“Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, Komünizm hayaleti…”
1848 yılında Fransa’da patlayan devrim, dalga dalga tüm kıtaya yayılarak Avrupa’da çok ciddi bir siyasal/düşünsel hareketliğe yol açtı. Aynı yıl kaleme alınan Komünist Manifesto ise, yayınlandığı yıldan itibaren tüm dünya işçileri tarafından kabul gören bir bildirge oldu ve sadece ezilen proleter sınıfı değil, geniş çapta kitleleri arkasından sürükledi. Bir çok düşünür ve yazar bu düşünce sistemine gönül verip; eserlerinde sınıf savaşımlarından, eşitsizlikten, ezilenlerden bahsettiler. Bunlardan biri olan Fransız yazar Emile Zola, Germinal adını verdiği yapıtında bu hayaletin etkisi altında kalmış Fransız madencilerinin gerçek ve bir o kadar da etkileyici grevini konu almaktadır. Söz konusu eserden uyarlanan film ise aynı çarpıcılıkla karşımıza çıkıyor ve dönemini gerçekçi bir dille sinemaya yansıtıyor.
Öteki Sinema için yazan: Başak Bıçak
Dreyfus gibi Fransa’yı ve hukuk sistemini derinden etkileyen bir davada verdiği cesur tepkiyle tanınan Emile Zola’nın -ki Dreyfus davası da Roman Polanski tarafından sinemaya uyarlanıp yakın zamanda gösterime girecek olan, merakla beklenen filmlerdendir- sosyalist ve yenilikçi görüşlere umut veren romanı ölümünden sonra, maden işçilerinin çalışma şartlarının bir sembolü haline gelir. Hatta Zola’nın cenazesinde toplanan işçilerin Germinal! Germinal! diye bağırdıkları bilinmektedir. Tabii, böylesine önemli bir yapıtın sinemaya uyarlanmaması beklenemezdi.
Nitekim bundan önce biri dizi olmak üzere üç kez beyazperdeye aktarılan eser, 1800’lerin ikinci yarısında Kuzey Fransa’da Voreux maden ocağında başlayan ve daha sonra bir çok madene yayılan grevi ve proletarya ile burjuva arasındaki çatışmaları gözler önüne seriyor. Başrollerinde Miou-Miou, Renaud Séchan, Gérard Depardieu ve Judith Henry’yi gördüğümüz film, makinist Etienne Lantier’nin (Renaud Séchan) iş bulmak için Montsou’ya gelmesi ve Maheu ailesiyle tanışmasıyla başlıyor. Sosyalist görüşlü makinist, madenlerde çalışanların zorlu koşullar altında çoluk çocuk demeden üç kuruşa çalıştırıldıklarını gördükten sonra bu gidişata bir son vermeleri ve örgütlenmeleri gerektiğini dile getiriyor.
İşçilerin can güvenliği olmadığı halde göçüklerden sorumlu tutulmaları ve zaten çok az olan maaşlarında kesintilerin yapılması yoksul işçileri greve gitmeye mecbur bırakıyor. Fazladan bir maaş kazanabilmek için çocuk yapmaktan ve kuru ekmekten başka hiçbir hakları olmayan bu insanlar, istemeyerek de olsa patronlarına başkaldırıp daha kaliteli bir yaşam için işi bırakıyorlar. Ancak gelişen olaylarla grevin, proletaryanın henüz yeterli güce sahip olmaması sebebiyle, çok daha farklı boyutlar kazanmasına yol açıyor. Özellikle grev sonrası çıkan ayaklanmalar sırasında Maigrat’nın başına gelenler ve Bonnemort’un anlattıkları hafızalara kazınacak türden. Sıkça sosyalist içerikli sohbetlerin geçtiği filmin sonunda, Lantier’nin söyledikleriyle ana fikir ortaya çıkıyor ve grev esnasında hayatlarını kaybeden işçilerin toprağa bereket vereceği ve yeni devrimcilerin yine bu topraktan yetişeceği mesajı veriliyor.
Adından da anlaşılacağı üzere, ürün ve bereket anlamına geldiği için ilk olarak Tohum Yeşerince adıyla Türkçeye çevrilen eser, sinemaya aktarıldıktan sonra Germinal adını alıyor ve bu yapım romanın en iyi uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. Jean de Florette filmiyle Bafta ödülü kazanan yönetmen Claude Berri filmin yapımcılığını da üstlenirken, romana oldukça sadık kalarak Arlette Langman ile birlikte senaryosunu da yazmış. Fransa, İtalya ve Belçika ortak yapımı olan film, oldukça geniş bir kadroya ve genelde havasına uygun bir şekilde kasvetli ve karanlık bir ortama sahip. Jean-Louis Roques tarafından hazırlanan müziklerin de oldukça etkileyici olduğu söylenebilir.
1884 yılında on binlerce işçinin katıldığı gerçek bir grevden yola çıkılarak oluşturulan filmin verdiği mesajların aslında günümüzde bize çok da uzak şeyler olmadığını görmek mümkündür. Bizden daha az geliştiğini iddia ettiğimiz toplumlarda bile insana verilen değer, bilhassa madenlerde yaşanan göçükler sonrası kurtarma faaliyetlerinde bir kez daha ortaya çıkarken; Türkiye’de maden işçilerinin can güvenliğinin olmaması ve onlara günler sonra ulaşılması/bazen ulaşılamaması bu sorunun hala var olduğunun açık bir göstergesi. Bunların yanı sıra işçilerin her ne kadar iyileştirilmiş olsa da hala zorlu koşullarda çalıştırıldığı ve maden işçiliğinin hayatlarını nasıl etkilediğini görmek açısından böyle yapımlara ihtiyaç olduğu aşikar. Bu nedenle Germinal gibi filmler, verdikleri mesajlarla tarihin tozlu sayfalarına gömülmek yerine her geçen gün önem kazanıyor ve izlenmesi gereken yapımlar arasına giriyor. Eğer siz de bu “maden işçileri gerçeğiyle” karşılaşmaya hazırsanız, Germinal bütün çarpıcılığıyla karşınızda!
Bence filmin en etkileyici sahnelerinden biri borç verme karşılığı yoksul madencilerin kızları ve eşlerini birlikte olmaya zorlayan Tefeci Maigrat’in ayaklanmadan kaçarken çatıdan düşüp ölmesi sonrası gelişiyor. Bu sahnede hep birlikte kadınların intikamını izliyoruz.
Şu Marx’ın hayaleti bir bizim ülkeye uğramıyor nedense.Germinal güçlü bir film.Etkileyici müzikleri de cabası.