim Smit’in yönettiği 2017 yılı mahsulü Kill Switch isimli film de yazı dahilinde değerlendirilebilir. İlgilisine not olarak ekleyelim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Düş Kralı: Neil Gaiman

Bazen tanrının bazı insanlara daha fazla özen gösterdiğine inanıyorum. Özellikle
blank

The Party ve Birdie Num-Num

The Party filmi, koşullara rağmen, rezil olmaya aldırmadan, kaygısızca “birdie