Bilim kurgu türünü sadece Kuzey Amerika sineması bazında değerlendirirsek, genel şablonlar oluştuğunu ve tüm örneklerin öyle yada böyle bir sınıfa dahil olduğunu görürüz. Eğer daha serbest ve sarhoş! örnekler görmek isteyen iflah olmaz bir kötü film izleyicisi iseniz biraz daha uzaklara Asya sinemasına bir göz atmakta fayda var.
Yazımızın konusu, ismiyle dahi akıllara zarar bir çalışma olduğunu belli eden “Frankenstein Conquers the World / Frankenştayn Dünyayı Fethediyor” ise, neredeyse o dönemde popüler olmuş tüm ucuz korku filmleri ve Gojira (Godzilla) filmlerinden nemalanmaya çalışan tuhaf bir melez! Filmin kendisi bize vaadettiklerinden daha korkunç va daha bilim kurgusal. (Bilimsiz bir kurgu demek daha yerinde olur.) Peki bu yazdıklarımızdan yola çıkarak filmin kötü olduğu sonucunu mu çıkarmalıyız? Evet kesinlikle çok kötü! Hatta o kadar kötü ki sırf bu yüzden de inanılmaz eğlenceli. :)
Ünlü yapım şirketi Toho Company bu fikri nasıl onayladı bilinmez ama bu sayede bize korku ve ucuz bilimkurgu sinemasının belki de en absürd örneklerinden birini sundukları kesin…
Her şey soğuk ve karlı ve her ne hikmetse gökgürültülü (kar yağarken şimşek çaktığına hiç şahit olmadım) bir kış gününde, çılgın bir bilim adamının mahzene benzeyen laborotuvarında (kendisi Marx Kardeşlerden, Groucho’ya benziyor) başlıyor. Deneyler devam ederken içeri birden Nazi askerleri giriyor ve yanlarındaki Denizci Nazi! (üniforma İngilizler ait ama) rütbelisinin emri ile bir sandığı alıp götürüyorlar. Bilim adamı onların peşinden isterik bir ruh hali ile laborotuvardaki tüm alet edavatı parçalıyor. (Nasıl bi canavar yarattıysa artık!) Sandık bir Alman denizaltısına yüklenerek uzun bir yolculuğa çıkarılıyor. Daha sonra sandık bir gece harekatı ile bir Japon denizaltısına naklediliyor fakat bu arada onları gözetleyen bir müttefik uçağı saldırarak Alman denizaltısını batırıyor, Japonlar ise sandıkla birlikte kurtulmayı başarıyor. Tokyo‘ya getirilen sandığı bilimadamları ve askeri yetkililer açtıklarında görüyoruz ki bu kıymetli kargo, Frankenştayn’ın kalbi imiş! (Suyun içinde atıp duruyor!)
Daha sonra tüm Tokyo’yu alevler içinde bırakan ve Atom bombasından daha çok sayıda Japon öldüren ünlü Tokyo bombardımanını izliyoruz. Yüzlerce çocuk hastaneye düşüyor ve ölmekte olan bir çocuğa yanlışlıkla bu kalp takılıyor. Çocuk bir süre sonra farkediliyor, yetkililer takibe alıyor, bu arada kerata giderek Frankenştayn’a benzemeye başlıyor (aynı babası!) falan…
Derken, Frankie kardeş o kadar büyüyor ki Frankenştaynlıktan çıkıp bir nevi King kong oluveriyor. Zaten Mary Shelley‘nin romanıyla aşırı zayıf olan bağ burada iyice kopuyor ve filmin gerisi Frankie’nin bir adada dünyayı tehdit eden dinazorları hacemat etme gösterisine dönüşüyor… Bu arada peşinden koşup onu rahatsız eden cibilliyetsiz Amerikalı ve Japonlarla da uğraşması gerekiyor zavallının. Nihayetinde her yer bombalanıyor, her şey yanıyor, binbir türlü canavar birbirini öldürüyor ama nafile geriye tek bir canlı kalmıyor.
Seyretmesi oldukca keyifli olan bu garabet gösterisi, bazı başarılı minyatür efektleri de içeriyor ve kendi içinde tutarlı bir hikaye anlatımı tutturuyor. Fakat 40 metrelik bir Japon Frankenştaynını kabullenmek doğrusu her bünyenin yapabileceği bir şey de değil. Yine de çocuk ruhlu bir sinemanın sıradışı bir örneği olarak hepinizin tahammül edebildiği kadarıyla bu filmi izlemesini isterim. Filme herhangi bir satış kanalından ulaşmanız mümkün değil. Tek çare şu anda üyeliği açk bulunan Cinemageddon adlı kült filmlere ait torrentleri barındıran siteden indirerek izlemek…
Öteki Sinema sinema zevkinizi ve tahammülünüzü zorlamaya devam edecek. :) Muhabbetle…
ahahahaha oha!
sayisiz Godzilla filmlerinin hepsinin uzerine tuz biber ekti bu!