Dark Castle Entertainment ile maceramız devam ediyor. 1999 yapımı House on the Haunted Hill’in ardından rotamızı hayalet gemilerin yüzdüğü karanlık sulara çevirmeyi görev bildim: Ghost Ship.
2002 yapımı korku/gerilim filmi Ghost Ship; bütçesi , oyuncu kadrosu ve pek tabii ki buram buram vintage kokan konusu ile beklentileri yüksek tutan bir yapımdı. Filmin gişede de beklediğini aldığını söyleyebiliriz (70 milyon dolar). Buna rağmen Ghost Ship’i aynı filmdeki gibi büyük bir okyanusta kaybettik, film adeta korku külliyatının içinde silinip gitti, hakkında çok yazılıp çizildiğini görmedim. Bu durumu çok adaletsiz göremeyeceğim, zira elimizdeki yapım House on the Haunted Hill gibi Dark Castle Entertainment’ın Cinderella’sı falan değil. Ama madem çok fazla açık deniz korkumuz yok, Ghost Ship’e bir yazılık kontenjan açmak yanlış olmayacaktır.
1962 yılında Antonia Graza adlı İtalyan gemisi güvertede düzenlenen büyük bir kutlama yemeğinin ardından okyanusta kayıplara karışır. Kırk yıl boyunca kendisinden haber alınamayan gemi okyanus denizciliğinin en büyük efsanelerinden birine dönüşmüştür. Ta ki Jack Ferriman isimli bir pilot tarafında denizin ortasında tespit edilene kadar. Uluslararası sularda sahipsiz bulunan bir gemi üzerinde onu karaya ilk çıkaranın söz hakkı bulunmaktadır ve Ferriman bu hakkı kullanmak istemektedir. Bu iş için civardaki deneyimli denizci Kaptan Sean Murphy ve mürettebatından yardım talep eder. Murphy ve ekibi Antonia Graza’yı karaya çıkaracak ve kazançtan büyük pay elde edecektir. Ne var ki mürettebat Graza’ya adımını atar atmaz garip olaylar kendini göstermeye başlar. Kayıp İtalyan gemisi büyük bir laneti üzerinde taşımaktadır ve çelik balinanın hiç de karaya çıkma gibi bir niyeti yoktur.
Şimdi olaya net bir giriş yapalım. Ghost Ship bugün her şey olabilir ama bir korku filmi değil. Yarattığı düş kırıklığına bakacak olursak 2002 yılı için de benzer bir yapı söz konusuymuş. Doğaüstü fenomen içeriyor diye bir gerilim filmine hemen korku filmi demek aceleciliğimizin doğal bir sonucu olsa gerek. Ama bu acelecilik sadece biz seyircilerin değil yapımcıların da düştüğü bir tuzak olmuş, zira Ghost Ship’in ilk senaryosu (o zamanki adıyla The Chimera) doğaüstü öğeleri fazlasıyla muğlak bir psikolojik gerilim imiş. İlk başta mürettebatın toplu histeri ile birbirine cephe alması tadında gelişecek olaylar Ghost Ship’in final senaryosunda neredeyse tamamen budanmış ve güverte yüzlerce hayalete teslim edilmiş. Senaryodaki bu dönüşüm nasıl bir hızda oldu bilmiyorum ama filmin olmamışlığına bakarak fazlasıyla ani ve alelacele kotarıldığını söyleyebilirim.
Gene de şunu unutmayalım, hayalet gemi konsepti 2002 seyircisi için çok da sağlam bir konu değildi. Bugün ise aradan on yıldan fazla zaman geçti ve bir sürü korku hayranı uykusuz gecelerini fenomen bilgisayar oyunu Bioshock ile geçirdi, konsepte daha bir aşinayız. Hal böyle olunca özellikle atmosferinden ötürü Ghost Ship bugünün seyircisine düne oranla daha çok keyif verebilir. Zira senaryosundaki basitliği bir kenara bırakabilirsek atmosferi çok başarılı bir şekilde yansıttığı anlar bol Ghost Ship’in. Aslında Dark Castle Entertainment’ın o dönem yaptığı eski usül korku denemelerinde/remakelerinde atmosfere büyük bir özen gösterildiği söylemek gerek. Gene de sinema filmi olarak eksikleri bol bir film Ghost Ship; karakterler sığ, hikaye inandırıcılıktan uzak, ortada korku namına hiçbir şey yok… Önceliğiniz senaryo ise filmi unutun, değilse kendinizi sanki bütçesi bol bir televizyon yapımı seyrediyormuş gibi şartlayın ve anı yaşamaya bakın.
Şimdi filmin içindeki hoş detaylarımıza gelelim. Gabriel Byrne görerek kendimizden geçme beklentimiz inanılmaz bir başarıyla suya düşürülüyor, o kısmı hızlıca geçiyorum. Filmin esas karakterlerinden Jack Ferriman’i Desmond Harrington’un canlandırıyor olması özellikle benim gibi Dexter hayranları için müthiş hoş bir sürpriz oldu. Bu film sayesinde Harrington’un Miami Police Department’a geçmeden önce uzun zamanını bodybuilding ile geçirdiğini fark etmiş bulundum. Filmin asıl muhteşem detayı ise hayalet kız Katie’yi Emily Browning’in canlandırıyor olması. Dokuz sene sonra Sucker Punch’ta makineli tüfek taşıyan samuraylara karşı kılıç sallayacak Emily’den söz ediyoruz. Filmi izlerken kendisini kesinlikle tanımadım, hala şok içindeyim.
Her şeye rağmen filmin ağzımı açık bırakan ilk beş dakikası için Ghost Ship’i “ortalama” bir film sayıyor ve deniz gerilimi arayanlara tavsiye ediyorum. Yukarıda da lafını geçirdiğim gibi özellikle Bioshock oynadıysanız ve oyunun yakın gelecekte karşımıza çıkmayacak olan film adaptasyonuna hasretseniz, Ghost Ship enteresan şekilde size hoş anlar yaşatacaktır (spoiler’a girmeden ancak bu kadarını söyleyebilirim).
Not: Türün iyi örneğini tecrübe etmek istiyorsanız 2002 yapımı Below’u şiddetle tavsiye ediyorum.
Ghost Ship açılış sekansı
yigilante kocagöz
önce lanetli tepe’nin 99 versiyonu, şimdi de bu film. sonunda bazı filmlerin hakkını teslim eden yazarlar olduğunu görmek hoş. gerçi lanetli tepe istek üzerine yazılsa da- bu film de o filmin yapım kadrosunca gerçekleştirilmiş kendi alanında gayet başarılı bir filmdir ki 13 hayalet’in yönetmeni bu film ile aynıdır. gerçi adam sonradan ortalardan kayboldu tıpkı william malone gibi.
bu filmi seyretmek iyi bir deneyim oldu. lanetli tepe ısrarı ile gözümü açtığınız için ben teşekkür ederim. Ancak 13 hayaleti başka yazarların insafına bırakacağım. Tony Shalhoub’u Adrian Monk olarak hafızama kazıdım bunu değiştirmek istemiyorum :)
Lanetli Tepe hadi neyse de Ghost Ship’den (maalesef) hoşlanmamıştım. Hoşlanmadığım hususlar zaten metin içinde belirtilmiş. Ayrıca söylemiyorum.
Yalnız, şu açılış sekansındaki telle biçilme sahnesi “Küp” filminden sonra çok moda olmuştur. Hatta Rezidınt İvıl’da bile kullanılmıştır bu teknik. Küp filmi benim için “herşeyi başlatan film” kategorisindendir.